25 Mayıs 2025

Bir tasarruf dâhisinin havayollarıyla imtihanı

"Allahım, bir daha karımın sözünden çıkıp tasarruf yaparsam al beni yanına"

havalimanı

Bugün gerçek bir “tasarruf dâhisi olduğum” bir kere daha kanıtlandı. AJET ve Pegasus hava yollarına bu konuda bana verdikleri desteğe bir teşekkür mahiyetinde bu satırları kaleme alıyorum. Sizlerle de paylaşmak istedim ki, sizlerin de başına böyle bir “tasarruf başarısı” gelmesin.

Efendim, öykü Fransa Lyon’dan Ankara dönüşü için THY’den eşime aldığım biletin aynısını üç gün sonra kendime de almak istememle başlıyor. 12 bin küsur liraya aldığım bilet 16 bin küsur liraya çıkmıştı yani 4 bin lira daha pahalıydı. Canım sıkıldı, sinirlendim falan… Sonra bu 4 bin lirayı kaptırmamak için “ucuz bilet” avına çıktım.

Ve tabii başardım; önce AJET’in Lyon- İstanbul’a Sabiha Gökçen saat 13.10 uçuşuna bilet aldım. Türkiye saatiyle 17.00 civarında Sabiha Gökçen’e iniş gösteriyor. Ardından Pegasus’un 20.10 Sabiha Gökçen-Ankara uçuşuna bilet aldım. Hatta “AJET 17.00’de Sabiha Gökçen’de oluyor, 20.00’ye kadar beklemem, daha önceki bir uçuşla kaçarım” diye de plan yaptım. Bu operasyonla tasarrufum 4000 lira kadardı. Sevindim, gururlandım.

Uçuş günü Lyon havalimanına vakitlice geldim. THY ile uçsam yararlanabileceğim Lounge hizmetleri AJET’te geçerli olmadığı için, işlemleri tamamlayıp doğrudan biniş kapısına gittim. Her şey yolunda, 12.30’da bizi uçağa almak üzere körüğe yolladılar.

Körüğe giden ince uzun koridora girdik amma velakin körüğe giremedik. Kocaman bir bant yolumuzu kesiyor. “Neyse” dedik “birazdan açılır, hasta bir yolcu falan alıyor olabilirler.” Bir sorun yok, azıcık bekleyebiliriz.

Önce 10 dakika geçti, sonra 20 dakika. Tüm yolcular koridora alındı. “Full dolu” olduğu söylenen uçağın full yolcuları koridoru fulledi ve kapı kapandı.

Herkes bekliyor. Yolcuların yüzde 80’i Kuzey Afrika ve Körfez ülkelerinden Müslümanlar. Hem de her hallerinden sağlam mümin oldukları belli. Kalan yüzde 20 ise Türk ve fakat Kuzey Afrikalılardan daha “mümin Müslüman.” “Allahım” dedim “yanlış uçak mı, Umre seferi mi?”

Bekleyişimiz bitmedi, bir saatte yaklaşıyor koridor mahpusluğumuz. Salon kapıları kilitli, körük ağzı kapalı. Merdivenlere oturanlar, yerlere yatan çocuklar, bekliyoruz. Kimi, neyi, niye bekliyoruz belli değil.

Hayır, bir muhatap da yok. Birbirimize “ne oluyor?” diye sormanın bir anlamı olmadığını çoktan fark ettik. Topluluğa baktıkça toplu bir protesto umudum başlamadan bitiyor.

Bir ara salon kapısı açıldı, iri yarı bir Fransız teknisyen hızla koridora daldı, aramızdan geçerken, kendi dilinde bir iki cümle etti. İngilizce tekrarlamasını istedim, sadece “technical problem” dedi. Yanımdaki kadın “ha tamam o zaman teknik problem” dedi. Oh rahatladık, gözaltına alınmamışız. “Teknik problemci” Fransız arkadaşın arkasından bağırarak ne kadar bekleyeceğimizi sordum, “Ten minute” dedi bana bakmadan. Yanımdaki kadın “ha tamam 10 dakika daha” dedi.

