19 Haziran 2025
KASIRGA X X X (Tornado) Yönetmen: John Maclean İrlanda yapımı, 2025 |
İşte yine birçok açıdan değişik ve sürprizli bir film. 10-15 dakikada bir ana temaları öylesine değişiyor ki şaşırmamak mümkün değil. Ama sonuç olarak bu farklılık belki gerçek sinema fanlarının ilgisini çekecek.
Hikâye 18. yüzyılın İrlanda’sında geçiyor ve ünlü yönetmen Tarkovski’den bir deyişle açılıyor. Sanki bir tür İrlanda westerni atmosferi içinde… Yönetmen Maclean’in Slow West adlı yapımından sonraki bu ikinci filmi, önce Batı kültürü üzerine açılıyor. Geniş bir ekranda, hep dramatik olan ve öyle kalan bir fon müziği eşliğinde (ki bu daha çok Jet Kurzel’in şarkılarından oluşmuş), hemen hepsi erkeklerden oluşmuş bir guruba karşı çıkan bir kadın tanıyoruz. O eril kalabalıktan kaçınmaya çalışıyor. Tam o sırada içinde bulunulan yapının çürümüş tabanı çökmez mi?
Bu western havasına birden bir yenilik gelip katılıyor. Uzak Doğu’dan nasılsa kalkıp gelmiş ve o ünlü samuray kültürünü temsil eden gurup… Artık filmin havası da dram veya komedi unsurları da değişecektir. Başta Fuji adlı yaşlı bir adam. Onun babasına hayran, iyi dansçı ve Tornado- Kasırga adını taşıyan kızları yok mu? Etrafta küçük pavyonlarda başlayan Samuray Show’lar... Üstü kapalı kulübelerde, arkadaki iskelet kafaları önünde keman çalan müzisyenler…
Sugerman- Şeker Adam isminin arkasına saklanmış olan yerel haydut çetelerinin en zalim başkanı… Arada tek bir siyahi, o ırkı da temsil edelim diyerek herhalde… Ve de filmin en unutulmaz aktörlerinden biri; küçük bir oğlan... Öylesine sevimli ki… Şeker Adam’ın oğlu olması ihtimali de filmde geçiyor!
İşte böyle bir film. O inanılmaz kadını oyuncu-müzisyen olan Mitsuki Kimura oynamış. Kadroda Köki adıyla anılan… Umarım ilerde oynadığı bu ürpertici ve ayni ölçüde hayran bırakıcı kimliği, ilerde ona daha büyük kapıları açar.
Daha başka ilginçliklere gelince… Etraftaki küçük pavyonlarda başlayan Japon usulü kukla oyunları. Oyunculara takılan Tembel Dudak, Kalamar Bacak gibi komik isimler… Ve sonunda birer birer vurulan iyiler ve kötüler. Çocuklar bile gözetilmeden… Köki’nin o upuzun kılıcıyla pervasızca öldürdüğü katiller, yok ettiği kötülük… Finale doğru ateşe verilen yapılar, pavyonlar, kulübeler.
Ve böylece karşımıza gelen film sıradan bir gerilim değil. Daha çok kötülüğün ve zulmün şaha kalktığı bir dönemin ve insanoğlunun canavarlaşmasının da öyküsü. Kendine özgü bir havası ve ritmi var. Ve belli bir gerçek-üstücü yapısı. Birkaç oyuncu ise süper: Köki’nin yanı sıra Tim Roth, Dennis Okwera, Nathan Malone örneğin… Bence değişik bir yapım ve görülmeye değer.
2024-2025 yılı tiyatro ve sinema sezonuna akademik değer katan ve 20 yıllık yayın hayatıyla da gündemi belirleyen Uluslararası Emek ve Başarı Ödülleri, 20 Haziran Cuma akşamı sahiplerini buluyor.
Sayım Çınar ve Yeni Sinema oluşumuyla biçim değiştiren dergi, Türkiye'de ve dünyada bir ilke imza atarak ülkenin dört bir yanındaki yapım ve performans skalasından yaptıkları titiz seçimlerle geniş yelpazeli bir kültür sanat buluşmasına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Mecidiyeköy Torun Center Büyük Sahne'de Korhan Abay ve Arzu Yanardağ'ın sunumuyla başlayacak ve Tuluğ Tırpan dinletisi ile devam edecek olan törenin bu yılki onur ödülü sahibi ise Atilla Dorsay. Sinema yazarlığı ve yayınladığı kitaplarla kültür sanat hayatına kalıcı eserler kazandıran usta ismin yanında, son kitabı 'Kadın ve Yaşam' ile sükse yapan Leman Dorsay'a da 'Sanata Katkı Ödülü' takdim edilecek.
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.." |
(Tornado)
Yönetmen: John Maclean
Senaryo: John Maclean, Kate Leys
Görüntü: Robbie Ryan
Oyuncular: Köki, Nathan Malone, Tim Roth, Dennis Okwera, James Mitchie, Jack Morris, Nina Barnette, Joanne Whalley
İrlanda yapımı, 2025
İşte yine birçok açıdan değişik ve sürprizli bir film. 10-15 dakikada bir ana temaları öylesine değişiyor ki şaşırmamak mümkün değil. Ama sonuç olarak bu farklılık belki gerçek sinema fanlarının ilgisini çekecek.
