18 Haziran 2025

Hasan Ersel ve İran-İsrail savaşı soruları

İsrail’in çok yüksek maliyetli son teknoloji askeri ürünlerine karşı İran’ın daha düşük maliyetli dronlar ve etkili olduğu düşünülen uzun menzilli ve esnek bir patika izleyebilen füzeleri var. Eğer İran balistik füzelerini koruyabilirse, daha düşük maliyetli bir strateji izlediği için uzayan savaşa dayanabilir. Ancak ABD, İsrail’e zaten yapmakta olduğu yardımları daha da yükseltirse, İran’ın dayanma gücü hızlı düşecektir

Hemen her savaşta olduğu gibi, neredeyse bir haftadır süren İran-İsrail savaşında da birçok bilinmeyen var. Bir konu şudur: İsrail, İran’ın nükleer tesislerine, enerji üretim altyapısına, askeri ve sivil üst düzey yöneticilerine savaş uçaklarıyla ve füzelerle saldırıyor.

Buna karşılık İran’ın savaş uçaklarıyla karşılık verdiğini, bu uçaklarla savaşa katıldığını duymadık. Halbuki, bilindiği kadarıyla İran’ın 350 dolayında uçaktan oluşan bir savaş uçağı gücü var. İran bu önemli gücü neden kullanmıyor veya kullanamıyor? Yoksa İran’ın böyle bir gücü yok mu? 

Bu soruyu Mülkiye’de (Siyasal Bilgiler Fakültesi) Ekonometri Kürsüsü’nde birlikte görev yaptığımız değerli hocamız, bilim insanımız ve arkadaşımız Hasan Ersel’e sorabilirdim. Ayrıntılı ve aydınlatıcı bilgiler de alırdım. Ancak soramıyorum, çünkü ne yazık ki kendisini 15 Haziran 2025 Pazar günü kaybettik.

Hasan Ersel

Hasan Hoca her türlü uçak ve füze konusunda hep bilgili ve meraklı idi ve araştırırdı. İran savaş uçaklarıyla ilgili soruya ve ilgili diğer sorulara aşağıda devam edeceğim. Ama önce Hasan Hoca’yı kısaca anlatmam gerek.

Mülkiye’de Ekonometri Kürsüsü’nde 1977 sonlarında göreve başladım. Kürsü Başkanımız Tuncer Bulutay idi. Diğer kürsü üyeleri, kıdem ve yaş sırasına göre Uğur Korum, Yılmaz Akyüz, Hasan Ersel ve Nuri Yıldırım idi. Bizim kürsü fakültenin matematik, matematiksel iktisat, büyüme, istatistik, ekonometri gibi derslerini veriyordu. 

İlk dikkatimi çeken, kürsüdeki tüm hocaların tüm bu dersleri verebilecek durumda olmasıydı. İkinci dikkatimi çeken, kürsünün fakültedeki iktisat yüksek lisans ve doktora programını üstlenmesi idi. Tuncer Hoca “En az yurt dışındaki programlar kadar iyi bir program yürütmeliyiz” diyordu.

Bu duyguyla hemen her öğleyin Tuncer Hoca’nın odasında beş kişi (Tuncer, Yılmaz, Hasan, Nuri Hocalar ve ben) toplanıyor, iktisattaki son yazıları, Türkiye’nin iktisadi sorunlarını ve yüksek lisans-doktora programını tartışıyorduk. Bu tartışmalar ertesi günlere taşıyor, hepimize çok haz veriyordu.

Hasan Hoca’yı bu tartışmalarda tanımaya başladım. Sakin sakin dinliyor, arada önemli yorumlar, katkılar yapıyordu. Dikkatimi çeken bir özelliği de Türkçe iktisat, istatistik ve matematik kavramlarını kullanmaya özen göstermesi idi.

Örneğin vektör için yöney, matriks için dizey diyordu. Yazdığı matematik kitabında da bu gibi Türkçe kavramlardan taviz vermiyordu. Ben de derslerde kendisinin önerdiği Türkçe kavramları kullanmaya çalıştım. Ancak bu kavramların ne kadar yerleştiğini bilemiyorum.     

Hepimiz çok sayıda ders veriyorduk. 12 Eylül 1980 darbesi, bu yoğun ve doygun akademik yaşamı sarsmaya başladı. Mülkiye için, öğrencisi ve öğretim üyesiyle, zor yıllar başladı. 1983 başlarında 1402 sayılı sıkıyönetim yasası ile bu sarsıntı depreme dönüştü.

