21 Mayıs 2023

Seçimlerin ardından yersiz ve milsiz LGBTİ+'lar: Sapkınsak da gerçek insanlarız!

İki seçimin tam ortasında biraz durmak, soluklanmak ve anlamak için kafamdaki tüm bu soruları üç akademisyene ayrı ayrı sordum. Antropolog Berkant Çağlar, sosyolog Bülent Küçük ve siyaset bilimci Sinan Birdal'la laf lafı açtı ve bu söyleşi ortaya çıktı

AKP, LGBTİ+'lara neden taktı? Bu seçimin temel sorularından biri bu. Doğru, 2015'ten beri takık. Doğru, Türkiye hiçbir zaman LGBTİ+'lar için cennet olmadı. Ama AKP-MHP ittifakının LGBTİ+'lara bu kadar taktığı, iki laflarından birinin muhalefete "LGBTci" demek olduğu başka bir dönem de olmadı.

2015'ten beri neredeyse her seçimde AKP, LGBTİ+ meselesini rakiplerine karşı kullandı. Bu seçimdeyse rekor kırdı. Öyle ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10 günde 15 şehirde LGBTİ+'lara hakaret etti, siyasi rakiplerine bu dönem icat ettikleri "LGBTci" kavramıyla saldırdı, "Biz yerli ve milliyiz ama onlar değil" dedi.

Bütün bunlar yetmedi, Yeniden Refah ve HÜDA-PAR'ın LGBTİ+ derneklerinin kapatılması, zinanın suç olması, LGBTİ+ varoluşunun cezalandırılması şartıyla ittifakına katılması için canhıraş çalıştı. Nitekim katıldılar, hatta her iki partiden de milletvekilleri meclise girdi.

Ama neden? AKP'deki oy düşüşünü engellemek için mi? Ekonomik krizin üstünü örtmek için mi? Günah keçisi yaratmak için mi? Yoksa görünen ardında başka dinamikler mi var?

AKP'nin LGBTİ+ düşmanı olduğunu söylemek en kolayı. LGBTİ+ dernekleri bunu sık sık dile getiriyor. Tarihi boyunca LGBTİ+'lara ayrımcılığın merkezi olduğunu, en ılıman döneminde bile LGBTİ+ derneklerine kapatma davaları açtığını da hatırlatıyor.

Yine de Cumhur İttifakı söz konusu LGBTİ+'lara ayrımcılık olduğunda her geçen gün gaza daha fazla basıyor. Nefret politikası da bunu anlatmaya yetmiyor.

İki seçimin tam ortasında biraz durmak, soluklanmak ve anlamak için kafamdaki tüm bu soruları üç akademisyene ayrı ayrı sordum. Antropolog Berkant Çağlar, sosyolog Bülent Küçük ve siyaset bilimci Sinan Birdal'la laf lafı açtı ve bu söyleşi ortaya çıktı.

- AKP, oy devşirmek için mi LGBTİ+'lara saldırıyor?

Muhalefet partilerine göre bu sorunun cevabı evet. Ama konuştuğum üç akademisyen de bu cevaba temkinli ve şüpheli yaklaşıyor.

Çağlar, LGBTİ+ karşıtı söylemi doğrudan bir oy devşirme kaygısından ziyade bloklaşma çabasının harcı olarak görüyor. LGBTİ+ karşıtı söylemin seçmenden ziyade AKP'yle başlayan, MHP'nin eklendiği, son olarak HÜDA-PAR ve Yeniden Refah'la büyüyen bloğun konsolidasyonuna yaradığı fikrinde:

"Cumhur İttifakı, kendi sınırına ulaşınca bu sefer HÜDA-PAR ve Yeniden Refah'a döndü yüzünü. Tam da burada LGBTİ+ karşıtı söylemi bu bloklaşma halini konsolide etmek için kullanıyor. Biraz geriye gidelim. İstanbul Sözleşmesi'nin tartışılmaya başladığı ilk günlere. LGBTİ+ çocuklar meselesi üzerinden karşıt söylem üretilirken, bir yandan da çocuk kavramının da kategorik olarak içini boşaltıyorlar, çocuk yaşta zorla evlendirmelerin önünü açıyorlardı. Yine aynı dönemde nafaka karşıtı platform kuruldu. Nafaka karşıtlığı, bu blokta örgütlü bir siyasete dönüştü. Örgütlenmeye başladılar, CİMER'e ortak dilekçeler kullanarak başvurdular. Nafaka karşıtlığının AKP'den de ayrılan daha radikalize olmuş sağ harekette karşılığı olduğu belli. Üçüncü önemli nokta ise, aile mitingleri meselesi. Aile mitingleri meselesinde sağ hareketin sokak görünürlüğünden bahsetmek gerekiyor. Aile buluşması da öyle bir örgütlü siyasetin sosyalleşme ve örgütlenme mekanına dönüştü. Bir kamusallık yaratma kaygısı var bunun arkasında. Gülşen'in davası da dördüncü mesele bence. Burada da nafaka karşıtlığından öğrendikleri yöntemleri kullandılar. Bu dört meselede de şikayet mekanizmalarını kullanarak, oy devşirmekten ziyade bu aktörleri bir araya getiren pedegojik bir alan ve bir tür sağ 'sivil toplumlaşma' inşa edildi."

