10 Nisan 2024

Merkez sağ nasıl dirilir?

Olası bir yarışta Mansur Yavaş'ın arkasında duracak bir merkez sağ partinin oluşması ideal siyasi çözüm için çok önemli

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı binasının önünde halka seslenirken. (31 Mart 2024)

Son yerel seçimlerin bana göre gösterdiği en önemli siyasi sonuç, Türkiye'de artık merkez solun "doğal lideri"nin Ekrem İmamoğlu, -temsil ettiği belli bir siyasi organizasyon ortada bulunmamasına rağmen- merkez sağın "doğal lideri"nin ise Mansur Yavaş olduğunu net biçimde tescil etmesi.

CHP'nin merkez solu bütünüyle temsilini ve hatta şimdilik boşta bulunan merkez sağdan bile pay aldığını bir yana bırakalım.

Bu seçimlerin net biçimde gösterdiği gerçek şu ki iktidar bloğu AKP ve MHP'nin önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini İmamoğlu ve/veya M. Yavaş'a karşı R.T. Erdoğan ile de onsuz da kazanma şansı yok gibi.

Bilindiği üzere Erdoğan'ın Anayasa'ya göre tekrar aday olması tek bir şarta bağlı:

TBMM'nin beşte üç çoğunlukla erken seçim kararı alması.

Ancak bu ihtimalde Erdoğan yeniden aday olabilir. Onun dışında olamaz.

Tabii ki Anayasa değiştirilmediği sürece. Fakat Anayasa değişikliği için TBMM'de beşte üç çoğunluk bulunsa bile ayrıca referandum şartı var (üçte iki çoğunluk bulunamadığı sürece). Bu da ayrıca zor.

İktidar bloğunun malum beşte üç çoğunluğu yok. Bunun için İYİP'in blok oyuna ya da ana muhalefet dışındaki "sağ muhalefet"in (İYİP, DEVA, GELECEK, SAADET, DP) önemli kısmının oyuna ihtiyacı var.

Normal koşullarda bu "sağ muhalefet"in sırf AKP-MHP'ye veya Erdoğan'a iyilik olsun diye böyle bir destek vermesi eşyanın ve siyasetin tabiatına aykırı olur. Bu sağ muhalefet zaten mevcut iktidar bloğuna karşıtlıktan ortaya çıktı.

Tabii işin içine vekil pazarlıkları ve büyük "montanlı" "tamamen duygusal(!)" ikna yöntemleri girmezse!

Bu tür kirli yöntemlerin ise seçimde halk tarafından ciddi bir tepki ile karşılanacağında kuşku yok.

Yani kanaatimce bu tür yöntemlere başvurmak Erdoğan'ın daha da aleyhine işler.

Bu yöntemlerle tekrar aday olsa bile seçimde halk bir daha cezalandırır.

Bu yüzden siyasi öngörüsü çok yüksek olan Erdoğan'ın –seçilmeyi garanti göremeyeceğinden-  bu işlere tevessül etmeden, siyaseti "zirvede" bırakmayı tercih edeceğini ve önümüzdeki CB seçimlerine onsuz girileceğini tahmin ediyorum.

Tabii o zamana kadar tekrar parlamenter sisteme geçilmezse ki bu da ciddi bir ihtimal ve talep 1-2 yıl içinde bizzat iktidar bloğundan gelebilir (daha önce de yazdım).

Sonuç itibarıyla, eğer parlamenter sisteme geçilmezse, önümüzdeki CB seçimlerine iktidar bloğunun Erdoğan dışındaki bir adayı ve E. İmamoğlu ve/veya M. Yavaş ile girilme ihtimali bence en yüksek olasılık.

Hatta bana göre eğer ilk tura bu üç aday girerse, ikinci tura iktidar bloğunun adayı kalamaz ve ikinci turda İmamoğlu ve Yavaş yarışır. Bu ihtimalde de bence ipi -sadece merkezden değil, sağ cenahtan alacağı ekstra oylarla- M. Yavaş'ın göğüsleme olasılığı daha güçlü gibi görünmesine karşın, İmamoğlu'nun her kesimden oy alma maharetini de yabana atmamak gerekir. Yani yarış büyük olasılıkla ortada geçer.

Tabii ki bu şimdilik sadece bir varsayım.

Mevcut verilerden kendi yaptığım analizin sonucundaki şahsi öngörüm.

İmamoğlu ile Yavaş birbirleriyle yarışmayı doğru bulmayıp, aralarında anlaşmaya da pekala gidebilirler. Örneğin bir tür yumuşak geçiş için bir dönem M. Yavaş ve sonrasında İmamoğlu gibi. Bu noktada CHP yönetiminin ve örgütünün yaklaşımı da kuşkusuz önemli olacaktır.

Ancak iktidar bloğunun adayı düşük profil ve "kolay lokma" bulunursa, ilk turda ikisinin birden yarışmasında da sakınca görülmeyebilir.

