23 Şubat 2020

Kavuşturan tasarım

Taksim Meydanı yarışması için gerçekleştirilen ve İBB TV’den de canlı olarak yayımlanan buluşma toplantısı kolektif tasarım adına atılabilecek en önemli ve gerçek adımlardan biriydi

Tasarım kavramının genleşmesi farklı şekillerde yorumlanıyor. İçinde yapım ve üretim olan her eylemi tasarım olarak kabul etmek pek sıcak olduğum bir yaklaşım değil. Tornadan çıkan her seramik nesneyi, kurulan her sofrayı, pişirilen her yemeği tasarım olarak kabul edemeyiz. Akla gelen her fikir, gerçekleştirilen her uygulama tasarım değildir. Tasarımın kriterleri belirlidir ve kanımca bunlardan sadece bir ikisini karşılıyor olmak tasarım yapıldığını düşünmek için yeterli değildir.

Bu kavramın gelişimini, yaygınlaşmasını düşündüğümüzde, kelimenin farklı alanlara uyarlanabilirliğinden öte, ortaya konan tasarım işinin, fikrinin kapsayıcılığını, etki alanını dikkate almak daha yerinde bir tavır. Böylece gerçekler ve gerçekten nemalanmaya çalışanlar ayrılabilir.

Tasarım, özellikle son on yılda genleşmiş, dönüşmüş bir kavram. Etki alanı hem bilinçli olarak hem de toplumsal dönüşümlere paralel bir biçimde hacimsel olarak artmış bir konu. Açıklamaya çalıştığım gibi, önümüze gelen her şeyi tasarım olarak nitelendirmekten değil, tasarımın dönüştürücü ve kapsayıcı gücünden söz ediyorum.

Tasarım sosyal iyilik peşinde koşan, toplumsal dönüşüme öncülük eden, politik bir araçtır; burada yayımlanan pek çok yazıda da bu düşüncelerin bir kaçına yer yer ve sıkça değinebilmek çok güzel. Güncel tasarım anlayışının geçmişten bugüne neden ve nasıl evrildiği, tam da içinde bulunduğumuz çağa ait bir deneyim olduğu için oldukça sıcak konulardan biri. Tasarımın dönüştürücü gücü tarihten bu yana olduğu gibi günümüzde de heyecan verici.

Kavuşma Durağı

Bunun en güzel örneklerinden birini geçtiğimiz hafta içinde, hem de İstanbul’da yaşadık. I.N.D. Stüdyo’dan Arman Akdoğan tarafından geçici bir yapı olarak tasarlanan "Kavuşma Durağı" isimli konstrüksiyon gündemin ortasına yerleşti. Hakkında çeşitli mecralarda ve sosyal medyada pek çok şey yazılan bu yapı, tasarımdan uygulamasına kadar 52 günde tamamlanmış olması ile birlikte sonrasında yarattığı tartışmalarla da en çok tasarımcısı Akdoğan için yorucu bir deneyim olmuştur. Diğer yandan konu, bir tasarımcı- işveren ilişkisinin ötesinde, pek çok fikri içinde barındıran özelliği ile bizler için de tarihsel bir değer haline dönüştü.

İBB başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, görselliği çok yerinde ve güçlü kullanan bir politikacı. Okumakla ve araştırmakla ilgisi az olan toplumumuz için bu, soyut olmayan somut siyaset, son örnekte olduğu gibi hedefine tam istenilen yerden ulaşıyor. İşte Akdoğan’ın mimari vasıfları son derece yerinde olan projesi de bunun en son örneklerinden biri.

Sayın İmamoğlu daha önce, bir önceki yönetimde belediye çalışanlarına tahsis edilen araçları rakamsal olarak açıklamak yerine, dolgu miting alanı olması ile kamuoyu gündeminde yer edinmiş olan Yenikapı’ya dizdirmiş ve niceliği orada görünür kılmıştı. Şimdi ise, tahminimce kaldırılacağını çok iyi bildiği halde yine de insiyatif kullanarak AKP iktidarının kentsel anlamda en başarısız kaldığı yerlerden biri olan Taksim’e kurulmasını sağladığı "Kavuşma Durağı" ile, tasarımın siyasetin nasıl da güçlü bir aracı olabileceğini bir kez daha gösterdi.

