24 Mart 2024

Bu yüzyılın tek ve gerçek kahramanları hekimler mi?

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrencilik yıllarında bu işin bir ekip hizmeti olduğunu, ekipteki her elemanın vazgeçilmezliğini o zamanlar Toplum Hekimliği stajında Çubuk ilçesinin Yukarı Çavundur köy sağlık ocağında iliklerime kadar yaşayarak öğrendim. İşin kahramanlığını ve kutsallığını o zaman soruşturmaya başladım. Bu hizmet için ekipteki herkese muhtaç değil, aslında mecbur olduğumuz gerçekliğine de o günlerde inandım

Güzel hemşire, canım anneme…

14 Mart Tıp Bayramı ile ilgili her zaman olduğu gibi çok yazı yazıldı. Hekimlerin bu yüzyılın tek ve gerçek kahramanı olduğu söylemleri yanı sıra ve hekimliğin kutsallığından dem vuruldu. Sıkça hekimlerin mezuniyette ettiği yemine dikkat çekildi. Her ne denli Tıp Bayramı hekimlerinse de bu söylemlerde hekimlerin mesleklerini tek başlarına yapmadıkları gerçeği göz ardı edildi, söylemler bir tür hekimlik şovenizmine döndü.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrencilik yıllarında bu işin bir ekip hizmeti olduğunu, ekipteki her elemanın vazgeçilmezliğini o zamanlar Toplum Hekimliği (şimdi Halk Sağlığı) stajında Çubuk ilçesinin Yukarı Çavundur köy sağlık ocağında iliklerime kadar yaşayarak öğrendim. İşin kahramanlığını ve kutsallığını o zaman soruşturmaya başladım. Bu hizmet için ekipteki herkese muhtaç değil, aslında mecbur olduğumuz gerçekliğine de o günlerde inandım.

Konu, Camus'un Veba kitabında Doktor Rieux'la Rambert'in konuşmasında geçtiği gibi kahramanlığın değil dürüstlüğün asıl olduğu, Doktor Rieux'un "Bunun [dürüstlüğün] genelde ne olduğunu bilmiyorum. Ama, benim durumumda mesleğimi yapmaktır." sözleriyle beynime kazınmıştı. Yapacağımız işi Doktor Rieux'un dediği gibi dürüstlük içinde yaptığımızda kahramanlık söylemlerine gerek kalmadığı aşikardı.

Dünya Sağlık Örgütü'nde aşı kalitesi ile ilgili danışmanlık görevim sırasında aşıların soğuk zincir yönetimi ile ilgili plan ve program geliştirme konularında ana sorumlu olarak çalıştım. Aşılama çalışmalarında ve özellikle soğuk zincir işinde lojistik elemanlarının sorumluluğu büyüktür. Ama, nedense lojistikçiler o kutuyu buradan alıp şuraya koyan elemanlar olarak görülüp, sanki sıradan işlerle uğraşıyorlarmış gibi değerlendirilir. Oysa aşılama çalışmalarının belkemiği olan lojistikçiler doğru aşıları zamanında olmaları gereken yere doğru sayıda ve uygun koşullarda ulaştırmak için çalışan, bu ekibin en önemli halkalarından biriydi. Bir toplantıda herkesin gözlerini kapatıp lojistik dendiğinde önlerine düşen ilk resmi bana söylemelerini istediğimde istisnasız herkes kutu, paketleme, kamyon, transport benzeri fotoğraflar anlatmıştı bana. Ben de dünyalar güzeli bir çocuğun fotoğrafını perdeye yansıtıp lojistik deyince benim gördüğüm fotoğrafın bu olduğunu söylemiştim, çünkü özünde yapılan iş bu çocuğun hastalıktan korunup böyle yaşam dolu olması içindi. Bunun bir ekip işi olduğunu ve ekipteki herkesin başarının bu fotoğrafını görmesi gerektiğini anlatmıştım. Lojistikçilerin de bir çeşit aşı yöneticisi olduklarını… Yıllar sonra Cenevre'de bir lojistik toplantısında Sierra Leone'den Gabriel, toplantının başında kendini tanıtırken bana gülümseyerek "lojistik işlerini yürüten aşı yöneticisiyim" dediğinde yüzüme Gabriel'den bulaşan gülümseme toplantı boyunca sürmüştü...

27 Mayıs 2020'de Birgün gazetesinde Uğur Şahin imzasıyla Görülmeyen Emek başlıklı bir haber yayınlandı. Şahin haberde Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde temizlik işçisi olarak çalışan Kaya'nın hikâyesinden yola çıkarak Sağlık Bakanlığı'nın temizlik personelini sürecin ve ekibin bir parçası olarak görmediğini yazıyordu.

