11 Aralık 2018

İlk tutanağı sanık polis hazırladı, en önemli delil ortadan kayboldu; Festus Okey davası 11 yıl sonra yeniden görülecek

Tenin siyahı, beyazı, kiri bir yana, asıl mesele vicdanlarımızdaki kiri nasıl silip atacağımız?

Beyoğlu Polis Merkezi’nde, bir polis tarafından vurularak öldürülen Nijeryalı Festus Okey’in davası 11 yıl sonra yeniden görülecek. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Festus Okey’in ağabeyinin davaya katılmasını reddeden mahkeme kararının bozularak, kimlik bilgisi ve DNA raporları alındıktan sonra karar verilmesi gerektiğine hükmetti. Yeni duruşma, 12 Aralık 2018 Çarşamba günü, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görülecek.

Şimdi Harmattan mevsimi. Sahra Çölü’nden gelen kuru ve tozlu rüzgar Batı Afrika’ya doğru eserken, gökyüzü ince bir kum tabakası ve sis perdesiyle kaplanır. Görüş mesafesi azalır, deriniz ve dudaklarınız kupkuru olur. 2007’nin 20 Ağustos günü, gözaltına alındığı Beyoğlu Polis Merkezi’nde bir polis memurunun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybeden 25 yaşındaki Nijeryalı mülteci Festus Okey morgda yatarken, adeta Harmattan’dan çıkmış gibiydi. Ailesinden binlerce kilometre uzaktaki bu gencin, yapayalnız o fotoğrafı hiç aklımdan çıkmadı. Kurumuş dudaklarını hatırlıyorum, yaraları da vardı. O gün bugündür, Beyoğlu’ndaki o polis karakolunun önünden geçmemek için hep yolumu değiştiririm.

Bir Afrika atasozü var:

“Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır... Bilir ki, en hızlı aslandan daha hızlı koşmazsa av olup ölecektir. Afrika’da her sabah bir aslan uyanır... Bilir ki, en yavaş ceylandan daha hızlı koşmazsa açlıktan ölecektir. İster aslan ol ister ceylan, gün doğduğunda koşmaktan başka çaren yoktur…’

Arkadaşlarının ona taktığı isimle Okute, belki ne ceylandı ne de aslan ama Türkiye’deki birçok mülteci gibi, onun için de ‘’her sabah’’ kıyasıya bir mücadele ile başlardı. Nijerya'nın doğusundan, Ebo Kabilesi'ndendi. Afrikalı göçmenlerin çoğu gibi, futbolcu olmak için Avrupa'yı gözüne kestirmiş, şansını Kıbrıs'ta denemiş, sonunda kendini Türkiye'de bulmuştu. Avrupa hayali ortak bir hayaldi. Kimisi Avrupa yolunda kandırıldığı kimisi ise parası tükendiği ve engellere takıldığı için İstanbul’da sıkışıp kalmıştı.

Aslında vardıkları ülkelerde ırkçılık ve ayrımcılık olup olmadığını en detaylı siyahlardan dinlemeli. Ten rengi birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de nefreti ve önyargıyı köpürtüyor. Ülkelerinde evlerin ya da arabaların olup olmadığına dair sorulardan tutun da derilerinin siyah ayakkabı boyasıyla boyandığını iddia edecek kadar ileri gidenlerle karşılaşıyorlar. Arkalarından ‘’Michael… Jonny’’ diye seslenenlere tebessüm etseler de, arka sokaklarda onları sıkıştırıp itip kakanlardan, ellerini ceplerine daldırıp üç kuruş paralarına göz koyanlardan, evire çevire dövenlerden, hayatlarında görmedikleri suç unsurlarını üzerlerinde bulmuşcasına karakollara sürükleyenlerden hep çektiler. Aralarından biri şöyle demişti; “Herhalde ailemiz yok sanıyorlar, ‘kendi ülkelerinde bile yerlerde yatıyorlar’ diyorlar.’’