Bu proje, İBB‘nin geçtiğimiz haftalarda açıkladığı İstanbul Meydanlarına Kavuşuyor kampanyasının ilk ayağı olan ve önümüzdeki günlerde açıklanacak olan Taksim meydanının düzenlenmesine yönelik yarışmanın duyuru ve tartışma yeri olarak tasarlandı. Yapının tasarımı, hafif ve basit öğeler ile oluşturulmuş bir buluşma mekanı hedeflerken, merdivenle çıkılan oturma yerlerinin altındaki açık alan çeşitli sergilere ev sahipliği yapmak üzere düşünülmüş.

Şeffaf mı şeffaf; medeni mi medeni.

Kavuşturdu mu? Kavuşturdu!

Kavuşma

Gezi protestolarında nasıl "Bağzı"(!) şeyler, örneğin bir piyano ve piyanist ikonlaştı ise, Akdoğan’ın bu yapısı da aynı yerde duruyor bana göre. Yapıyı ikon olarak nitelememdeki sebep onun zıtlıkların kavuşmasında üstlendiği rol.

Arman ile yaptığım kısa konuşmadan da tahmin ettiğim gibi anlıyorum ki, kuşkusuz tasarımcının sorunsallaştırdığı meselelerin hiç birisi siyasi değildi. Tasarımcı, her tasarım probleminin çözümünde olduğu gibi estetik bir yaratımın beraberinde, kendisine verilen süre ve bütçe içinde kalacak; hedeflenen fonksiyonu başarılı bir biçimde  ortaya koyacak tasarımı gerçekleştirmeyi öncelemişti. Bu teknik yaklaşım, İmamoğlu’nun siyasi öngörüsü, İstanbul Araştırmaları Merkezi’nin akıllı fotoğraf seçkisi ve İstanbullunun anında ortaya çıkan katılımı ve beğenisi ile birleşince, Kavuşma Durağı bir ikon, yani kelimenin tam anlamı ile beğeninin ve ilginin imgesi haline dönüştü.

Bu proje iyi tasarım ile kötü tasarımı da kavuşturdu.

Kavuşma Durağı estetik ve teknik anlamda üstün olmasaydı, çocuklar üzerinde şen kahkalar atmaz, gençler üzerine çıkıp dans etmez, müzik çalmaz, insanlar orada oturup etrafı seyretmezdi. İyi tasarımın insanlar tarafından hemen benimsenme özelliği vardır. Başarısız tasarım ise toplum tarafından kabul görmez. Tasarım kişisel ifadenin bir aracı olmaktan öte, en az olanla yetinen ve buna karşılık en büyük etkiyi yaratındır aynı zamanda.

Bu evrensel doğrular ışığında, inşasının hemen ardından yapılan eleştiriler sadece bu tasarımı ele almadı. Yanı başında bulunan ve aylardır Taksim meydanında sorgusuz sualsiz duran çadır da ortaya çıkan tartışmalardan nasibini aldı.

O kadar alışmıştık ki benzer örneklerine, artık boş vermiştik sorgulamayı.

Kavuşma Durağı’nın tasarım nitelikleri bize bir anda tepemizdeki yöneticilerinin tüm tutarsızlıklarını hatırlatıverdi konumlanması ile. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından konumlanmış olan bu derme çatma, vinil çadır, sözde "dijital" sergi merkezi idi. Dış duvarlarına uyduruktan birkaç Selçuklu motifi yerleştirilmiş bu sergileme merkezi, sahi neden Kavuşma Durağı’nda olduğu gibi bir tasarımcıya bir mimara komisyon edilmemişti de bir çadıra layık görülmüştü? Dedim ya, sormayı bile o kadar unuttuk ki, Akdoğan’ın projesi ile en çok bu duygumuza kavuşmuş olabiliriz.