Berkant Çağlar

Birdal, bütün bu süreci açıklamaya siyasal homofobi ve nefret siyaseti kavramının yetmediğini düşünüyor. Yaşananları siyasal şiddet olarak anlamamız gerektiği konusunda ısrarcı. Çağlar'ın da bahsettiği 2022'de Büyük Aile Buluşması adıyla 15 şehirde örgütlenen, LGBTİ+ derneklerinin kapatılmasını isteyen mitingleri hatırlatıyor Birdal:

"Azınlıklaştırmak istediği herhangi bir gruba bu seti uyguluyor. Nasıl farklı fazlardan geçiyoruz ve ne gibi araçlar kullanılıyor? Bu sorular önemli bana kalırsa. Bir sokak seferberliğinin hedefi haline getirildik. Bizi hedef alırken toplumun tümüne ders vermek istediler. Kadınlar, aile lafının geçtiği her yeri kadınlar olarak da okumamız gerekir. Toplumun yarısından fazlasını kontrol etmek gibi bir hedefleri var. Neden? Çünkü kadınları ucuz ve bedava iş gücü olarak kullanıyor. Kadınlar muazzam bir seçmen tabanı aynı zamanda. Yılbaşı evvelinde bize karşı başlattıkları kampanya depremden sonra kadınlara dayak hakkına kadar geldi. Buna karşı muhalefet hiçbir şey yapamadı. Bu mesele herkesi ilgilendiren bir mesele. Bu, sadece muhafazakar değerler meselesi değil. Bunun siyasal şiddet, ekonomi politik ve sosyal politika boyutu var."

Küçük ise, AKP'nin uyguladığı ya da alan açtığı bu politikalarda orijinal bir yan olmadığını düşünüyor. ABD ve Macaristan'daki sağ popülist siyasetten devşirdikleri yöntemleri uyguladıklarını hatırlatıyor. Bunu oy devşirmek için yapıyorlarsa da başarılı olamadıklarını, AKP'deki oy kaybı ve erimenin hızla devam ettiğini de ekliyor:

"Yerli ve milli gömleğinin içine oturtulan, yerleştirilen bir meseleye dönüştürdüler LGBTİ+'ları. Her milliyetçilik gibi bir ötekiye ihtiyaçları var ve bu öteki Batı'ysa, LGBTİ+'ları da tarihi yok sayma, inkar etme pahasına Batı'dan buraya sirayet eden bulaşıcı bir hastalık gibi, bozulma ve çürüme gibi göstererek yerli ve milli olmanın sınırlarını çekiyor. Ulusun, Türklük ve Müslümanlığın yeniden üretiminin temel dayanağı olarak görülen aileye tehdit olarak gösteriyor. Popülist sağ siyasetin ABD ve Macaristan'da biyopolitik yeniden üretimin şartlarını korumak açısından uyguladığı bir hamle bu. AKP'nin siyasetini de sağ popülist siyasetten öğrenilmiş ve icat edilmiş bir hamle olarak görüyorum. Pek orijinal tarafları da yok."

- LGBTİ+'lar hak talep ettiği ve görünür olduğu için mi saldırıya uğruyor?

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 14 Mayıs seçimleri öncesi Habertürk'teki Açık ve Net programında tam da bu konudan bahsetti. Kalın özetle LGBTİ+'lar görünür olduğu ve hak talep ettiği için saldırdıklarını söylemek zorunda kaldı.