Birçok göçmen kayboldu, dövüldü, hastanelik oldu, birçokları başlarına gelenleri anlatmaya cesaret edemeden arkalarına bakmadan çekip gitti. Kalanlar da, yeniden çizmek zorunda kaldıkları o kent haritasında, değme İstanbullu’nun bile bilmediği arka sokaklarda, geçici oturma belgeleriyle, izin verildiği kadar bir yaşam sürdürüyorlar. Karanlık belki tekinsiz ama bir taraftan da, derme çatma kapılarına varıncaya kadar, içinde daha kolay yok olup ilerleyebildikleri bir tünel. Ya durdurulurlarsa? O zaman göçmenin hayatta kalma içgüdüsü devreye giriyor; kimliğini uzat, göz teması kurma, başını eğ… En fakirinin bile dik başla yürüdüğü bir kıtanın insanı olabilirsin, o tavır burada sökmüyor. Çünkü burada kimliğinde ‘hiç kimse’ yazıyor.

İlk tutanak sanık polis tarafından hazırlandı, en önemli delil olan gömlek hastanede kayboldu...

Okey’in, üzerinde ‘’uyuşturucu madde’’ bulundurma iddiasıyla, arkadaşıyla birlikte Beyoğlu Polis Merkezi’ne götürülüp, kendisini sorgulayan polis memuru Cengiz Yıldız’ın silahını almaya çalışırken çıkan arbedede, silahın ateşlenmesiyle vurulduğu iddia edildi. 25 yaşındaydı. İstanbul'da yakalanıp Yabancılar Şube Müdürlüğü'nün Kumkapı'daki misafirhanesinde altı ay tutulmuş, ölümünden daha bir ay önce bırakılmıştı. Okey, hastaneye nakledilmek üzere, karga tulumba emniyetten çıkarıldı, ilk soruşturma tutanağını sanık polis hazırladı, ateş edilme mesafesini belirleyecek en önemli delil olan gömleği hastanede kayıplara karıştı ve kameralar bozuk olduğu için vurulma anına dair kaydın bulunmadığı açıklandı.

İfadesinde, uyuşturucu ticaretini araştırdıklarını belirten sanık polis, şunları söylemişti:

“Konuyla ilgili doğu kökenli ve siyahi vatandaşların etkileri var. Siyahi vatandaşlar üzerine daha dikkatli çalışıyorduk.” Daha sonra Yıldız, “siyahi vatandaşlar’’ yerine ifadesini ‘’siyahi şahıslar’’ olarak değiştirmişti. Sonra aylar, yıllar, davaya bakan Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Festus Okey, “ne yaşar ne yaşamaz’’ tartışmalarıyla geçti. Okey, gözaltına alındığında üzerinde sığınmacı statüsüne işaret eden, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından düzenlenmiş bir kimlik vardı. Ancak sanık avukatı, bu kişinin kaçak vizeyle gelmiş ve adı sonradan Okey konmuş bir terörist olabileceğini öne sürdü. Adeta mahkemenin asıl meselesi Okey’in nasıl öldürüldüğünü ortaya çıkarmak değil de onun kim olduğunu tespit etmek haline gelmişti.

“Fakirliğimizin tek umudu’’

Evinin önünde yiyecek satarak hayatını idame ettirmeye çalışan anne Love Ogu, oğlu öldürüldüğünde onu iki yıldır görmemişti. O günlerde yerel basına verdiği bir röportajda, on iki kardeşten yedincisi olan Festus’tan “fakirliğimizin tek umudu’’ diye bahsediyordu. Önceleri inanmadı, fotoğrafını görmek istedi sonra sık sık onu arayıp sağlığını soran oğlundan haber alamayınca kabullenip cenazesini beklemeye başladı. Okey’in sadece davası değil ülkesine dönmesi de tam anlamıyla bir çıkmaz oldu. 

“Nijerya acı çekiyor!’’ 

Festus’un cenazesi Adli Tıp Kurumu Morgu'nda iki ay boyunca bekletildi. Sonunda o gün geldi, arkadaşları yanına gittiler, geleneklerine göre, belki de hayatında daha önce hiç sahip olmadığı, yepyeni bir siyah takım elbise ile papyonu ona giydirdiler. Törenle onu uğurlamak istediler ancak cenaze ambulansla havalimanı kargo bölümüne adeta kaçırıldı. O sırada Nijerya topluluğunun başkanı Igwe “Nijerya acı çekiyor!’’ diye ağlıyordu. Bir başka arkadaşının ağzından da, ‘’Tanrı affetse de, ana Afrika onu affetmeyecek…’’ sözleri döküldü. Tabutu omuzlarına aldılar, milli marşlarını söylediler, cenazeyi gönderirken tabutun üzerindeki Nijerya bayrağını sıyırıp, camından baktılar. Birlikte futbol oynadıkları Festus’un iki ay beklemiş bedeni, kimsenin aklında tutmak istemeyeceği bir görüntüydü.