Konu, ekip işine gelince, ekipteki herkesin ortak bir hedefe yönelik çalıştığını unutmamak gerek, çünkü bu süreçte herkesin kendi sorumluluk alanındaki çalışması ortak hedefe yönelik örünerek bir araya gelir. Bir kişinin bile işini aksatması ya ortak hedefe ulaşmayı geciktirir ya da tümden engelleyebilir. Düşünsenize, hastanedeki bir temizlik isçisinin COVID-19 günlerinde işini iyi yapmadığının sonuçlarının neler olabileceğini (hastane enfeksiyonlarını düşündüğünüzde, aslında yalnız COVID-19 günleri değil, herhangi bir zamanda bile bu geçerlidir). Burada bir parantez açarak görevlilerin islerini iyi yapabilmesi için gerekli ekipmanın da sağlanmasının yönetim açısından bir zorunluluk olduğunu söylemeliyim. O zaman bu insanların "kendilerini" bu ekibin neresinde gördüğü kadar, ekibin diğer üyelerinin onları ekibin neresinde gördüğü de önemlidir (belki de daha önemlidir).

Sözü James ve Wendy Kirkpatrick'in yazdığı The Brunei Window Washer (Bruneyli Cam Silicisi) kitabına getirmek istiyorum. Kitapta, Jim ve Wendy, Bruney'de bir otelde cam silicisi olarak çalışan Chai'ın keyifli hikâyesini anlatıyor. Chai'ın deneyimleri aracılığıyla, bir "ekip" oluşturmanın sırlarını öğreniyorsunuz. Jim, Bruney'de havaalanına gitmek üzere kaldığı otelden çıkıp taksi beklemekteyken cam silmekte olan otel çalışanı Chai'ı görüyor, can sıkıntısından ve zaman öldürmek amacıyla Chia'ya yaklaşıp sohbet olsun diye ne iş yaptığını soruyor. Doğal olarak Chai'ın bir cam silicisi olduğunu söylemesini beklersiniz değil mi? Chai, bunun yerine Jim'e dönüp gururlu bir ifadeyle "Ben misafirlerimiz için harika ve unutulmaz anılar yaşatan bir ekibin üyesiyim" diyor. Jim, havaalanına gitmekten vazgeçip, otele geri girip, otel yöneticisi ile görüşüp Chai ile söyleşi yapmak ve bu deneyimi kitaplaştırmak istediğini anlatıyor... Oldukça kısa, bir solukta okunan Bruneyli Cam Silicisi kitabının doğumu işte böyle. 

Hekimleri böylesi sanki tek başlarına mucize yaratanlarmışçasına yüceltmek, hele de hekimler tarafından yapılınca en çok ekibin diğer üyelerini yaralıyor. Ünlü Yunanlı hekim Hipokrat'a atfedilen MÖ 5. ve 3. yüzyıllarda yazıldığı tahmin edilen yemin günümüze dek kuşkusuz çok değişti. Her ne denli bugün tıp fakülteleri farklı metinler kullanıyorlarsa da konu ile ilgili önerilebilecek en büyük ve en doğru kaynak Dünya Tabipler Birliği'nin Hekimlik andı olarak da bilinen Cenevre Bildirgesi'dir. İlk kez 1948'de kabul edilen bu metin, son halini Türk Tabipleri Birliği'nin de katkılarıyla Ekim 2017'de almıştır. Hekimliğin kutsallığından dem vuranlar sıkça bu yemine gönderme yaparlar. Böyle bir yeminin yalnız hekimler tarafından edildiğini sanmak aslında en büyük aymazlıktır.

Hemşirelik mesleğinin ilk etik kodları olarak kabul edilen hemşirelik yemini Hipokrat yemininin değiştirilmiş biçimi olup Florence Nightingale'in onuruna atfedilen, özgün ismi de Nightingale Pledge olan metindir. 1893'te Lystra Gretter tarafından oluşturulan bu yemin, ilkin doğal olarak zamanın sosyal ve dinsel değerlerine göre biçimlendirilmiş, zamanla değişik kurumlar tarafından yeniden düzenlenerek bugünkü şeklini almıştır. Türkiye'de de Türk Hemşireler Derneği'nin de desteklediği Uluslararası Hemşirelik Konseyi'nin Hemşirelik Yemini kullanılmaktadır. Dikkat ederseniz, hemşirelik yemini hekimlik yemini ile örtüşmekte, hatta "sağlık ekibinin tüm üyeleri ile iş birliği yapma ve onları destekleme" sözü ile bir adım daha ileriye gitmektedir.

