18 Mayıs 2025

Meseleye bir de yapay zekâ araştırmacılarının gözünden bakalım…

Yapay zekâ gelişimine dair tartışmalarda, araştırmacıların da seslerini duyurmaları gerekiyor. Halkın sesinin de sürecin her aşamasında dahil edildiği, daha demokratik bir teknolojik gelişim sürecine ihtiyacımız var. Bu, insanlığın yapay zekâ çağında hem güvende hem de eşit bir şekilde ilerlemesini sağlamak için doğal hakkı...

Yapay zekânın algısına dair çalışmaların çoğu halka sorulan soruları içeriyor. Yani yapay zekânın nasıl anlaşıldığına yönelik sahip olduğumuz bilgilerin çoğu toplumun düşüncelerinin birer ortalaması. Hatta ben de Aralık 2024’te Türkiye’nin 2024’teki yapay zekâ algısı: Umutlar, endişeler ve geleceğe bakış başlıklı yazımda, IPSOS’un bir araştırma sonuçlarından referansla Türkiye’deki insanların yapay zekâya dair düşüncelerini özetleyen bir yazı yazmıştım.

Ancak yapay zekâ çalışması enflasyonunda gözden kaçırdığımız bir grup var: yapay zekâ araştırmacılarının ta kendileri. Onların ne düşündüğünü, gelecekle ilgili vizyonlarını, kaygılarını ve halkın görüşleri hakkında ne düşündüklerini içeren kamuya açık çalışmalar pek fazla değil. İşte belki de mevcut çalışmalar arasında en kıymetlilerinden bir tanesi 2025'in başlarında yayınlanan "Visions, values, voices: A Survey of Artificial Intelligence Researchers" olabilir. Araştırma, dünyadaki yapay zekâ araştırmacılarının görüşlerini bugünün çoklu krizler (ekonomik sorunlar, teknolojik gelişmeler, etik kaygılar vb.) bağlamında derinlemesine incelemeyi amaçlıyor ve bunun için 92 ülkeden 4.260 araştırmacıyla kapsamlı bir anket çalışması gerçekleştirilmiş.

Doğal olarak böyle bir çalışmada ilk akla gelen soru araştırmacıların yapay zekâya bakışı ve bu bakışın halkınkinden ne kadar farklı olduğu. Çalışmada yer alan araştırmacıların yüzde 54'ü teknolojinin risklerden daha fazla fayda getireceğini düşünürken, bu oran Birleşik Krallık halkında sadece yüzde 13. Şüphesiz bu dikkat çekici bir fark.

Figür 1: Hangi ifade yapay zekânın faydaları hakkındaki görüşünüzü en iyi şekilde yansıtıyor?

Ancak bu, araştırmacıların riskleri görmezden geldiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, araştırmacıların yüzde 77'si ve halkın yüzde 68'i yapay zekânın dezenformasyonu bir sorun haline getirdiğini düşünüyor. Yine araştırmacıların yüzde 65'i ve halkın yüzde 71'i teknoloji şirketlerinin kişisel verileri rıza olmadan kullanması konusunda sorunlar dile getiriyor. Haliyle tüm bu endişelerde aslında bir ortaklık var diyebiliriz.

Yapay genel zekâ (AGI) konusunda, araştırmacıların yüzde 51'i bunun "kaçınılmaz" olduğunu düşünüyor. Ancak yine de sadece yüzde 29'u yapay zekânın mümkün olduğunca hızlı geliştirilmesi gerektiğine inanıyor. Bu durum, araştırmacıların büyük bir kısmının hızlı ilerleme konusunda temkinli bir yaklaşıma sahip olduğunun da göstergesi aynı zamanda. Üstelik yapay zekânın nereye gittiği konusundaki görüşler, araştırmacının hangi ülkede yaşadığıyla da güçlü bir şekilde ilişkili. Örneğin, Çin'de yaşayan araştırmacılar (yüzde 8), AGI'nin kaçınılmaz olduğunu ve yapay zekânın mümkün olduğunca hızlı geliştirilmesi gerektiğini düşünme eğiliminde.

Araştırmacılar arasında kendini "iyimser" ve "kötümser" olarak konumlandıran gruplar arasında derin görüş ayrılıkları var. Anketi gerçekleştirenler, araştırmacıları görüşlerine göre "iyimserler" (yüzde 54) ve "kötümserler" (yüzde 9) olarak ayırdıklarında, çarpıcı bir tablo ortaya çıkmış. İyimser araştırmacıların yüzde 42,8'i yapay zekânın mümkün olduğunca hızlı geliştirilmesi gerektiğini düşünürken, kötümser araştırmacıların sadece yüzde 8'i bu görüşte. Aynı zamanda kötümser araştırmacılar, yapay zekâ sistemlerini yaratanların, bu sistemlerin gerçek dünya üzerindeki etkilerinden sorumlu tutulması gerektiğine daha fazla inanıyor (yüzde 58 vs yüzde 24). Ayrıca bu kötümser grup cinsiyet açısından daha çeşitli - kadın ve non-binary/üçüncü cinsiyet olarak tanımlanan araştırmacıların oranı anlamlı şekilde daha yüksek.