Birdal'a göre hak talebi ve görünürlüğün şiddette artışa yol açtığı iddiası çok da doğru değil. Evet, LGBTİ+'lar cezalandırılıyor, hak ve eşitlik talebi daha da fazla cezalandırılıyor ama burada başka bir mesaj da var:

"Hak talebine, eşitlik talebine döndüğünde orayı cezalandırma gibi bir durum gerçekten var. Peki niye cezalandırılıyoruz? Hakikaten bu rejimin bekasını tehdit eden bir noktada mıyız? Burada ben Gezi direnişine dönmek gerektiğini düşünüyorum. Gökkuşağı; Gezi ruhunu simgeliyor. Gönüllülük esası, yataylık, birbirine sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşma, insanlarla iletişimde her türlü şiddete karşı olmak gibi değerleri olan bir hareket LGBTİ+ hareketi. Bunların hepsi otoriter her türlü yönetime ters şeyler. Kapsayıcılık, kimseyi dışlamama… Başörtülü bir kadın Lambda'ya, Kaos'a gelmiş bu yüzden başörtüsü yüzünden dışlanmış. Bunun bir örneğini veremezler. Ama kitlesel bir siyasal temsil bulabilmiş insan topluluğu da değiliz. Herhangi bir şekilde siyasal tehdit oluşturacak durumda değiliz. Peki o zaman biz neden hedefe konulduk? Neden şu anda başlıyor böyle bir şey? LGBTİ+fobi meselesini ele alırsak bunların en liberal oldukları vakitte dahi kapatılma davaları olduğunu görüyoruz. Anayasa yazım süreçlerinde insanların bizimle konuşmak istediği bir andan bahsedebiliriz. Gezi'deyse hepimizin şaşkınlığa uğradığı, bizim gökkuşağımızın insanlar tarafından merdivenlere nakşedildiği bir süreç yaşadık. Bunun ardından bir sinema salonunda kendimizi ekranda seyretmeye bile müsaade olmadığı yere kadar getirdiler."

"LGBTİ+'lar ne oldu da bu kadar siyasetin öznesi haline getirildi" sorusuyla karşılık veriyor Çağlar bu meseleye. Nefret siyasetinden başka bir şeyler de olduğunu düşünüyor:

"Nefret siyasetinden ziyade yeniden üretim krizi olarak okuma eğilimindeyim. AKP bloku kriz içerisinde ve adını koymak lazım. Burada bir neo-liberalizm, yeniden üretim ve bakım krizi var. Normal şartlarda devletin sorumluluğunda olan yaşlıya, çocuğa ve hastaya bakma sorumluluğu ailenin içine sıkıştırılıyor. Bu ailenin heteronormatif olması lazım. Çünkü bakım emeğine el konulması lazım. Nefret siyasetini bu kadar kanalize etmeyi nasıl başardığı kısmında emek süreçleri ve aradaki emek kaybıyla ilişkisini kurmak lazım."

Çağlar da, Küçük gibi Macaristan ve Polonya gibi ülkelerdeki sağ popülizmi hatırlatıyor. Devletin, bakım alanını karşılayabileceği bir kaynağının olmadığı gerçeğiyle yüzleşememesinden bahsediyor. Hal böyle olunca, toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler imdada yetişiyor ve kimin emeğine el konulabileceğini gösteriyor: Ailenin içine hapsedilen kadınların.

Küçük ise, Cumhur İttifakı'nda iki ana aks olduğunu söyleyerek başlıyor: Milliyetçi ve dinci akslar. "Melez bir yapı Cumhur İttifakı" diyor. Yerli ve milli söylemiyle, buna eklenen LGBTİ+ karşıtlığıyla "birbirlerine konuşabilecekleri söylemsel müşterek bir alan kurulduğundan" bahsediyor:

"Daha önce faşistlerin yaptıkları gibi, Nazi Almanyası'ndaki gibi 'LGBTİ+'ların hepsini ortadan kaldıralım, yok olsunlar' demiyor, diyemiyor. Bunun mümkün olmadığını, cinsel yönelimlerin doğal bir sürecin sonucu olarak her nüfusta var olan bir gerçeklik olduğunun farkındalar ve buna rağmen mi bu söylemleri kullanıyorlar, yoksa farkında değiller mi bunu bilemiyoruz. Emin değilim. Her ikisi de mümkün gibi geliyor. Ama kesin olan bir durum var, o da derneklere saldırıyla birlikte bir 'tür' olarak yaşamasına izin verdikleri bir durum yaratıyorlar. LGBTİ+'ları da tıpkı Aleviler gibi bir bitki türü, bir hayvan türü olarak görme meselesi var. Türe indirgemek, insanı politik bir varlık olarak inkar eden ve onu yok sayan bir şey. Çok benzerini Boğaziçi direnişinde, direnişin en ön saflarında yer alan LGBTİ+ öğrencilerin hedef alınmasında da gördük. İnsanları çıktıkları eve hapseden, onları toplumsal özelliklerinden arındırarak, siyasal kapasitelerinden arındırarak türe indirgeme hamlesi olarak görüyorum."

