16 Haziran 2025
Genç bir yazar, çok daha başarılı meslektaşının ani ölümüne tanık olur. Yan odada, kimselerin henüz görmediği bir kitap taslağı durmaktadır – ölen yazarın son şaheseri.
Kültürel sahiplenme, kıskançlık, edebî sahtekârlık ve sosyal medya terörü üzerine kurulu kitabın ismi, Sarı Yüz(Özgün adı Yellowface)! Kitabın yazarı ise henüz 29 yaşında olmasına rağmen fantastik kurgu dünyasında adından söz ettiren Rebecca F. Kuang. Çin doğumlu Amerikalı yazar Kuang -kitaptaki Athena karakteri gibi-, akademik geçmişi ve cesur kalemiyle günümüz edebiyat sahnesine damga vuran figürlerden biri. Sarı Yüz’e geçmeden önce kısaca Kuang’dan bahsedelim.
1. F. Kuang ve Akademik Arka Planı
Rebecca F. Kuang – kaleme aldığı eserlerde R. F. Kuang adını kullanıyor – 1996 yılında Çin’in Guangzhou kentinde doğmuş. Dört yaşındayken ailesiyle ABD’ye taşınan Kuang’ın eğitim hayatı ise bir başarı hikâyesi. Georgetown Üniversitesi’nde tarih ve uluslararası ilişkiler okuyan, ardından Cambridge ve Oxford Üniversiteleri’nde Çin çalışmaları üzerine yüksek lisans çalışmaları yapan yazar; Yale’de Doğu Asya dilleri ve edebiyatı alanında doktora çalışmalarını sürdürüyor. Kuang’ın akademik yönü, yazarlık yaklaşımının da temelini oluşturmuş. Kendi ifadesiyle “tarihsel olayları güçlü anlatılar ve politik göndermelerle harmanlayan” bir tarz benimsiyor. Henüz 22 yaşındayken yayımlanan ilk romanı Haşhaş Savaşı (The Poppy War), Kuang’ı edebiyat dünyasında bir anda parlayan bir yıldız haline getirmiş. Genç yaşına rağmen kazandığı prestijli ödüller ve listelerin zirvesine yerleşen kitaplarıyla, “yükselen yazar” tanımının karşılığı gibi. Kuang’ın uluslararası geçmişi ve akademik disiplini, eserlerine global bir perspektif katarken, oldukça genç yaşta girdiği edebiyat dünyasına dair de keskin gözlemleri var. Nitekim Sarı Yüz bu gözlemlerin ve eleştirinin “çok satan” hali.
“Athena Liu’nun ölümünü izlediğim gece, Netflix’le yaptığı anlaşmayı kutluyoruz.
Baştan söyleyeyim, bu hikâyenin bir anlam ifade edebilmesi için Athena’yla ilgili şu iki şeyi bilmeniz gerekiyor:
…”
…cümleleriyle açılan R. F. Kuang’ın 2023 tarihli son romanı “Sarı Yüz” (İthaki Yayınları, 2025) edebiyat dünyasının rekabet ve kıskançlık dolu arka planını hicivli bir dille sergiliyor. Athena Liu ile June Hayward üzerinden şekillenen bu gerilimli hikâye, yayıncılık sektörüne özgü görünse de aslında pek çok farklı sektörde —hem yaratıcı hem kurumsal—“paydaya” dahil edilebileceği bir anlatı.
Sarı Yüz, Kuang’ın önceki romanlarındaki fantastik unsurlardan uzak, tam da bugünün dünyasında geçen (bana kalırsa sert psikolojik) bir edebî gerilim. Roman edebiyat dünyasının, -pardon “edebiyat endüstrisi!”nin- parıltılı görünen fakat karanlık taraflarının gösterildiği sahnelerle örülü.
Hikâyenin merkezinde iki genç kadın yazar var. Athena Liu ve June Hayward. Athena, henüz 27 yaşında olmasına rağmen üç roman yayımlamış, ödüllere doymayan, eserleri çok satan listelerinden inmeyen, “edebiyat dünyasının yıldızı” bir isim. (Bu tanım bize yazarın kendisini hatırlatıyor.) Athena, prestijli yaratıcı yazarlık programlarından geçmiş, büyük yayınevleriyle yüklü kontratlar yapmış, hatta Netflix ile anlaşma imzalamış; kısacası hayal edilebilecek her başarıya sahip. Sektörün zirvesindeki bu “Asyalı Amerikalı altın kız”ın müthiş kariyeri ona on binlerce takipçi kazandırmış olsa da gerçek hayatta bu kariyer onu yalnızlaştırmış. Athena Liu karakteri, edebiyat camiasının parıltılı ödül törenlerinin ve sosyal medya övgülerinin ardındaki yalnız yıldızların net bir örneği. Bu yalnızlık Athena’nın kibrinden mi yoksa kırılganlığından mı geliyor. Yazar bu tercihi okuyucuya bırakmış olsa da okurun da karar veremeyeceği bir ikilem gibi duruyor.
