17 Haziran 2025

Tam bir siyahi kadınlar birleşmesi

Son Damla, hem bir kadın hem de tam bir kapalı mekân filmidir. Karşımızdaki film kusursuz değil ama öylesine özgün yanları var ki... Yazar-yönetmen Tyler Perry seyirciye ‘happy end’ mi yoksa ‘mutsuz son’ mu sunacak, hiç bilinmiyor. Artık hangisi çıkacak bahtınıza, görünce anlarsınız!

SON DAMLA   

X  X  X  ½

(Straw)

Yönetim ve senaryo: Tyler Perry
Görüntü: Justyn Moro
Müzik: Dara Taylor
Oyuncular: Taraji P. Henson, Sherri Shepherd, Sinbad, Rockmond Dulbar, Ashley Wersher, Teyana Taylor

Amerikan filmi, 2025

İşte son günlerin bence en meraka ve ilgiye değer filmi. Bu kez Netflix’te izledik. Önce ayılıp bayılmadan, giderek biraz monoton bularak… Öyle ya, hemen tüm oyuncular siyahiydi, ayrıca herkes alabildiğine öfkeliydi. Ve perdede tam bir kadınlar egemenliği açıktı. Ama giderek film insanı öylesine etkisi altına alıyor ki, teslim olmamak zor!

Hikâye boşanmış ve kızına son derece düşkün bir kadın olan Janiyah Wiltkintson’un serüvenini anlatıyor. Ekonomik ve duygusal yalnızlık içinde perişan olmuş kadın sefil bir dairede, son derece düşük bir maaş, ödenmemiş faturalar, siyahilerin kendi aralarında bile asgari biçimde bir barış kurma yerine yine birbirlerine girmeleri… Hele o canavar suratlı yaşlı adam… Öylesine ürkünç ve zalim ki….

Böylece Janiyah, bir yandan kendisinden koparıp alınan ablası ve kardeşine rağmen, hayattaki tek sevgilisi olan küçük kızı, öte yandan yine anlayışsız iş arkadaşları yüzünden giderek dengesini bozar. Hele prematüre doğmuş kızı bambaşkadır. Sonunda Denevolent adlı bir büyük mekâna hemen genç-yaşlı, kadın-erkek insanla birlikte kendisini de hapseder. Bir yerde eline geçen tabancasını artık günlük bir eşya haline getirir. Yanı başından ayırmadığı bir büyük torbada neler olduğunu ise kimse bilmez.

Bunun bir bomba olacağı şüphesi, dışarıdaki FBI ajanlarını bile ürkütüyor! O FBI ki onca film ve diziden çok iyi bildiğimiz gibi, son sözü söylemede kararlıdır. Oysa o torbada gayet masum şu-bu vardır. Ve dışarda artık TV’nin de katkısıyla Janiyah’ı sevip onu savunmak için gösteri yapan çoğu kadın bir kalabalığın yanı sıra, onu hemen tutuklamak isteyenler de hayli çoktur.

Bu kendine özgü film aslında gerçekten bir kadın filmidir. Aynı zamanda tam bir kapalı mekân filmi de… İlk başlarda dendiği gibi “Siyahi kadınlar hep zor şeyler yapar.” Ama o kadınlar aynı zamanda birbirlerine de öylesine yardım ederler ki… Nitekim son derece kendine özgü fiziğiyle (özellikle o suratı görmeden kavramanız mümkün değil!) kadın dedektif Kay Raymond onu son dakikasına kadar savunuyor. Bu da o vazgeçilmez ‘kadın kadına buluşma’nın bir başka örneğidir.

Demek ki karşımızdaki film kusursuz değil. Ama öylesine özgün yanları var ki… Oyuncuların da bunda büyük rolü var. En baştan itibaren her şeyiyle sürekli bir matem abidesi olan, yaptığı her işte ve diyalog kurmaya çalıştığı herkeste hayal kırıklığı yaşayan Janiyah’da Taraji P. Henson gerçekten izlemeye değer. Bence bir Oscar adaylığı bile almalı…. Sözünü ettiğim fiziğiyle şaşırtıcı dedektif Kay Raymond’la Teyana Taylor da öyle… Hemen hepsi siyahi olan diğerleri de gayet yerli yerindeler.

Hele o kapalı yerde, dışarda esen o dehşet havasına rağmen dostluklarını koruyan ve Janiyah’ın yanı başından ayrılmayan kişileri oynayan kadınlar da harika. Ve de filmin sonuna doğru seçtiği çifte yol da çok akıllıca. Yani şunu demek istiyorum: Yazar-yönetmen Tyler Perry seyirciye ‘happy end’ mi yoksa ‘mutsuz son’ mu sunacak, hiç bilinmiyor. Artık hangisi çıkacak bahtınıza, görünce anlarsınız!

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yarış tutkusunu veren belki en etkileyici film

Hans Zimmer’in müziği Fi Filmi'ne inanılmaz bir tempo veriyor. Buna karşılık, bence filmin hayli naif bir havası var. Bir yerde söylenen “Denemesek kazanamayız” deyişi buna yakın değil mi?

Bir kültür yuvasında yaşanan gece ve gençlerin bayramı

Bayrak ve okul flamasının devir-teslimi, okulun liseye geçen öğrencileri arasında ilk üç derece alanın özel takdimi, birlikte yapılan zeybek oyunu, arada müzik ve verilen mini konser… Sonra o yedi sınıfın tüm öğrencilerine sırayla verilen ödüller: Bir arada ve de teker teker… Böylece ben ve eşim en büyük torunumuz Ozan’ın en kritik anlarını yakalamak için az ter dökmedik!

Digiturk'te herkesi memnun edecek diziler var...

Digiturk, artık klasikleşmiş ve ortak belleklerimize yerleşmiş dizileri hâlâ gösteriyorlar. Zaman zaman eski bölümleri tekrarlamıyorlar değil… Ama o zaman bile meraklıları için bu bir şölen oluyor

"
"