"Kemalizmde aşırı Batılılaşmaya ya da aşırı Doğululaşmaya da sınır çizmeye çelişen bir milliyetçilik türü hakimdi. Türk modernleşmesi her iki tarafa da sınır çekiyordu. Ama şimdi AKP daha fazla doğuya yaslanmaya çalışıyor. Batıya duvar örme meselesi kendiliğinden olan bir mesele yerine güçlenen toplumsal hareketlere karşı bir cevap olarak gösteriliyor. İslamcılığın Türklükle melezleştirilmesi, bazılarına göre bir kasaba kültürünü dayatan bir inşa var. Aile ve camiye sırtını dayayan, Diyanet üzerinden de bunu kurumsallaştıran bir durum. Seküler milliyetçiliğin de aile tabiri vardı, görünürde özgürleşmiş kadın tahayyülü vardı ama Kemalizm Osmanlı'ya da sınır çekerken AKP eskinin yeniden icadına dayanan bir melezliğe yaslanıyor. Batı sınırları kalınlaşırken Doğuyla sınırı geçirgen bırakıyor.

"Aile, çocuk sayısı, milliyetçilik ama aynı zamanda dindarlık… Bunlara bakınca güçlenen toplumsal hareketlere cevap dışında bir şey daha ortaya çıkıyor. AKP; kendine ait burjuva sınıfı yarattı, yaratılan refahtan çok daha fazla pay alan bir sınıf yaratılırken üniversiteler ve kentleşmeyle beraber gittikçe kendi içerisinde farklılaşan bir sosyolojik durum da söz konusu. Bu sosyolojik gerçeklik karşısında onların dağılmasına ket vurmaya, onları en azından seçmen tabanı olarak tutmaya çalışan bir durum da var. Bizzat kendi tabanındaki toplumsal dönüşümün getirdiği bir mesele de var. Kendi tabanına karşı hamleler de bunlar."

Sinan Birdal

- Yeniden Refah ve HÜDA-PAR'ın meclise girmesi, milliyetçiliğin yükselmesi LGBTİ+'ları nasıl etkiler?

Birdal, iki kötü senaryodan bahsediyor. "Bir tarafımızda Rusya, diğer tarafımızda Mısır var bakabileceğimiz" diyor. Rusya'daki eşcinsel propaganda yasağını, Mısır'da ise kolluk kuvvetlerinin LGBTİ+ arkadaşlık sitelerinde sahte profiller açarak adeta ava çıkmasını hatırlatıyor:

"Siyasal homofobi açısından ele alırsak, Cumhur İttifakı hedeflerine ulaştı. AKP oy kaybı yaşasa da, ittifak birinci oldu. Şimdi bu parlamento çoğunluğunun çıkarabileceği yasa ve uygulamalar neler olabilir? Propaganda yasağı gelebilir, Rusya'daki gibi. Herkese eşit derecede dokunacak bir şey olmayabilir ama kime ne zaman dokunacağı belli olmayan bir uygulama oluyor bu tarz yasaklar. Televizyonda, gece mekanlarında popstar figürler görmek mümkün olabiliyor. Ama kendinizi görünür bir hale getirdiğinizde veya görünmez olma ihtimaliniz olmadığında cezalandırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Mısır'da ise doğrudan eşcinsellik yasak değil ama zina kavramı öyle bir tanımlanıyor ki o aslında eşcinsel ilişki de oluyor. Tarikat şeyhiyle 6 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesi suç olmuyor ama yetişkin insanlar arasındaki cinsel davranışlar suç oluyor. Batılı bakış açısı eşcinsellerin açıldığı için hedef olduğunu söylerken, Mısır'da bambaşka bir durum var. Polis, arkadaşlık siteleri ve aplikasyonları üzerinden eşcinselleri ava çıkıyor. Bir ucumuz Rusya diğer tarafımız Mısır gibi bir yerdeyiz. Yeniden Refah'ın yükselişi o anlamda önemli."

