15 Ağustos 2022

70 cente muhtaçlığın kitabını kim yazdı?

Döviz rezervlerini eriten, sadece Merkez Bankası’nda 50 milyar dolarlık açık pozisyon yaratan Ankara yönetimi, önüne kim çıkarsa dövizine talip oluyor; bireyler, şirketler, kurumlar, diğer merkez bankaları, devletler…

Türkiye’de döviz krizlerinin derinleştiği yerde en belirgin özellik, devletin vatandaşına döviz için el açmasıdır. Kambiyo serbestisi sonrası görülüyor ki vatandaş ise krizin aşıldığını gördüğünde dövizi getiriyor, sisteme sokuyor.

Siyasetçilerin anlamazdan geldiği bu değil mi zaten? Döviz tutmanın en başta gelen nedenlerinden biri kötü yönetim ve güvensizlik.

Merkez Bankası yılbaşından hemen önce uygulamaya konulan Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarına şirketler için vergi istisnası getirildiği için 20 milyar doların üzerinde döviz, hesaplardan TL’ye kur garantisi çerçevesinde çevrildi. Ayrıntıları açıklanmadığı için bireysel hesaplardan ne kadar geldi bilmiyoruz.

‘Başarı’ diye sunulan işlerde verilerin üzeri örtülüyor. KKM’de de öyle, otoyol ve köprü geçiş verilerinde öyle, pandemi verilerinde de öyle.

2022’de yeni bir pencere açtı: ‘Yuvam Hesabı’. Bununla hem yurtdışında ikamet eden yurttaşlardan hem Türkiye’de banka hesabı açabilme koşullarını taşıyan yerleşik olmayan kişiler, Türkiye dışındaki şirketler bu hesabı açabileceklerdi. Merkez Bankası anapara dövize kur garantisi veriyor, yüzde 14 faiz ve üzerine de ilave 4 puana kadar faiz veriyordu.

Merkez Bankası’na yazılı olarak sordum; KKM hesaplarında yükümlüsü Merkez Bankası olan hesaplar ile Yuvam hesabına gelen döviz miktarı ne kadardı?

Öyle ya; Merkez Bankası haftalık vaziyetinde her hafta Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat hesaplarında (KMDTH) ne kadar döviz bakiyesi olduğunu açıklıyordu.

Bana gecikmeyle gelen yanıtta, bankanın veri yayımlama politikası doğrultusunda açıklanan verilere web sitesinde ulaşılabileceği, talep ettiğim verilerin ise henüz yayımlama kapsamına alınmadığı bildiriliyordu.

Temmuz sonunda Enflasyon Raporu’nun sunulduğu basın toplantısında Başkan Şahap Kavcıoğlu, “şu an iyi bir rakama geldik, planladığımız rakamlara tam ulaşmasa da ulaşmaya doğru gidiyor” derken, “şu an çok önemli bir meblağa ulaştığını düşünüyoruz. Son dönemde hızlandığı için nazar değmesin diye çok üzerinde konuşmayalım” diyordu.

Bir merkez bankasının en önemli değerlerinden bir olan şeffaflık, esnaf ağzıyla, “nazar değmesin” örtüsüyle karartılıyordu.

Gurbetçilerin bu hesaba pek bir ilgi göstermedikleri çok belli. Olsaydı zaten kendi serdikleri nazar örtülerini falan dinlemezler, açıklarlardı.

KMDTH macerası

Türkiye’de döviz krizinin yaşandığı bir dönem olan 70’li yılların ortasında, o meşhur Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) uygulamasından sonra Merkez Bankası, 1 Nisan 1976’da kararı yayımlanan ve Mayıs’ında da fiilen yürürlüğe sokulan yeni bir uygulamaya başlıyordu: Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesabı (KMDTH).