Türkiye siyasetinin ideal ikilisi ve rasyonel beşlisi

Türkiye demokrasisinin geleceği için bence CB seçiminde merkez sağdan ve merkez soldan birer güçlü adayın yarışması ve ikinci tura ikisinin kalması en ideal ve doğru sonuçtur.

Sonuçta CB seçimlerinin ikinci turu anayasal demokratik rejim ve cumhuriyetin kazanımları açısından bir "tamam ya da devam"  problemine dönüşmeyip, hangisi kazanırsa evrensel demokrasinin ve hukuk devletinin kazanacağı bir sonuç ortaya çıkar.

Bu nedenle önümüzdeki CB seçimlerine bana göre hem İmamoğlu'nun hem de Yavaş'ın girmesi Türkiye'de evrensel demokrasi ve hukuk devleti standartlarına geçiş için en ideal seçenek olacaktır.

Türkiye'de siyasetin ve ülkenin geleceğini kurtaracak ideal siyasi atmosfer, birbiriyle yarışan ve iktidarın aralarında el değiştirerek verimli bir siyasi rekabetin oluşacağı merkez solda ve merkez sağda birer güçlü parti ile yüzde 10-15 bandını aşamayacak birer siyasal İslamcı ve Türk ve Kürt milliyetçisi partilerdir.

Böyle bir beşli siyasi oluşumun yerleştiği ve konsolide olduğu Türkiye'nin evrensel demokrasi ve hukuk devleti ölçütlerinin dışına çıkarak otoriterleşmesi ve demokrasi standartlarından uzaklaşması riski de yoktur. Zira bu durumda siyaset tam anlamıyla "normalleşmiş" ve yapay oluşum ve etkilerden arınmış olacaktır.

Hatta parlamenter sisteme geçmeyip, mevcut başkanlık sisteminin -belki biraz daha törpülenip daha rasyonel hale getirilerek- korunması bile böyle bir durumda önemli sakınca yaratmayacaktır.

Merkez sağdaki boşluğun sakıncaları

Merkez sağdaki siyasi boşluk son yerel seçimlere kadar yapay biçimde siyasal İslam tarafından, son yerel seçimde de kısmen CHP tarafından dolduruldu. Bu olgu Türkiye'de siyasetin normalleşmesini engelleyen ve önleyen en önemli faktördür ve normalleşme için bu siyasi boşluğun acilen kendisini yenilemiş ya da yeni ve güvenilir bir merkez sağ parti ile doldurulması gereklidir.

Diğer bir anlatımla, merkez sağı gerek Cumhuriyetin laiklik gibi kurucu unsurlarını özümseyip koruyarak, gerekse dindar ve muhafazakâr kesimleri de yanlarında tutmayı başararak, rasyonel bir zemine oturtmayı başaran Özal ve Demirel sonrasında, T. Çiller ve M. Yılmaz'ın olağanüstü beceriksizlikleri nedeniyle merkez sağın çökmesi Türkiye siyasetinin demokratik bir çerçevede yerleşip kök salmasında 20 yıllık bir dönemin kaybedilmesine neden oldu.

Bu ara dönem ise maalesef merkez sağdaki bu boşluğu ustaca doldurmayı beceren muhafazakâr-oportünist-popülist-otoriter bir "tek adam" rejimi tarafından işgal edildi. Merkez soldaki yönetim zaafiyetinin neden olduğu "alternatifsizlik" de bu ara dönemin en büyük yardımcısı oldu.

Ne var ki gelinen noktada hem hatalı ekonomi politikaları ile halkı olağanüstü biçimde fakirleştirmesi, hem de demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti standartlarında Ülkeyi ciddi biçimde geriye götürmesi bu "yapay rejim" parantezinin de sonunu getiriyor.

Kaldı ki gelinen noktada "tek adam"ın bu krizden çıkacak enerjisi ve "takati" kalmadığı çok açık.

E. İmamoğlu ve M. Yavaş'a karşı kaybettiği seçimlerin de siyasi karizmasında ciddi yaralar açtığı çok belli.

Kendisinden sonra bayrağı devredeceği tipik bir siyasal İslamcının ise partiyi yüzde 15'ler bandının üzerine çıkarması çok güç olacak.

Diğer bir olasılık ise partiyi daha ılımlı ve Merkez Sağ'a yakın güvenilir bir adamına devrederek merkez sağa oturtmak ve böylece hasarı en aza indirmek ve yeni siyasi iklimin ana aktörlerinden olmaya devam edebilmek (Hakan Fidan gibi).

Merkez sağın acil misyonu

Yukarıda yaptığım analiz ve öngörünün sonucunda en ideal çözüm olarak gördüğüm ve önümüzdeki CB seçimlerinde hem İmamoğlu hem de Yavaş'ın aday olması ve ikinci tura ikisinin kalması çözümünün uygulamadaki en büyük handikapı, Mansur Yavaş'ın sırtını dayayacağı ve ülke çapındaki örgütsel gücünden ve organizasyon imkanlarından yararlanabileceği bir merkez sağ partinin ortada olmayışı.