Festus’un, attığı golün keyfiyle, maç arasında çimenlere yayılıp arkadaşlarını dinlediği o günü hatırlıyorum... İstanbul'daki Afrika toplulukları olarak, her yıl, kendi ülkelerini temsilen kurdukları takımların mücadele ettiği, Afrika Kupası olarak anılan bir amatör futbol turnuvası organize ediyor ve oynuyorlardı. Ufak tefekti, kısaydı ama hızlıydı. Gol denince o akla gelirdi. Hangi ülkenin takımında eksik varsa onlar için oynardı. Nijerya’yı seviyordu ancak gurbetin kuraklığında Kara Kıta’nın tüm göçmenleri birdi. Amaçları hem biraz sporla anılmak hem de keşfedilmekti. Festus, neşeliydi, espriliydi, güldürmekten yanaydı, etrafında yeterince dram vardı zaten...

Kumkapı’da çalıştığı berber dükkanında, ölmeden kısa bir süre önce Festus’un saçını kesip, onu tıraş eden arkadaşı Taju anlatıyor; ‘’Türkiye’nin ücra bir köşesine takım olarak maça gitmiştik. Küçük bir çocuk- sanırım daha önce hiç siyah birini görmemiş- bana yaklaştı, eliyle çıplak tenimi var gücüyle silmeye çalıştı ve hemen kaçtı. Sonra da onu kirlettiğimi sanıp kollarını temizlemeye başladı…’’ Her an, bir yerlerden o alışılmış uyarı cümlesi yankılanır: ‘’zenci ülkene dön!’’…

Tenin siyahı, beyazı, kiri bir yana, asıl mesele vicdanlarımızdaki kiri nasıl silip atacağımız? Kaç yıl geçse de, Festus tüm göçmenler adına, tabutunun üzerindeki o manalı vedayla bize hep bunu hatırlatacak: ‘’Gidiyoruz, teşekkürler Türkiye’’…

 

Festus Okey davasında bugüne dek neler oldu?

20 Ağustos 2007

1982 Nijerya doğumlu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinden

sığınmacı statüsündeki Festus Okey, uyuşturucu madde bulundurma iddiası ile gözaltına alındığı Beyoğlu Asayiş Şube Müdürlüğü’nde bir polis memurunun tabancasında çıkan kurşunla öldürüldü. Silahın sahibi polis memuru Cengiz Yıldız idi.

21 Ağustos 2007

Okey’in ölümüne ilişkin tutanak Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğündeki bir ekip tarafından düzenlendi. Tutanağa göre Yıldız’ın el svapları alınmış ve barut izi bulunamamıştı. Okey’in giydiği gömlek, karakol giriş çıkışları ve hastane girişi görüntülerinde tespit edilmesine rağmen deliller arasında mevcut değildi.

17 Eylül 2007

Okey’in ölümüne ilişkin, ‘bilinçli taksirle adam öldürmek’ suçundan 4.5 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame düzenlendi. Polis memuru Yıldız’ın Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 4.5 yıldan 9 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.

27 Kasım 2007

1. celse. Yargılanan polis memuru Cengiz Yıldız, mahkemeye dönemin Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Tuğrul Pek tarafından, kendi resmi plakalı makam aracı ile getirildi. Sanık Yıldız, ifadesinde, 20 Ağustos’ta uyuşturucu ticaretini araştırdıklarını belirtip, şöyle dedi: “Konuyla ilgili doğu kökenli ve siyahi vatandaşların etkileri var. Siyahi vatandaşlar üzerine daha dikkatli çalışıyorduk.” Yıldız, ‘siyahi vatandaşlar’ ifadesinden memnun kalmamış olacak ki, ifadeyi ‘siyahi şahıslar’ diye düzeltip, Okey ve Oga’yı gözaltına aldıklarını anlattı. Yıldız’ın aktardığına gore, Okey, kamera bulunmayan avukat görüşme odasına alınmış ve iç çamaşırından 13 paket kokain çıkmış. Diğer polis, amirine haber vermek için çıktığında, Yıldız, belinde bir el hissetmiş:”Silahın kabzasına yapıştı. Eli tetikteydi. Silahı kurtarmak için geri çekince namludan tuttu. Bir adım çekildim, dizleri üzerine çöktü. Silahın patlamaması için elimi tetikten uzak tutuyordum. Tetiği ben çekmedim.” Savcı Esen, Yıldız’ın savunması, tanık beyanları, Adli Tıp Kurumu tarafından verilen ölüm raporuna göre Okey’in kanında uyuşturucu ve alkole rastlanılmaması, ve silahın bitişik mesafeden uzaktan sıkılmış olmasını dikkate alarak, Yıldız’ın ‘taksirle adam öldürme’ suçunu düzenleyen TCK’nın 85. maddesiyle değil, ‘kasten adam öldürme’ suçunu düzenleyen TCK’nın 81. maddesinden yargılanmasını istedi. Mahkeme heyeti cinayetin “kasten adam öldürme”ye girdiğini belirtip görevsizlik kararı verdi.