Annem hemşireydi benim. Zonguldak madenlerinde grizu felaketi haberi geldiğinde hemen görev başı yapıp günlerce eve gelmediğini hatırlarım. Yalnız kendi pratiğimde değil, çocukken de annemin yani hemşirelerin hastalarla hekimlerden daha fazla bir süreç yaşadığına tanık olmuşumdur.

Hekimliğe yapılan kutsallık yakıştırmasını anlamam güç. Konu hayat kurtarmak ise aracınızın bakımını hakkıyla yapıp teknik bir arızanın yol açabileceği ve hayat kaybıyla sonuçlanabilecek istenmeyen bir olayı engelleyen ve bir anlamda hayatınızı size bağışlayan araba ustaları da kutsal bir iş yapıyor. Bu anlamda insan hayatına dokunan, ona katkıda bulunan her iş kutsal. Cemal Hüseyin Güvercin Evrensel'deki "Hekimlik Kutsal mıdır?" yazısında hekimlik tarihinde mistik döneme vurgu yapan kutsallık söyleminin günümüzde geçersiz, hatta kutsal olması da gereksiz, ayrıca kutsalın eleştirilememesi nedeniyle de riskli bir ifade olduğundan söz ediyor, "Hekimlik, özünde seküler ve dünyevi bir uğraş alanıdır, dolayısıyla semantik olarak "kutsal" nitelemesi doğru değildir. Bir metafor olarak "kutsal" sözcüğü, hekimliğin insana yarar sağlayan, acı ve ıstırabını dindiren özelliğine vurgu yapıyor olsa da gerçekçi bir tanımlama değildir." Güvercin ayrıca hekimlik andında kutsal sözcüğünün de geçmediğinin altını çiziyor.

Bir acil servis hekimi de olan Özen B. Demir, Pandemi: Salgının Medikopolitiği – COVID-19 Kronikleri kitabıyla ilgili Tanıl Bora'nın Birikim'de yayımlanan söyleşinde hekimliğin asla kutsal bir pratik olmadığını söylüyor. Demir "Komik olmayalım lütfen, yeryüzündeyiz!" diyor, "Sert çıktığımın farkındayım. Kim ne derse desin, bu süreçte meslektaşlarımızın ezici çoğunluğu 'görev şehidi', 'ön cephede savaşanlar' gibi imtiyazlı tamlamaları benimsemiş oldu. Demem o ki, ölüm uğrağında yaşamsal tezahürlere tanık olarak 'bakım veren emekçi'ye gönül indirilmedi. Öylesine yoğun bir mitoloji kol gezdi ki, sağlık çalışanının hizmet sunumundan çekilme hakkının hangi koşullarda devreye sokulabileceğine, meslekî yükümlülüğün sınırlarına dair 'sivil' bir tartışma yürütülmedi bile. Zanaat yeryüzünde yaşanmadığında, kutsanıp kutlandığında, dahası ulusal/şoven ritüellerin alelâde bir enstrümanına ve hatta uluslararası platformda 'kudret yarışı'nın figüranına dönüştüğünde, kısacası iktidar elitlerinden sağanak halinde boca edilen ucuz tamlamalar edilgen ama memnun bir eda ile sahiplenildiğinde, gayet verimli arketipal nüveler barındıran "yaralı şifacı" motifi de kayıplara karışıyor."

Güvercin de Evrensel'deki Hekimlik Kutsal mıdır? yazısında "Rönesans ile başlayan özgürleşme süreci, hekimliğin sadece dinsel dogmalardan uzaklaşması ile değil, Hipokratik tıbbın sorgulanıp, geçersizleşmesi ile de sonuçlanmıştır. Dönemin yükselen hekimlik anlayışı olan deneysel tıpta, her şey somut ve test edilebilir olduğu için dinsel kavramlara yer yoktur." diyor.

Başkalarına yapılan kahramanlık yakıştırmaları saygıyla karşılanabilir, beni hekimlerin kendi meslek gruplarını dünyanın tek ve gerçek kahramanı ilan etmeleri ya da farklı anlamlarda yüceltmeleri rahatsız ediyor. Kuskusuz bu, düşük bilişsel yeterliliğe sahip kişilerin kendi yeterliliklerini abarttıkları Dunning-Kruger etkisi olarak bilinen bilişsel bir önyargı durumundan çok farklı. Peki kişinin kendi meslek grubunu ekibin diğer üyelerini göz ardı ederek kahraman ilan etmesi bir çeşit yanlış benzersizlik ya da üstünlük yanlılığı değil mi? Dr. Demir'in çıktığı gibi ben de sert çıkarsam, bunun bir anlamda MFÖ'nün Peki Peki Anladık şarkılarında eleştirdikleri klasik önyargılara benzediğini söyleyebilirim.

