28 Ekim 2022
Havalar o kadar güzel ki editörüm Melis Karaca artık HomeRoom'a gelmekten kurtuldu. Bu hafta ben T24 ofisindeyim ve ağrıyan bacağıma, iyice azan sarı noktama rağmen sizlere oradan bildiriyorum. En yoğun günüm pazartesi idi. T24 Yıllık Buluşmaları kapsamında düzenlenen konferansa katıldığım gibi akşamüzeri Kadir İnanır'la pahalı bir votka içmeyi başardım. Magazinime de öyle başlayayım bari.
Anarko marksist olduğum için bütün karşı çıkmalarıma rağmen T24'ün artık her yıl yapmaya karar verdiği Hilton Bosphorus'taki Yıllık Buluşmalar toplantısına katılmak zorunda kaldım. İtiraf edeyim ki sandığım kadar kötü çıkmadı. Ne var ki Bekir Ağırdır'dan Prof. Ali Yaycıoğlu'na, konuşmacıların büyük çoğunluğu nedense sınıflara ve kapitalizmde mündemiç kötülüklere pek dokunmadılar. Ya da dokundular da ben anlamadım.
Herhalde Mülkiyeli olduğu için olsa gerek, T24 yazarı Uğur Gürses nispeten daha radikaldi. Tabii bir de eski stajyerim Derin Yoksulluk Ağı'nın Hacer Foggo'su, az da olsa bir fark yarattılar.
Hilton Bosphorus'un yemekleri, tahmin edeceğiniz gibi gayet lezizdi. İsteyenlere balık, tavuk, et, benim gibi isteyen yarı vejetaryenler için de bol miktarda zeytinyağlı vardı.
Bu arada kafama takılan bir şeyi de burada zikretmeden geçmeyeyim. Moderatör olarak sadece Şirin Payzın ve Murat Sabuncu vardı. Gözlerim nedense Candan Yıldız'ı aradı. Tabii ki kendimi hesaba bile katamıyorum.
Başka bir sözüm olduğu için kapanış resepsiyonuna kalamadım. Bir aralar arkadaşım olan Orhan Pamuk'un online kapanış konuşmasını da dinleyemedim.
Bu hafta nedense habire burjuvazinin gözde mekânlarında dolaşıp durdum. T24 toplantısından sonra gittiğim Cihangir Kaktüs'te Kadir İnanır'ın ısmarladığı en pahalı votka ve aynı ismi taşıyan havyar gerçekten tam cennet taamıydı.
Aynı masada oturduğumuz meslektaşım Yeniden TV'nin Ayşegül Doğan'ı, Kadir İnanır'ı bir söyleşi yapmaya ikna etmeye çalıştı. Eğer ikna edebildiyse diye konuyu söylemeyeceğim çünkü konu çok güncel.
Pandemiden sonra ilk kez görüştüğüm İnanır'ın genç sinemacılar üzerine düşündükleri ve çabaları bana genç gazetecilerle olan ilişkimi hatırlattı ve çok hoşuma gitti.
Hilton, Kaktüs'ten sonra Beyoğlu'ndaki Soho House'a gitmem de herhalde artık sizleri yadırgatmaz. Netflix'ciler beni vizyona sokacakları bir televizyon filmi için ilk kez davet ettiler. Biraz burun kıvırarak da olsa Oksijen'in sinema-televizyon yazarı Defne Akman'ın koluma girmesiyle gittim. Gerçi Camdaki Kız dizisinin tam tersi bir rolde en iyi arkadaşım Nur Sürer; Ayça Bingöl, Fatih Artman ve tabii ki yönetmen Berkun Oya gibi isimler olmasaydı gider miydim, bilmiyorum.
Onu bilmem ama herhalde artık çağırırlarsa gidebilirim çünkü çok iyi ağırlandım. Genç Netflix'cilerin ihtimamı karşısında ünlü olamama komplekslerimden galiba sıyrıldım. Oradaki az ve orta bilmiş sinema yazarlarından olmadığım için haddimi bilerek film hakkında bir iki şey söylemek isterim.