14 Şubat 2008

2. celse. Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesinden görülmeye başlanan davada, sanık avukatı Festus Okey’in kimlik talebini istedi. Mahkeme isteği kabul

etti ve Nijerya Büyükelçiliğinden gerekli bilginin alınmasını istedi

13 Mayıs 2008

3. celse. Okey’in hangi atış mesafesinden öldürüldüğünü ve dolayısıyla ölümün meydana geliş şeklini ortaya koyacak olan, ancak hastanede kaybolan gömlek ile ilgili soruşturmada, mahkeme takipsizlik kararı verdi. Okey’in avukatı olmadığından karara itiraz edilmedi.

11 Eylül 2008

4. celse. Mahkeme silaha el koydu. İdari soruşturma açılmıyor.

16 Aralık 2008

5. celse. Okey’in kimliğine istinaden, Dışişleri Bakanlığı, mahkemeye Nijerya ile Türkiye arasında adli yardım sözleşmesi olmadığı için bilgi alınamadığını bildirdi. Mahkeme bilginin doğrudan Nijerya’dan istenmesine karar verdi.

7 Nisan 2009

6. celse. Nijerya’dan yanıt gelmediği için duruşma ertelendi.

9 Temmuz 2009

7. celse. Nijerya’dan yanıt gelmediği için duruşma ertelendi.

29 Eylül 2009

8. celse. Nijerya’dan yanıt gelmediği için duruşma ertelendi.

29 Aralık 2009

9. celse. Nijerya’dan yanıt gelmediği için duruşma ertelendi.

1 Nisan 2010

10. celse. Nijerya’dan yanıt gelmediği için duruşma ertelendi.

29 haziran 2010

11. celse. Göçmen Dayanışma Ağı’nın da gözlemci olarak davaya katılımı ile mahkeme heyeti Nijerya’dan gelmeyen yazının akıbetinin sorulması istedi

4 Kasım 2010

12. celse. Mahkeme heyeti, davaya “vatandaş olarak manevi zarar gördükleri” gerekçesi ile davaya müdahil olmak isteyen Göçmen Dayanışma Ağı aktivistleri ve ÇHD avukatlarından Güray Dağ hakkında, mahkemeye hakaretten suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

27 Ocak 2011

13. celse. Mahkeme heyeti, davaya “vatandaş olarak manevi zarar gördükleri” gerekçesi ile davaya müdahil olmak isteyen, aralarında Göçmen Dayanışma Ağı aktivistleri ve ÇHD avukatlarının da bulunduğu 35 kişiye, mahkemeye hakaret ve suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiyede Yahudi olmak: "Olsun!" yorumunun geleceğini bile bile "Yahudiyim" diyebilmek hâlâ bir mücadele alanı

Raşel Meseri ve Aylin Kuryel’in derledikleri, 71 kişinin anlatısının yer aldığı Türkiye'de Yahudi Olmak adlı kitap, bir tür azınlık olma deneyim sözlüğü

Hafızadan utanca Hrant Dink'ten geriye kalanlar

"Elimde tuttuğum anahtarı, ağladığım duyulmasın diye oluklu tenekeden barakaya sürtüyordum yürürken… Bir o yana, bir bu yana yürüdüm, yürüdüm ve ağladım"

Harcanmış emekler ülkesinde bir hasat

"Toprak yalan söylemez; fidanı dikersin, mahsul alırsın. Ben kendi halinde bir üreticiyim. Fındıklarım kimin midesinde sonlanır bilemem ama piyasayı öngörebilme şansı olan büyüklerin ufakları yuttuğunu biliyorum. Belki ben çok yakında kendi toprağımda maraba olacağım ama bu fındık ağaçları bu topraklarda büyümeye devam edecek."