June Hayward ise Athena’nın tam tersi bir konumda. O, kelimenin tam anlamıyla bir “hiç kimse”. Güzel kızların yanındaki çirkin kız arkadaş gibi… Başarılı Athena’nın ara sıra yanındaki “sıradan” Jun. Yirmilerinin sonundaki June, vasatın altında kalmış ilk romanının ardından yeni bir eser yazmakta zorlanan, isimsiz bir beyaz Amerikalı yazar. Athena’nın gölgesinde kalmış bir yetenek mi, yoksa vasatlığını kabullenemeyen hırslı biri mi? İşte o da bir başka ikilem. Ancak bildiğimiz bir şey var ki June, eski okul arkadaşı Athena’nın şöhretini içten içe kıskanıyor ve onun başarısı ve kendi başarısızlığı için bahaneleri hazır. Jun, Athena’nın yükselişini “Amerikalı-Çinli olmasına” bağlarken, kendi tutunamayışını “sıradan bir beyaz kız” oluşuna yoruyor ki bu bakış açısı, günümüz edebiyat ortamındaki “çeşitlilik” tartışmalarına bir gönderme aslında – June, kendi “düz” ırksal kimliğini bir dezavantaj olarak görüyor ve Athena’nın etnik kökeninin ona ayrıcalık getirdiğine inanıyor. Beyaz bir yazarın “beyaz olmadığı için” sektör tarafından göz ardı edildiğini düşünmesi, Kuang’ın hicvinin ilk katmanlarından biri.
Karakterlerinin hiçbirine imtiyaz tanımayan romanda, her iki ana karakter de kusurlarıyla, zaaflarıyla karşımızda. Adeta edebiyat dünyasında sıkça karşılaşılan etik ikilemlerin karmaşıklığı gibi…
Yayıncılık endüstrisindeki kimlik siyaseti ve “kültürel sahiplenme”ye dokunan Sarı Yüz’ün adı da bunun parçası. “Yellowface”, sinema ve tiyatro tarihinde beyaz aktörlerin Asyalı karakterleri canlandırmak için makyajla “sarı yüz”e bürünmelerini tanımlayan bir terim; Kuang bu kavramı ödünç alarak, edebiyat alanında benzer bir kimlik taklidine vurgu yapmış. Yazar bu metaforu June Hayward’ın, Asyalı bir yazarın hikâyesini ve belki kısmen kimliğini çalarak elde ettiği sahte şöhretle yorumlamış.
Kuang’ın Sarı Yüz ile çizdiği tabloda, iki yazarın insani rekabetinin ötesinde anlatılan şey ise, yayıncılık “endüstrisi”nin dinamikleri! Başarıya giden yolda gerçekten değer görünen edebiyat mı? Kimin kalemi parlatılıyor, hangi hikâyeler yayımlanmaya değer?
Kuang, bir röportajında kendi deneyimlerine atıfla bu durumu şu sözlerle anlatmış: “Yazarlık ekosistemi artık büyük ölçüde sosyal medyada yaşıyor; herkes sürekli başarılarını ilan ediyor. Bir yazarsanız, hangi yaşta hangi dönüm noktasına ulaşmanız gerektiğine dair bir ‘başarı senaryosu’ gözünüze sokuluyor: En iyi ajanla anlaş, büyük bir yayınevinden kontrat kap, seçkin bir kitap kulübüne seçil, New York Times listesine gir… Bunları çevrenizdeki insanlar bir bir yaptığında izlemek insana koyuyor”. Kitap yazarının tarif ettiği bu rekabetçi başarı takviminin genç bir yazarda yaratabileceği tahribatı gösteriyor. June, belki de kendi kalemi yetersiz olduğundan değil, ama o başarı maratonunda sürekli tökezleyip başkalarının zaferlerini izlemek zorunda kaldığından öfkeleniyor. Bu öfke romanın itici gücü. Kuang, Time dergisine verdiği bir söyleşide ise, kariyerinin ilk yıllarında kendini Athena’dan ziyade June’a daha yakın hissettiğini, çoğu yazarın içinde az çok bu kıskançlıktan bulunduğunu itiraf etmiş. Bu itirafı okuyunca Kuang’ın bu romanda hangi karakter olduğunu düşünme sürecim son buldu. O, ikisi birden olmalı…
Sarı Yüz’de, sosyal medyanın bir yandan hesap soran, öte yandan yargısız infaz yapan “online linç” kültürü de henüz kitabın başlarında okuyucunun peşine takılıyor. Kitapta sosyal medya, hem gerçeğin ortaya çıkmasında bir araç, hem de dezenformasyonun, abartının, gösterişin arenası olarak sunuluyor. Yani tam da olduğu gibi…
Bunlar elbette yalnızca edebiyat dünyasının biricik problemi değil. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu kitabı eline alan okuyucuların bir kısmı edebiyat endüstrisi anlatısı üzerinden kendi mesleki dünyalarının anlatıldığı hissi yaşayacağı kesin. Özellikle sinema, dijital içerik üretimi, tiyatro, moda veya akademi gibi sektörlerde savaş veriyorlarsa…
Beyaz bir yönetmenin Asyalı bir karakteri beyazlaştırması; influencer’ların kültürel hikâyeleri popülerleştirme adına çarpıtması, bazı markaların çeşitliliği öne çıkarma iddiasıyla sadece vitrin temsillerine yönelmesi kitapta yaşanan “Yellowface” zihniyetinin başka örnekleri. Akademik dünyada atıflar ve araştırma sahipliği üzerinden, modada ilham mı çalınır yoksa sahiplenme mi yapılır tartışmaları da benzer etik gerilimlerle dolu değil mi?
