23 Nisan 2024

Emniyet'te "sular ısınıyor", ekipler arasındaki savaş kızışıyor...

Şu anda birbiriyle mücadele eden en az üç ekip var. Devre kardeşliği ile tarikat ve cemaat birliktelikleri ekiplerin çimentosu. Mücadelenin asıl hedefi, mevcut İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'ın yakın zamanda emekli olmasıyla boşalacak İstanbul Emniyet Müdürlüğü

İktidara yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde Emniyet'le ilgili dikkat çekici bir haber yayımlandı geçen cumartesi.

Gazetenin iç sayfalarına gömülmüş iki paragraftan oluşan haberde, "Emniyet içinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bakanlar ve siyasilere hakaret eden, devleti itibarsızlaştırmaya çalışan çeşitli rütbelerde 97 personelin tespit edildiği bilgisi var.

Aynı haberde, "tespit edilenlerin arasında, terör örgütleri PKK-KCK ve DHKP/C ile irtibat ve iltisakı devam 26 polisin bulunduğu" ayrıntısına yer verildi.

Haberin ikinci ana unsuru ise; CHP Milletvekili Murat Bakan'la bağlantılı oldukları belirlenen 61 personelin varlığı idi.

Tespit edilen 97 personel hakkında soruşturma başlatıldığı haber veriliyor.

Güvenlik soruşturması duvarı nasıl aşıldı?

Bu haberi bir yana koyup asıl konuya giriş yapayım.

Doğrusunu isterseniz, gazetenin iç sayfaları arasında kalmış ciddi bir haber bu. Düşünün, ülkenin kamu güvenliğini sağlamaktan birinci derecede sorumlu olan polis teşkilatında terör örgütleriyle bağlantılı polisler tespit ediliyor!

Haberin içeriğinin değeriyle ilgili bir değerlendirme yapmam olmaz, zira gazetenin editoryal tercihi. Normal bir ülkede manşetlere çıkması ve günlerce üzerinde tartışılması gereken bir bilgi bu.

Emniyet'in kendi içindeki tespit, aynı zamanda büyük de bir skandalı ortaya çıkarıyor kuşkusuz.

Türkiye'de polis olmanın şartları belli. Polis olmak isteyen adayların "yedi ceddi" soruşturmadan geçiriliyor.

Nasıl olmuş ki, bu 26 personel sızmış?!

Kaldı ki, 22 yıldır mevcut iktidar görevde. Mesela habere göre bir bekçi var işin içinde. Bekçilerin hangi bakan döneminde teşkilata alındığı belli.

Haklarında soruşturma başlatılan personelin teşkilata girişinde kimler referans olmuş? Emniyet Genel Müdürlüğü bu bilgiyi de açıklayabilir mi?

Tabii burada hiç FETÖ'den bahsedilmiyor. Yakınları Hizbullahçı bulunan polislerden söz edilmemesi ilginç değil mi?

Mademki terör örgütü temizliği yapılıyor, diğerlerinin de tespit edilmesi gerekmez mi?

Gizli tanık Garson'dan elde edilen yeni veriler eşliğinde halen merkez ve taşrada aktif görevdeki 27 üst düzey polis müdürünün bulunduğu ifade ediliyor.

Süreci yakından takip edenler bilir, sicillerinde "renk değiştiren" polis müdürleri ve amirleri var. En tehlikeli konum olarak değerlendirilen "kırmızı"ya düşenler var. Kısa süre önce bir bölümü Özel Harekât'tan, İstihbarat'tan, KOM kadrolarından çıkartıldı.

Aldığım bilgiye göre, bu isimlerden bazılarına "emeklilik dilekçesi" verip teşkilattan ayrılmaları konusunda Personel Başkanlığı'ndan telkinlerde bulunuluyor.

Bu isimleri, kimler göreve getirdi? Atamalara kimler imza attı, kimler kimlere destek verdi? Kamuoyunun bunları bilmesi gerekir doğal olarak.

Bugün bu işlerin içinde yer alan karar vericilerin çok değil yakın zamanda kendilerinin de benzer süreci yaşayacağını söylemem yeter sanırım.

CHP'li Bakan'la teması olanlar suçlu, ya iktidarla görüşenler?

Diğer konuya gelelim; CHP'li Murat Bakan, bir süredir polis ve jandarmanın sorunlarını kamuoyu ile paylaşıyor. Özellikle özlük hakları konusunda personele yaşatılan zorlukların aşılmasını sağlamak amacıyla ses oluyor.

Aynı haberden anladığımız, yaşadıkları mesleki sorunların aşılmasını sağlamak amacıyla bazı polislerin CHP'li Bakan'la temas kurdukları ve bilgi aktardıkları vurgulanıyor.

Hatırlarsanız, genel seçimler öncesinde dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da benzer bir açıklama yapmıştı. Ama açıklama orada kaldı. Sonuçlarını kamuoyu öğrenemedi hiçbir zaman.

