03 Haziran 2025

Kuralsızlık halinin ön plana geçmesi

Kuralların evrensel aklı temsil ettiğini ve kuralların olmadığı bir ortamda hepimizin bundan zararlı çıkacağını aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz. Oysa güç istismar eder, karşıdakini, diğerini, diğerlerinin değerlerini, haklarını, saygınlığını

Toplumsal hayatın işleyebilmesi için birtakım düzenlemelere ihtiyaç duyarız ve bunlar zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlarımıza binaen oluşurlar. Kurallılık hakları teslim eder, kuralsızlık durumu, en az bir tarafın haksızlığa uğramasına yol açar. Weberci anlamda devlet denilen organizasyon şiddet kullanma tekeline sahip bulunan yapıdır ve toplumsal hayatın içinde kuralların herkes için eşit mesafede olmasını gözetmekle yükümlüdür. İşte tam bu noktada Osmanlı Devleti’nin son döneminde başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden yönetsel kültürün uygulamaları içinden geçmekte olduğumuz süreçte sekteye uğramaktadır. Sosyolojinin kurucu babalarından olan Emile Durkheim’ın Anomi kavramı ile normatif düzenin bozulmasının yarattığı etkileri gözler önüne sermiştir. Türkiye’de yıllar içerisinde özgürlük ve kurallar arasındaki ilişki eksi bir yönde ancak toplumsal hayatımızı felç edecek bir biçimde yön değiştirdi. Özgürlüğün kuralsızlıkla eş değer haline dönüştüğü bir sürecin içerisinden geçmekteyiz ve ne yazık ki ülkenin kurumları da bu gidişatın önüne geçme konusunda yeterli hassasiyeti gösteremiyorlar. Özellikle hukuk kurumuna dönük güvensizlikle birlikte kaba kuvvet sahipleri karşısında sizin kurallara uyma talepleriniz haksızlık olarak geri dönmeye yol açıyor.

Yaşadıklarımıza ilişkin olarak verilebilecek çok sayıda örnek olmakla birlikte sadece geçtiğimiz günler içerisinde yaşanan bir örneği bu gözle okumanız için tekrar sunmakla yetineceğim. İstanbul’da Marmaray’da çocukları ile seyahat ederken bir adamın yumruklu saldırısına uğrayan baba (Deniz Eroğlu) haberi sosyal medya platformlarında gündem olmuştu. Hatta X platformunda söz konusu olay üzerine yazılanlarda en çok gündeme gelenin olay esnasında yumruk atan ve onun yanı sıra yine olayın içerisindeki Deniz Eroğlu’na küfürler savuran kişinin fotoğraflarının yayınlanması olmuştu. Ancak asıl ilgi çekici olan ise her iki kişi hakkında kamuoyunun beklentisini hukuksal yollara değil Sedat Peker’in yapacaklarına bağlıyor oluşuydu. Bir başka ifadeyle ülkenin adaletini yerine getirme adına insanların yasal düzenlemelere değil mafyatik yollardan medet umuyor olmalarıydı. Aslında sadece bu örnek bile son yirmi beş yıl içerisinde bu ülkede bir şeylerin yolunda gitmediğini ve ülkenin giderek gücü gücüne yetenlerin istediğini elde edebildiği bir şekle büründüğünün de bir göstergesidir.

Gündelik hayat içerisinde her birimiz saygı görmeyi ve karşımızdakilerin bize karşı davranışlarında belirli standartlar içerisinde hareket etmelerini talep ediyoruz. Buna karşın iş, saygı gösterme kısmına geldiğinde ise bambaşka bir şekle bürünmeyi gayet normal addediyoruz. Trafikte istediğimiz gibi durabileceğimizi, bütün kuralları eğip bükebileceğimizi, ters yöne girmenin bize hak olabileceğini düşünüp, rahatlıkla bütün bu yanlışları yapabiliyor ve yaptıklarımız konusunda bağırarak üste çıkmayı yine kendimize bir hak olarak görüyoruz. Toplu taşım araçlarında ısrarla inen yolculara öncelik verin anonslarına karşın kendisini içeri atmaya çalışanlar yüzünden ne inenlerin ne de içeri girmeyi bekleyenlerin giremediği bir düzeni hızla yerleştirdik. Yaptığımız davranış birileri tarafından eleştirildiğinde ise hiçbir biçimde yaptığımızın yanlış olduğunu kabul etme gibi bir anlayışa da sahip değiliz. ‘Zeytinyağı gibi üste çıkmak’ gibi bir deyimimiz vardır ve tıpkı bu deyimdeki gibi bolca bağırmak suretiyle haklılığımızı tüm yolculara haykırmak suretiyle yaşadıklarımızın öcünü alabileceğimizi zannediyoruz. Tabii bu durum bazen sözlü şiddeti bazen de fiziksel şiddetin kapaklarının ardına kadar açılmasına da neden olabiliyor ki işte bu durumda tam anlamıyla gücü gücü yetene durumu ile karşı karşıya kalıyoruz. Hayatlarımızı yaşanır olmaktan çıkardığımızı ve her geçen gün biraz daha fazla öfkeli varlıklara dönüştüğümüzü bir türlü anlamak istemiyoruz. Kuralların evrensel aklı temsil ettiğini ve kuralların olmadığı bir ortamda hepimizin bundan zararlı çıkacağını aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz. Oysa güç istismar eder, karşıdakini, diğerini, diğerlerinin değerlerini, haklarını, saygınlığını. Böylesi bir ortam oluşmaya başladığı andan itibaren hızla yaygınlaşır çünkü kötülük bulaşıcıdır. Gücü gücüne yetenin egemen olduğu bir dünyada, kimsenin can ve mal güvenliği yoktur ve böylesi bir ortam kaba kuvvet sahiplerinin işine gelirken söz konusu yapıdan demokrasi değil faşizm hâkim güç olarak çıkagelir.

Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz doktora danışmanım Prof. Dr. Ülgen Oskay hocamı minnet ve şükranla anıyorum. Sevgili çocuklarının, öğrencilerinin ve sosyoloji camiasının başı sağ olsun. Nurlar içinde yatın sevgili hocam. Ruhunuz şad olsun.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

- Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

- Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

- Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

- Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

- Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

- Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

- İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

- Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) 

- Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

- Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sonucun belirsizliği ortadan kalktı

Hayatlarımız her geçen yıl biraz daha fazla mekanikleş(tiril)irken bu sürecin çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirilmesinde futbolun payının daha fazla arttığı bir sürecin içerisinden geçmekteyiz

Standartlar evrenseldir

Kuralların sürekli olarak değiştirildiği ve oynanan ligin yanı sıra ligdeki takımlara göre gözden geçirildiği bir futbol ikliminde futbola dair gerçekten bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız öncelikle futbola olan sakat bakışınızı değiştirmek durumundasınız

Sokak futbolu

Değişen toplumsal yapımız içerisinde yeniden ne sokak futboluna ne de mahalle kültürüne geri dönebilmemiz mümkün değil ancak o güzellikleri ve yarattığı büyük etkiyi de yok saymamız söz konusu değildir

"
"