Ve fakat yaklaşık 30 dakika daha kimse görünmedi. Bu arada bizimkilerle mesajlaşıyorum, karım ve oğlum “aman sakın kavga etme, uçuş yasağı alırsın” falan diye beni teskin etmeye çalışıyor. Aklıma son katıldığım nefes kampındaki çalışmalar geliyor, “nefes alayım, sakinleşeyim” diyorum ama nefes ters taraflarımdan girip çıkıyor, işe yaramıyor.

Sonra kıvrıldığı için sonu görünmeyen körüğün dip tarafından kahkahalar gelmeye başladı. İşte orada zurna zırt dedi. Fırladım, körüğün girişindeki barikatı açtım, aştım, hırsla yürüdüm. Uçağın giriş kapısı yakınında iki pilot ve bir hostes, “teknik problemci” Fransız arkadaş ve bir bilinmeyen Fransız kadın daha… Sohbet muhabbet derin. “Komik neyse bize de söyleyin biz de gülelim, çünkü orada işkence çekiyoruz bir saattir, hem de neden olduğunu bilmeden” deyiverdim. Bizim o gülen pilotumuz, derhal vaziyet aldı, “haklısınız biz de bekliyoruz ve neden olduğunu doğru dürüst bilmiyoruz” dedi. Fransız “teknik problemci”, pistte uçağın yakınındaki bir yakıt aracını gösterip, “bitiyor bitiyor, sorun giderildi. Kontrol bekliyoruz” dedi. Hızımı alamadım, “yahu” dedim “bir saati geçti, niye koridorda bekliyoruz ya uçağa alın bizi ya da salona. Kurbanlık koyunlar gibi koridor mahpusluğundayız.” Teknik problemci Fransız, bu önerime önce çok şaşırdı, sonra düşündü, nihayet aklına yattı, yanındaki kimliği belirsiz Fransız kadına dönüp, “iyi fikir, gidin bakın iş uzayacaksa salona geri alalım” dedi. Bizim neşeli pilot da “çok doğru, haklısınız” tespitinde bulundu.

Sorunu çözmenin iç huzuruyla koridordaki mahpusluğuma geri döndüğümde bana bakanlara “teknik problem” dedim ve başımı salladım.

Saat 14.30 gibi bizi uçağa aldılar. AJET paraya kıydı, herkese bedava bir bardak su verdi. İçmedim tabii, bu kadar öfkeden sonra bedava sularını içer miyim?

Kulaklığımın şarjı bitmiş, uçakta video sistemi yok, yanımdakiler Umreci, “La havle, bu uçuş nasıl bitecek” derken, uçak kıpırdandı, önce bir 50-60 metre öne gider gibi oldu, sonra döndü ve durdu. Bizim neşeli pilottan bir anons “teknik kontrol için yeniden terminale döndük, beş dakika sürecek…” Sesi neşeli gelmiyor artık. Bu beş dakika hayal tabii, 15-20 dakika sonra bir anons daha… “kule kalkış izni vermediği için bekliyoruz, size bir süre de veremiyoruz…”  Bu sefer sesi öfkeli, belli ki o da artık kendini mağdur kabul ediyor.

Arkadaş bu Fransızlar ya bizi sevmiyor ya AJET’i ciddiye almıyor. AJET artık bedava su da vermiyor. Bir bardak yeter.

Uzatmayayım, Fransızlar ve AJET uzattı ben uzatmayayım, Fransızların saatiyle 16.00 gibi hareket ettik. Evet, evet saat 13.10’da kalkması gereken uçağımız 16.00 gibi havalandı. Buna da şükür, koridor mahpusluğumuz bitmiş ya buna da şükür.   

