01 Haziran 2025

Gripin: Hızlandıkça unutuyor, unuttukça alışıyor, alıştıkça döngünün parçası oluyoruz

“İnanılmaz bir ivme ile hızlanıyoruz. Bazen sifondan gelen akıntıya benzetiyoruz durumu, hızlanan, hızlanan ve sonunda suyu da pislikleri de yok eden akıntıya. Hızlanıyoruz, hızlandırılıyoruz sanki bir şeylere yetiştiriliyormuş gibi. Hızlandıkça unutuyor, unuttukça alışıyor, alıştıkça döngünün parçası oluyoruz”

Türkiye’nin köklü rock gruplarından Gripin, yeni şarkısı “Aklıma Ziyan” ile yakında çıkacak olan yeni albümlerinden dinleyicinin kulağına parmak parmak bal çalmaya devam ediyor. Kurulduğundan beri toplumsal meselelere karşı tavrını net bir biçimde ifade eden grup, “Aklıma Ziyan”da da zaman mefhumunu bu meseleler ekseninde yansıtarak içinde yaşadığımız hiper çağın sakat taraflarını işaret ediyor. Gripin’le, Gripin olma süreçlerini ve yeni şarkıları “Aklıma Ziyan”ı konuştuk… 

- Yeni şarkınız “Aklıma Ziyan” çıkmasaydı da ben “Hikâyeler Anlatıldı”nın 20. senesi vesilesiyle sizinle bir röportaj yapmayı düşünüyordum. O dönemde arşa çıkan alternatif rock’in öncülerindendiniz. Sizinle birlikte pek çok grup 2000’lerin başında ve ortasında büyük çıkış yakaladı, binlerce kişiye ulaştı. Ve çok net hatırlıyorum; o dönemde “Rock müzik öldü mü?” tartışması başlamıştı sanırım “alternatif rock”a karşı. “Var Bir İhtimal”in klibini izlerken birisinin şu yorumuna denk geldim yazmış: “Ah o 2000'lerin havasını günümüzün bir şarkısında hissetmek beni çok duygulandırdı. Umarım bir gün özümüze dönebiliriz. Enerjik ve mutlu olduğumuz günlere.” Bütün bunları toparlayınca 20 yılın adisyonunda neler görüyorsunuz?

Şahane bir yorummuş, dinleyicimize teşekkür ederiz. Açıkçası adisyonda her kulvarda sürekli ve baş döndürücü hızda bir değişim görüyoruz. Dünyada, Türkiye’de, teknolojide, hayatın hızında ve kendisinde büyük değişimler. Dünya daha hızlı, daha savruk dönüyor. Bunun iyi ve kötü tarafları var tabii. Gerçi değişim engellenebilen bir şey olmadığı gibi iyi ile kötüyü de değişmeye zorluyor. Diğer yandan kendi hayatlarımızda hayallerimizin ötesinde deneyimler, değişimler yaşadık. Elbette keyifli anlarımız kadar zorlandığımız anlar oldu. Gripin adına işi şöyle özetleyebiliriz. Hepimiz yaşadıklarımızı iyisiyle kötüsüyle tekrar etmeye varız.

- İlk albümünüzden beri müzikal çizginizi bozmayan nadir gruplardan birisiniz. Siz de “zamanın ruhu”na uyuyorsunuz ama sizin buna adaptasyon biçiminiz “Var Bir İhtimal”, “Aklıma Ziyan” gibi şarkılarla, kendi köklerinize sadık kalarak oluyor. Şimdilerdeyse müziğin kategorize edilme hâli (sanki şartmış gibi!) öyle bir duruma geldi ki; 10 şarkı yayınlayan bir müzisyenin 8 şarkısının birbirinden farklı olduğunu görüyoruz. Çeşitlilik elbette iyi bir şey. Olsun ki içinden seçip alabilelim. Ama diğer yandan da “duruş” dediğimiz mevzuda oynaklık oluyor. Siz neler söylemek istersiniz bu konuda?

