27 Eylül 2020

Köpe Arşivi ve zamanın tanıklıkları

SALT Beyoğlu'nda devam etmekte olan İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde'de, dünyanın en acı zamanlarının içinde ayakta kalmaya çalışırken, mizah duygusunu, yaşama sevincini, gustosunu ve hayatın tadını çıkarma isteğini hiç yitirmeyen Antoine Köpe ve ailesinin arşivi ilk kez kamuya açılıyor. Göçler, Dünya Savaşı, işgal, yersiz-yurtsuzluk, mübadele ve daha pek çok majör dönemin içinde, siyasal iklim şekillenirken bir yandan da modernizmin hayatlara nüfuz etmesine, Antoine Köpe vesilesiyle tanıklık ediyoruz

Tarihi devlet arşivleri, resmî belgeler ve ansiklopedik metinler üzerinden okumak, muhakkak ki işin bilimsel gerekliliği. Fakat bu bilgileri boyutlandıran ve derinleştiren de çoğu zaman kişisel tanıklıklar, bireysel yaşanmışlıklar ve özel anılar / arşivler olabiliyor. SALT'ın Beyoğlu binasında şu sıralar, bu bağlamda son derece zenginleştirici bir sergi var. Osmanlı'nın modernleşme sürecine ve tarih sahnesinden çekilmesine tanıklık eden Köpe Ailesi'nin anılarına dayanan İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde.

Nefin Dinç, Erol Ülker ve Lorans Tanatar Baruh tarafından hazırlanmış olan İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde, Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı ve mütareke döneminden detaylı arşiv kayıtlarıyla örülmüş görsel bir anlatı. Bu anlatının başrolü de, aktif bir aktör olarak tüm bu sürecin içinde yer alan Köpe Ailesi ve özellikle de Antoine Köpe.

Andras Köpe, Transilvanya'nın bir köyünde doğup büyümüştür. Léocadie Tallibart ise Breton bir aileye mensuptur. Andras ve Léocadie'ın yolları Tanzimat Dönemi İstanbulu'nda kesişir. 1842'de evlenirler ve ailenin hikayesi de böylelikle başlamış olur. İkinci çocukları Charles'ın Cenova kökenli Trabzonlu bir Levanten aileye mensup Rose-Marie Marcopoli ile 1882'de hayatını birleştirmesinin ardından, çiftin altı çocuğu olur: Charlotte, Ida, Taïb, Ferdinand, Antoine ve Eugène. İşte 1897 doğumlu Antoine Köpe de bu çiftin beşinci çocuğudur. Aile hiçbir zaman Osmanlı tabiiyetine geçmez, hatta Taïb, I. Dünya Savaşı'nda müttefik Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun askeri olarak görev alır, Antoine da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu askeri olarak Suriye ve Filistin'de bulunur. 

Köpe Ailesi, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Mondros Mütarekesi'ne, Paris Barış Konferansı'na, İstanbul'un işgaline, Cumhuriyet'in ilanına ve nüfus mübadelesine tanıklık ediyor. Antoine, tüm bunlar yaşanırken bol bol karikatür çiziyor. Çizim yeteneğinin sınırlarının farkında olmakla birlikte, kendisi -ve hayatın bir sürprizi sonucu bir asır sonra çizimlerini inceleyecek herkes için- I.Dünya Savaşı'nda, yer aldığı bölükte olanları dahi fırsat buldukça neredeyse bir storyboard kadar detaylı karikatürlerle betimliyor. Bunun yanı sıra, çok iyi bir arşivci. Deyim yerindeyse her şeyi arşivliyor. Belgeler, mektuplar, ses kayıtları, filmler… En çok da Selanik ve İstanbul'dan. Antoine'ın kardeşi Taïb ise fotoğrafa çok meraklı ve yaşamı boyunca, tarihin kilit noktalarında, azımsanmayacak sayıda fotoğraf çekiyor. Taïb Köpe'nin fotoğrafları, İstanbul'un havadan çekilen ilk fotoğrafından Avusturya-Macaristan İmparatoru I. Karl ve İmparatoriçesi Zeta'nın 1918'deki İstanbul ziyaretine dek uzanan ve ciddi tarihî önem arz eden görseller. İşte tüm bu yekun, hep birlikte Köpe Ailesi arşivini oluşturuyor. Yaşamı boyunca belge biriktiren Antoine, anılarını yazıya dökme kararınıysa 1940'larda alıyor ve ortaya 2000 sayfalık bir metin çıkıyor. Antoine'ın 1974'te, daha evvel ABD'ye göç edip Teksas'a yerleşmiş olan çocuklarının yanına gidip hayata orada veda ettiğini de biliyoruz.


