20 Haziran 2025

“Yanlış bir nota söylesem kimse ölmeyecek; müzik, neşeyle ve paylaşmakla ilgili, ego ile değil”: Erik Leuthäuser ile caz üzerine…

"İstanbul’u düşündüğümde aklıma önce kediler geliyor! Sonra da harika balıklar…"

“Yanlış bir nota söylesem kimse ölmeyecek; müzik, neşeyle ve paylaşmakla ilgili, ego ile değil”: Erik Leuthäuser ile caz üzerine…

“Şarkı söylemekten daha iyi tek şey, daha çok şarkı söylemektir.” Bu sözü kim söylemiş bilinmese de yıllar yıllar önce bir konserinin sahne arkasında karşılaştığımızda Dee Dee Bridgewater söylemişti. Hatırlıyorum, çünkü o bana cazı sevdiren kadındır.

20 Haziran Cuma akşamı 2024-2025 konser sezonunu her zaman ışıldamayı başaran CRR Caz Orkestrası ile kapatacak olan İBB CRR Konser Salonu’nun sahnesinde o akşam Alman caz vokalisti Erik Leuthäuser olacak. Bu isme dikkat kesilmemin ilk sebebi biyografisinde Dee Dee’nin adına rastlamam ve daha önce Alman bir caz vokalistini canlı dinlemediğimi fark etmemdi.

Judy Niemack’in Berlin’de verdiği vokal dersleriyle yoğrulan akademik temel, Quincy Jones’dan Dee Dee Bridgewater’a uzanan sahnelerde şekillenen özgüvenle birleşince ortaya, “Alman cazının yükselen sesi” olarak anılan Erik Leuthäuser çıkmış.

Sanatçının konseri öncesi aklımıza ilk gelen soruları yöneltme imkânı bulduk. Söyleşide bir caz vokalistinin nasıl kalıplara sığmaktan kaçtığını, müziği üzerindeki beklentilere nasıl inatla kendi yolunu çizdiğini ve İstanbul konserine dair içten mesajını bulacaksınız.

- Caz dünyasında güçlü bir anlatı olarak öne çıkan Sucht albümünüzdeki Schiff ohne Kapitän ve Panik gibi parçalar yalnızlık, kontrol kaybı ve arayış duygularını yoğunlaştırıyor. Bu iki şarkı sizin için kişisel olarak ne ifade ediyor?

Schiff ohne Kapitän, aslında bağımlılık temalı Sucht albümümün adeta başlık parçası. İnsanların kendilerini daha az yalnız hissetmelerini sağlamasını umuyorum. Üzerine daha çok konuşulması gereken önemli bir konu bu. Panik ise bir yönüyle oldukça karanlık ama sözlerde bir miktar mizah da var. Panik atak anlarında neler yapılabileceğini anlatıyor.

- Almanca'yı cazla buluştururken kelimelerle müzik arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Sizin için sözcükler mi müziği yönlendiriyor, yoksa müzik mi sözcükleri?

Benim için kelimeler her şeyden önemli. Öncelikle bir hikâye anlatıcısıyım. Bu da vokal cazın geçmişiyle doğrudan bağlantılı—pek çok büyük caz şarkıcısı doğaçlamayı bir araç olarak kullanan hikâye anlatıcılarıydı. Almanca oldukça “sert” tınlayan bir dil, bu yüzden melodilerle bu sertliği yumuşatmaya çalışıyorum.

- Müziğiniz sık sık “klişelerden arınmış” olarak tanımlanıyor. Günümüzdeki caz sahnesinde sizi en çok rahatsız eden klişe nedir?

Sanırım, birilerinin başka birine benzemeye çalışması. Ben müzisyenlerin kendi seslerini, kendi müzikal fikirlerini keşfetmelerini, kendi hikâyelerini paylaşmalarını ve yaşadığımız zamanı yansıtmalarını dinlemeyi seviyorum.

"Başkası gibi tınlamaktansa hiçbir kalıba uymamayı tercih ederim"

- Müziğinizin deneysel pop sınırlarını zorladığı söyleniyor. Böyle bir müzikal zeminde dinleyicinin algısını ve beklentilerini nasıl yönetiyorsunuz?

Başkalarının fikirleri ya da beklentileri üzerine fazla düşünmek yerine, beni müzikal olarak neyin heyecanlandırdığına odaklanıyorum. Daha önce duymadığım neyi ortaya koyabilirim, buna bakıyorum. Başkası gibi tınlamaktansa hiçbir kalıba uymamayı tercih ederim.

 "Yanlış bir nota söylesem kimse ölmeyecek"

- Judy Niemack’le ve Berlin Jazz Institut’teki akademik geçmişiniz ile Quincy Jones, George Benson ve Jacob Collier gibi büyük sanatçılarla sahne deneyimleriniz, sahnedeki varlığınızı nasıl şekillendirdi?