Yola çıkarken ‘dinamik bas öğeleri üzerine hüzünlü sözler’ diyerek yola çıkmıştık. Ana eksenimizden ayrılmadan ufak rota değişimleri yaptık. Şarkı sözlerimizin yolculuğunda büyük sapmalarımız olmadı ama müzikal olarak 2004-2010, 2010-2017 ve 2017-2025 olarak üç dönemden bahsedebiliriz diye düşünüyoruz. Elbette bunlar büyük değişimler değil. Yolculuğun başı, toprağımızla tanışma ve sarılma, olgunlaşma ve denge diye adlandırmış olayım. 21 yılda dünya, ülke, müzik ve elbette Gripin üyeleri olarak bizler değiştik. Bütün bunlar bu değişimlerin izdüşümleri diyebiliriz.

- Yeni şarkınız “Aklıma Ziyan” kısa sürede kalabalık bir kitleye ulaşmış. Bunda “Gripin” olmanızın mı etkisi var yoksa şarkının nokta atışıyla bugün anlatması mı?

Yolun başından beri yaşadıklarımızdan, yanı başımızda ya da karşımızda duranlardan, olanlardan etkilenerek yazdık müziğimizi ve sözlerimizi. Burada iki durum da etkilidir diye düşünebiliriz.

- “Aklıma Ziyan”da, vicdan kapalı kafeslerde, zaman mefhumu müphem. Akıl boşlukta. Sesler duyulmuyor. Şarkıyı kliple birlikte dinleyince, “İnsan böyle nasıl yaşar?” diye soruyorsunuz kendinize. Ve bunun gerçek olduğunu bilmek işi daha da beter hâle getiriyor. Sizde nasıl durum? Derdinizi anlatmak, dinleyen bulmak gibi bir imkânınızın olması konusunda kendinizi şanslı hissediyor musunuz misal?

İnanılmaz bir ivme ile hızlanıyoruz. Bazen sifondan gelen akıntıya benzetiyoruz durumu, hızlanan, hızlanan ve sonunda suyu da pislikleri de yok eden akıntıya. Hızlanıyoruz, hızlandırılıyoruz sanki bir şeylere yetiştiriliyormuş gibi. Hızlandıkça unutuyor, unuttukça alışıyor, alıştıkça döngünün parçası oluyoruz. Ses çıkartmak mümkün ama o kadar çok ses var ki sesleri de her konuda olduğu gibi ikiye ayırıp kendi içinde birleştiriyoruz. Grinin yok olduğu siyah ve beyaz arasında tercihe zorlandığımız algoritmalar dünyasında bir anlamda Matrix alıştırması yapıyoruz. İçindeki iyiliği arttırmaya, üstün kılmaya çalışan insanlar ile kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen insanlar arasında büyük bir kavga var. Önceki jenerasyonların bir hayat döngüsünde gördüğü, yaşadığı, işittiği şeyleri belki bir haftada yaşıyor, görüyor, işitiyor ve kabullenmesek de alışıyoruz. İçimizde tortusu kalıyor daha sonra o tortular isyan oluyor. Biz de bu kakofoni içerisinde elbette zorlanıyoruz. Zira tam siyah ya da tam beyaz değiliz. Hiçbirimiz değiliz ama biz olmadığı şekilde davrananlardan değiliz. Bu da sesimizi duyurma işini zorlaştırıyor. Ama görece şanslı olduğumuz bir gerçek. İnsan böyle yaşar mı? Yaşıyor ama buna yaşamak denir mi ya da bizim jenerasyonun bildiği ‘yaşamak' bu mudur bunu düşünmek lazım.

- Şarkıda en çok takıldığım yer “Sattılar bana bendeki cenneti” dizesi oldu. Evet, önceden de pirüpak değildi ortam ama şimdilerde ölüm-sıtma arasında gidip geliyoruz sanki. Ne dersiniz?

