27 Mart 2024

DTCF Tiyatro!

Bugün, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü... Yüzyıllardır tanrılara, krallara, padişahlara karşı durarak bugüne gelen tiyatro sanatı için küçük, bu topraklar için büyük bir kale olan DTCF Tiyatro'ya, hocalarımıza ve öğrencilerine adaleti verin. Tiyatroya adaleti verin ki Dünya Tiyatro Günü bu ülkede de kutlu olsun

Sıhhiye metrosunda iniyorum. Abdi İpekçi parkına selam verip, Ankara Adliyesi'ni karşıma alıp, DTCF'ye doğru yürümeye başlıyorum. Yenişehir'in sınırlarında dolanıyorum. Altındağ ile Çankaya'yı ayıran köprünün altından geçiyorum. Tavuk dönercilerle simitçilerin harmanlanmış kokusu, perşembe pazarıyla seyyar satıcıların karışan sesi, mavi dolmuşlardan inip solmuş trenlere binmeye çalışanların kalabalığı; biraz yoksullar, biraz öğrenciler…

Yürüyorum… Şehri ikiye ayıran köprünün karanlığının yerini, görkemli bir binanın gölgesi alıyor. Enver Gökçe'nin yürüdüğü yoldan fakülteye yaklaşıyorum. Can Yücel'in ellerini taşlarına sürüp içeri girdiği o kocaman kapıdan geçiyorum. Sevgi Soysal'ın çay içtiği orta bahçede volta atıyorum, sanki Filiz Akın'ı görüyorum, Adalet Ağaoğlu'nun oturduğu kırık bir bankın orada duruyorum. Ahmed Arif'in kelimeleri düşüyor dilime, Murathan Mungan'ın cümleleri…  

DTCF, Ankara Üniversitesi'ne bağlı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin kısaltmasıdır. Ama sadece bir üniversite fakültesinin adı değildir. Geçmişten günümüze yaşayan bir geleneğin adıdır. Sanki eskimeyen bir örgüt, sanki Cumhuriyet sonrası yeni bir hikâyenin başlangıcı... Ben de kişisel tarihimde bu hikâyenin bir dönemine tanıklık etmiş biri olarak yazıyorum. DTCF Tiyatro Bölümü'nün merdivenlerinden çıktım dört sene. Belki hikâye anlatıcılığına olan merakımdan belki de yıllar önce otobüs duraklarına yakın diye babamın göbek bağımı DTCF'nin kapısına bırakmasından…  

DTCF Tiyatro bölümü yeni bir serüvenin başlangıcı oldu benim için. Tiyatrodan sinemaya, edebiyattan yazın dünyasına küçücük bir sınıfta çok şey öğrendim. Birler, ikiler, üçler, dörtler sanki aynı sınıftaymış gibi tüm okul hep birlikte büyüdük. Oyuncu, yönetmen, yazar, dramaturg arasındaki kürsü geleneği hep devam etti… Kalemi ilk kez orada elime aldım, yeni hayallere orada yelken açtım… Sadece dramatik yapıdaki çatışmayı değil hayatın içindeki çatışmayı da orada öğrendim; faşizmi gördüm, dayanışmayı yaşadım. Bir okulda hem sanatı hem de sanatı var eden hayatı tanıdım… Sevda Şener'in açılış dersiyle girdim, Nurhan Karadağ'ın son dersiyle mezun oldum. Turgut Özakman, Metin And, Ergin Orbey, Ayşegül Yüksel ve Sevinç Sokullu'nun yetişemediğim hikâyelerini hocalarımdan dinledim. Dört yıl boyunca hocalarım Selda Öndül, Tülin Sağlam, Beliz Güçbilmez, Süreyya Karacabey ve Elif Çongur'un derslerini aldım.