Eğitim süreci bana enstrümanım ve repertuvarım üzerine çalışmak için çok değerli bir zaman sundu… Müzik eğitimi almak bir ayrıcalık. Ama prova odasında tek başına geçirilen zaman, başkalarıyla birlikte müzik yapmanın yanına bile yaklaşamaz; özellikle de Quincy Jones gibi efsanelerle. Müzik benim için her şey anlamına gelse de, aynı zamanda çok da ciddiye alınacak bir şey olmadığını öğrendim. Yanlış bir nota söylesem kimse ölmeyecek. Müzik, neşeyle ve paylaşmakla ilgili, ego ile değil.

- İç sesiniz ile dış dünyanın gürültüsü arasında nasıl bir anlaşma var?

Zor bir soru… Ara vermek, spor salonuna gitmek, kulaklıkla yürüyüşe çıkmak ve baştan sona hiç bölünmeden bir albümü dinlemek… Kesinlikle e-postalara bakmadan!

- Sahne dışında müzik sizin için ne ifade ediyor? Aktif olarak performans sergilemediğinizde müzikle bağınız nasıl?

Tüm gün müzik dinliyorum! Sadece caz değil. Her tür müziği dinlemek bana ilham veriyor. Şu aralar Adrienne Lenker’in bir albümüne takılmış durumdayım—ya da Sufjan Stevens’tan herhangi bir şeye. Bir şarkıyı sevdiğimde, onu tekrar tekrar dinliyorum. Aynı zamanda büyük bir CD ve plak koleksiyonum var. Nadir vokal caz albümleri bulmak artık bir hobiye dönüştü.

- Müzik dışında boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela en sevdiğiniz film?

The Last Tango in Paris filmini çok seviyorum!

- Son olarak İstanbul kelimesi size ne çağrıştırıyor? Ve CRR konserinizde müzikseverleri neler bekliyor olacak?

İstanbul’u düşündüğümde aklıma önce kediler geliyor! Sonra da harika balıklar ve deniz ürünleri… İstanbul’u gerçekten çok seviyorum. Pek çok kez geldim ve bu güzel şehirde şarkı söylemek için sabırsızlanıyorum.

Müzikseverleri benim en keyif alarak söylediğim caz standartlarından oluşan bir seçki, doğaçlamalar ve belki kendi düzenlemelerimden biri bekliyor.

Erik Leuthäuser kimdir?

Berlin doğumlu Leuthäuser, 2015 çıkışlı debut albümüyle dikkatleri üstüne çekti ve eleştirmenler tarafından "Alman cazının yükselen sesi" olarak tanımlandı. Quincy Jones, George Benson, Dee Dee Bridgewater ve Jacob Collier gibi dünya yıldızlarının sahnelerinde geri vokal yaptı; Judy Niemack eşliğinde aldığı akademik eğitim ve canlı performans tecrübeleri, onu sahnede rahat ve özgür kıldı. Eleştirmenlere göre, sesindeki “eteryal ama dinamik” doku ve mizahi dokunuşlarla bezeli yorumlarıyla “rüya gibi bir ses” algısı yaratıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

3. Uluslararası İstanbul Koro Festivali müzik, umut ve dayanışmayla başlıyor: “Dünyada ilklerden biri olmanın gururunu yaşıyoruz”

LÖSEV Gönülden Sesler Korosu’nun şefi Şevak Tandoğan: Festivale dahil olduğumuz için çokça mutlu ve heyecanlıyız. Bu festival bizim için umudu, dayanışmayı ve iyileşmeyi paylaşma fırsatı. LÖSEV ailesi olarak, şarkılarla birbirimize güç vermeyi öğrendik. Şimdi bunu başkalarıyla da paylaşabilmek, içimizde tarif edilmez bir sevinç ve gurur uyandırıyor

Galata’da bir zaman sofrası IL Cortile

Adı avlu anlamına gelen IL Cortile, hem ismi hem menüsüyle Ecole St. Pierre Koleji’nin mimarı İtalyan vatandaşı Fossati’nin bir selamı gibi… Sanırım ne yediğin ve kiminle yediğin kadar nerede yediğin de önemli…

2,5 metrelik heykellerin tepesindeki küçük kadın Büşra Kara: “Bizim kız kaynakçı oldu!”

"Senin o heykeli yapabileceğine, yaptığına genelde inanmıyorlar. Özellikle ben 1.56 boyunda küçük biriyim ve 2 buçuk metre heykellerin tepesinde gördüklerinde çok şaşırıyorlar. Kaynak yapıyorum dediğimde de öyle. Ama kadınlar olarak her yerdeyiz, sanayi de bile"

"
"