Bu bağlamda akıcı üslubu, mizahı ve cesur temasıyla Kuang’ın romanı, genel paydada güçlü bir kültürel eleştiri.
“Gerçekten kimin hikâyesini okuyoruz?”, “Bu hikâyeyi kimin anlatmasına izin veriyoruz? Bunu bizler adına kimler yapıyor?”
Kitaptan:
“Athena Liu’yla tanışmadan önceki yazarlığımı özlüyorum.
Ama profesyonel yayıncılığa adımınızı attınız mı birden mesleki kıskançlıklara, gizli kapaklı pazarlama bütçelerine ve muadillerinizinkine kıyasla az gelen avanslara d.nüyor mevzu. Editörler gelip kelimelerinize, imgeleminize karışıyor. Tanıtım ve pazarlama ekibi sizin ilmek ilmek ördüğünüz, ince ince düşündüğünüz yüzlerce sayfayı şirin, tek bir tweete sığacak bir meseleleye indirgemenizi istiyor. Okurlar yalnızca yazdığınız hikâyeye değil, siyasi görüşünüze, felsefenize, etik konulardaki duruşunuza da kendi beklentilerini dayatıyor. Yazdıklarınız değil, siz ürün hâline geliyorsunuz – tipiniz, zekânızın kıvraklığı, hazırcevaplığınız, gerçek dünyada kimsenin iplemediği internet kapışmalarında tuttuğunuz saflar oluyor ürün.
Ve piyasa için yazmaya başladınız mı, içinizde hangi hikâyelerin yandığının hiçbir önemi kalmıyor. Seyircilerin ne görmek istediği önemli olan; Philly’den gelen sıradan, heteroseksüel bir kızın içinden geçenler kimsenin umurunda değil. Yeni ve egzotik şeyler istiyorlar, çeşitlilik peşindeler ve bu gemiyi yürüteceksem, onlara bunu vermem gerek.”
-Sarı Yüz – R. F. Kuang – İthaki Yayınları – Syf 245, 246-
İlgililerine Kuang’ın diğer kitapları hakkında not: Fantastik Üçleme ve Babil 1. F. Kuang’ın fantastik edebiyata güçlü bir giriş yapmasını sağlayan romanları,Haşhaş Savaşıüçlemesi ve Babil romanı. Haşhaş Savaşı, Ejderha Cumhuriyeti ve Yanan Tanrı adlı üçlemesi, Çin tarihinden esinlenen epik bir savaş hikâyesi… Üçlemede savaşın dehşeti, sömürgecilik, imparatorlukların çöküşü ve kimlik çatışmaları gibi ağır temalar ana karakter Rin’in hikâyesi üzerinden güç, şiddet ve ahlaki ikilemlerle anlatılmış. 2022’de yayımlanan Babil ise, 1830’ların alternatif Oxford’unda geçen; dil ile büyüyü birleştirerek sömürgeciliği sorgulayan bir roman. Çevirinin hem bir direniş hem de bir baskı aracı olduğunu vurgulayan romanda, farklı coğrafyalardan gelen öğrencilerin hikâyesi üzerinden imparatorluğun dil üzerindeki tahakkümü eleştiriliyor. |
Sümeyra Gümrah kimdir? Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu. Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi. 2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı. Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor. |
LÖSEV Gönülden Sesler Korosu’nun şefi Şevak Tandoğan: Festivale dahil olduğumuz için çokça mutlu ve heyecanlıyız. Bu festival bizim için umudu, dayanışmayı ve iyileşmeyi paylaşma fırsatı. LÖSEV ailesi olarak, şarkılarla birbirimize güç vermeyi öğrendik. Şimdi bunu başkalarıyla da paylaşabilmek, içimizde tarif edilmez bir sevinç ve gurur uyandırıyor
Adı avlu anlamına gelen IL Cortile, hem ismi hem menüsüyle Ecole St. Pierre Koleji’nin mimarı İtalyan vatandaşı Fossati’nin bir selamı gibi… Sanırım ne yediğin ve kiminle yediğin kadar nerede yediğin de önemli…
"Senin o heykeli yapabileceğine, yaptığına genelde inanmıyorlar. Özellikle ben 1.56 boyunda küçük biriyim ve 2 buçuk metre heykellerin tepesinde gördüklerinde çok şaşırıyorlar. Kaynak yapıyorum dediğimde de öyle. Ama kadınlar olarak her yerdeyiz, sanayi de bile"
© Tüm hakları saklıdır.