Dijital sergi merkezi

15 Temmuz 2019 tarihinde "Milletin Zaferi" temasıyla açılan bu merkezde sırası ile, bakanlığın resmi açıklamasında İslam bilim insanlarının "bulduğu" şeklinde ifade edilen cihazlar tanıtıldı. "30 Ağustos Zafere Giden Yol" sergisinde Gazi Mustafa Kemal’in Harbiye Askeri Müzesi’nden getirilerek sergilenen pelerini büyük ilgi görmüş. "29 Ekim Cumhuriyete Giden Yol" isimli sergide LED ekranlarda "Direnişin Destanı" "Anadolu Kahramanları" ve "Cumhuriyet Sevinci "temalı videolar sunulmuş.

Bu çadır, Kavuşma Durağı'nı etkileyen karar ile birlikte kaldırılmadan hemen önce de Ara Güler sergisine ev sahipliği yapıyordu.

Siz bu satırları okurken muhtemelen kaldırılmış olacak* olan Kavuşma Durağı ise bir haftalık kısa ömründe, sadece insanları buluşturdu. Onların neşesini, kahkahasını, merakını sergiledi sadece. Taksim’in beton çoraklığını, yaşamın cıvıltısı ile kavuşturdu. İçerik üretemeyen, beceriksiz, vizyonsuz bir yönetimin kentliye layık gördüklerini, hemen yanı başında fikrin, yeteneğin, yaratıcılığın gücü ile kavuşturdu.

İstanbullunun iyi davranılmayı hak ettiğini bir kez daha hatırlattı, insanları düşüncenin gücü ile kavuşturdu. Tüm bu tezatlıklara yaptığı vurgu, Taksim’e getirdiği kalite ve insanlara kattığı kısa ancak yoğun duygularla, ister kaldırılsın ister başka yere taşınsın, hep başarılı bir proje olarak yer alacak bir yapı oldu Kavuşma Durağı ve kim ne derse desin bana göre her bakımdan büyük bir başarı örneği.

Dünyada yıkıcı siyasetin gücü yükseldikçe, toplumdaki direniş duygusu kabarıyor. İnsanlar baskı istemiyor. Ayrışmak istemiyor. Duvarlar istemiyor. Ulaşımsız, iletişimsiz kent istemiyor. Doğaya saygısızlığı artık affetmiyor. Dünya üzerindeki hiçbir toplum artık sömürgecilik, yaptırım, açlık, adaletsizlik, baskı istemiyor.

Yönetici koltuklarında oturanlar eylemlerini bu yönde gerçekleştirdikçe aslında tem tersi kutuplardaki değerleri yükseltiyorlar.

Dönüşen tasarım tam da bu noktada büyük rol üstleniyor.

Bu yıl 17'ncisi düzenlenecek olan Venedik Bienali Mimarlık Sergisi'nin teması "Birlikte nasıl yaşayacağız? / How will we live together?" olarak açıklanmıştı küratörü Hashim Sarkis tarafından geçtiğimiz yıl. Bienalin kapılarını açmasına iki ay kaldı. Sarkis yaptığı açıklamalarda ve yaptığı çağrılarda, sadece mimarlıkla ilgilenen profesyonellerin, inşaatçıların ve sanatçıların değil; politikacıların, gazetecilerin, sosyologların ve sıradan insanların da katılımı ile gerçek anlamda kapsayıcı mekanlar tasarlanabileceğinin altını çiziyor.

Hashim Sarkis ve Paolo Barrata

Tasarımın her alanında birliktelik kavramı var artık. Giydiğiniz giysi, onu üreten ellerin ruhunu taşıyor; o işçinin koşulları o giysiye olan yaklaşımınızda eskisinden daha öncelikli. Gittikçe yalnızlaşan dünyada komşuluk artıyor. Paylaşımlı araçlar, eşyalar, mekanlar yeni dünya düzenini tanımlıyor. Duvarlar inşa edildikçe, halklar birbirlerine daha çok kenetleniyor. Tasarım da hem bu konularda çalışma alanını yaygınlaştırırken hem de kendi süreçlerinde birlikteliğe önem veriyor.