Uçuyoruz lakin açız, daha vahimi uçakta yemek ikramı yok. İkram yok ama satışı var. 

Biletten tasarruf ettim ya, gönül rahatlığıyla iki küçük ızgara köfte ve bir minik şaraba 850 ödeme hovardalığına cesaret ediyorum.

Türkiye saatiyle 20.00 gibi Sabiha Gökçen’e indik. Sanırım tam biz inerken yanımızdan geçerek yükselen Pegasus’un 20.10 Ankara uçağıydı…Hani benim biletim olan uçak. El salladım hüzünle arkasından.  

AJET’e gittim, “sizin yüzünüzden uçağımı kaçırdım” dedim, “Fransızlar yüzünden” dediler, Fransızlara salladılar. “Pegasus size yardım eder” diye teselli ettiler.

Gittik Pegasus’a.  “Vah vah geçmiş olsun, kaçmış sizin uçak” dedi bankodaki arkadaş. Bıyık altından gülüyor gibiydi. “Başka havayoluna gider misin, görürsün gününü” demedi ama gözleri söylüyordu. “Sonraki Ankara uçağı 22.40’ta. Binmek isterseniz bilet 4200 küsur lira ama size 3.800 lira” dedi. Bunu gözleri değil kendisi bizzat söyledi gözlerimin içine bakarak. Oysa üç dört gün önce aynı bilet 800 lira idi. Arkamda sıradakiler homurdanınca Pegasus’a şükranlarımla 3.800 lirayı verip bileti aldık. Bilet, AJET’te yediğimiz iki lokma ve Sabiha Gökçen’de içtiğimiz bir küçük birayla toplam harcamamız 5.000’i geçti.  Nasıl tasarruf ama… Karım haklı ben bir “tasarruf dâhisiyim.”

Öykünün devamını ister misiniz? Pegasus’un 3800 lira verdiğim 22.40 Ankara uçağı da önce 30 dakika rötar verdi. Neyse ki koridora ya da körüğe almamışlardı. Diğer yolcular ne kadar homurdanırsa homurdansın ben mutluydum. Geniş bir salonda oturmuşum, beklerim ne var?

Hem bak beklerken AJET müşteri ilişkilerine yazdığım “geri bildirime” cevap geldi; “Lyon / Sabiha Gökçen seferinin 7 dakika gecikmeli icra edildiği tespit edilmiştir.” 

Neden “geri bildirim” dediklerini anladım. Birileri gerilerinden bir yerden bildiriyor. Yoksa 3 saatlik gecikmeye nereden cevap verirseniz verin 7 dakika diyemezsiniz. 

Soyadını gizleyen müşteri temsilcisi hanımefendi havaya girmiş yazıyor; “Geri bildiriminizde belirttiğiniz hususla ilgili incelememizi tamamladık. Maalesef, kişiler arası iletişimde zaman zaman ses tonu ve üsluptan kaynaklanan yanlış anlaşılmalar yaşanabilmektedir. Görüşlerinizi mutlaka dikkate alacağımızı bilmenizi isteriz.”  La Havle, La Havle.

Yolcu memnuniyeti, müşteri odaklı yaklaşım gibi klişeleri de sıraladıktan sonra patlatıyor bombayı; “Geri bildirimleri yetkili birimlerle birlikte titizlikle incelediğimizi bilmenizi isteriz.”

Bak işte buna inanırım, bu kadar titizlikle incelenmese 3 saatlik gecikmeye 7 dakika nasıl denilebilir. Ferasetinize kurban olsunlar.

AJET’le geri bildirimleşirken, Pegasus’un 30-35 dakikalık rötarına, bir de pist başında 8-10 dakika eklendikten sonra nihayet Ankara’ya doğru havalandık. “Allahım” dedim “sana doğru geliyorum. Bir daha karımın sözünden çıkıp tasarruf yaparsam al beni yanına.”

 

 

  

    

"
"