03 Ocak 2021

2021, çevre için bir umut olabilir mi?

Bu yılın deneyimleri, gelecekteki krizlere daha iyi hazırlanma konusunda önemli dersler verebilir, dünyadaki riskler ve tehditler hakkında daha net ve derinlemesine düşünmemizi sağlayabilir

Dürüst olmak gerekirse 2020 yılı dünya için zor bir yıldı. Bir kriz yılı olarak da kabul edilen 2020'de salgından ekonomik karmaşaya, sosyal ayaklanmalardan iklim değişikliğine kadar yoğun olaylar yaşandı. Yol boyunca bazı çevresel gelişmelere rağmen, yok olma krizinin derinleştiğini, iklim değişikliğini azaltma çabalarının engellendiğini ve plastikler de dahil olmak üzere çevrenin olağanüstü şekilde kirlendiğini gördük.

2020'de çevreyle ilgili yaşanan gelişmelere göz atarsak; ilki 2019'un Temmuz ayında Avusturalya kıyılarında başlayan büyük orman yangınlarıydı. 2020'nin Mart ayına kadar süren yangınlarda, 1 milyardan fazla canlı türü yok oldu. 8 ay süren yangınlarda yaklaşık 2000 bin ev yanarken, Avustralya Sigorta Kurumu toplam zararın 700 milyon dolarını üstünde olduğunu belirtti. Avustralya'yı küle çeviren bu yangınlar esasen daha büyük sorunların yaklaştığının da habercisiydi. Benzer şekilde ABD'nin Kaliforniya eyaletinde, kısmen sıcak ve kurak koşulların etkisiyle bu sonbaharda rekor düzeyde -800 bin hektardan fazla- alanın yandığı görüldü. Eyalet genelinde, 3 bin 300'den fazla yapı zarar görürken, doğanın harap olduğu, milyonlarca Amerikalının hayatının bir şekilde zarar gördüğü söylenebilir. Bu arada, yangınlar şiddetlendikçe, kutuplardaki buzlar da daha hızlı erimekte ve sıcaklıklardaki artış da sürmekte. Buna bağlı olarak fırtınaların sayısında da rekor kıracak artışlara tanık olundu. Louisiana kıyılarını vuran, çevreye ve binalara hasar veren ve 6 kişinin ölümüne neden olan Ağustos ayındaki Laura Kasırgası buna en yakın örnektir.

2020 yılında çevreye etki eden bir başka önemli sorun Doğu Afrika'da yaşanan son 70 yılın en büyük istilası sayılan çekirge istilasıydı. Bu olay bölge halklarını derinden etkilemiş; Birleşmiş Milletler Doğu Afrika ülkelerindeki çiftçilerin ve tarımın etkilenebileceği konusunda uyarılar yapmıştır. Özellikle Kenya'da, Etiyopya ve Somali'de 13 milyon kişinin gıda güvenliği tehlikeye girmiştir. Endonezya'daki şiddetli Muson yağmurlarının yol açtığı sel ve toprak kaymaları da bu yılın çevre konularındaki önemli gündem maddelerindendi. 4-5 gün süren muson yağmurlarında en az 53 kişi hayatını kaybetmiş; yaklaşık 30 milyon kişi sel sularından etkilenmiş; yaklaşık 200 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kalmıştı.

Bu olumsuzluklara rağmen bu yıl bir takım olumlu gelişmelere de sahne oldu. Örneğin dünyada bir iklim acil durumu ilan edildi; Avrupa'da geri dönüşüm, karbon emisyonları, karbon vergisi gibi kavramların yeniden öne çıktığı görülürken, çevre bilincine sahip yurttaşlar liderlerini daha iddialı iklim taahhütleri yapmaya çağırdılar. 2020 yılı aynı zamanda ünlü Paris Anlaşmasının da 5. Yılıydı. Hatırlanacağı üzere 2015'te Paris'te ilk kez, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler küresel ısınmayı bilimsel olarak tavsiye edilen 1.5 derecenin altında tutmayı taahhüt eden yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmayı imzalamışlardı. Ne var ki dünyanın en büyük ekonomisi ve kirleticisi olan ABD, Başkan Trump yönetiminde 2017'de anlaşmadan çekilme sürecini başlattı. Yeni Başkan Joe Biden ise küresel ısınmaya karşı mücadelede ülkesinin yeniden liderliği alacağını, çevresel adalete yeniden odaklanacağını ve Paris İklim Sözleşmesi'ne yeniden katılacağını açıkladı. Çevreyle ilgili bu olumlu gelişmeler Koronavirüs'ün yarattığı kasvet ortamında gerçekleşti.