Birilerine ya da bir şeylere yönelik olarak değil; onlarla "birlikte" tasarım yapmak, daha doğrusu tasarım değerlerini birilerinin ya da bir şeylerin kendi dinamiklerinden ortaya çıkarmak çağımızın yükselen anlayışı. Kavuşma Durağı projesinin imgesel gücü bir yana, onu ortaya koymayı isteyen zihniyet işte bu evrensel değerle tam tamına örtüşüyor. Taksim Meydanı yarışması için gerçekleştirilen ve İBB TV’den de canlı olarak yayımlanan buluşma toplantısı kolektif tasarım adına atılabilecek en önemli ve gerçek adımlardan biriydi. Yarışmalar kuşkusuz önemli ama yarışmadan daha önemlisi bu katılımcılığı işin başında sağlamaktır.

Bundan on yıl önce ilk tasarım bienalini hazırlarken, bir toplantı organize etmek istemiş ve bu toplantıya davet ettiğimiz farklı basın temsilcileri, akademisyenler ve profesyoneller ile ilk kez gerçekleştirilecek bir tasarım bienali için ilgili alandaki oyuncularla daha işin başında yüz yüze görüşerek görüşlerini, fikirlerini almayı, ihtiyaçlarını tanımlamayı hedeflemiştik. Ne üzücüdür ki bu fikrime şiddetle karşı çıkan; ne öğrencilere ne de kalabalığa bir şey sormanın gerekli olmadığını savunanlar olmuştu aramızdan. Gücü elinde tutmanın, sorgusuz sualsiz, yaptırımcı bir yöntem ile sağlanabildiğini savunan, paylaşımın, çok sesliliğin sadece sorun yaratacağına inanan, bana göre son derece köhneleşmiş bu bakış açısı sadece siyasilere özgü değil; kendi meslektaşlarımızı arasında bile bu tercihlere hala rastlanır durumda. Biz elbette şeffaflığa inanan bir yapı olarak, onları dinlemeyip bienal hazırlıkları süresince bu toplantılardan sıkça yaptık; ilgili kayıtları da deşifre ederek basılı yayınlar haline getirdik.


The Guardian gazetesinin web sitesinde izleyebileceğiniz bir seri birliktelik temasını destekliyor: "How we live together" başlıklı bu videolarda insanların hayatlarından oldukça keyifli kesitler sunuluyor

Çok sesliliğe kulak vermek, asıl ihtiyaç sahibini dinlemek, moda terimi ile empati yapmak yani onu anlamaya çalışmak, birlikte yaşamanın yollarını bulmak, ister Taksim'de, ister başka bir semtinde İstanbul’un, ve hatta tüm ülkenin her köşesinde kavuşmak. Farklı düşüncelerde, duygularda olsak da kavuşmak... Gelecek burada görünüyor. Bu hafta gördük ki, tasarım kavuşturuyor!


* İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin “İstanbul Meydanlarına Kavuşuyor” projesi ile meydana kurduğu "Kavuşma Durağı" ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yine Taksim Meydanı’nda geçen yılın sonlarında açtığı “Dijital Gösterim Merkezi” çadırının kaldırılmasını kararlaştırdı.

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul'dan Saskia Sassen ve Richard Sennett geçti

Sassen’e göre yapılaşmayı nihayetinde öğrendik; çünkü doğaya ve çevremize saygılı olmamız gerektiğini, insan odaklı olmanın kaçınılmaz olduğunu acı deneyimlerle idrak ettik. Artık bunu nasıl uyguladığımız önemli

Doğal afetler için tasarım

Telefonların çalışmadığı, internetin kesildiği, evimizin olmadığı, arabamıza atlayıp bir yere gidemediğimiz bir ortamda ne yapacağımıza dair bir fikrimiz var mı?

Çirkini, kalitesizi reddeden tasarım

İyi ve doğru tasarımı su ve ekmek kadar temel bir ihtiyaç olarak benimsetemediğimiz müddetçe geleceğe yönelik bir aksiyon almış olamayacağımız açık