Yapay zekâ çalışan araştırmacıların gözünden, halkın yapay zekâyı nasıl anladığına gelince ise ilginç sonuçlar karşımıza çıkıyor. Maalesef araştırmacıların çoğunda halkın "anlamadığı" düşüncesi hakim. Katılımcıların yüzde 45'i, "halk yapay zekâyı daha iyi anlasaydı daha fazla güveneceklerdi" görüşünde. Araştırmacıların sadece yüzde 18'i halkın yapay zekânın risk ve faydalarını değerlendirebileceğine inanıyor. Hatta yüzde 78'i yapay zekâ hakkında halkın ne düşündüğünü kişisel konuşmalardan öğrendiğini söylerken, sadece yüzde 32'si bu bilgiyi sosyal araştırmalardan edindiğini belirtiyor. Yani bir nevi, "ben halkın ne düşündüğünü biliyorum çünkü birkaç arkadaşımla konuştum" diyorlar. Keza araştırmacıların yüzde 46'sı yapay zekâ risklerini anlamaya en uygun kişilerin bilgisayar bilimcileri olduğunu düşünürken, sadece yüzde 32'si etkilenecek halkın bu konuda söz sahibi olması gerektiğini düşünüyor.

Araştırmacılar halkın yapay zekâ geliştirmenin hangi aşamalarında yer alması gerektiği konusunda da oldukça seçiciler. Katılımcıların yüzde 84'ü halkın yapay zekâ etkilerini değerlendirme ve düzenleme konularında yer almasının önemli olduğunu söylerken, sadece yüzde 29'u yapay zekâ geliştirilmesinde, yüzde 28'i ise model eğitiminde halkın yer almasını "çok önemli" veya "son derece önemli" buluyor.

Araştırmacıların yüzde 65'inden fazlası, eğitim verilerinin nasıl edinildiği konusunda bir tür kısıtlama olması gerektiğini düşünüyor. Sadece dörtte biri, yapay zekâ şirketlerinin kamuya açık herhangi bir metin veya görüntü üzerinde modellerini eğitmelerine izin verilmesi gerektiği görüşünde. Halk ise bu konuda araştırmacılarla benzer düşüncelere sahip.

Araştırmacılar ve halk, yapay zekânın güvenli kullanımından kimin sorumlu olması gerektiği konusunda ise farklı görüşlere sahip. Araştırmacılara göre ilk üç sorumluluk sahibi: (1) Yapay zekâ geliştiren şirketler, (2) hükümet ve (3) uluslararası standart kuruluşları. Halka sorulduğunda ise yanıt: (1) bağımsız düzenleyici, (2) yapay zekâ geliştiren şirketler ve (3) vatandaş katılımlı bağımsız gözetim komitesi. Burada dikkat çeken sonuç bence, yapay zekâ güvenliğine dair halkın politikacılar ve onların çıktılarından ziyade bağımsız bir düzenleyici talebi.

Şunu da eklemeliyim ki araştırmacılar risk tartışmalarını fayda tartışmalarından daha önemli görüyor. Daha fazla araştırmacı, yapay zekânın negatif etkilerinin eşit olmayan dağılımı konusunda endişeli (yüzde 82) ve halkın yapay zekâ riskleri hakkında bilgi sahibi olmasının son derece önemli olduğunu düşünüyor (yüzde 91). Yapay zekânın faydalarının paylaşımı konusundaki endişe ise daha düşük (yüzde 70). Üstelik araştırmacılar, halkın yapay zekânın riskleri hakkında bilgilendirilmesini (yüzde 91), faydaları hakkında bilgilendirilmesinden (yüzde 75) daha önemli buluyor.

Yine uzun bir yazı oldu farkındayım, ancak yapay zekâ araştırmacılarının, içinde yaşadığımız için belki de ne kadar kaotik olduğunu hissetmediğimiz ancak dış bir gözle bakmaya çalıştığımızda da kaotik olduğunu kesinlikle söyleyebileceğimiz bu teknolojik değişim çağında neler hissettiğini en kısa bir şekilde böyle özetleyebildim. Aslında bu uzun metnin altında en temel problemin "teknolojik kaçınılmazlık hissi" olduğu açıkça görülüyor. Konuya daha kötümser yaklaşan araştırmacıların halkı daha fazla sürece dahil etme eğiliminde olduğunu ve cinsiyet çeşitliliğinin de farklı bakış açıları getirdiğini söylemek mümkün.

Yapay zekâ gelişimine dair tartışmalarda, teknoloji şirketlerinin yöneticileri veya kendi kendini "uzman" ilan eden kişilerin dışında, araştırmacıların da seslerini duyurmaları gerekiyor. Ve bu ses çeşitliliği artarken, halkın sesinin de sürecin her aşamasında dahil edildiği, daha demokratik bir teknolojik gelişim sürecine ihtiyacımız var. Bu, insanlığın yapay zekâ çağında hem güvende hem de eşit bir şekilde ilerlemesini sağlamak için doğal bir hakkı.


Referanslar

O'Donovan, C., Gurakan, S., Wu, X., Stilgoe, J., Bert, N., Dmitrichenko, E., Gjørva, E., Liu, S., Zamborsky, T., & Zhao, T. (2025). Visions, values, voices: a survey of artificial intelligence researchers (1.01). Zenodo. https://doi.org/10.5281/zenodo.15118399

Ozancan Özdemir kimdir?

Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu.

Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor.

Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu.

Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Google I/O 2025: Yapay zekâ bombardımanı ve sorulması gereken sorular

Google’ın başka araçlar üzerinden hali hazırda yapılabilen yapay zekâ modelinin arama motoruna entegre edilmesi ya da simültane çeviri gibi pek çok gelişmeyi şimdi kullanıma sürmesi, belli hamleleri yapmakta geç kaldığını da gösterdi

Çocukluğumuz geleceğimizi belirler, ama nasıl?

Çocukluk sadece bir büyüme evresi değil, aynı zamanda yetişkinlikteki yaşam amacının ve anlamının temellerinin atıldığı hayati bir dönem

Türkiye’nin istatistik tarihçesi: Kurumlarından eğitimine dünü ve bugünü

Dünya genelindeki istatistiksel çalışmaların önemi göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizdeki istatistikçilerin katkıları her geçen yıl artıyor

"
"