25 Ocak 2021

Uğur Mumcu'nun farkı

Yaşadığı dönemde bizim kuşağın gazetecilerine, ölümünden sonra da yazdıklarıyla bizden sonraki kuşağa katkısı çok olmuştur. Basında her zaman örnek alınmış, kutup yıldızı gibi görülmüştür

Katledilişinin 28. yıldönümünde büyük bir özlemle andığımız Uğur Mumcu'nun, Türkiye'yi Atatürk'ün yolundan çevirmek isteyen güçlerce öldürüldüğünü söylemek yanlış olmaz.

Mumcu, Türkiye'yi dönüştürmek isteyen karanlık güçlerin önündeki en önemli engellerden biriydi. Türkiye'yi aydınlatıyor, karanlık güçleri gün ışığına çıkarıyor ve ülkeyi bekleyen tuzak ve tehlikeleri belgeleriyle ortaya koyuyordu. İleriyi görüyordu. Sarsılmaz bir Atatürkçü, zerre kadar ödün vermeyen, korkusuz bir gazeteciydi.

Sadece iyi bir araştırmacı gazeteci değil aynı zamanda çok güçlü bir analistti. Analizleri engin bilgisine dayanırdı ve olaylar onu doğrulardı. "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz" en iyi onu tanımlıyordu.

Yaşadığı dönemde bizim kuşağın gazetecilerine, ölümünden sonra da yazdıklarıyla bizden sonraki kuşağa katkısı çok olmuştur. Basında her zaman örnek alınmış, kutup yıldızı gibi görülmüştür.

Cumhuriyet gazetesindeki anlaşmazlık nedeniyle 1992 yılının başında Milliyet'te yazmaya başladığı günlerde Ankara büroda fırsat buldukça sohbet ederdik. Sohbetine doyum olmazdı. Her defasında yanından ayrılırken çok şey öğrenmiş olurdum.

Milliyet'te yazdığı üç aylık kısa dönemdeki sohbetlerimizden birinde, "Beni kurşunla öldürmezler. Silah taşıdığımı ve çelik yelek kullandığımı biliyorlar. Beni bombayla öldürürler" demişti. Yine haklı çıkmıştı. Bombayla öldürdüler.

Milliyet'ten memnun kalmıştı. Milliyet okurları da çok mutluydu. Cumhuriyet'te yönetim yeniden değişince gazetesine dönmek istedi. Milliyet yönetimi de bizler de kalması için çok ısrar ettik. "Kalamam" demişti, "Benim Cumhuriyet okuruna sözüm var, dönmem gerekir."

Sözünü tuttu ve Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilikte, parayla pulla, transferle hiç işi olmadı. Sadece gazeteciydi.

İleriyi görmek

Uğur Mumcu'nun en önemli farkı ileriyi görmesiydi.

Türkiye'nin başına gelecekleri yazılarında ve kitaplarında o günlerden görmüştü.

Katledilişinden kısa bir süre önce, "Tarikatlara, cemaatlere alınan genç çocuklar 30 yıl sonra general olacaklar ve cumhuriyete karşı ayaklanacaklar" demişti. Bu sözleri söyledikten neredeyse 30 yıl sonra, o gençler general yapıldılar ve 15 Temmuz 2016'da Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak üzere ayaklanıp, darbe yapmaya kalkıştılar.

Tarikat-siyaset-ticaret

Tarikat-siyaset-ticaret üçgeninin Türkiye'nin başına nasıl sorunlar açacağını daha 1987 yılında yazmıştı.

1 Mart 1987 tarihli yazısında şöyle diyordu:

"Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din de her ikisine araç edildi mi artık bu sömürünün sonu gelmez. Din ticareti ile meşgul olanlara bakın, hemen hemen hepsi milyarder. Yalnızca Türk Lirası ile milyarder değil bunlar; dolar milyarderi, mark milyarderi olmuşlardır birçoğu.

Oh ne kolay!.. Çek bir besmele, gelsin paralar… Finans kuruluşları, şirketler ve bu finans kuruluşları ve şirketler aracılığı ile kazanılan milyarlar… Elhamdülillah Müslümanız!...Elhamdülillah milyarderiz!.. Bir kolumuz siyasette, öbür kolumuz ticarette, ayaklarımız da tarikatlarda…

Bir üçgen bu…Ticaret, siyaset, tarikat üçgeni…

Bunlar dindarların sahtecileridir. Zavallı yoksul Müslüman yurttaşların kanlarını emenler de bunlardır. İnanç sömürücüleridir bunlar.

Atatürk'ün laiklik ilkesinin ne kadar yararlı, ne kadar gerekli olduğunu bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz..."

Daha ne desin Uğur Mumcu…

12 Eylül döneminde Türkiye'den yurtdışı göreve gönderilen imamların maaşlarının Rabıta isimli İslamcı örgüt tarafından ödendiğini de ortaya çıkarmıştı.

İslamcı ve Amerikancı örgütlerin birlikte çalıştıklarını hep vurgulamıştı. Bu örgütlerin amacının Türkiye'nin laik yapısını ortadan kaldırmak olduğunu belirtmişti.

Bu uyarıyı yaptığı, 8 Nisan 1998 tarihli yazısında şöyle demişti:

"Türkiye, bir İslamcı devlet değildir; laiktir, laik kalmalıdır. Ve laik kalacaktır. Amerikancı bütün etkilere karşın Türkiye, kendi bağımsız siyasetini kendisi çizecek ve bu siyaseti yine kendisi uygulayacaktır. Müslümanlığı bir antikomünist ideoloji olarak Türkiye'nin komşularına karşı kullanmak, hem İslam dinine saygısızlıktır hem de laik Türkiye Cumhuriyeti'ni sonu gelmez bir serüvene itmek demektir."

Daha nasıl yol göstersin Uğur Mumcu…

Sevgi, saygı, özlem ve rahmetle…

Işıklar içinde uyu Uğur Mumcu…

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.