Çocukken, babam büyüyünce ne olursak olalım, işimizi güzel yapmakla yükümlü olduğumuzu söylerdi bizlere. Yani çöpçü olacaksan, senin olan sokağı güzel süpüreceksin derdi. Babam aslında tıpkı Doktor Rieux gibi dürüstlüğü anlatıp kahramansız bir dünyanın mümkün olduğunu söylüyordu bizlere. Annemse hastanedeki görevinde ekibin vazgeçilmez üyesi olduğunu çocuk beyinlerimize kazımıştı.

Ümit Kartoğlu kimdir?

Ümit Kartoğlu 1981 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu, aynı üniversiteden Halk Sağlığı uzmanlığını 1984 yılında aldı.

Türkiye'de sağlık sisteminde her kademede çalıştı. 1993 yılında Halk Sağlığı alanında doçentliğini aldı. 1988-1990 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeliği yaptı.

İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü'ndeki üç yıl görevden sonra, 1994'te ülkeden ayrılarak UNICEF'te sağlık danışmanı olarak göreve başladı.

2000-2001 yıllarında Güney Sudan'daki savaş sırasında uluslararası kuruluşların sağlık çalışmalarını koordine etmekle yükümlü Operation LifeLine Sudan'da Sağlık Koordinatörlüğü'ne getirildi.

2001-2018 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Cenevre Genel Merkezi'nde aşı kalitesi ile ilgili danışman olarak görev yaptı. Şimdi Extensio et Progressio danışmanlık şirketinin kurucusu ve CEO'su olarak görev yapıyor.

Kartoğlu 1974 yılından bu yana karikatür çiziyor, kişisel sergileri dışında Ohannes Şaşkal ile birlikte birçok ortak sergi açtı, ilk ortak sergileri Ankara ve İstanbul'da 1980'de Burhan Solukçu'nun anısına açtıkları K-ÖMÜR, son sergileri ise 2008'de Hrant Dink'in anısına Paris'te açtıkları Le Chiendent (Ayrıkotu) oldu. İlk karikatür kitabı ZAMAN ZAMAN Karakare yayınlarından 1986 yılında yayınlandı. 1980 darbesiyle Darwin'in biyoloji kitaplarından çıkartılması üzerine İldeniz Kurtulan'la birlikte "yoksun bırakılanlar" için DARWİN ve EVRİM KURAMI kitabını yazıp çizdi. Nihat Behram gurbetteyken şiirlerini karikatür kartpostalları olarak yayınladı.

Dr. Kartoğlu'nun yayımlanmış birçok bilimsel çalışması ve kitapları bulunuyor (Bu kitapların hepsi Kartoğlu'nun web sitesinden PDF ve ePUB3 olarak ücretsiz olarak indirilebiliyor).

Dr. Kartoğlu 2011 ve 2013 yıllarında yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle iki kez Ludwig Rajhman Halk Sağlığı Ödülü'ne değer bulundu. http://kartoglu.ch/

 

Yazarın Diğer Yazıları

"Altı yüz yıllık saptırma, seksen yıllık yanılgı: Şeyh Bedreddin olayının içyüzü" yazı dizisi üzerine yansımalar

Yazı dizisinde adı geçenlerden ilk cevap veren, Sayın Zülfü Livaneli oldu. Diziye gelen tepkileri topluca cevaplarken söz etmeyi uygun gördüğümden, Sayın Livaneli'nin cevabını da aşağıda paylaşacağım. Bu yazıyı, söyleşinin oluşturduğu yankılar, bana ulaşan yorumlar ve tepkilerin yanı sıra yazı dizisi ile ilgili sosyal medyada belirtilen görüşleri derleyip, söyleşinin okurlarına bir geri bildirim yapmanın önemli olduğuna inanarak kaleme aldım

John Lloyd’un ardından: Halk sağlığına adanmış bir ömür

Aşı (ve dolayısıyla farmakolojik) soğuk zinciri John Lloyd’un eseridir

Otantik ve deneyimsel eğitimin öncüsü Köy Enstitüleri ve sağlık ekseni

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, bugün iş hayatında, yaşamda ve vatandaşlıkta başarılı olmak için ihtiyaç duyulan bilgi ve becerilerin yanı sıra 21. yüzyıl öğrenme çıktıları için gerekli destek sistemlerini tanımlamak ve göstermek amacıyla oluşturulan öğrenme çerçevesinin ilkeleri 84 yıl önce, 1940'ta Köy Enstitüleri aracılığıyla hayata geçiriliyor, ama biz çok kısa bir sürede bundan vazgeçip ezbere dayalı sistemi oturtuyor ve bugün ısrarla ondan vazgeçmiyoruz