15 Temmuz 2022

Vatandaşını zerre kale almayanların yönettiği bir ülke; Türkiye

 Dikili, Bodrum, Marmaris’te, yeni inşaat katliamları yaşanıyor. Senenin yarısına ulaşmadan, sadece İngiltere'den 150 bin ton çöpü ithal etmişiz! Ve tüm bunları söyleyerek, anlatarak, uyararak ve görmezden gelinerek ömrünü tüketen bir muhalif kesim…

Henüz hâlâ akli melekelerini koruyabilen azınlıktaysanız da artık çıldırmanıza ramak kaldığını düşünüyorum, nihayetinde aynı gemideyiz! Yaşadığı ülkede haklı itirazları, eleştirileri ve hatta isyanı dahi kale alınmayan, kale alınmayı da bırakın bir kenara en ufak talepleriniz bile duyulmuyormuş gibi yapılarak tam aksi uygulamaların hayata geçirilmesi, en hafif ifadeyle 'yok sayılmak' olarak adlandırılabilir. Yok sayılarak yaşanan bir hayatta da sağlıklı kalmak, takdir edersiniz ki çok güç.

Bakınız ülkenin dört bir yanında bakir kalmış ender alanlar bir bir imara açılıyor, ihaleye çıkarılıyor. Oysa imara açılmış, renöve edileceği iddia edilmiş, 'iyileştirme' adı altında içine edilmiş yüzlerce 'evlat acısı' niteliğinde örneği alt alta sıralayabilecek bir potansiyele sahibiz, inkâr edebilecek var mı? Hadi bu potansiyeli görmezden gelerek, iyi niyet gösterdik diyelim. Her an doğa olaylarıyla zaten tehlike altında olan bölgelerin de hızla korumadan çıkarılmasını nasıl görmezden geleceğiz?

Bakınız, misal… İzmir Dikili. Koruma statüsündeki doğal değerler arasından bir anda cımbızla çekildi, yapılaşmanın önünü açan ve enerji santralleri, madencilik faaliyetleri yürütülebilecek 'yeni bir statü'ye büründürüldü.

Oysa bugünlerde Dikili ve çevresi yangın tehdidiyle de burun buruna. Tıpkı birçok yeşil alan gibi. Bizler bu bölgelerde yangın gibi olayların nasıl önüne geçilebilir, zarar nasıl azaltılabilir ve yaşanan olaylara nasıl hızlı müdahale edilerek mevcut doğa olabildiğince korunabilir gibi çalışmalar beklerken… Bunu yüksek sesle her fırsatta talep ederken… 'Adamlar' kalkıp düne kadar koruma statüsündeki doğanın orta yerine santral kurmaya kararı veriyor! Vatandaşın memleketine dair istek ve beklentileri bu derece umursanıyor yani ülkede!

Bir benzer olay da hâlihazırda delik deşik edilmiş, Halikarnas Balıkçısı'nın kemiklerini sızlatan 'Yeni Bodrum'da yaşanıyor. Yahu Bodrum'da hâlâ talan edecek yer mi kaldı, demeyin. Tek kalanı da bulmuşlar! Büyük başarı!

Bodrum'un nadir temiz kalmış, doğası hasbelkader korunabilmiş 'Cennet Koyu'nu da cehenneme çevirmeye ant içmişler. Üstelik memleketin en şaibeli, tartışmalı inşaat firmasına vermişler bu görevi. Cengiz İnşaat'la alakalı tonla iddianın cevaplanması, hatta yargıya yansıması beklenirken… 'Adamlar' bu beklentiye de tam tersi karşılık vererek adeta sahip çıkıyor 'yol arkadaşları'na…

Vatandaş ne der, ne tepki verir diye bir endişe dahi yok düşünün! Çok tepki olur bir süre Cengiz İnşaat'a iş vermeyelim, bile demiyorlar Böylesine minicik bir duyarlılık hamlesine dahi gerek görmüyorlar, siz düşünün artık!