Türk modernleşmesinin başından beri yerli ve millilik anlatısı olduğunu hatırlatan Küçük, yerli ve milli olmayı kültürel alanda tariflediklerini hatırlatıyor. "Batı'nın teknolojisini alalım ama bize kalan tek şey olan kültürümüzü koruyalım" yaklaşımından bahsediyor. LGBTİ+'lar bu kültürün ve geleneğin dışında tariflendiğinde ise sorun burada başlıyor:

"Ziya Gökalp'ten bu yana yerli ve milli olmayı kültür üzerinden tanımlayan, teknolojiyi alalım, kültürel alana Batılı değerler girmesin yaklaşımı var. Yoksa Batıyla olan farkımız ortadan kalkar korkusu üretiliyor. Oysaki her milliyetçilik ötekiyle olan farkın işaretlenmesiyle inşa edilir. Döne döne aynı yere dönüyoruz. Milliyetçi tahayyül sınıf çatışması yerine uluslararası çatışmayı koymaya çalışır her daim. Eşitlik idealini bozarak hayali bir eşitlik koyar. Sınıfsal farklılık derinleştikçe buna paralel ama bunu örten şekilde milliyetçilik tahayyülü teşvik edilir. Bunu ikame eder. Ekonomik krizin baş gösterdiği yerde milliyetçiliğin ve yerliliğin nişanesi olarak geleneğin yeniden icat edilmesi şaşırtıcı değil.

"Milliyetçilik AKP'nin söylemine gittikçe daha fazla renk veriyor. Bu durum aslında siyasal İslamcı söylemin de başarısızlığı ve krizi olarak görünüyor. Kemalizm'in çöküşü sonrası siyasal İslam'ın gelecek vaadi 2010'da krize girdikten sonra bu sefer bunu ikame edecek şekilde milliyetçiliğin daha güçlü bir şekilde yerli ve millinin içine gömüldüğünü görüyoruz.

Kendini milliyetçi olarak konumlandıran partilerin yüzde 25'e varması siyasal İslam ve Kemalizm'in çöküşü sonrası bunları ikame eden milliyetçiliğin popüler bir zemin kazanmasının göstergesi."

- Muhalefet, Cumhur İttifakı'na nasıl yanıt veriyor?

Çağlar, Cumhur İttifakı'nın radikalliğine karşı Millet İttifakı'nın üç maymunu oynadığını söylüyor: Bilmiyorum, görmüyorum, duymuyorum. Konuştuklarında ise "esas onlar LGBTci" diyerek hata ettiklerini de ekliyor:

"LGBTİ+ karşıtı bloklaşma, kendi içerisinde bir tür radikalizmi de beraberinde getiriyor. AKP içerisinde de çatışmalar olduğunu, radikalizmin vardığı noktadan AKP'li kadın siyasetçilerin de hoşnutsuz olabildiğini gördük. Ama bir yandan da çok ilginç bir şey var: Bu radikalliğin karşısında konumlanan muhalefet başka bir radikallikle karşılık veremiyor, vermiyor. Bu sessizliğin seçmende oy kaybetmeme yönünde bir etkisi olduğunu da sanmıyorum."

Bülent Küçük

Emek Özgürlük İttifakı'nın da Cumhur İttifakı'nın radikalleşen siyasetine karşı bir pozisyon tutturamadığı fikrinde Çağlar.

"Esmeray'ın birinci sıradan aday gösterilmesi ve seçilmesi bu radikalleşmeye cevap olurdu. Ama Esmeray üçüncü sıradan aday gösterildi ve seçim boyunca 'seçilecek' propagandasına rağmen seçilemedi. Esmeray'ın üçüncü sıradan adaylığı bu radikalizme bir cevap değildi. Ve bir yandan da düşündüğümüz zaman TİP'in aldığı oy, Yeniden Refah'ın altında. Haliyle oradaki radikalizme karşı, eşit kuvvette bir cevap olamıyor."

LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi'ni imzalayan 11 milletvekili parlamentoya girdi. CHP'den bir vekil, TİP'ten üç, Yeşil Sol Parti'den ise yedi vekil, mecliste LGBTİ+ haklarını savunacağını söyledi. Birdal ise yeni parlamentodan çok da umutlu değil. Bunun sebebi imzalayan vekil sayısının azlığı da değil:

"Parlamentodan çok umutlu olmamak lazım. Parlamentoda argümanlar çarpışabilir, bizim adımıza birileri haklarımızı savunabilir, onlara ağzının payını verebilir. Ama e yani? Burada biz kendimizi nasıl koruyacağız? O partilerin merkezi karar verme organlarına etki etmek lazım. Parlamentoda mücadele olmalı ama parlamento dışında toplumsal düzlemde ne yapılabilir? Muhafazakar cenahtaki gençler de baskı altında. Bizim bu grupla diyalog aramamız lazım. Bu, siyasi partiler üzerinden olmayabilir. Mevcut siyasal kutuplaşma bunun önünde engel olabilir. Daha sosyal ve kültürel düzeyde bir iletişim ve diyalog kanalı açmamız lazım."