Cici çok yoğun bir hesaplaşma hikâyesi. Temel şikâyetim iki buçuk saat sürmesi. Fakat kimi diyaloglar ve hiç aksamayan oyunculuklar o kadar iyiydi ki, "O kadar kusur kadı kızında da bulunur" deyip konuyu kapatıyorum. Zaten film Netflix'te dün gösterime girdi bile. İsterseniz siz yine de eleştirmen Uğur Vardan'ın yazısını okuyup ona göre karar verin.
Gazeteci, yazar, aktivist, dost...
Yeni kaybettiğimiz Ahmet Tulgar'ı daha 30 yaşına gelmeden tanıma şansım olmuştu. O zaman çıkardığımız Sokak dergisinde "Öne Çıkanlar" adı altında yaptığımız sayfada "Aykırı Edebiyatçı" olarak yer almıştı.
O zamandan bu güne kadar abi-kardeş, meslektaş, yoldaş ilişkimiz hep devam etti. Yukarıya koyduğum gazete kupürünü ise daha bir ay önce Ahmet Tulgar, WhatsApp'tan bana göndermişti. Kısmet böyle acı bir günde kullanmakmış.
Onu hiç unutmayacağız.
Son haftalarda Ahmet Tulgar'dan başka hayatımızda yer tutmuş Halit Kıvanç, Bülent Özveren gibi meslektaşlarımızı da kaybettik. Belki de gökyüzünde toplanıp bir internet gazetesi çıkarırlar.
* Sergi-festival iptalleri, TRT Belgesel’de hayvan cinsel organına sansür, müzisyen Şilan Dora’ya hapis cezası... 12–24 Ekim haftası sansür gündemi Susma Platformu'nda.
* Aposto Radyo'yu duymadıysanız buyrun size Spotify linki.
* Hrant Dink Vakfı'nın ‘İstanbul, 1914-1922: Savaş, Çöküş, İşgal ve Direnişin Tarihi’ başlıklı toplantısı 4-5 Kasım'da düzenlenecek. Ayrıntılı bilgi için linke tıklayın.
Yukarıdaki fotoğrafı Batı'da yaşayan bir arkadaşım gönderdi. Britanya'nın ilk "coloured" Başbakanı'na atıfta bulunuyor: "Rishi şimdiden yerleşti"
İnanın Mr. Rishi Sunak bu kadar aleni bir muhafazakâr olmasaydı bu fotoğrafı kullanmaktan imtina edebilirdim ama o bunu hak ediyor.
Perşembe günü T24'e gelmeden önce genellikle yaptığım gibi Halk TV'de Ayşenur Arslan'ın Medya Mahallesi programını izliyorum. Konuk olarak İYİ Parti milletvekili Bahadır Erdem'i görünce biraz kaygılandım.
Esasında magazinci olmama karşın bir ara biraz siyasete ve solculuğa bulaşmış bir gazeteci olarak Erdem'in tam da TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın gözaltında olduğu saatlerde Arslan'ın konuğu olmasının çok şanssızlık olduğunu düşündüm.
Bahadır Erdem'in Fincancı'nın gözaltına alınmasını ve hâkimliğe sevk edilmesini onaylayıp sadece "şeklen" uygun bulmadığını söylemesi eminim Ayşenur Arslan'ı da epey zor durumda bırakmıştır. Aslında Meclis'te AKP, MHP ve İYİ Parti'nin ne kadar toplu hâlde Fincancı'ya karşı çıktığı görülseydi eminim bu konukta ısrar edilmezdi.
İlle de üzücü haberler vermek zorunda değilim. Türkiye'deki yayın organlarında ya sürekli atıldığı ya da iş bulamadığı için kendini dışarılara vuran Elif İnce'nin bir haberi bu haftaki The New York Times'da tam sayfa yer aldı.
Eski stajyerimin bu haber ve fotoğraflar için haftalardır canının çıktığının yakınen tanığıyım ama değdi: "Yaptırım uygulanan Rus süperyatları, Türkiye'de güvenli liman buldu".
Elif İnce, beni ara bir kahve içelim ve bu sefer paraları ben ödeyeceğim, söz.