Köpe Ailesi, Selanik, 1903, Antoine Köpe Arşivi, Elizabeth Childress izniyle

Nefin Dinç, 2004'te Teksas'tayken bu arşivden tesadüfen haberdar oluyor ve Antoine Köpe'nin, Teksas'ta yaşamakta olan kızı ve torunuyla tanışmasının ardından bir belgesel hazırlamayı kafasına o zamanlardan koyuyor. Belgeselin hazırlık süreci şu sıralar devam etmekteyken de, Lorans Tanatar Baruh ve Erol Ülker'in de katılımlarıyla İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde, bizi dünyanın en acı zamanlarının içinde ayakta kalmaya çalışırken, mizah duygusunu, yaşama sevincini, gustosunu ve hayatın tadını çıkarma isteğini hiç yitirmeyen Antoine Köpe'nin tanıklıklarıyla buluşturuyor. Sergi, bu tanıklıkları Antoine Köpe'nin hayatından majör kesitlere ayırmış: Çocukluğumun Selanik'i, Birinci Cihan Harbinin Eşiğinde, İstanbul Sokak Hareketleri, Silah Kardeşliği, Kutsal Topraklar, Taşkışla Yangını, Gazze'den Çekilme, Sultan Reşad'ın Cenaze Merasimi ve Yenilgi gibi... Sergilenen dokümanların çokluğu göz önüne alındığında, sergiyi daha akışkan bir hale getiren isabetli de bir seçim olmuş bu kategorizasyon.

Sergi vesilesiyle, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları ile yakın ilişkiler içinde olmuş olan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna tanıklık eden Köpe Ailesi'nin İstanbul, Selanik, Konya, Trabzon ve daha pek çok kente yayılan tarihinin, bu devletlerin tarihiyle bir paralellik içinde ilerleyişine; siyasal olayların bireylerin, ailelerin hayatlarını nasıl etkilediğine şahit oluyoruz bir kez daha. 

İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde çok uzun süre gizli kalmış bir arşivi kamuya açıyor. Ancak, yazının başında da belirttiğim gibi ailenin öyküsü ve Antoine'ın mizacı da bu arşivin ve serginin ana unsurlarından. Dolayısıyla salt yaşadıkları zaman ve uzam değil, kendi kişisel öyküleri ve aidiyetleri dolayısıyla da tarihin şekillenişini onların perspektifinden incelemek değerli. Göçler, Dünya Savaşı, işgal, yersiz-yurtsuzluk, mübadele ve daha pek çok majör dönemin içinde, siyasal iklim şekillenirken bir yandan da modernizmin hayatlara nüfuz etmesi, kartpostallar, tiyatro biletleri, Pathe kamerasıyla çekilmiş amatör 8 mm. filmler, ses kayıtları, tren biletleri, Harf Devrimi sonrası gittiği kurstan aldığı diploma ve diğerleri... Uzun süre İstanbul'da ikamet eden ailenin kentle ilişkisi de önemli bir değer. Taïb'in fotoğraflarında Pera ve özellikle de İstiklal Caddesi sıklıkla yer alıyor. En vurucularından biriyse işgal altındaki İstanbul'da, İstiklal Caddesi'nde Galatasaray Lisesi'nin önünde devriye gezen İngiliz askerinin fotoğrafı. Ailenin bir süre Aslanlı Han'da yaşadığını da hesaba kattığımızda; Köpe arşivinin başladığı noktaya, yani İstiklal Caddesi'ne geri gelmesi ve kamuyla burada buluşması da anlamlı.