- Söyleme hapsedilmeden çıkış nasıl mümkün?

Çağlar'ın dikkat çektiği bir başka mesele ise "söyleme hapsedilme". İktidarın da muhalefetin de söyleme hapsettiğini söylüyor LGBTİ+'ları. O sırada yaşam akıp gidiyor ancak LGBTİ+'lar bir sembole, figüre dönüşüyor.

"Söyleme sıkıştırılmak ciddiye alınmadığımızın göstergesi gibi. Söylemsel karşıtlıklar, söyleme sıkıştırma, yaşayan nefes alan insanlar değil sembol üzerinden tartışılma hali hakim. Siyaseti konuşurken siyaseti figürlere indirgemektense gündelik hayatımıza bakmamız lazım. Zaten fiilen yasak gibiyiz. Semboller, gökkuşağı bayrağının kamusal dolaşımı çok ciddi şekilde sınırlandırıldı. Biz siyasetin bir figürü, rakamı değiliz. Biz yaşayan, nefes alan insanlarız. Hem biyolojik hem seçilmiş aileleri ile hayatın her alanında mücadele veren, komşusuyla yeri gelince kavga eden yeri gelince kahve içen gerçek insanlar olduğumuzu hissettirmemiz lazım. Popülist bir söylem gibi ama insanların onur yürüyüşü günü LGBTİ+ olmadığını tekrar tekrar söylememiz gerekiyor. Seçimin figüratif bir rakamı, sembolü, göstergesi değiliz. Sapkınsak da biz gerçek insanlarız.

"LGBTİ+ hareketi olarak kendi yarattığımız aileleri ortaya koyarak hem devlete karşı hem de aslında devletle birlikte bir söylem üretmeye çalışıyoruz. LGBTİ+ hareketi kendisine tek kanal olarak tanınma siyasetini belirlemedi hiçbir zaman ama neo-liberalizmle daha fazla derdimiz olması lazım. Ve tabi bir meselenin söylemsel olarak altını boşaltmamız, o meselenin kendisinin de altının boşaldığı anlamına gelmiyor. Seçilmiş aile kavramı var ama yasada aile tanımı biyolojik aileyi önceliyor. Bu sebeple nefret cinayeti davalarına doğrudan taraf olamıyoruz Ahmet Yıldız'da olduğu gibi. Bizim aileyle derdimiz var ama aile kurumunu dönüştürmenin mekanizmalarıyla çok ilgilenmiyoruz. Söylemsel olarak altını boşaltmak yetmiyor. Nefret cinayeti davalarında işe yaramıyor. Söylemsel olarak altını boşalttık diye altı boşalmıyor."

Yıldız Tar kimdir?

Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor.

Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. 

Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor. 

T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

'Dünyaya kafa tutan Türkiye'ye yakından dokunmak: TEKNOFEST'lerle örülen yeni siyaset ne anlatıyor?

"Evet, asgari ücret yetmiyor. Evet, kiralar artıyor. Evet, yaşamak güçleşiyor. Ama TOGG var, İHA ve SİHA’lar var. Teknoloji üzerinden yeni bir hikâye yarattılar. 'Yeni bir Türkiye var 'dediler ve bu yeni Türkiye’nin ekran yüzü de savaş gemisi TCG Anadolu, milli araba TOGG ve savunma sanayiindeki gelişmeler oldu"

"Benim evladım bu şekilde öldürülmeyi hak etmedi, adalet yerini bulsun"

Ecem Seçkin davasında azalarak biten nefret olmadı

Gençler neden intihar ediyor?

TV kanallarında ya intihar eden gençlerin psikolojilerinin ne kadar bozuk olduğunu izliyoruz ya da yine ruh sağlığı uzmanlarının uyarılarıyla, intiharı bir sebebe bağlamamaya çalışan, kişisel hikâyesinden uzak durmaya çalışırken ne diyeceğini bilemeyen bir haberciliği görüyoruz