29 Nisan 2024

AYM kararları varken Taksim 1 Mayıs'a kapatılamaz

Eğer yürütme de Türkiye Cumhuriyeti'nin (halen) bir hukuk devleti olduğuna inanıyorsa, artık Taksim'in 1 Mayıslara kapatılamayacağını görüp kabul etmesi gerekir. Ben, 1977 provokasyonunu bizzat yaşamış bir hukukçu olarak, böyle bir anlayış bekliyorum

1 Mayıs 1977 Taksim

TAKSİM'i 1 MAYIS'a KAPATMA girişimlerine karşı, sadece Anayasa Mahkemesi kararlarının hatırlatılması çözüm için yeterli olmalıydı. Çünkü, daha Anayasanın 2. maddesi, "Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu" belirtiyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti gerçekten bir hukuk devletiyse, söz konusu AYM kararı, hiç kuşkusuz ve tartışmasız, mutlaka uygulanır, uygulanması gerekir. Üstelik, AYM kararları üzerine neler / neler yaşandığı bilindiği için, söz konusu AYM kararlarının sonunda "benzer ihlallerin önlenmesi amacıyla" İstanbul Valiliği'ne, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne, İstanbul C. Başsavcılığı'na birer karar örneği gönderilmesine karar verilmiş ve gönderilmiştir. Dolayısıyla, bu AYM kararları 2016 yılına aittir, şimdi 2024'teyiz denilerek, aynı ihlalin sürdürülebileceğini düşünebilmek mümkün değildir.

Nitekim, AYM kararlarına baktığımız zaman, bu değerlendirmenin yapıldığını görüyoruz. Örneğin, 12.10.2023 gün ve 2016/14517 başvuru no'lu kararın 63. paragrafında, önce "İdari bir karara aykırı olsa dahi, toplantı ve yürüyüş hakkına müdahale için, demokratik bir toplumda ZORLAYICI NEDENLERİN VARLIĞI GEREKİR" deniliyor. Sonra, 64. paragrafta, "anılan mekanda yapılacak etkinliğe müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olup olmadığının" incelenip değerlendirileceği belirtiliyor. Ve 65. paragrafta, 1 Mayısın 1886'dan beri, iş gücünün 8 saat olması için başlatılan mücadeleyle sembolleştiği, 1889'da Paris'te yapılan II. Enternasyonelin 1. Kongresinde, işçilerin ortak bayramı ilan edildiği belirtiliyor. 66. paragrafta, TAKSİM MEYDANI'NIN sendikalar ve işçiler açısından önemini açıklayan bölüme geçiliyor. 1977 bayramı ve 500.000 kişinin katıldığı bu toplantı ve gösteride yaşananlar aktarılıyor. Ve devamında, "bu tarihten sonra, başta işçiler ve sendikalar açısından olmak üzere farklı kesimler için, TAKSİM'in SEMBOLİK BİR DEĞER KAZANDIĞI vurgulanıyor.

İşte bu açıklamalardan sonra, Taksim Meydanı'nın yalnız 1977 yılında orada bulunanların değil, bütün emekçilerin ortak hafızasına kazındığı dile getiriliyor. Ve bu durumda, kendini o kültürün parçası sayan herkesin edinilen deneyimi gelecek kuşaklara aktarmak için orada (yani TAKSİM'de) bulunma hakkı vardır deniliyor. 68. paragrafta da, "nitekim" sözcüğü ile başlanarak, 22.04.2009 günü yapılan yasal düzenlemeyle 1 Mayıs'ın Emek ve Dayanışma günü ilan edilmesiyle, 2009'dan 2012'ye kadar 1 Mayıs'ın sorunsuz / müdahalesiz hep TAKSİM'de kutlandığı söyleniyor. Kutlama için TAKSİM'in sınırlı sayıda kişiye açılması, orada bulunma hakkı bulunan işçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününün anlamını hissettikleri kabul edilemez değerlendirmesi yapılıyor.

