16 Mart 2022

Seçim sisteminde değişiklik: Amaçlar ve hesaplar

İktidarın sistemde ne tür değişiklikler yapmak istediğini, bu değişiklikler ile hangi amaçları güttüğünü ve ne gibi hesapların peşinde olduğunu konu sırasına göre ele alalım ve tartışalım

Cumhur İttifakı seçim sisteminde yapmak istediği değişikliklere dair kanun tasarısını nihayet TBMM'ye sundu. Aslında AKP ve MHP aylar öncesinde yapılacak değişiklikler üzerinde uzlaşamaya varmıştı. 2839 sayılı Milletvekili Seçim Kanununda yapılacak değişiklere dair tasarı kısa sürede hazırlanıp parlamentoya sunulabilirdi. Bence tasarı erken seçim tartışmalarını sonlandırmak için bekletildi. Bilindiği gibi seçim sisteminde yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle geçerli olmuyor. Bir bakıma iktidar muhalefete ve vatandaşlara "erken seçimi unutun" demiş oldu.

İktidar seçim sisteminde başlıca dört konuda değişiklik yapmak istiyor. Tasarıda yer alan pek çok madde il ve ilçe seçim kurulları ile seçim kütüklerinin nasıl oluşturulacağı, bir de muhtar seçimi konusundaki değişikliler ile ilgili. Bunları bu işin uzmanlarına bırakıyorum. Seçim sisteminde esas olarak üç konuda değişiklik gündemde: 1) Seçim barajı, 2) İttifak içinde yer alan partiler arasında milletvekili dağılımı, 3) Seçime katılma hakkına dair koşullar.

İktidarın sistemde ne tür değişiklikler yapmak istediğini, bu değişiklikler ile hangi amaçları güttüğünü ve ne gibi hesapların peşinde olduğunu konu sırasına göre ele alalım ve tartışalım.

Seçim barajı neden düşürüldü?

12 Eylül rejiminin dayattığı ve dünyada örneği olmayan yüzde 10'luk seçim barajı yüzde 7'ye düşürülüyor. Bunu zaten biliyorduk. Bunca yıl yüzde 10 barajına dokunmayan AKP neden şimdi az da olsa barajı indirmek istiyor? Seçim sistemine "ittifak" kuralı dâhil edildikten sonra baraj derdi kalmayan ve son seçimlerde (2018) HDP'nin barajın altında kalmasını dört gözle bekleyen MHP neden yüzde 7'ye razı oldu? 

Bu sorulara kestirme yanıtlar vermek kolay değil. Barajın yüzde 7'ye düşürülmesi gündeme geldiğinde benim yorumum şöyle olmuştu, halen de böyle düşünüyorum: Bence amaç AKP'nin tabanından seçmen koparmaya aday Ali Babacan'ın ve Ahmet Davutoğlu'nun kurmaya giriştikleri partilerin Millet İttifakı'na dâhil olmalarının önünü kesmekti. Ne alakası var diyebilirsiniz? Açıklamaya çalışayım.

MHP AKP'nin baş müttefiki olduktan sonra parlamentoda kahir bir ekseriyet elde etmek amacıyla bu iki parti seçim sistemleri alet kutusundan "ittifak" (apparentment) düzeneğini bulup çıkarmıştı. Bu düzeneğe göre ittifak yapan partiler yüzde 10 barajına tabi olmaktan kurutuluyordu çünkü ittifak yapan partilerin tek tek barajı geçip geçmediğine değil ittifakın toplam oyunun barajı geçip geçmediğine bakılacaktı. Cumhur İttifakı CHP ve İYİP'in ittifak yapabileceğini elbette tahmin etmemişti ama bu başka bir konu. 

Millet İttifakı sağlam durduğuna göre pekâlâ Deva ve Gelecek partileri de bu ittifaka girerek barajın etrafından dolanabilirlerdi. Milletvekili çıkarmaya oyları yetmeyebilirdi ama durup dururken CHP ve İYİP'in milletvekili sayılarını artırıp parlamentoda çoğunluğu sağlamalarına katkıda bulunabilirlerdi.

Bunu engellemek amacıyla ittifak yapan partilerin her birinin seçim barajını geçmesi gerektiği kuralını getirmeyi düşündüler. Ancak bu durumda MHP de yüzde 10 barajını geçemeyebilirdi. Öyleyse baraj düşürülmeliydi ama kaça düşürülmeliydi? Deva ve Gelecek partilerinin ulaşamayacağı kadar yüksek, MHP'nin ise rahatlıkla geçebileceği kadar düşük olmalıydı. Sonunda yüzde 7'de karar kıldılar.

