Acının birleştirici bir yanı var.
Yirmi gün öncesine kadar hayatında bir kere denk gelmediğin birine sarılıp dakikalarca durabiliyorsun.
Adını bile bilmediğin birinin uzunca bir süredir yemek yemiyor olmasından endişe edebiliyor, bir başkasının üşümesinden kendine vazife çıkarıp çare aramaya koyulabiliyorsun.
Kiminin iyimserliğinin ona zarar vereceğinden korkabiliyor, kiminin karamsarlığa teslim olmaması için kötü espriler yapmaya girişebiliyorsun.
Daha önce böyle bir süreç yaşadım mı bilmiyorum Sırrı Abi.
Tam yirmi gün önce başına gelenleri öğrendiğimde önce uyuyamayacağımı, bir süre sonra ise evde duramayacağımı anladım ve sabahın ilk ışıklarıyla beraber kendimi hastane yoluna vurdum.
Vuruş o vuruş…
Ortak paydası bir insanı türlü türlü şekillerde sevmek olan bir grubun ortasında buldum kendimi.
Baba, evlat, amca, kardeş, arkadaş, yoldaş, meslektaş… Tüm bu sıfatların sonuna eklenen bir “sevgi” kelimesiyle sevginin türlü hallerine tanıklık ettim.
Acıda durmayı talim ettim, acıyı buruk tebessümlere tahvil etmeyi deneyimledim, acıdan kaçmadan acıya meydan okumayı öğrendim.
Bir grup insanın küçücük bir umuda tutunarak kalender bir cesaretle doğa kanunlarına karşı durmaya yeltenmesine şahit ve olabildiğim kadar ortak oldum.
Kötüyü de gördüm tabii…
Fotoğraf: Can Öztürk
Trafik cezası yediğinde devlete ve yedi düvele sövenlerin; 12 Eylül’ün işkence tezgahlarından geçen, tabutluklarda bok içinde yaşama tutunan ve tutunmakla kalmayıp yanaklarındaki gamzeleri bir an olsun soldurmayan bir civanmerde cumhuriyet sevgisi nasihatleri vermesini gördüm.
Hayatında yolunu bir fukarayı ziyaret için bile cezaevine düşürmemişlerin; 16 yaşından bu yana fikirlerinden başka hiçbir suç işlemeden, harama yan gözle bakmadan, hırsızlıkla, uğursuzlukla, işbirlikçilikle, ispiyonculukla işi olmadan hayatını mütemadiyen zindanlarda geçiren bir turna kuşunu yargılamaya çalıştıklarını gördüm.
Çok sevdiğini öne sürdüğü ülkesinin dilini konuşmayı/yazmayı bilmeyenlerin, o dilin “de”sini, “da”sını, “mi”sini, “ki”sini bir cümlede yeri geldiğinde yalnız bırakmaya aklı ermeyenlerin; “1600 yılından bu yana bu topraklarda yakılan her türküyü bilirim” diyecek kadar buranın suyundan fışkıran ve öldüğünde tabutuna bu ülkenin bayrağının sarılmasını vasiyet eden bir pınarla memleket sevdası yarıştırmaya kalktıklarını gördüm.
Fotoğraf: Can Öztürk
Yani Sırrı Abi… Allah senden razı olsun.
Yirmi günde bir araba yükü öğrettin bana, bize…
Kapalı bir bilinçle bile başardın bunu.
Dün bütün gün peşindeydim cenazenin.
Tam sana yakışan bir kalabalık vardı.
Kuryeler gelmişti. Kâğıt toplayanlar gelmişti. Esnaf gelmişti.
İşçiler, emekçiler, Türkler, Kürtler…
Burjuvalar ve aristokratlar.
Sanatçılar ve lümpenler.
Deliler ve veliler.
Fotoğraf: Can Öztürk
Siyasi fikirlerini bu kadar net ifade edip, o fikirleri sadece söylemek ve yazmakla kalmayıp bir de elini taşın altına sokan ve buna rağmen bir halkın bu kadar bağrına bastığı bir başka evladı oldu mu, emin değilim.
İşte böyle Sırrı Abi…
Geldik günlüklerin sonuna…
38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan bir yüreği ne kadar besleyebildiyse o kadar besledi aort damarın.
38 kez ağırlaştırılmış bir acıyı ne kadar taşıyabildiyse o kadar taşıyabildi o hep iyiliğe ve affetmeye meyleden aklın.
Sonra şişti, şişti ve vücuduna sahip çıkamaz oldu.
Bu hırçın coğrafyada toprağın nemrut bir huyu var Sırrı Abi…
Bu topraklar onu en çok seveni en çabuk alıyor yanına…
Şimdi Zincirlikuyu’da Ruhi Su’ya taş çatlasa yirmi metre mesafede bir ağaç gölgesinde istirahattesin.
Bir ezgi takılırsa aklına, tutma, bir ağaç köküne bağla ve sal Ruhi Su’ya doğru.
En fazla birkaç ayda o kök varır gideceği yere.
Sonra bir türkü olursunuz ikiniz beraber, dinleriz bir kuşun cıvıltısında.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|