Tayyareci Fethi Bey ve Taïb Köpe, Yeşilköy Tayyare Meydanı, İstanbul, 1914, Antoine Köpe Arşivi, Elizabeth Childress izniyle

Antoine Köpe'nin anıları arasında en vurucularından biri de, iki kız kardeşinden birinin bir İtalyan, diğerininse İstanbul'un işgalinde de görev alan bir Fransız askerle nişanlı olmaları. İttifak ve İtilaf Devletleri'ne mensup bu iki asker ve kız kardeşleriyle birlikte yedikleri aile yemeklerine de anılarında yer veren Antoine Köpe vesilesiyle, tarih biliminin -kimi zaman- salt veriye dayalı soğuk satırlarının ardında, sınırların, anlaşmaların, imzaların ve politik gelişmelerin düğünler, kutlamalar, göçler, ayrılıklar, kavuşmalar ve hasretlerle nasıl iç içe geçtiğine bir kez daha tanık oluyoruz. 

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağıldıktan sonra vatandaşlığını yitiren, önceden Osmanlı tebaasına geçmediği gibi Türkiye Cumhuriyeti'nden de vatandaşlık almayan ve ülkede yaşadıkları müddetçe oturma izniyle ikamet eden Antoine Köpe, yaşamının önemli kısmını haymatlos olarak, yani hiçbir ülkenin vatandaşı ol(a)madan sürdürmüş ve hayata bu şekilde veda etmiş. Resmî kayıtları bilemem, ama ben İmparatorluklar Arasında, Sınırlar Ötesinde'de gerçek bir İstanbullu'nun, hatta bir Beyoğlu Beyefendisi'nin anılarına tanıklık ettiğime eminim.

Yazarın Diğer Yazıları

Hüseyin Çağlayan ve perpetuum mobile

İstanbul’da uzun süre sonra bir Hüseyin Çağlayan sergisi gerçekleşiyor. Sanatçının Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki solo sergisi Souffleur, Çağlayan’ın multidisipliner tavrını tasdikli yaratıcılığıyla buluşturduğu bir alan. Hüseyin Çağlayan, zamanlar, mekânlar ve kimlikler üstü pratiğinde bir “perpetuum mobile” haliyle yol alırken Souffleur, bu harekete izleyicinin tanıklığını da katan bir arayüz oluyor. Çağlayan, bu arayüzle tüm denk gelişleri, karşılaşmaları ve ortak fikirleri bünyesine katıp sonsuz devinimine devam ediyor

12. Berlin Bienali: Dekolonyal sorular

Bu yaz Berlin'de Kader Attia küratörlüğünde gerçekleşen 12. Berlin Bienali, "Still Present!" olarak belirlenen kavramsal çerçevesiyle Batı'nın kolonyal tarihiyle -bir nevi- hesaplaşmasına katkıda bulunmak, dekolonyalizme dair sorular üretmek üzere yola çıkmış. Bienalin, yan etkinlikleri ve izleyiciyi süreçlere dahil eden çok katmanlı yapısıyla Berlin'in bitimsiz devinimine uygun bir yapı kurmayı başardığı söylenebilir

Shirin Neshat'ın rüyalar ülkesi

Pratiği ağırlıkla kendi köklerinden temellenen Shirin Neshat yeni projesi Land of Dreams’de bu kez bakışını, uzun süredir yaşamakta olduğu Amerika’ya çevirmiş. Rüya kavramına odaklanarak portre fotoğrafları, video çalışmaları ve bir uzun metraj filmi otobiyografik izler taşıyan görünmez iplerle birbirine bağlayan sanatçı, farklı disiplinleri aynı proje altında buluşturarak ayrı ayrı izlenebilen, yani tek başlarına birer bütün olan ama birlikte / art arda incelendiğinde de daha büyük bir örüntüyü meydana getiren bir eserler bütünü yaratıyor. Dirimart’ta devam etmekte olan Land of Dreams, izleyicisine rüyalar, siyaset, bireysel ve kolektif bilinçdışı üzerine düşünmek için elverişli bir alan açıyor