İttifak içinde milletvekili dağılımı nasıl ve neden değişiyor?

İtiraf etmeliyim ki Cumhur İttifakı'nın tasarısında "ittifaka dâhil olsa da oylarının bir değerinin olması için her partinin seçim barajını geçmesi gerekir" şeklinde bir değişikliğe yer verilmemesi benim için sürpriz oldu. Ama bunun yerine daha cin bir icat tasarlamaktan da geri kalmamışlar. Bu yeni icadın şifrelerini çözebilmek için önce mevcut sistemde milletvekili dağılımının nasıl yapıldığını kısaca hatırlatmak gerekiyor.

Partiler arası seçim ittifaklarının seçim sistemine dâhil olmasıyla birlikte milletvekili dağılımı iki aşamalı bir kurala bağlanmıştı. Önce ittifakların aldıkları toplam oya göre her bir ittifakın toplamda ne kadar milletvekili kazandığı hesaplanıyor ardından da bu milletvekilleri ittifakı oluşturan partilerin arasında aldıkları oya göre dağıtılıyordu. Kısacası, her ittifak önce tek bir parti gibi muamele görmekte sonra da ittifak mensubu partiler kazancı aralarında paylaşmaktaydı.

Bu sistemde işin püf noktası şudur: Bizim memlekette çok uzun süreden beri milletvekili dağılımı "d'Hondt" sistemine göre yapılır. Bu sistem nispi seçim sistemlerinin en adaletsizidir. Çünkü seçim çevrelerinde birinci sırayı alan partiye oy oranından daha fazla milletvekili verir. Bu sistemde birinci, ardından gelenlere ne kadar çok fark atarsa o kadar çok kayırılır. 

Şimdi iktidar açısından bu kuralın oluşturduğu tehdidi zihnimizde canlandıralım. Anketler Millet İttifakı'nın oy oranını ciddi şekilde yükselttiğini gösteriyor. Bu ittifaka bir de Deva ve Gelecek katılırsa, toplam oyunun Cumhur İttifakı'nın oyunu geçme ihtimali iyice yükselecektir. Bu durumda Millet İttifakı'nın milletvekili sayısı Cumhur İttifakı'nın milletvekili sayısından oy oranları arasındaki farka kıyasla daha fazla olacaktır. Dahası Deva ve Gelecek CHP ve İYİP'e göre çok daha düşük oy oranlarına sahip olacaklarından, belki birkaç seçim çevresinde birkaç milletvekili kazanacaklardır ama oylarının büyük bölümü CHP ve İYİP'in milletvekili sayısını artırmaya yarayacaktır.

Bu tehdidi bertaraf etmenin bir yolu ittifak mensubu her partinin oylarının toplama katkı yapmasını seçim barajını geçme koşuluna bağlamak olabilirdi. Ama anlaşılan bunu nasıl düzenleyeceklerini bilemediler. Belki başka sakıncalar da görmüş olabilirler. Bunun yerine daha cin bir fikir bulunmuş. Anlaşılır kılmak için getirilmek istenen yeni kural şöyle özetlenebilir: Bir seçim çevresinde milletvekili dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak hesaplanır.

Bu değişiklik yapıldığı takdirde artık ittifaklara önce seçim çevrelerinde aldıkları toplam oya göre milletvekili tahsis edilmeyecek, partilerin kazandıkları milletvekili sayısı doğrudan aldıkları oy göre belirlenecektir. Seçim sistemlerine özellikle de "d'Hondt" sistemine aşina olmayan okur için bu açıklamaların anlaşılır olmadığının farkındayım. Yazıyı uzatma pahasına 7 milletvekiline (MV) sahip bir seçim çevresinde hayali bir oy dağılımı tasarlayarak iktidarın hangi hesabın peşinde olduğunu anlaşılır kılmaya çalışayım. 

Gelecek seçimlerde bu hayali seçim çevresinde oy oranları yüzde olarak şöyle dağılmış olsun:

CHP 31, İYİP 20, Deva + Gelecek 5 bir yanda, AKP 26, MHP 6 diğer yanda. 

Mevcut sisteme göre Millet İttifakı'nın oy oranı toplamda 56, Cumhur İttifakı'nın oy oranı ise 32 olduğundan, bu seçim çevresinde Millet 5 Cumhur 2 MV çıkaracaktı. Milletin kazandığı 5 MV de CHP 3 İYİP 2 şeklinde dağılacak, Cumhurun kazandığı 2 MV ise AKP'ye gidecekti.