Virüs 2019'un Aralık ayında Çin'de ortaya çıkıp tüm dünyaya yayılınca 2020 yılında dünya kamuoyunun bir numaralı gündem maddesi oldu. Salgın ekonomiye ciddi sekte vururken, eşitsizlikleri daha da ortaya çıkardı. Çevre açısından ülkelerin aldığı sert tedbirler sonucu oluşan kapanmalar, seyahat kısıtlamaları ve evden çalışma gibi uygulamalar 2008 ekonomik krizinden bu yana gerçekleşen en ciddi emisyon azalmalarına neden oldu. Ancak bu azalmalar kısa ömürlü oldu. Yaz aylarındaki normalleşmelerle CO2 emisyonlarındaki azalma kayboldu, enerji üretim ve tüketim sistemlerimizde daha farklı yapısal değişimlere ihtiyaç ortaya çıktı.

Türkiye'nin 2020 karnesine baktığımızda ise en önemli çevre sorununun madencilikle bağlantılı doğa tahribatı olduğunu söyleyebiliriz. Aslında sadece bu yılın değil son birkaç yılın kamuoyunun gündemindeki bölge Kaz dağları. Buradaki altın madenciliğine karşı 2019'da başlatılan ve ses getiren protestolar bu yıl da devam etti. Hükümet yoğun eylemler karşısında Kanadalı Alamos Gold şirketinin ruhsatını yenilemedi. Ancak sorun henüz çözülmüş değil, Türkiye'nin bir başka çevre olayı muhtemelen gelecek yıllar açısından etkisi hissedilecek inşaatı devam eden Mersin Akkuyu'daki nükleer santraldir. Bunun yanısıra 2020'de yaşanan deprem ve çığ felaketleri Türkiye açısından alarm zillerinin daha şiddetli çalmasına sebep oldu. Son aylarda ülkenin dört bir yanından gelen görüntüler göllerin ve barajların çekildiğini ve su sıkıntısının kapımıza dayandığını gösterdi.

Bu tablonun yarattığı umutsuzluğun bizi etkilemesine izin vermek yerine, salgının birçok yönden çevre sorunlarına yönelik duyarlığı artıracağını ve eyleme geçmeyi zorlayacağını da düşünebiliriz. Çünkü Covid-19 krizi iklim değişikliği tehdidiyle çeşitli benzerlikler gösteriyor. En çok savunmasız ve dezavantajlı grupları etkileyen bu iki tehdit kısa vadede toplu ve acil eylem gerekliliğini ortaya çıkardı. Uzun vadede iklim acil durumuna adaptasyonda salgın deneyimlerimiz yeni davranış normları geliştirilmesinde yardımcı olabilir. Mevcut belirsizliğin ortasında, Koronavirüs salgınının sonuçları iklim değişikliği ile mücadelede bir katalizör haline gelebilir ve nihayetinde endüstriyel çağdaki üretim ve tüketim modellerinden daha temiz, daha sağlıklı ve daha yenilikçi teknolojileri hızlandıracak bir ivme yaratabilir. Bu yılın deneyimleri, gelecekteki krizlere daha iyi hazırlanma konusunda önemli dersler verebilir, dünyadaki riskler ve tehditler hakkında daha net ve derinlemesine düşünmemizi sağlayabilir.

Bu doğrultuda 2021'de ülkelerin giderek karmaşıklaşan ve birbiriyle bağlantılı çevre sorunlarına nasıl tepki verdikleri konusunda bilimsel bilgiyi kullanma eğilimleri artabilir. "Avrupa Yeşil Düzeni" daha sürdürülebilir bir geleceğe geçiş için verilmiş bu tepkinin bir sonucudur aslında. Krugman'ın 30 Aralık tarihli yazısında belirttiği üzere ABD ve Biden yönetimi, selefinin aksine, bilimi kullanma karşıtı olmayacak ve yenilenebilir enerji konusunda teknolojiden yararlanmamıza olanak sağlayacaktır. Tüm bu sebeplerden 2021 yılı çevre açısından çok önemli bir dönüm noktası olabilir. Bu aşırı iyimser gelebilir. Ama 2021 için umutlu olmak şu ortam da lüks müdür?

Yazarın Diğer Yazıları

İnsanlığın önündeki iki kriz: Koronavirüs ve iklim krizi

Aralık ayı ortasında Çin'de keşfedilen Koronavirüs şimdiye kadar 206 binden fazla insanı öldürdü ve 2.9 milyondan fazla kişiyi enfekte etti. Hükümetler tarafından alınan kapsamlı önlemler, bir başka küresel aciliyeti, iklim krizini de gündeme taşıdı

Ya sıfır karbon, ya sıfır gelecek! İklim Grevi'ne hazır mıyız?

İsveçli Greta Thunberg'in 2018 Ağustos'unda Parlamento önünde iklim krizine dikkat çekmek için başlattığı okul grevine kısa sürede dünyanın her yanından çocuklar ve gençler ortak oldu. Şimdi okul grevcileri, her yaştan insanı 20-27 Eylül arasında küresel bir iklim grevine çağırıyorlar

Avrupa'da yeni neslin meselesi: İklim değişikliği

Bir süredir özellikle Avrupa'da iklim değişikliğine dikkat çekmek için genç nüfusun yaptığı gösteriler ve protestoların Yeşiller partisinin oylarını artırmasının arkasındaki en önemli neden olduğu düşünülüyor