Türkiye'de özellikle tiyatro alanında bir hikâyeyi devam ettiren, geleneksel ve modern olanı birlikte tartışan, teoriden pratiğe yeni cümleler kuran, ustalar çıraklar yetiştiren; oyuncusuna kuramı, yazarına oyunculuğu, dramaturguna doğaçlamayı birlikte ve beraber öğreten DTCF Tiyatro Bölümü'ndeki hocalarım artık yok! 2017 yılında, yani tam 7 yıl önce çıkarılan KHK'lar ile Selda Öndül, Tülin Sağlam, Beliz Güçbilmez, Süreyya Karacabey, Elif Çongur, Ceren Özcan, Şamil Yılmaz ihraç edildiler. Yıllar süren davaların sonucunda göreve iadeleri gerçekleşse de adalet onlara teslim edilmedi. Yönetim, yürütmeyi durdurma kararlarıyla hocalarımızı okuldan uzaklaştırmaya devam ediyor. Neden? Barış istediklerinden mi? Bilime, hayata ve sanata inandıklarından mı? Saf kötülüğe karşı durduklarından mı? Biat etmediklerinden mi? Neden? 

Hayatlar dağıtıldı, kahramanlar vuruldu ve tragedya öldü. Kalanlar direndi ama ne çare! Önce hocalara sonra öğrencilere kıydılar. DTCF kendi hikâyesini kaybetmiş bir okula döndü. Amfide hocalar, kampüste öğrenciler yasaklandı… Orta bahçede saatlerce peşinden koştuğumuz plastik sandalyeler artık yok, sohbet etmek yasak! Çay içtiğimiz kantin sanki hiç orada olmamış gibi kaldırılmış, çay içmek yasak! Öğrencilerin elleriyle inşa ettiği çardak artık yok, yenisi pek bir duygusuz olmuş, sevmek yasak! Dergi çıkaran öğrenci masalarına izin yok, okumak da yazmak da yasak. Avluyu bir meydan sahne gibi kullanan sokak oyunları yok, düşünmek, tartışmak, gülmek yasak. Okulun orta yerinde düzenlenen yasaklı DTCF bahar şenlikleri bitti, dans etmek, şarkı söylemek, eğlenmek zaten yasak!

Bugün, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü... Yüzyıllardır tanrılara, krallara, padişahlara karşı durarak bugüne gelen tiyatro sanatı için küçük, bu topraklar için büyük bir kale olan DTCF Tiyatro'ya, hocalarımıza ve öğrencilerine adaleti verin. Tiyatroya adaleti verin ki Dünya Tiyatro Günü bu ülkede de kutlu olsun.

Tufan Taştan kimdir? 

Tufan Taştan, senarist ve yönetmen. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden ve çift anadal ile İletişim Fakültesi'nden mezun oldu. 2010 yılında kuruculuğunu üstlendiği Yapım-eki bünyesinde ödüllü kısa filmlere imza attı. Sen Ben Lenin (2021) senaryosunu Barış Bıçakçı ile birlikte yazığı ilk uzun metraj sinema filmidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Islıkla söylemişim umutlarımı

Ben mahallede sinek aracının arkasından koşarken onların ezgileriyle ıslık çaldım, lisede gizlice ilk sigaramı içip ilk kez âşık olurken onların kelimeleriyle açıldım, üniversitede saf kötülüğe karşı haykırırken onların şarkıları slogan oldu meydanlarda, onların şiirleri pankart

Ankara'da neden sanat merkezi yok?

Ankara tarih boyunca bir okul işlevi görmüş. Tiyatrodan edebiyata, sinemadan müziğe kadar sanatın tüm disiplinlerinde yaşamış ve yaşatmış. Şehrin denize çıkmayan sokaklarında pek çok sanatçı yetişmiş, denizi hayal etmiş, okyanusu yaratmış. Fakat sonra her güzel hikâye gibi memleketin makus tarihi Ankara'yı da derinden etkilemiş. Peki ya şimdi?

Hakikati boğmak

Peki dünya ne zaman sahne olur sevgili okur? Siz seyirci kaldığınızda mı? Anlatılan masala inandığınızda mı? Saf kötülüğe dahil olduğunuzda mı? Unutmayın ki bir yalana ancak ona hazır olan insanlar inanır