Şimdi bu seçim çevresinde yeni kural uygulanırsa ne olacağına bakalım. Artık ittifakların toplam oylarına göre MV dağılımı olmadığından 7 MV doğrudan partilerin oy oranlarına göre dağıtılacaktır. Bu durumda CHP 3, İYİP 1 MV çıkartırken AKP'ye 3 MV yazılacaktır. 

Sonuç açıktır: Mevcut sistemde Millet ittifakı 5 MV Cumhur İttifakı 2 MV çıkartırken yeni sistemde Millet 4 Cumhur 3 MV çıkartmaktadır. Böylece Deva ve Gelecek'in Millet İttifakı'na katılmasının bir faydası kalmamaktadır. Doğrusu iyi düşünmüşler.

TBMM'de grup sahibi olmak seçimlere katılmak için yeterli koşul olmaktan çıkıyor

Buraya kadar seçim sisteminde yapılmak istenen kural değişikliklerinin şifrelerini Millet ve Cumhur ittifakları arasındaki rekabete odaklanarak çözmeye çalıştık. Mutlaka dikkatinizi çekmiştir: Siyasal partiler arenasının önemli bir aktöründen yani HDP'den hiç söz etmedik. Sırası şimdi geldi. 

Ama önce seçime katılma hakkı veren bir kuralı hatırlatalım. Bu kural kısaca şudur: Bir partinin milletvekili seçimlerine katılabilmesi için bu partinin TBMM'de gurubu olması yeterlidir. İktidar şimdi bu kuralı iptal etmek istemektedir. Peki neden? Adım adım gidelim.

Cumhur İttifakı'nın TBMM'de çoğunluğunu az bir farkla da olsa koruması için MV dağıtım kuralını yukarıda açıklandığı şekilde değiştirmesi çok büyük olasılıkla yetmeyecektir. Çünkü HDP seçimlere katıldığı takdirde yüzde 7 barajını geçeceğine ve en az 50 küsur MV çıkaracağına kesin gözüyle bakabiliriz.  

Diyelim ki Cumhur İttifakı cumhurbaşkanlığını kazandığı takdirde TBMM'de çoğunluğu kaybetmeyi göze aldı. Ancak Millet İttifakı + HDP'nin referandum çoğunluğunu elde etmesini engellemek için de yeni kural yetersiz kalabilir. Kaldı ki HDP seçimlere girdiği ve Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayını desteklediği takdirde cumhurbaşkanlığı da kaybedilebilir. 

Bu meşum olasılıklar karşısında siz olsanız ne yaparsınız? Ben olsam Anayasa Mahkemesinin HDP'yi kapatması için dua eder, dua kabul gördüğü takdirde de HDP'nin yeni bir parti kurup TBMM'deki milletvekillerini bu partiye kaydederek seçimlere girmesini engellemeye çalışırım. 

Seçim sisteminde yapılmak istenen değişiklerin ardındaki hesapları aklımın erdiği kadarıyla özetlemeye çalıştım. Elbette aklımın ermediği başka hesaplar da olabilir. Kaldı ki tüm bu hesapların derde deva olacağının da bir garantisi yoktur. Tartışmaya devam edelim. 

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa’da bireylerin yaşamdan en az memnun olduğu ülke Türkiye

TÜİK, “Ülkenin en önemli sorun sizce nedir?” diye sormak yerine, “Sizce ülkenin en önemli üç sorunu hangileridir?” diye sorsaydı acaba dış göç kaçıncı sırada yer alırdı?

İşsizlikte düşüşün endişe verici arka planı

İşsizlik oranının üç ay gibi nispeten kısa bir sürede 0,7 yüzde puan azalmasına sevinmek için istihdamda esaslı bir artıştan kaynaklanıyor olması gerekir. Oysa istihdamda üç aylık artış 123 binden, artış oranı da yüzde 0,4'ten ibaret. Bu yılın ilk üç ayından ikinci üç ayına istihdam artış oranı yüzde 2,3'tü. İstihdamın hız keserek duraklama eğilimine girdiği açıkça görülüyor

İkinci çeyrekte istihdam artışında tuhaflıklar

Kısacası, nereden bakarsanız bakın 2. Çeyrekte istihdam artışında özellikle de sanayi istihdam artışında bir tuhaflık olduğu aşikâr. İstihdam artışında bir tuhaflık varsa işsizlikteki azalmayı yorumlamaya değer mi? Ben değmeyeceğini düşünüyorum