Uygulama ile Merkez Bankası yurt dışında yaşayan yurttaşlarından döviz borçlanmaya, döviz hesabı açmaya başlamıştı. KMDTH, Kredi mektubu üzerine yazılan döviz bakiyesi içeren hesaplardı. Yani, mevduat sahiplerine, hesabında kayıtlı olan miktardaki dövizin Merkez Bankası tarafından ilgilisine ödenebilmesini sağlayan bir belge veriliyordu.

Bu uygulama, dönemin Başbakanı Demirel’in açıklıkla itiraf ettiği gibi, “70 cente muhtaç hale” geldiği günlerde başlatılıyordu.

Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakanı olan Süleyman Demirel, 9 Kasım 1977’de Meclis’te Adalet Partisi Grup toplantısında “70 Cente muhtaç olduğumuz bir devirde, biz hacılarımıza 70 milyon dolar ayırdık. Daha ne yapalım?” diyordu.

1977 döviz rezervlerinin sadece ve sadece 547 milyon dolara düştüğü tarihi dip sayılacak bir seviyede olduğu yıl. O yıl, devletin dövizli dış borcunun 4 milyar dolar, dış ticaret açığının da 4 milyar dolar olduğu bir yıldır.

Merkez Bankası’nın uygulamaya koyduğu bu yeni ‘ürünün’ mutfaktaki fikir babası bürokrat ise daha sonra bankanın başına geçecek olan Osman Şıklar. Dönemin Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon’un çaresizce verdiği direktifle KMDTH uygulamasını yaratan Şıklar, 1980 darbesi sonrasında Merkez Bankası başkanlığına atandı. 1981-1984 arasında görev yaptı.

1994 krizi sonrasında Merkez Bankası’na danışman olarak geri döndü. Bu defa “Süper Döviz Hesabı” adı altında oldukça yüksek faizlerle Merkez Bankası’na ‘gurbetçi’ mevduatının öncüsü oldu.

70’li yıllardaki döviz krizi ile 1994 krizi arasındaki fark, ilkinin sermaye hareketlerinin kısıtlı olduğu kapalı bir ekonomide petrol krizi ile enflasyonun tetiklenmesi, faizlerin bununla uyumlu harekete edemeyecek biçimde sabit tutulmaya devam edilmesi, siyasi krizlerin ve toplumsal gerilimin yüksek olması, ikincisinin ise açık bir ekonomide “ev yapımı” olmasıydı.

2001 krizini tetikleyen unsur ise yükselen cari açık, yüksek kamu açıkları, siyasi kriz ve kötü yönetim sonucunda “vatandaşın oyuna girmesi” ile döviz hesaplarından çekiliş olmuştu.

70 ve 80’li yıllarda döviz hesabı bulundurmanın yasak olduğu yıllarda Merkez Bankası’nın tasarruf hesabı açması, bu hesaplara önemli bir akış sağladı. 1989’da kambiyo serbestisi ile ticari bankalarda döviz hesapları açılabildi.

1994 krizi sonrası yeni Süper Döviz Hesabı yaratıldı. İlave faizlerle Merkez Bankası ticari bankalara kayda değer bir rakip oldu. Bu krizde bazı bankaların batması ile daha da öne çıktı.

İşler iyiyse vatandaş yağdırıyor

2001 krizi sonrası yeni bir ekonomi programı, IMF’nin mali desteği, yeni bir iktidar, AB’den müzakere tarihi alınması derken, Aralık 2004’te bu hesaplardaki tutar 18.6 milyar dolara çıktı. İşler iyiye gidiyorsa en başta ülkeni kendi yurttaşı döviz yağdırıyordu.

Merkez Bankası’nda 2009 küresel kriz sonrasında, sermaye akımlarının da etkisiyle asli görevine girmeyen bu alandan uzaklaşma fikri ortaya çıktı. 2011’den sonra faizleri düşürerek bu hesapları azaltmaya çalıştı. 2014’te ise yeni hesap açmayacağını, 2015’ten itibaren de vadesi dolan hiçbir hesabı yenilemeyeceğini ilan etti.