* Evet, birkaç okurum ve meslektaşım bana da sordular, "Cumhurbaşkanı'nın "Türkiye Yüzyılı" toplantısına çağrılsaydın gider miydin" diye. Gitmezdim. Daha doğrusu gidemezdim çünkü istediğim kadar "gazetecilik argümanları" kullanayım, gazetecilerin adliyeye bile girmesini engelleyen bir iktidarı meşrulaştıracak bu davete katılmazdım. Ötekileri bilmem ama şimdi, topu topu üç dört kere görmeme ve de Sözcü'de yazmasına rağmen Çiğdem Toker'i niye bu kadar sevip saydığımı anladım. Unutmadan ekleyeyim, zaten beni içeri almazlardı çünkü Fahrettin Altun basın kartımı iptal etti.
* Tabii ki Halloween'i unutmamız beklenemezdi. Bana sorarsanız cadılar, başımızın tacı. Cadılar Bayramı kutlayanlara küçük bir armağan
Bu haftaki kitap reklamım (!) biraz teorik. Fakat feminizm ve solculuk sizi ortanın üzerinde ilgilendiriyorsa okunması gereken bir derleme. Önsözünü yazan ve çevirilerin çoğunu yapan Gülnur Acar Savran mahalle komşum. Arada bir yemek bile yeriz.
Bu haftaki müzik önerimiz ne benim, ne de benim iki kuşak sonram editörüm Melis Karaca'nın bile bilmediği bir grup. Biz sevdik, bir de siz dinleyin istedik. Teneke Trampet: Döner Dünya.
Tuğrul Eryılmaz kimdir?Tuğrul Eryılmaz, kendisini "sadece gazeteci" olarak tanımlıyor. Dünyayı etkileyen 1968 rüzgârı sırasında üniversiteye gitti. 1969 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (Mülkiye) bitirdi. Bir süre Londra'da öğrenim gördükten sonra Türkiye'ye döndü. Mülkiye'de yüksek lisans eğitiminin ardından Ankara'da TRT Haber Merkezi'nde gazeteciliğe başladı. Bir dönem Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nda iletişim dersleri verdi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından üniversiteden ayrıldı. İstanbul'da haftalık Nokta, Yeni Gündem, Tempo ve Sokak dergileriyle Cumhuriyet ve Yeni Asır İstanbul gazetelerinde çalıştı. Ankara, Bahçeşehir, Bilgi, İzmir Ekonomi ve Kadir Has üniversitelerinin iletişim fakültelerinde gazetecilik dersleri verdi. 1996’daki kuruluşundan 2013 yılına dek yaklaşık 16 yıl Radikal İki’nin yayın yönetmenliğini yaptı. “Gazeteci olarak yaptıklarımın çok azından pişmanım. Neyse, ‘önemli’ bir köşe yazarıymışım gibi sizlerin sütunlarından çalmayayım. Bize güvenerek yazı gönderen herkese bol minnettarlık ve sevgiyle…” satırlarıyla Radikal İki'ye veda etti. Özgür Gündem Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği'nden yargılanan gazeteciler arasında yer aldı; bu nedenle açılan davada 1 yıl 3 ay hapis ve 6 bin lira para cezasına çarptırıldı. Sinema ve dizilerde senaryo ve kurgu danışmanlığı da yapan Eryılmaz, IPS İletişim Vakfı kurucusu ve Yönetim Kurulu üyesi. Rolling Stones ve Marianne Faithfull hayranı. Asya'nın dedesi. |
Orman yangınları, operasyonlar, gözaltılar hepimizin içini cayır cayır yaktı. Ne diyeyim, bu da gelir bu da geçer ağlama...
Adalet bakanı Yılmaz Tunç bakın ne söyledi: Bir yıl ceza almışsa 18 gün cezaevinde kalma durumu olacak. Yine 6 ay ceza almışsa en az 9 gün cezaevini görecek. Tanrı bizi korusun
Yazıda yok ama hâlâ içeride olan seçtiğimiz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu tabii ki unutmadık
© Tüm hakları saklıdır.