1402 sayılı yasa ile önce Tuncer Hoca, sonra Yılmaz Hoca ve sonra Korkut Boratav gibi başka hocalar Mülkiye’den uzaklaştırıldı. Bunun üzerine Hasan Hoca kendisi ayrılıp SPK’ya geçti. Nuri Hoca da bir burs programı çerçevesinde Rusya’ya gitti. Tuncer Hoca bana tembihledi: “Sen bizleri temsilen fakültede kalmalısın. Belki sonra yine bir araya geliriz.”

Sonra maalesef Mülkiye’de bir araya gelemedik. “En az yurt dışındaki programlar kadar iyi bir iktisat programı yürütmeliyiz” hayali 12 Eylül ve yasaları ile darmadağın oldu. Hasan Hoca önce SPK’da, sonra Merkez Bankası’nda ve sonra da Yapı ve Kredi Bankası’nda görevler aldı. İstanbul’da Sabancı Üniversitesi’nde dersler verdi.

Bir kurum içinde olmasa da kürsü mensupları olarak bizler her fırsatta bir araya geldik. Hep sevgi ve saygı ortamı içinde iktisat tartıştık, Türkiye’yi ve dünyayı konuştuk. Hasan Hoca ile uçaklar ve füzeler dahil “uçan her şey” konusunda sohbetler ettik.

Yukarıda belirttiğim gibi, Hasan Hocamızı 15 Haziran 2025’te hiç beklenmedik bir zamanda kaybettik. Kendisinin cenazesi 18 Haziran 2025’te Levent Hayrettin Paşa Camii’ndeki öğle namazını izleyen cenaze namazı sonrasında Kilyos Mezarlığı’nda toprağa verilecek.  

İran savaş uçakları, füzeleri, S300'ler, S400'ler

Yukarıda belirttiğim gibi, İran’ın 350 dolayında savaş uçağı var. Ama bunlar İran’ın çok önemli yapılarına ve kişilerine bombalarla, füzelerle saldıran İsrail uçaklarına karşı koyamıyor, savaşta yer alamıyor. Bu bir çaresizlik işareti mi, yoksa bir tercih mi?

Bu durum İran’ın bir çaresizliğinin göstergesi. İran savaş uçaklarının önemli bir bölümü 1970’lerden kalma ABD yapımı F4, F5 ve F14 uçakları. İran bunların bazı aksamlarını ve elektronik teçhizatını zaman zaman yenilemeye çalışmış, ancak çok da başarılı olamamış.

İran’ın ayrıca 1980’lerden kalma Sovyet yapımı MİG29 uçakları var. Ek olarak 1990’lar sonunda alınmış Çin yapımı J7 uçakları var. Ancak bu uçakların tümü eski teknoloji ile üretilmiş, özellikle radar sistemleri eski, radarlardan gizlenebilme özelliği yok.

İran, 1979’daki rejim değişikliğinden sonra yeni uçaklar almaya çalışmış ancak her defasında İsrail’in ve ABD’nin engellemeleriyle karşılaşmış. Yalnızca bunlar değil, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri de İran’ın yeni uçak almasına engel olmuşlar.

1990’larda yeni MİG ve SU uçakları almak isteyen İran’a önce Sovyetler Birliği, sonra Rusya Federasyonu bu uçakları satmaya önce söz vermişler ancak sonra vazgeçmişler, çünkü ABD baskı yapmış ve sözleşmeler iptal edilmiş.

İran 2000’lerde daha gelişmiş Çin uçağı J10 almak istediğinde de karşısına hem ABD yaptırımları hem Körfez ülkeleri çıkmış. Bu ülkeler Çin’e “İran bu uçaklarla bize saldırır” açıklamaları getirmişler. Axe (Ağustos 2021)

Dolayısıyla İran, eski model uçaklara bazı yeni parçalar ekleyerek bu uçakları kullanmaya çalışıyor. Ancak İran, İsrail’in en yeni teknolojiyle donatılmış ve radarlarda görünmeyen uçaklarıyla başa çıkamayacağını biliyor. Bu uçaklar genellikle ABD yapımıdır.

Şöyle bir soru var; İran’ın Rusya’dan aldığı S300 ve S400 hava savunma bataryaları var. İsrail uçaklarına karşı bunları neden kullanmadı? Acaba bunlar yetersiz mi kaldı? Yoksa İsrail saldırısı ile bu bataryalar çalışamaz duruma mı geldi?

