17 Mart 2024

Islıkla söylemişim umutlarımı

Ben mahallede sinek aracının arkasından koşarken onların ezgileriyle ıslık çaldım, lisede gizlice ilk sigaramı içip ilk kez âşık olurken onların kelimeleriyle açıldım, üniversitede saf kötülüğe karşı haykırırken onların şarkıları slogan oldu meydanlarda, onların şiirleri pankart

Viktor Jara'nın gitarının sesi çınlıyor kulaklarımda:

"Şarkı söylemek ne kadar zor, dehşeti söylemem gerekince. İçinde yaşadığım dehşeti, içinde öldüğüm dehşeti."

Halkı için söyleyen Jara, yıllar boyunca eksik etmedi dilinden özgürlük şarkılarını. Bir devrin ve bir devrimin "yeni şarkı"larını yazdı. Tarih, Eylül 1973'ü gösterdiğinde Şili Stadyumu'ndaki o korkunç gün yaşandı. Komünist Parti üyesi olan Jara, o gün orada beş bin yoldaşıyla birlikte işkenceye uğradı. Bir daha gitar çalamaması için önce elleri kırıldı sonra öldürüldü. Ölürken bile şarkı söylemekten vazgeçmeyen Jara'nın dudaklarında "Venceremos" vardı…

Victor Jara'nın ölümünün aydınlatılması için yıllarca mücadele edildi. Eylül 2003'te katledilmesinin 30. yıldönümünde Şili Stadyumu'nun ismi Estadio Victor Jara olarak değiştirildi. Katillerinin yargılanması yarım asır sürdü! Ölümünün üstünden 50 yıl geçtikten sonra Ağustos 2023'te davalar sonuçlandı. Şili Stadyumu'ndaki katliamda sorumlu olan 7 üst düzey emekli askere 25 yıla kadar hapis cezası verildi. 85 yaşında olan askerler tutuklandı! Zanlılardan biri olan emekli general Hernan Chacon Soto tutuklanmadan hemen önce evinde intihar etti. 

"Halka inilmez çıkılır" diyerek kendi sınıfının notlarında dünyayı dolaşan Victor Jara'nın ölümünün ardından adına pek çok şarkı yazıldı. Jara, müziğiyle Bruce Springsteen, The Clash ve U2 gibi çok sayıda müzisyene ilham verdi. Ezgileri dilden dile yayıldı, direnişi gibi, Grup Yorum gibi.

Grup Yorum, 40 yıla yaklaşan tarihi boyunca ezgileri kadar mücadelesiyle de dillere destan oldu. Türkiye'de devrimci sanatın en iradeli örneğini, en cüretkâr tavrıyla sergiledi. Kırılan gitarın tellerine vurmaktan, yaralı cümleleriyle beste yapmaktan hiç vazgeçmedi. Düştü, kalktı ve yine yürüdü. Grup Yorum söylediği şarkılar, türküler ve marşların yanı sıra yüzlerce sanatçının yetiştiği bir okul oldu. Bugüne kadar sayısız gözaltı, tutuklama ve sürgünle karşılaştı. Grup üyeleri sürekli değişti, değişmek zorunda kaldı çünkü aslolan süreklilikti. Tek tek sanatçıların isimlerinden çok bir grup olarak ürettikleri eserlerle hafızalarımıza kazındılar. Tıpkı logolarındaki gölge gibiydi varlıkları. Dünyada örneğine az rastlanır biçimde kolektif bir müziği gerçek kıldılar. Bireysel değil toplumsal sanatı tıpkı bir mücadele biçimi gibi ilmek ilmek ördüler. Yeni bir yol açtılar, yeni bir yol oldular… Yeni olan, tarihten gelerek tarihe biriken sanatın sürekliliğiydi. Hayat kadar dağınık, hayat kadar örgütlü oldular. Türkiye devrimci hareketi gibi bazen yükseldiler, bazen düştüler, bazen çoğaldılar, bazen azaldılar. Kimi zaman da hatalar yaptılar. Aslında onların rüzgarıyla harekete geçtiler, onların sessizliğiyle duruldular. Çünkü onlar zaten onlardı… 

Kolay değil 40 yıldır tüm baskılara rağmen içeride, dışarıda, sürgünde şarkılar söylemek, söylerken direnmek ve direnirken bir hikâyeyi devam ettirmek. Kolay değil her güzel şiiri besteleyip, her güzel dövüşene türküler yakmak. Kolay değil bir halkın öfkesi, acısı, aşkı, umudu ve kavgası olmak; esmer bir çocuğun hayallerini seslendirmek… Ben mahallede sinek aracının arkasından koşarken onların ezgileriyle ıslık çaldım, lisede gizlice ilk sigaramı içip ilk kez âşık olurken onların kelimeleriyle açıldım, üniversitede saf kötülüğe karşı haykırırken onların şarkıları slogan oldu meydanlarda, onların şiirleri pankart… Bu kente yalnızlık çöktüğünde sıyrılıp gelen, gecekondu ile gökdelenin savaşında haklıyız kazanacağız diyen, insan pazarında bir oğul büyüten, düğüne gider gibi dağlara söz veren, boran fırtınasında bize ölüm yok diyen şarkıları hep vardı… 


* Yukarıdaki fotoğraflar, 9 Mart 2024 tarihinde Almanya'nın Duisburg kentindeki Grup Yorum konserinde çekilmiş. Konserde şarkılara eşlik eden bin kişilik bir koro varmış! Grup Yorum, şimdi bir hayalet gibi dünyayı dolaşıyor. Başka ülkelerde, başka kentlerde şarkılar söylemeye devam ediyor.

Tufan Taştan kimdir? 

Tufan Taştan, senarist ve yönetmen. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden ve çift anadal ile İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. 2010 yılında kuruculuğunu üstlendiği Yapım-eki bünyesinde ödüllü kısa filmlere imza attı. Sen Ben Lenin (2021) senaryosunu Barış Bıçakçı ile birlikte yazığı ilk uzun metraj sinema filmidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

DTCF Tiyatro!

Bugün, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü... Yüzyıllardır tanrılara, krallara, padişahlara karşı durarak bugüne gelen tiyatro sanatı için küçük, bu topraklar için büyük bir kale olan DTCF Tiyatro'ya, hocalarımıza ve öğrencilerine adaleti verin. Tiyatroya adaleti verin ki Dünya Tiyatro Günü bu ülkede de kutlu olsun

Ankara'da neden sanat merkezi yok?

Ankara tarih boyunca bir okul işlevi görmüş. Tiyatrodan edebiyata, sinemadan müziğe kadar sanatın tüm disiplinlerinde yaşamış ve yaşatmış. Şehrin denize çıkmayan sokaklarında pek çok sanatçı yetişmiş, denizi hayal etmiş, okyanusu yaratmış. Fakat sonra her güzel hikâye gibi memleketin makus tarihi Ankara'yı da derinden etkilemiş. Peki ya şimdi?

Hakikati boğmak

Peki dünya ne zaman sahne olur sevgili okur? Siz seyirci kaldığınızda mı? Anlatılan masala inandığınızda mı? Saf kötülüğe dahil olduğunuzda mı? Unutmayın ki bir yalana ancak ona hazır olan insanlar inanır