Bugün bu hesaplarda 224 milyon dolarlık bir bakiye var; muhtemelen unutulmuş ya da sahiplerine ulaşılamayan.

Derin krizin sinyali

Ne zaman döviz krizi ortaya çıkmışsa krizin müsebbibi siyasetçiler vatandaşların döviz tasarruflarına talip oluyorlar. 2001’de olmamasının nedeni, siyasi değişim ve kallavi bir IMF parasının sağlanması nedeniyledir. Avrupa Birliği hikayesinin güçlenmesi ile devasa bir sermaye girişinin olmasıdır.

Bugün de tarihi bir döviz krizinin içindeyiz. Siyasi krizin derinleşmesi ile güven sorunu ön planda iken ‘pasif bir kötü yönetimin’ de ötesinde bilerek isteyerek hem de küresel konjonktürü görmezden gelerek, yeni durumlara bakmadan, küresel krizlerde rafa kaldırmayarak Türk lirasının değer kaybına yol açan ‘aktif bir kötü yönetim’ yürütülürken yaşıyoruz bu krizi.

Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini eriten, üstüne üstlük borç alarak alınmış yeni rezervleri de eriterek sadece Merkez Bankası’nda 50 milyar dolarlık açık pozisyon yaratan Ankara yönetimi, önüne kim çıkarsa dövizine talip oluyor; bireyler, şirketler, kurumlar, diğer merkez bankaları, devletler…

2022’ye girerken hem 1975’teki DÇM benzeri Kur Korumalı Mevduat, hem de Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesabı benzeri Yuvam Hesabı uygulamaları başlatıldı.

Devleti yönetenler bugün, yurtiçindeki yurttaş ve şirketleri döviz almasın, dövizde durmasın diye vergi mükelleflerinin cebinden kur garantisi vererek tutmaya çalışıyor, hatta teşvik ediyor. Yurtdışındaki yurttaşlardan da yalvar yakar Türkiye’de Yuvam adı altında döviz hesabı açmaları için ricacılar.

Ancak kimsenin Demirel’in 1977’de yaptığı gibi “70 cente muhtaçlık” itirafı yaptığı yok. Hacılar hacca gidebilsin diye de İstanbul’da güpegündüz işlenen cinayetin dosyası göstere göstere cinayeti işletene teslim ediliyor.

KMDTH icadını çıkaran çekirdekten yetişme bir merkez bankacı olan Şıklar, 2010’da kitap olarak yayımladığı anılarında, “3 yıllık başkanlığım süresince dikkatimi çeken önemli konu, MGK ve Başbakan Ulusu’nun para politikalarının dengelerini bozacak müdahalede bulunmaması oldu” diye yazıyordu.

Herhalde bugün kendi icadı bir faiz-enflasyon ‘kuramı’ olan ve bunu hayata geçirilmesi talimatı veren, devamında da TL’de hızlı bir değer kaybı ile Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir hızla patlayan enflasyon oluşturan siyasetçiler, 2020’li yıllarda ülkeye nasipmiş.

Uğur Gürses kimdir?

Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu.

Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı. 

1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı.

1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı.

2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı.

Yazarın Diğer Yazıları

İkinci yüzyılın iktisat kongresinde gelecek inşası

Uzun bir maratonun ardından tüm kesimleri bir araya toplayan İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi 15-21 Şubat günlerinde İzmir’de düzenlenecek

Bütçe hakkı neden paspas edildi?

Bankalara enflasyonun 6’da biri oranlarla zorla kâğıt aldıran yetkili ve siyasiler eğer borçlanma yetkisi için Meclis’e erken gelirlerse ‘Piyasanın bozulabileceğinden’ korkmuşlar

Son dönemecin mottosu

Öyle ya iktidar her şey; kazanılırsa ne âlâ, kaybedilirse gelene yıkılacak bir enkazın ne zararı olabilir? O halde tüm düğmelere basılacak. Girdiğimiz yol bu