Kendi uçaklarının ve hava savunma sistemlerinin yetersizliği nedeniyle, İran iki konuya odaklamış görünüyor.

1) Dron yapımı. İran ürettiği görece ucuz dronlarla İsrail’in “Demir Kubbe” gibi koruyucu zırhını delmeye çalışıyor.

2) Uzun menzilli ve koruyucu zırhlara yakalanması zor füzeler üretimi. Bu füzelerin örneğin dronlarla yıpratılmış kubbeleri/zırhları delmesi öngörülüyor.

İran’ın bu iki konuya odaklanması bir strateji sonucudur. İsrail’in çok yüksek maliyetli son teknoloji askeri ürünlerine karşı İran’ın daha düşük maliyetli dronlar ve etkili olduğu düşünülen uzun menzilli ve esnek bir patika izleyebilen füzeleri var.

Eğer İran balistik füzelerini koruyabilirse, daha düşük maliyetli bir strateji izlediği için uzayan savaşa dayanabilir. Ancak ABD, İsrail’e zaten yapmakta olduğu yardımları daha da yükseltirse, İran’ın dayanma gücü hızlı düşecektir.

Bu durumda İran’da önce PJAK gibi silahlı Kürt örgütlerin merkezi hükümete karşı harekete geçecekleri anlaşılıyor. PJAK zaten İsrail’e yardımcı olacağı konusunda açıklama yapmıştır. Ardından diğer etnik gruplar da harekete geçebilir.

Burada önemli bir belirleyici, muhaliflerin davranışıdır. Tanıdığım İranlı muhalifler, asker ve sivil üst yönetimin İsrail tarafından öldürülmesine hiç de karşı değiller, uygun buluyorlar. Ancak halkın zarar görmesini, savaşın uzamasını istemiyorlar. Acaba üst düzey yöneticilerin adresleri bazı muhalif gruplar tarafından mı verildi, sorusu akla geliyor.

Aslında benzer bir tavır İsrail muhaliflerinde de var. İsrailli muhalifler de Netanyahu ve kabinesinin İran füzeleriyle öldürülmesinin uygun olacağını bildiriyorlar. Bu konuda gösterilerde atılan sloganlar, yayınlanmış bildiriler bile var.

Demek ki iktidarlar, ülke içindeki muhalefeti çok dışlamaktan, hatta ötekileştirilip düşmanlaştırmaktan kaçınmalıdırlar. İktidarların daha kapsayıcı olabilmesi gerekiyor. Bu konuda Türkiye’deki iktidarın çıkarması gereken dersler var.   

İran-İsrail savaşında bu konunun ayrıntıyla incelenmesi gerekir. Örneğin, İsrail’in İran içinde dron fabrikası kurmuş olduğu, bu fabrikanın savaşın başlamasında ancak günler sonra ortaya çıkarıldığı anlaşılıyor.

Hasan Ersel Hocamızın mekânı cennet olsun. Sevenlerinin büyük acısını paylaşırım.


Kaynaklar

Axe, David (Ağustos 2021) “Why Is Iran’s Airforce So Outdated?” The National Interest

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye, İsrail ve İran: İç cephe, devlet kırılganlığı ve mülteciler

Türkiye ve İran en kırılgan devletler grubundan biri olan “yüksek uyarı” grubunda yer alıyorlar. Bangladeş, Venezüella da bu gruptalar. Bu grupta yer almak Türkiye için endişe verici olmalı. Taze İran örneğine karşılık Türkiye’de iktidar, devletin kırılganlığını arttırmaya devam ediyor. Yazık

Başkan Zeyrek, AKP, CHP, MHP, yolsuzluk ve otokrasi

İktidarın önce kendi yönettiği kamu kurumlarını ve tüm belediyeleri yolsuzluk bakımından araştırması gerekmez mi? Elbette gerekir. Başka türlü bu araştırmalara, soruşturmalar şüphe ile bakılmaz mı? Zaten bu nedenle bu araştırmalara şüphe ile bakılıyor

Demokrasi gerilerken, otokrasi yükselirken yaratılan belirsizlik: Türkiye ve ABD

Otokraside vatandaşa, topluma genellikle yeterli bilgi verilmez. Toplum, verilen bilgiyle yetinmek zorundadır. Bu bakımdan, bilgi talep eden vatandaş da istenmez. İşte enflasyon verilerinin güvenilirliği burada devreye girer...

"
"