Ayrıca, 1 Mayıs'ı yasaklamıyoruz, sadece belirlenen yerlerde yapılmasını öneriyoruz savunmasının, bir 12 Eylül / Kenan EVREN anlayışı olduğu bilinmelidir. Örneğin, 34. maddenin ilk metnine baktığımız zaman bu gerçeği görüyoruz. Orada, bir ikinci fıkra vardı. "Şehir düzeninin bozulmasını önlemek amacıyla yetkili idari merci … yer ve güzergah tespit edebilir" deniliyordu. Böyle bir düzenleme AİHS'nin 11. maddesiyle hiç bağdaşmadığı gibi, AB sürecinde ve AİHM başvurularında sorun yaratıyordu. Bu nedenle, 03.10.2001'de 4709 sayılı yasayla, şehir düzeninin bozulması gerekçesine dayalı sınırlama ve yer belirleme yetkisi 34. maddeden çıkarıldı. Böylece, toplantı ve gösteri hakkı için, imzacısı olduğumuz AİHS'nin 11. maddesine uygunluk sağlandı. Ve silahsız / saldırısız olmak kaydıyla, bu hakkın asla izne bağlanamayacağı, yerinin / güzergahının İdarece belirlenip sınırlandırılamayacağı, dolayısıyla yasaklanamayacağı kabul edilmiş oldu. Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, toplantı ve gösteri hakkı, ifade özgürlüğünün en etkin kullanım biçimidir. Demokrasinin bel kemiğidir. Kesinlikle izne bağlanamaz, yer ve güzergah belirlemesiyle sınırlanıp yasaklanamaz. Nitekim, AİHM'in çoğu Türkiye ile ilgili kararlarında hep bu gerçek vurgulanıyor. Örneğin, BALÇIK/Türkiye kararında gösteri için izin şartı yoktur deniliyor. Galstyan/ERMENİSTAN ve KESK-DİSK/TÜRKİYE kararlarında bu hakkın belirlenmiş alanlarla sınırlı tutulamayacağı, kamuya açık her alanda kullanılabileceği ve Ezelin/FRANSA kararında, bazılarının şiddet kullanmış olması, topyekûn yasaklama nedeni sayılamayacağı belirtiliyor. Örneğin, 5 Aralık 2006 günlü OYA ATAMAN/TÜRKİYE kararında, demokratik bir hak olan barışçı gösterinin şiddet kullanılarak dağıtılması ihlal sayılmıştı. Aynı şekilde, 27.11.2007 günlü BALÇIK/TÜRKİYE kararında da, F tipi cezaevlerine dikkati çekmek için, bildirimsiz yapılan bir gösteriye karşı polisin güç kullanması, verilmiş beraat kararına rağmen, caydırıcı bir etki yaratacağı ve benzer gösterileri yapacak kişilerin cesaretini kıracağı gerekçesiyle ihlal sayılmıştır. Ve 08.12.2009 günlü AYTAÇ/TÜRKİYE, 27.05.2010 günlü BİÇİCİ/TÜRKİYE kararlarında da, gösteri hakkının 11. madde ile güvence altına alındığı belirtilip barışçı olanlarına hoşgörü gösterilmesi gerektiği vurgulanarak, dağıtılması ve ceza davası açılmış olması ihlal sayılmıştır. Daha sonra, 10.04.2012 günlü ALİ GÜNEŞ / TÜRKİYE ve 27.11.2012 günlü DİSK ve KESK / TÜRKİYE kararlarında da, yine barışçı toplantı / gösterinin demokratik bir hak olduğu vurgulanarak, dağıtılması aşırı müdahale ve ihlal sayıldı.

Bu örnekler apaçık gösteriyor ki, toplantı ve gösteri hakkıyla ilgili AİHM içtihadı Türkiye'deki ihlallerle şekillenmiştir. Artık bu anlayışa ve uygulamaya son verilmelidir. Zaten, AYM'nin daha yeni yayımlanan ihlal kararları, "yeni ihlallerin önlenmesi amacıyla" Valiliğe, Emniyete ve C.Başsavcılığı'na gönderildiğine göre, 2024'te de yasağın sürdürülmesi, kesinlikle görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Ve tekme / tokat / jop / plastik mermi / gaz / ters kelepçe gibi zor kullanılırsa, ayrıca Anayasanın 17. maddesi de ihlal edilmiş olur. Bu durumda da, TCK'nun 86, 94, 96, 115. maddeleri ihlal edilmiş sayılır ki, TCK'nın 94 ve AİHS'nin 3. maddesine göre, bu suçlar için zamanaşımı yoktur. Dolayısıyla, eğer yürütme de Türkiye Cumhuriyeti'nin (halen) bir hukuk devleti olduğuna inanıyorsa, artık TAKSİM'in 1 Mayıslara kapatılamayacağını görüp kabul etmesi gerekir. Ben, 1977 provokasyonunu bizzat yaşamış bir hukukçu olarak, böyle bir anlayış bekliyorum. Ve 2024'le birlikte, 1 Mayısların TAKSİM'de kutlanacağına inanmak, yaşadıkça da o kutlamalara katılmak istiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Eski Anayasa Mahkemesi üyesi Prof. Dr. Fazıl Sağlam fakülte açılış dersinde Yargıtay'ın Atalay kararını eleştiriyor

Düşündüm ki, bu ders notlarını kamu bilgisine sunmak önemli bir görevdir. Değerli dostum Fazıl Sağlam'a telefon ederek izin istedim ve bu izni aldım. Şimdi, AYM kararını yok sayarak, ısrarla Anayasanın 14 maddesini öne çıkaran TBMM Başkanı ile Adalet Bakanı'nın ve asıl önemlisi Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile 4. Ceza Dairesi üyeleriyle başkalarına "Buyurun, okuyun" diyerek, bir hukuk fakültesinde verilen açılış dersini bilgilerine sunuyorum

Seçimler şaibe kaldırmaz, o öneriler yasalaşmamalıdır

Partili Cumhurbaşkanına, seçim döneminde devletin bütün imkanlarını kullanarak, propaganda yapma imkanı tanıyorlar. Özellikle bu öneri, dürüst, adaletli ve eşitlikçi seçim ilkesine aykırıdır. Asla kabul edilemez. Mutlaka geri çekilmelidir

Temel hakları savunmak suçlama nedeni olamaz

Biz avukatız. İnsanlığın yüzyıllar boyu süren korkusuz yaşama mücadelesinde elde ettiği temel hukuk ilkelerini kesinlikle geçerli sayıp savunuyoruz, savunmaya devam edeceğimizi söylüyoruz