Nitekim her ne kadar halen M. Yavaş CHP'de bulunsa da kendisinin siyasi yelpazedeki doğal konumunun normalde merkez sağ olduğunun herkes farkında. Üstelik İmamoğlu ile yarışırsa CHP örgütünün kimin arkasında duracağı da çok belli.

Bu nedenle (normalde 4 yıl sonraki) olası bir yarışta M. Yavaş'ın arkasında duracak bir merkez sağ partinin oluşması yukarıda anlatmaya çalıştığım ideal siyasi çözüm için çok önemli.

İYİP ve DP'nin geleceği ve merkez sağ boşluk

Peki böyle bir merkez sağ parti nasıl oluşacak?

Öncelikle merkez sağda görünen ama henüz siyaseten rüştünü ispatlayamamış veya gelişememiş siyasi partilerden biri silkinip ve atak yapıp bu boşluğu dolduracak.

Bunun olamayacağı anlaşılırsa da sıfırdan yeni bir merkez sağ oluşum dizayn edilecek.

Merkez sağdaki boşluğu doldurmaya en yakın parti İyi Parti (İYİP) gibiyken, genel başkanı ve parti yönetiminin gerek geçen yılki seçimler öncesi Kemal Kılıçdaroğlu'nun başarısız olacağını tahmin etmelerine rağmen adaylığına engel olmayı becerememeleri ve tabanının istediği Mansur Yavaş'ın aday olmasının alt yapısını kuramamaları; gerekse bu yerel seçimler öncesi "muhalefete muhalefet etme" gibi siyasi acemilikler yapmaları halktaki kredisini tamamen bitirdi.

Yaklaşan olağanüstü kongrede İYİP delegelerinin önünde iki seçenek var:

Ya mevcut parti yönetimini tekrar seçerek, yüzde 1-2 bandını aşamayan bir tür "tabela partisi" olarak devam edecekler, ya da CHP'de Özgür Özel'in yaptığı tarzda, toparlayıcı, uzlaştırmacı ve güven veren bir yeni geçiş yönetimi seçerek, ilk CB seçiminde Mansur Yavaş'ın adaylığına destek olacak ve altyapı sağlayacak bir merkez sağ alternatifi canlandıracaklar.

Yani ya CHP delegelerinin kısa süre önce başardıkları ve işe yarayan değişimi gerçekleştirecekler ya da siyasi partiler mezarlığında silinip gidecekler.

İYİP, genel başkan dahil yönetimini değiştirmeyerek ilk yolu yani tabela partisi olmayı seçerse, bir diğer olasılık da halen siyasi açıdan komada olan ve suni teneffüsle hayatta tutulmaya çalışılan ama adı ve mirası bile merkez sağ için ciddi bir potansiyel taşıyan Demokrat Parti'nin (DP) yeniden canlandırılması.

Yüzde sıfır nokta ikilik oy oranını dert etmeyen ve seçim öncesi pazarlıklarla bir-iki milletvekiline tav görünen mevcut yönetim, halen oynadığı "siyasi evcilik" oyununu bırakmak ister mi emin değilim.

Ama parti içinden ve dışından çok sayıda ve nitelikli bir kitlenin partiyi merkez sağdaki boşluğu doldurma misyonuyla canlandırmak istediğini biliyorum.

Bu da başarılamazsa sanırım merkez sağdaki boşluğu doldurma amaçlı yeni siyasi oluşumlar hızla devreye girecektir.

Başarılı olmaları ülke siyasetinin ilk seçimlerde normalleşip, demokrasi raylarına, geri dönülmeden oturması ve yerleşmesi için çok önemli bir aşama teşkil edecektir.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

Yazarın Diğer Yazıları

23 Nisan ve "okuyup büyük adam olmak" hayali

Çocuklarda ve gençlerde artık "okuyup büyük adam olma" hayali kalmadı

YÖK'ün yeni yurt dışı denklik düzenlemesi: Doğrular ve yanlışlar

Yeni yurt dışı diploma denkliği kuralları açısından usuli yönden hukuksal risk almamak adına, eğer yurt dışında üniversite lisans eğitimi yapmak istiyorsanız ya da çocuğunuzu yönlendirmek istiyorsanız, size tavsiyem, dünya sıralamasında ilk 400'e giren üniversitelere gitmeniz. Denklik açısından hiç hukuksal risk taşımayan seçenek bu

Seçimin kaybedenleri ve gelecek tahminlerim

Önümüzdeki ilk seçimde Cumhurbaşkanlığını yani asıl iktidarı ve tüm kazanımlarını kaybetmeyi göze alamayacakları için, bence iktidar bloğu daha az hasarlı göreceği parlamenter sisteme dönüşü teklif edecektir