Yeri gelmişken Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu konuda da kamuoyunu bilgilendirmesi iyi olur.

Bu noktada, CHP'li Bakan bir milletvekili. Bir terörist, bir uyuşturucu baronu, bir mafya lideri ya da üyesi değil. Halkın oyu ile seçilmiş, TBMM'nin üyesi. İktidar üyesi milletvekili olsaydı hiç sorun olmayacaktı.

Ayrıca mesleki kariyerlerinde sıkıntı yaşayan polislerin, sorunlarının çözülmesinde seçilmiş bir milletvekilinden destek istemelerinin rahatsız olan bir emniyet teşkilatı yönetimi var şu anda görevde.

Sıkıntı yaşayan ve sıkıntıları mensup oldukları teşkilatın yönetimi tarafından çözümlenmeyen personelin bir milletvekilinden destek istemesi ve sanki ortada bir suç örgütü varmış gibi kamuoyunda algı yaratılması her şeyden önce bu sürece zemin yaratan teşkilat yönetiminin ayıbıdır.

O zaman üst yönetime, "sorunları siz çözün de, personel milletvekili peşinde koşmasın" demek lazım.

Bir küçük ekleme yapayım, CHP'li Bakan'la bağlantısı olduğu iddia edilen polislerin tespit edilmesi talimatlarını veren üst düzey yöneticilerin, benzer şekilde kimlerle görüştüğünün bir önemi yok mu?

Daha yakın zamanda AKP ve MHP Genel Merkezleri'nden çıkmayan, siyasetteki önemli konumlardaki isimlerle birlikte görünmek için birbirlerini adeta ezen polis müdürleri, şimdilerde muhalif bir milletvekili ile temas kurdukları gerekçesiyle personelin peşinde düşüyor.

Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş cinayetiyle ilgili siyasilere bilgi taşıyan polis müdürlerini ne yapacağız? Soylu döneminde görev alan ve yeni dönemde koltuğunu korumayı başaran polis müdürlerinin şimdilerde Bakan Yerlikaya'nın gözüne girebilmek amacıyla hangi manevraları yaptıklarını teşkilattaki hemen herkes biliyor.

Daha Menzil tarikatıyla irtibat kurup, bulunduğu konumu pekiştirip yer kapmaya çalışmalarını saymıyorum bu isimlerin. Dünün Ülkücüleri, bugün neden Menzilci oluverdiler acaba?

Ankara Emniyeti'ne yönelik ağır iddialar

Hafta sonunda bir olay daha patlak verdi.

Halen yurt dışında olduğu bilinen ve Interpol'ün kırmızı bülteniyle aranan Muhammet Yakut adlı firarinin sosyal medya hesabından paylaştığı iddialar yenir yutulur cinsten değil.

Ankara'da gözaltına alınan ve suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan Ayhan Bora Kaplan'la ilgi soruşturma çerçevesinde yaşandığı öne sürülen olaylar zinciri.

Yakut'un ortaya attığı iddialar, bir süredir emniyet kulislerinde zaten konuşuluyordu. Sosyal medyadaki paylaşımlarla ete kemiğe büründü.

Kaplan'ın merkezinde olduğu ifade edilen olayların merkezinde elbette para var. Ve bir tarafında da Ankara Emniyeti'nde görev yapan ve Kaplan dosyasında çalışan polisler var ne yazık ki. Bu isimlerden birisi soruşturmayı yürüten Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nden sorumlu Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik, maalesef.

Mevcut Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç'le birlikte göreve geldi. Ankara'daki mafyayla mücadele eden polislerin en tepesindeki isim.

İşin ilginci bu isim; kısa süre önce 1. Sınıf Emniyet Müdürlüğü'ne terfi ettirildi, Emniyet Genel Müdürü'nün teklifi ve İçişleri Bakanı'nın onayı ile.

Çelik'le ilgili iddialar vahim. İçişleri Bakanlığı'nın ya da Emniyet Genel Müdürlüğü'nün veya Ankara Valiliği'nin iddialar çerçevesinde harekete geçip çok acil müfettiş görevlendirmesi lazım. Hatta daha ötesinde iddiaların merkezinde yer alan isimlere görevden el çektirilmesini hatırlatmaya gerek yok sanırım.

Sürecin sürüncemede kalması halinde Kaplan'la ilgili dosyanın, tıpkı kimi FETÖ soruşturmalarında olduğu gibi "soruşturmanın sulandırılmasına" gerekçe hazırlar. Bunun önüne geçilmesi için resmi işlemlerin başlatılması şart.

İddiaların gündeme gelmesi sonrasında Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç'in tansiyonu düşürmek için harekete geçtiği bilgisi var. Dinç, önce ekibine operasyon yaparsa süreci kontrol altına alabilir, aksi takdirde işlerin raydan çıkması büyük olasılık.

Bu arada, önceki dönem Ankara Emniyet Müdürü iken görevden alınan Servet Yılmaz ve ekibinden bazı isimlerin de, mevcut kadroyu yakından takip ettiğini belirteyim. Hatta öyle ki bazı bilgiler, bu isimler tarafından kimi yerlere iletiliyor.

Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu savunanların arasında geçen hafta Ankara'da yargılaması başlayan Ayhan Bora Kaplan ve adamları olması, "tablonun ne kadar renkli" olduğunu gösteriyor kamuoyuna.

En az üç ayrı ekip mücadele ediyor

Büyüteç'te son dönemde gündeme getirdim. Emniyet içinde farklı ekipler, çok ciddi biçimde birbirleriyle mücadele ediyor.

Ve, bu mücadele Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın gözleri önünde yaşanıyor maalesef.

Şu anda birbiriyle mücadele eden en az üç ekip var. Devre kardeşliği ile tarikat ve cemaat birliktelikleri ekiplerin çimentosu.

Mücadelenin asıl hedefi, mevcut İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'ın yakın zamanda emekli olmasıyla boşalacak İstanbul Emniyet Müdürlüğü.

Aktaş'tan sonra yeni İstanbul Emniyet Müdürü kim olacak? Gücü eline kim alacak? Asıl sorun burada.

Şunu da unutmamak lazım, İstanbul'a atanacak gerek il valisini, gerekse il emniyet müdürünü bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan belirliyor. Bu işin peşinde olanların bunu da dikkate alması lazım. Zira her defasında Erdoğan'ın beklenenden farklı tercihleri olabiliyor. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var işin içinde.

Bir diğeri, önümüzdeki ay yapılması beklenen Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu'nun çalışmaları.

Burada önemli olan terfilerden önce emekli edilecek isimler. Emekli olmaları beklenen polis müdürleri içinde Bakan Yerlikaya'nın geri dönüş yolu açtığı polis müdürleri var. Geri dönenlerden bazıları aktif görev almak için özellikle siyaset üzerinden yoğun girişim halindeler. Bu isimlerin bir kez daha emekli edilmeleri gündemde.

Ve birbirleriyle mücadele eden bu ekipler, kendilerini zora sokacak karşıt isimlerden kurtulmayı hedeflemiş durumda.

Tabii emekli edilecekler arasında sadece bu isimler yok, sistem içinde yer almasında sakınca bulunan kimi isimler de yer alabilecek.

Kurul kararları sonrasında tablo daha da netleşecek.

Kararnameden kurtulma çabaları

Emniyet için önemli bir dönem daha var. Malum, seçim dönemi sona erdi. İktidar değilse İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, kabinede kalması halinde yakın sürede yeni bir kararname hazırlayacak. Bunu daha önce duyurmuştum.

Yerel seçim de olsa iktidarın yenilgisiyle sonuçlandı süreç. Şimdi bunun bir hesabı olacak elbette. Durumunu tam sağlama alamayanlar, koltuğu kaybetmekle karşı karşıya.

İşte bu ortamda, tıpkı yazının girişindeki gibi ilginç sonuçları olabilecek operasyonlara tanık olursak şaşırmayın. Bunlar, "biz iş yapıyoruz" anlamına gelecek olan çalışmalar.

* * *

Buraya kadar okuduğunuz olayların merkezinde de işte bu ekiplerin savaşı var.

Büyüteç'te 10 Nisan Türk Polis Teşkilatı'nın Kuruluş Yıldönümü sırasında kaleme aldığım yazı arşivde duruyor halen.

Muhalefet olmasa da, Süleyman Soylu bekliyor yaşanacakları hazır kıta...

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kara Harp Okulu’nda İzmir Marşı süreci ve Beşiktaş’ta “turuncu devrim”in önlenemeyen tükenişi

MSÜ yönetimi görüntü kaydında İzmir Marşı’nın yasaklanmadığı göstermeyi amaçlasa da okulun bir önceki komutanı Gültekin Yaralı’nın imzasını taşıyan talimat / emir Büyüteç’in yayımlandığı güne kadar “talimat panosu”nda asılıydı. “Okunacak marşlar ve yürüyüş kararları” başlıklı listede; Harp Okulu Marşı, Vatan Marşı ve piyade, istihkâm, topçu sınıf marşları olmasına karşın “İzmir Marşı” yok!

Kara Harp Okulu’nda yeni vaka: Öğrencilerin İzmir Marşı okuması da yasaklanmış!

İzmir Marşı'nın Kara Harp Okulu’nda okunması, "siyasi mesaj taşıması" gerekçesiyle, geçen yıl yasaklanmış. Yasak, öğrencilere ve sorumlu komutanlara yazılı olarak değil, sözlü olarak verilmiş!

Ufuk Uras: Bahçeli "Bizim 50 vekilimiz var, çoğunluk AK Parti’de, onların adım atması gerekiyor" dedi

"Bahçeli, 'İlk adım olarak DEM grubunda el sıktım' dedi. Türkiye açısından tarihsel önemi var, atılan adımlar olumludur. Devlet akılsız olacağına, devlet aklı olsun. Bu olay bir turnusol kağıdı”

"
"