01 Temmuz 2020

Ne olursa olsun seviyesizliğe karşı durmalıyız

Hiç kimsenin bir başkasının eşi, dünyaya gelen çocuğu ve ailenin namusu hakkında söz söylemeye hakkı yoktur!

Bu ülkede insanların başkalarının hayatlarına bu kadar fazla müdahil olması ve sırf kendisi gibi düşünmediği için onları eleştirebilmeyi kendilerine hak olarak görmesi gibi bir tuhaflık giderek yaygınlaşıyor. Birbiri ile iletişim kurmak yerine köprüleri atmayı ve karşısındaki kitleyi yok farz etmeyi normal kabul eden bir yaklaşım biçimi her geçen gün biraz daha fazla artıyor. Bu durum ise en çok kadınların hayatlarına ilişkin seviyesizce açıklamaların artmasına yol açıyor. Bir bakıyorsunuz eşi hapiste olan Başak Demirtaş için son derece seviyesizce, namus ve izan sınırlarını aşan tweet'ler atılıyor. Sosyal medya üzerinden yapılan bu ahlaksızlık dile getirildiği için söz konusu tweet'leri atan kişiler gözaltına alınıyorlar. Ancak bir bakıyorsunuz ki bu ahlaksız durum karşısında bile insanlar hala ayrımcı bir dili dolaşıma sokmayı başarabiliyorlar. Bu durumu kınayanlar, şu yaklaşımlar yapıldığında neredeydi, sahtekarsınız gibi laflarla aslında var olan ahlaksızlığı onaylamakta olduklarını bile fark edemiyorlar. Oysa zulüm nereden gelirse gelsin karşısında durmayı şiar edinmiş bir halkın bugün gelinen noktada böylesi gariplikler içerisine girmesinin bile arkasında ne yazık ki siyasal ayrışmanın yarattığı derin kutuplaşma bulunuyor.

Sosyal medyayı birbirlerini alt etme alanı olarak gören ve bunun üzerinden kendi yaklaşımlarını diğerlerini ezmek üzerine kuranlar açısından yaşanan her türlü olayın ardından önemli olan yegane husus daha fazla ses çıkartmak. Bunun için de kendi yandaşlarını açılan başlığı desteklemeye çağırmak suretiyle yaşananların parçası olmaya bir başka deyişle davayı savunmaya davet ediyorlar. Oysa bazı konuların kişilerle, yaşananlarla veyahut zamanla, mekanla sınırlı olamayacağı gerçeğini ne yazık ki bir türlü göremiyorlar. Kişilerin ailelerine, namuslarına, doğan çocuklarına, eşlerine yönelik söylenilen her türlü cümleye hep birlikte karşı çıkmak durumundayız. Söz konusu isim/isimlerin yapıp ettiklerini sevmeye bilirsiniz hatta nefret bile edebilirsiniz ancak bu durum sizin söz konusu kişi ile aranızdadır. Onun ailesi, eşi, dünyaya gelen çocuğunu buna alet etmek vicdansız bir kötülüğün yansımasıdır. Tıpkı Bakan Berat Albayrak, eşi ve dünyaya gelen çocuğu hakkında yapılan paylaşımlarda olduğu gibi. Hiç kimsenin bir başkasının eşi, dünyaya gelen çocuğu ve ailenin namusu hakkında söz söylemeye hakkı yoktur! Böylesi ahlaksızca tutumları takınanların ve paylaşımlarda bulunanların kim hakkında laf ettiklerine bakılmaksızın haklarında cezai işlem yapılması sağlanmalıdır.

Söz söyleme ve ifade özgürlüğünün hepimizin hayatlarını güvence altına aldığı gibi sınırlamakta olduğu gerçeğini de unutmamalıyız. Belki de tam da bu seviyesizlikler ve çirkinlikler karşısında adaletin ne kadar mühim olduğunu bir kez daha hatırlamalı ve hukukun gücün, muktedirin değil herkesin olmazsa olmazı kılmamız gerektiğinin farkına varabilmeliyiz. Namussuzca, izansız ve ahlaksızca laflar edenin yapıp ettiklerinin karşılığı söz konusu lafı yöneltmiş olduğu kişinin durumuna göre değişiklik arz etmemeli. Ve belki de hepsinden önemlisi yirminci yüzyılın başında akılcı değerlere yer veren otorite kavramsallaştırmasıyla içinde bulunduğumuz dönemi de aydınlatan Weber’in nitelemesindeki eşitliğe bu ülkedeki insanların da inanabilmelerinin sağlanması gerekiyor. Çünkü aksi durumda yaşanan olayların yapanların gücüne, kudretine ve parasına göre yanlarına kâr olarak kalacağına inanıyorlar, işin ilginç yanı ise ne yazık ki durum böyle gerçekleşiyor.

İçinde yaşadığımız toplumda, ülkede birbirimizi sevmek durumunda değiliz buna karşın saygısızlık etme lüksüne sahip olmadığımızın da bilincinde olmalıyız. Kişilerin yaptıklarını, söylediklerini veyahut uygulamaları sonucunda ortaya çıkanları çözebileceğiniz yegane merci yine bu eylemleri gerçekleştiren kişilerdir. Onların dışında eşleri, çocukları, aileleri olup bitenler üzerinden ahlaksızca nitelemelere tabi tutulamazlar. Bu vicdansızlıktır ve acımasızca içinde yaşanılan toplumu zehirlemektir. Hiç kimsenin kendi kişisel zevk ve ikballeri uğruna içinde yaşanılan toplumsal hayatın huzurunu bozmaya, orada yaşayanları rahatsız etmeye hakkı yoktur! Böylesi yaklaşımlar nereden gelirse gelsin, parti, ideoloji, sınıf, statü ayrımı yapmaksızın hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Çünkü burada olup bitenler sadece bugünümüzü değil yarınlarımızda yaşanacak olanları da biçimlendirecektir. Yarınlarımızın ahlaksızca, kötücül emeller uğruna pazarlanmasına müsaade etmeyelim.

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır