27 Ağustos 2021

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Afganistan’ın başkenti Kabil’de, NATO şemsiyesi altında görev yapan Türk askerinin de ülkeye dönmesine karar verildi.

Kendisine verilen görevi her zaman, her yerde, en iyi şekilde yerine getiren askerlerin sağ salim dönmeleri Türkiye’de memnuniyetle karşılandı.

İktidarın Türk askerini Kabil Havaalanı’ndan isteyerek çektiği pek söylenemez. Çekilme kararı daha çok bir zorunluluktu. Türkiye, askerlerinin Kabil Havaalanı’nda kalmasını istiyordu. Bu isteğini de en üst düzeyde bütün dünyaya duyurdu.  ABD ve diğer NATO ülkelerinin askerleri çekilse bile Türkiye, askerlerinin orada kalmasını ve Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlayıp işletmesini istiyordu.

Şimdi de ne hikmetse Türk askeri çekilse bile bu kez uzman sivillerin havaalanı işletmesine yardımcı olabilecekleri açıklandı. Asker veya sivil fark etmez. Türkiye Kabil Havaalanı’nı işletmeye, o da olmazsa işletilmesinde Taliban’a yardımcı olmaya kararlı.

ABD’nin çekilmeye başladığı günden beri Türkiye, Kabil de kalabilmek için büyük çaba harcadı. Önce ABD ile görüşmeler yürüttü. “Finansman ve lojistik destek sağlarsanız biz havaalanında kalırız” önerisinde bulundu. ABD bu öneriyi takdirle karşıladı. Ancak müzakereler sonuçlanmadan Taliban Kabil’i ele geçirdi.

Bu gelişme de Türkiye’yi ısrarından vazgeçirmeye yetmedi. Bu kez Taliban yetkilileriyle temasa geçildi ve Türk askerinin Kabil’de kalması ve havaalanını işletmesine izin verilmesi istendi. Taliban bunu kabul etmedi. Sözcüleri “Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istiyoruz ama havaalanını biz koruruz” açıklaması yaptı. “Türkiye de dâhil 31 Ağustos 2021 tarihine kadar tüm yabancı askerler çekilmezse bunun sonuçları olur” diyerek tehdit savurmayı da ihmal etmedi.

Türkiye, Taliban’ı ikna edemedi. Taliban’ın bu açıklamasından sonra askerini çekmeye karar verdi.

Kararın böyle bir süreç sonunda verilmesi, Türkiye’yi, Taliban reddettiği için Kabil Havaalanı’ndan askerlerini çekmek zorunda kalan bir konuma getirdi.

Oysa yapılması gereken, ABD’nin ve NATO ülkelerinin çekilme kararı aldıklarında Türkiye’nin NATO görevi yürüten bir ülke olarak askerlerini hemen çekmesiydi. Orada kalabilmek için ABD’yi ikna etmeye çalışması, Pakistan’ı da araya koyarak Taliban’dan izin istemesi gerekmezdi.

Dış politika muhtemel gelişmeleri öngörebilme ve ona göre tutum alabilme sanatıdır. Türkiye, Taliban’ın beklenenden çok daha kısa sürede Kabil’i ele geçireceğini ve Türk askerini de istemeyeceğini öngöremediği için bu konuma geldi.

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir. Taliban’ın başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere insan haklarını ortadan kaldıran ve bunu giderek can güvenliği sorununa dönüştüren politikalarına karşı çıkmalıdır. Afganistan’ı 1996-2001 yılları arasında nasıl yönettiği bilinen Taliban’ın uluslararası meşruiyet kazanmasına katkı vermemelidir. Taliban’ın ilân etmeye hazırlandığı Afganistan İslam Emirliği’ni tanımak konusunda acele etmemelidir.

Bugün Afganistan’daki temel sorun can güvenliği sorunudur.  Eski Ankara Barosu Başkanı avukat Sema Aksoy’un Cumhuriyet’teki yazısında vurguladığı gibi, şu gerçeklerin yarattığı sorunların çözümüne katkı vermek öncelikli olmalıdır:

“Afgan kadınının çilesi doğumla başlıyor. Afgan kanunlarına göre doğum belgesinde sadece babanın adı yazılıyor. Kadının ismini kullanması ailenin erkeklerine hakaret olarak görülüyor. Kadının adı düğün davetiyesine yazılmıyor. Hastane kayıtlarına ya da reçeteye de ismi yazılmıyor. Öldüğü zaman da ölüm belgesinde ve hatta mezar taşlarında adları yok. Buna tepki olarak bir dönem Afgan kadınları “AdımNerede?”(# whereis myname) kampanyasını başlatmıştı. Kadınlar erkek kardeşin, babanın ya da nişanlı/kocanın “namusu” sayılıyor ve onların isimleri ile anılıyor.” 

Aksoy’un dikkati çektiği gibi Afganistan’da bugün endişe, yerini can korkusuna bırakmış durumda. Bunun nedenini, son yıllarda özellikle medya, sağlık ve kolluk kuvvetleri gibi alanlarda çalışan Afgan kadınlarının öldürülmüş olması oluşturuyor.

Taliban’ın değiştiği, eskisi gibi olmadığı tezini savunarak Taliban’a sıcak mesaj gönderenlerin boşuna umutlandıkları uygulamalardan belli oluyor. Taliban bir gazeteciyi sokakta öldürüp parçalara ayırdı. Bir kadını burka giymediği için başından vurarak öldürdü. Kadınların çalışmasını yasakladı. “Güvenlik güçlerimiz kadına nasıl davranılması gerektiği konusunda eğitim almadılar. Bu nedenle kadınlar dışarı çıkmasınlar” dedi. Kadınların uzun seyahatlere yanında erkek vasi olmadan çıkamayacaklarını da duyurdu. Taliban  aynı Taliban.

Sırf iktidarını sağlamlaştırmak ve uluslararası meşruiyet kazanmak için yapacağı taktik açıklamalara bakarak, Taliban’ın hem Afganistan’ın hem diğer ülkeler için oluşturduğu terör tehdidini, insan hakları ihlallerini, çağdışı uygulamalarını görmemezlikten gelmek kendini kandırmak olacaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.

İnsanlığın düştüğü yer

ABD Hava Kuvvetleri’ne ait 1109 numaralı kargo uçağı havalandıktan sonra iniş takımlarına tutunmuş iki Afgan genç düşerek öldü.Bu gençlerin ölümü mutlaka soruşturma ve dava konusu yapılmalıdır. Türkiye bu konuda harekete geçmeli ve öncülük etmelidir. Devlet, insan hakları savunucuları, barolar, siyasi partiler hukuken hangi kurum veya kişilerin başvuru hakkı varsa bunu mutlaka kullanmaları gerekir.