11 Şubat 2024

"Baba, lütfen bir tane ambulans, galiba ben burada öleceğim"

Sayılamayacak kadar ölüm, sayılabilecek kadar kayıp arasında sayısal bir seçim kazancı peşinde izlenimi veren CHP genel merkezi, Hatay'da ne gidenlerin ne kalanların sesini duymakta nasıl ve neden bu kadar zorlanıyor?

Hiçbir şey olmamış gibi sürüyor yaşam, bir öncekinin yıkımı üzerine diğer bir yıkımı inşa ediyoruz. İyileri eliyor, kötüyü baş tacı ediyor, sonra da güzel şeyler olmasını diliyoruz.  

Nasıl olsun ki? 

Tanrım, ne vahşice bir sıradanlık bu... Uygarlığın geldiği nokta ürkütmeye başlıyor beni, gittikçe ne fena olan insan kalabalığı içinde yalnızlaşıyor, kötümser değil bildiğin kötüleştiğimizi daha şiddetli, daha sarsıcı hissedebiliyorum.

Uçsuz bucaksız zaman denilen boyutun içinde zerre bile sayılamayacak bir ömür, kötülüğe adanabilir mi?

Pek güzel başlamadı yazı, üzgünüm bunun için. Onca yıkıntı ve çöküntünün üstüne yazarken aksi de pek mümkün olmuyor.

Niyetim sizi üzmek değil... Yazımın başlığının bu şekilde olmasına gelince, bu benim için bir seçim; biraz duygudaşlık (empati) katmak istedim bu haftaki sohbetimize, bu sıra en ihtiyacımız olan şey çünkü duygudaşlık.

* * *  

Elif Eylül 10 yaşında, tam bir yıl önce annesi Sena ve kız kardeşi Ece Birce ile göçük altında kaldığında babasına bir türlü gönderemediği ses kayıtları, her şey bittikten çok ama çok sonra ulaşıyor.

Bir tane diyor ya, bir yerine yeryüzünün tüm ambulansları gitse o göçüğe, hiçbir tesiri olmayacak zamanda ulaşıyor Elif'in ses kaydı babasına.

O çocuk sesiyle, korku değil de çocukça bir oyunun telaşı içindeymiş kadar heyecanla ve buna karşın tane tane kelimelere döktüğü, bu yaşta başına gelebilecek en kötü şeyi yaşarken duyuramadığı yardım çığlığı, o felaketin sabahındaki binlerce çığlık arasında bir diğeri kadar acı dolu ve kahredici.

İşte o çığlıklar, hâlâ duyuluyor Hatay'ın sokaklarında.

Yıkılmış duvarlara düşülen notlarda felaketin sosyolojisini görmek mümkün.  

Yukarıdaki fotoğraf bunlardan birisine ait...  

Bir enkazın ayakta kalan tek yüz duvarı, tüm felaketin mezar taşı gibi geliyor bana; kaderine terk edilen diğer iller gibi Hatay'ın da adeta bir yazıtı olmuş kendiliğinden!

Gazeteci İpek Yezdani, depremin birinci yılında CNN International için bölgedeydi. Çiğdem Nur isimli bir depremzede, onca ölümün ardından kayıplarının yokluğunda çekim ekibine şunu söylüyordu: "Ziyaret edecek mezarı olan insanlara imreniyorum."

Bir başkası, Sema Güleç... Güleç, Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği (DEMAK) sekreteri. Onun da oğlu Batuhan kayıptı. 

"Bazen geceleri onun geldiğini ve kapımı çaldığını hayal ediyorum ve onu içeri alıp besliyorum" diyor.

"Eğer cesedini bulamazsam hayatım boyunca onu bekleyeceğim." 

* * *  

Genelde söyleyeceğini sona bırakan bir yazar olarak lafı nereye getireceğimi merak edenler olacaktır. Yine de hislerini saklamayı becerebilen birisi olmadığımdan kendimi ele vermem çok zaman almıyor:  

"Sayılamayacak kadar ölüm, sayılabilecek kadar kayıp arasında sayısal bir seçim kazancı peşinde izlenimi veren CHP genel merkezi, Hatay'da ne gidenlerin ne kalanların sesini duymakta nasıl ve neden bu kadar zorlanıyor?" 

Bu çığlıkları kader sayan iktidara karşı isyan ederken, bu çığlıkların yaşanmasına neden olanların hiç mi suçu yok demek yanlış mı? 

Kalanların çığlığına hiç değilse gidenlerin anısına kulak vermek gerekmez mi? 

Belediye başkanları o kentin şehri eminidirler ya. İyi yaptıklarından daha çok neden oldukları kötülüklerden de sorumlulukları az değilken hiçbir şey olmamış gibi atanmaları ibret alınacak bir meseleye dönüşüyor. 

İşte hâl böyle olunca, sormadan edemiyorum:

"Tanrı aşkına, daha seçim bile olmadan yenik düştüğünüz şey nedir?"

Eyvallah.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Belediye başkanları göreve başlarken ant içmeliler

Kentler, rant denilen arsızlığın, vahşiliğin dişleri arasındaydı ve bir kedinin ağzındaki minik, savunmasız bir kuşun halinden hiç de farklı değildi o kentler

Merhaba dünya, merhaba Halikarnas Balıkçısı!

Balıkçı'nın doğum günü olan 17 Nisan'ı "Dünya Merhaba Günü" ilan edeli iki yıl oluyor...

Kazanmanın anlamı üzerine!

Ufukta kurultay ya da bir genel seçim görünmüyor olsa da önemli bir bölümü iktidar bloğundan olan sandığa gitmeyen seçmenin varlığı, emanet oylar vs. gibi şeyler bir kenarda dursun; siyaset için bu uzun ve ince bir yol olan zaman diliminde; yerel seçimlerin kendi denkleminden bağımsız şekillenen seçmen iradesinin analizini gerçekçi şekilde yapmak CHP adına yapılacak en değerli iş olur