Hikâye 18. yüzyılın İrlanda’sında geçiyor ve ünlü yönetmen Tarkovski’den bir deyişle açılıyor. Sanki bir tür İrlanda westerni atmosferi içinde… Yönetmen Maclean’in Slow West adlı yapımından sonraki bu ikinci filmi, önce Batı kültürü üzerine açılıyor. Geniş bir ekranda, hep dramatik olan ve öyle kalan bir fon müziği eşliğinde (ki bu daha çok Jet Kurzel’in şarkılarından oluşmuş), hemen hepsi erkeklerden oluşmuş bir guruba karşı çıkan bir kadın tanıyoruz. O eril kalabalıktan kaçınmaya çalışıyor. Tam o sırada içinde bulunulan yapının çürümüş tabanı çökmez mi?
Bu western havasına birden bir yenilik gelip katılıyor. Uzak Doğu’dan nasılsa kalkıp gelmiş ve o ünlü samuray kültürünü temsil eden gurup… Artık filmin havası da dram veya komedi unsurları da değişecektir. Başta Fuji adlı yaşlı bir adam. Onun babasına hayran, iyi dansçı ve Tornado- Kasırga adını taşıyan kızları yok mu? Etrafta küçük pavyonlarda başlayan Samuray Show’lar... Üstü kapalı kulübelerde, arkadaki iskelet kafaları önünde keman çalan müzisyenler…
Sugerman- Şeker Adam isminin arkasına saklanmış olan yerel haydut çetelerinin en zalim başkanı… Arada tek bir siyahi, o ırkı da temsil edelim diyerek herhalde… Ve de filmin en unutulmaz aktörlerinden biri; küçük bir oğlan... Öylesine sevimli ki… Şeker Adam’ın oğlu olması ihtimali de filmde geçiyor!
İşte böyle bir film. O inanılmaz kadını oyuncu-müzisyen olan Mitsuki Kimura oynamış. Kadroda Köki adıyla anılan… Umarım ilerde oynadığı bu ürpertici ve ayni ölçüde hayran bırakıcı kimliği, ilerde ona daha büyük kapıları açar.
Daha başka ilginçliklere gelince… Etraftaki küçük pavyonlarda başlayan Japon usulü kukla oyunları. Oyunculara takılan Tembel Dudak, Kalamar Bacak gibi komik isimler… Ve sonunda birer birer vurulan iyiler ve kötüler. Çocuklar bile gözetilmeden… Köki’nin o upuzun kılıcıyla pervasızca öldürdüğü katiller, yok ettiği kötülük… Finale doğru ateşe verilen yapılar, pavyonlar, kulübeler.
Ve böylece karşımıza gelen film sıradan bir gerilim değil. Daha çok kötülüğün ve zulmün şaha kalktığı bir dönemin ve insanoğlunun canavarlaşmasının da öyküsü. Kendine özgü bir havası ve ritmi var. Ve belli bir gerçek-üstücü yapısı. Birkaç oyuncu ise süper: Köki’nin yanı sıra Tim Roth, Dennis Okwera, Nathan Malone örneğin… Bence değişik bir yapım ve görülmeye değer.
2024-2025 yılı tiyatro ve sinema sezonuna akademik değer katan ve 20 yıllık yayın hayatıyla da gündemi belirleyen Uluslararası Emek ve Başarı Ödülleri, 20 Haziran Cuma akşamı sahiplerini buluyor.
Sayım Çınar ve Yeni Sinema oluşumuyla biçim değiştiren dergi, Türkiye'de ve dünyada bir ilke imza atarak ülkenin dört bir yanındaki yapım ve performans skalasından yaptıkları titiz seçimlerle geniş yelpazeli bir kültür sanat buluşmasına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Mecidiyeköy Torun Center Büyük Sahne'de Korhan Abay ve Arzu Yanardağ'ın sunumuyla başlayacak ve Tuluğ Tırpan dinletisi ile devam edecek olan törenin bu yılki onur ödülü sahibi ise Atilla Dorsay. Sinema yazarlığı ve yayınladığı kitaplarla kültür sanat hayatına kalıcı eserler kazandıran usta ismin yanında, son kitabı 'Kadın ve Yaşam' ile sükse yapan Leman Dorsay'a da 'Sanata Katkı Ödülü' takdim edilecek.
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.." |
Hans Zimmer’in müziği Fi Filmi'ne inanılmaz bir tempo veriyor. Buna karşılık, bence filmin hayli naif bir havası var. Bir yerde söylenen “Denemesek kazanamayız” deyişi buna yakın değil mi?
Bayrak ve okul flamasının devir-teslimi, okulun liseye geçen öğrencileri arasında ilk üç derece alanın özel takdimi, birlikte yapılan zeybek oyunu, arada müzik ve verilen mini konser… Sonra o yedi sınıfın tüm öğrencilerine sırayla verilen ödüller: Bir arada ve de teker teker… Böylece ben ve eşim en büyük torunumuz Ozan’ın en kritik anlarını yakalamak için az ter dökmedik!
Digiturk, artık klasikleşmiş ve ortak belleklerimize yerleşmiş dizileri hâlâ gösteriyorlar. Zaman zaman eski bölümleri tekrarlamıyorlar değil… Ama o zaman bile meraklıları için bu bir şölen oluyor
© Tüm hakları saklıdır.