Bodrum'u Marmaris'e doğru geçin, İçmeler Kızılbük'te başka bir inşaat katliamı yaşanıyor. Sinpaş'ın, dinamitler patlatarak açtığı doğal alanda, Milli Park olduğu vurgulanan bir bölgede 1400 konutluk bir beton kent inşa ediliyor, deniz betonla dolduruluyor!

Öte yanda Erzincan'dan Kaz Dağları'na, memleketin dört yanına yağdırılan binlerce maden ruhsatıyla, dinamitlerle patlatılıyor coğrafyamız…

Şahıs siyasetini geçelim, Türkiye'yi geçelim, dünya bir krizle burun buruna. İklim krizi üzerine çalışmalar yayımlayan uzmanlar bu gidişin 2050 yılında açlık ve susuzluğa varacağı görüşünü yıllardır türlü şekillerde dile getiriyor. Ana okul düzeyindeki çocuklar dahi iklim krizinden haberdar, kendi düzeylerinde en basitinden plastik kullanımının zararlarını biliyor. Gelişmiş ülkeler vatandaşlarının isteği doğrultusunda sürdürülebilir kentler ve yaşamlara dönüşmek üzere çalışmalar yapıyor ve bu işe bütçe ayırıyor. Zararlı maddelerin kullanımının azaltıldığı ve hatta ileriye dönük sonlandırılacağı sözüyle vatandaşından oy istiyor siyasetçiler.

Peki hâl böyleyken bizde ne oluyor? Ekonomiye göstermelik ve sadece birkaç aylık ivme kazandırsın diye elde avuçta kalan azıcık yeşil alanlar da yok ediliyor. İnsan sağlığına, doğal yaşama zararı bilinen, dünyanın kaçındığı uygulamalar yürürlüğe sokuluyor.

Misal… 'Dünyanın çöplüğü bir Türkiye' yaratılıyor. Senenin yarısına ulaşmadan, sadece İngiltere'den 'makul bir ödeme karşılığı' 150 bin ton çöpü ithal etmişiz! Geri dönüşüme sokacağımız iddiasıyla aldığımız çöpleri Adana'ya yığıyoruz!

Yeni Türkiye'nin başarılarından biri de çöp ithalatı desek, yanlış mı olur? Bu ithalatın sonucunda çoğu plastik atık olan çöp dağları canlı, doğa ve pek tabii insan sağlığını ciddi etkileyecek bir uygulamayla, yakılarak imha ediliyor. Sonra gelsin başta kanser her türlü hastalık… Sonra gelsin, zaten fahiş fiyatlarla satıldığı yetmezmiş gibi, günlük artışlarından da nemalanamamaktan korkanların piyasaya sürmediği kanser ilaçlarına ulaşamayan binlerce mağdur insan… Ve tüm bunları söyleyerek, anlatarak, uyararak ve görmezden gelinerek ömrünü tüketen bir muhalif kesim.

İşte dedim ya en başta, hâlâ çıldırmadıysak da, bu çıldırmak üzere olduğumuzun gerçeğini asla değiştirmiyor.

VİDEO: Marmaris İçmeler'de inşaat katliamı!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına “mesafeli” durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı.

“Eski ana akım medyada yasaklı” konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen “yasaklı yayınlar” arasında bulunan “Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim” adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Gelin biraz da katrilyonlarca borç bırakan ‘kayyım rezaleti’ni konuşalım!

Kayyım atanan belediyeler adeta yağmalanmış, deniyor ya, hiç de boşa denmiyor o laf. Buyurun DEM Parti belediyelerine bırakılmış borç listesini alt alta koyalım. Eski para üzerinden tablodaki milyarları ‘katrilyon’, milyonları ‘trilyon’, binleri ‘milyar’ olarak da okuyun lütfen! Ülkeye, toprağa, insana, kaynağa yapılan ihaneti bir arada serelim ortaya. Öyle bir bir arada olabilelim ki, kimsenin bir daha ‘kayyım’dan söz dahi etmeye cesareti olmasın…

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…