Her şeyin hırslı insanlar, büyük abiler için ‘varlık arttırma’ aracı olduğu bir dönem gibi görünüyor bu zaman bize. Halbuki ne herhangi bir meta ne herhangi bir para biriminin karşılığı zaman kadar değerli değil. Tüm bunları zaman ile satın alıyoruz, zaman harcıyoruz. Çoğumuz zamanı bedavadan biraz daha pahalıya satıyoruz. Gördüğümüzü istiyor, istediğimize ulaşsak da ulaşamasak da mutsuz oluyoruz. Doğayı, uyum içinde olmamız gerekeni, cenneti yok ediyor kendi içimizde oluşturulan, algoritmalarla enjekte edilen bir dünya yaratıyoruz. En azından bizim düşüncemiz böyle.

- “Var Bir İhtimal”, “Kim Tutar Beni”, şimdi de “Aklıma Ziyan”. Heyecanla beklediğimiz yeni albümünüz hakkında ne kadar ipucu veriyor?

Üretmek bize iyi geliyor, üretmeye devam ediyoruz. Sonuçta zaman kısıtlı. Bir noktada anlattıklarımız birilerinin gönülleriyle kesişiyor, kesişmesini istiyoruz. Tam olarak bu minvalde şarkılar yapmaya, başladığımız gibi hikayeler anlatmaya devam edeceğiz.

Burak Soyer kimdir?

1986 yılında Kütahya'da doğdu. 1992 yılında Çanakkale'ye yerleşti. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili Edebiyatı'nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı.

2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki'nde gazeteciliğe başladı. Aynı yıl Rolling Stone Türkiye'nin açılmasıyla birlikte Rolling Stone'a müzik yazıları yazdı. 2006-2008 yılları arasında Akşam Gazetesi Ekler Servisi'nde muhabir olarak görev yaptı. Daha sonra "memleketi" Çanakkale'ye dönüp Çanakkale Olay Gazetesi'nde çalıştı.

İnternethaber.com, Sözcü.com.tr, Toplumsal Haber gibi internet haber sitelerinde Siyaset, Gündem, Spor, Yurt Haberler, Kültür Sanat, Yaşam, Lifestyle servislerinde editör olarak çalıştı. Trend Medya'nın YouTube kanalı için kültür sanat ve spor programı hazırlayıp sundu. Son olarak İstanbul Karaköy MONO dergisinin editörlüğünü yapıyordu.

Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGün Kitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org'a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen T24 Haftalık, Bianet ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor.

2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana'nın devamı olan Buji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Ayrıca bir de kısa film senaryosu bulunmaktadır.

2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

Son Kalanlar: “Sonunda Uyandım”, aslında her gün içimizde yaşadığımız bir varoluş mücadelesi, tanıdık bir hikâye

“Sonunda Uyandım”ın hikâyesi kendini ve değişimi kabul etmeyle ilgili. Bu yolda çektiğin acıların seni karanlıktan kurtaracağına dair bir umut. Aslında her gün içimizde yaşadığımız bir varoluş mücadelesi, tanıdık bir hikâye…”

“Çeper Kolektifi, sistemin ötekileştirdiklerini bir araya getiren, geçimsizliğinden kolektif bir direnç yaratan bir alan”

“Çeper Kolektifi, dışarıda bırakılanların, merkez tarafından susturulanların, norma itaat etmeyi değil kendi varoluşunun koşullarını üretmeyi seçenlerin alanı olarak var. Kenara itilmiş bizler; süreç boyunca birlikte hareket etmeyi, paylaşmayı ve bu yazıda olduğu gibi birlikte üretmeyi deneyimledik”

Fatma Aydoğan: Dünya müzikleri bizim kulağımızda gezerken, neden bizim müziğimiz dünyada duyulmasın?

“Kendi kendime uğraştığım dönem içerisinde bu sesleri de sevdiğimi fark ettim. Şimdilik etnik enstrümanlar daha az duyuluyor olabilir; bu henüz ilk yayınladığım bestem. Ancak zamanla ufak tefek eklemeler de olacak elbet. Dünya müzikleri bizim kulağımızda gezerken, neden bizim müziğimiz dünyada duyulmasın, dinlenmesin diye sorularım oldu kendime. Belki böyle olması durumu daha da farklılaştırır diye umut ettim"

"
"