03 Mayıs 2025

Bir takside sıkışıp kalmaktan bir film nasıl çıkar?

Elbette her şeyin bir sonu vardır, Tuzak filminin sonu ise finale 20 dakika kala gelir. Kapı açılır, içinden yaşlı bir adam çıkar. Tüm filmde konuşan kişi  odur ve tüm o teşhisler, tespitler, fikirler ve öneriler ondan gelmiştir...

TUZAK

X  X  X

(Locked)

Yönetmen: David Yarovesky
Senaryo: Michael Arlen Ross, Mariano Cohn, Gaston Duprak
Görüntü: Michael Dallatorre
Müzik: Tim Williams
Oyuncular: Bill Skarsgaard, Anthony Hopkins, Ashley Cartwright, Michael Eklund, Reese Alexander, Navid Charkhi

ABD yapımı, 2025

İşte yılın belki en özgün filmlerinden biri. Belki bir başyapıt değil; ama ağzının tadını bilen sinefiller için öylesine bir lezzet içeriyor ki...

Hem de nedense sadece iki baş oyuncuyla... Diğerleri çok küçük roller.

Hareketli bir kamerayla açılıyor film....Ve biz Eddie ile tanışıyoruz. Genç, hafiften patates burnuna rağmen yakışıklı, ailesini sevse de karısından ayrılmış ama küçük kızına düşkün bir adam... Biz kadını telefonda azarladığını duyarız sadece... Kızınaysa yine telefonda “Sen benim aşk böceğim olacaksın” diyerek onu uzaktan sever.

İki yıldır kızı için para ödeyememiş ve iş bulamamış Eddie, sonunda ani bir kararla hırsızlığı dener. Ve zaten filmin ilk başlarındaki biraz sefil sokaklardan birinde ve yağmurun sık sık yağdığı bir havada, gördüğü bir arabanın kapısını zorlayıp açarak içine sızar. Bu artık uzun, neredeyse film kadar (90 dakika) uzun hikayenin dekoru olacaktır. Ve de filmin inanılması zor tek yanı, içinden bir türlü çıkamadığı bir tuzak. Filmin adını da açıklayan...

Kolları dövmeli olan Eddie (galiba son günlerdeki filmlerin modası!), tam da yerine düşmüştür... Seçtiği araba SUV denen lüks türdendir. Ve öğreniriz ki eskiden tam 6 kez soyulmuştur!.. Bunu bize arabanın sonunda karşısına çıkan sahibi anlatacaktır. Ama bu ancak uzaktan ve sadece adamın sesiyle olur. Çünkü o meçhul kişi öyle bir sistem kurmuştur ki... O adamı görmez, adamsa onu en yakından izler. Öfkesi burnunda Eddie, onu sürekli kızdırmayı başarır. Cezası adamın müzikle, ısı derecesiyle veya onun açlığıyla habire oynaması olur. Eddie durumu anlar; arabanın önündeki Answer Me- Mobile (Bana Cevap Ver) emrine uyarak onunla söyleşmeye başlar. Ve özür diler. Ama nafile... Bu upuzun ve filmin ana motifi olan söyleşi kolay kolay bitmeyecektir.

Tüm bu diyalog sırasında, meçhul adam neler anlatmaz ki... Ülkesini, dünyayı ve hayatı öylesine öğrenmiştir ki... Ve o denli doğru konuşur ki...

Günümüzün Türkiye’sine bile uygulanabilecek şeyler söyler. Arada Yüzüklerin Efendisi filminden birkaç tirad da bulunan! Bu arada gençleri azarlar: “Sizin kuşaklar hiçbir şey bilmiyor” ya da “Hepiniz çakma Batman gibisiniz” laflarıyla...

Ama elbette her şeyin bir sonu vardır. Bizimkinin sonu ise finale 20 dakika kala gelir. Kapı açılır, içinden yaşlı bir adam çıkar. Biraz bizim eski politikacımız Demirel’i andıran... İşte o filmin ikinci starı olan Anthony Hopkins’tir. Ama sakın küçümsemeyin yani süre veya çaba bakımından demek istiyorum. Çünkü tüm filmde konuşan kişi de elbette odur. Tüm o teşhisler, tespitler, fikirler ve öneriler ondan gelmiştir. Elbette senaryonun aracılığıyla.

Böylece bu simgesel ve alegorik filmin yaratıcısı, Brightburn, Notebooks gibi filmler imzalamış yönetmen David Yarovesky kadar, senaryo yazarları Michael Arlen Ross, Mariano Cohn ve Gaston Duprak üçlüsünü de kutlarız. Ekranı zaman zaman 6 parçaya bölen görüntüden sorumlu Michael Dallatorreyi de...Ama en kutlanacak yan yine de o iki oyuncu olmalı. Büyük üstad Anthony Hopkins. Kim bilir ne çok ödülü ve kaç Oscar’ı olan...Ve de büyük yetenek Bill Skarsgaard...Bu arada filmin Batı’da farklı karşılandığını, kimi küçümseyenler kadar benim gibi hayli sevenler olduğunu da eklemeliyim. Karar yine sinefillerin...


Not: Bu ay nasılsa tam gününde (yani 1 Mayıs’ta) çıkan aylık yazı dergim Milliyet Sanat’da bu kez ele aldığım film, 1991 yapımı Dead Again- Yeniden Ölmek. Kenneth Branagh’ın yönettiği filmde Kenneth Branagh, Emma Thompson, Derek Jacobi, Andy Garcia, Hanna Schygulla, Robin Williams’tan oluşan görkemli bir kadro var. Haberiniz olsun...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Adı Ballerina... Ama baleyi hiç aramayın!..

Kadın-erkek kavga ettiği herkesi haklayan, onca kavgadan bir çizik bile almadan çıkan, sanki tanrının bir dokunulmazlık zırhına büründürdüğü bir hanım… Öyle ya, ne olursa olsun; kadına hiçbir şey olmaz!... Böylece film tam anlamıyla cinsiyetçi bir nitelik alıyor...

İnanılmaz bir kadronun içinde kaybolduğu bir film

'Fenike Planı', olasılıkla şimdiye dek izlediğim en absürt film! Tüm o parlak oyuncular mekanik biçimde, sanki kurulmuş kuklalar gibi konuşuyorlar. Böylesine bir kadroyu neredeyse kuklalara dönüştürmek ne kadar başarıysa…

Bir zamanlar, karate ve kung fu moda iken…

Karate Kid efsaneleri hayli özgün bir film olarak karşımızda, çoktan unuttuğumuz bir sporu ve onun temsil ettiği farklı ve egzotik bir kültürü bize hatırlatıyor. Ayrıca bir kültürler arası bir aşk öyküsü ve bir savaş gösterisi…

"
"