24 Eylül 2023

İçimize doğru güçlü bir yürüyüş: Kâmuran Akkor

Onu gönüllere yerleştiren başka bir şey var: Her şarkısında bize verdiği ve her seferinde de gerçekleştirdiği vaadi. İçimize doğru güçlü yürüyüşü. Duygularımızı harekete geçirip, yaşadıklarımızı bize tane tane anlatışı. Ona bir 'la' sesi verin, sonra şarkısının içinde seyredin kendinizi…

1960'larla başlayan Türk müziğinin o mümbit yıllarında, arabeskten popa farklı topraklarda filiz verip yeşillenmeye başlayan fidanlar, bugün birer çınar gibi gölgelerini seriyorlar üzerimize. Zamanın şarkıları da elbette güzeller ama o zamansız şarkıcıların sesinde, yorumunda bugün gölgelenmenin tadı bir başka. İlk plaklarından olan 1967 tarihli "Aşk Eski Bir Yalan"dan 2022 sonlarında yorumladığı "Daha Yokluğunun İlk Akşamında"ya kadar, 'gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz' o isimlerden biri de Kâmuran Akkor

Neden dönüp dolaşıp aradığımız o tadı, o dokunuşu eski şarkılarda bulduğumuzu, Kâmuran Akkor'u dinleyince anlayabiliriz. Yorumladığı şarkıların üstünü koyu ve keskin bir buğuyla kaplayan sesi, gereksiz iniş çıkışlara, süslü nağmelere ihtiyaç duymaz. Tane tane ve çok sağlam basar notaların üstüne. Bu buğu, onun alamet-i farikası, değişmez imzasıdır. Bir Türk Sanat Müziği icrası olan ilk 45'liği "Sana Gelen Yollar"da da vardır bu kıvam, neredeyse 60 yıl sonra yayınlanan "Benim İçin Üzülme" yorumunda da.

Müzik kariyerindeki asıl çıkışını "Dağlar Kızı Reyhan" ile pop kulvardan yapan Kâmuran Akkor, sonraları kulvar değiştirip arabesk müziğe doğru yol aldı. Bu tercih ona "Arabeskin Kraliçesi" unvanını sunarken bizlere de "Sev Yeter" gibi, "İsterse Kovsun" gibi, "Eskidendi O" gibi, ihtiyaç duyulduğunda hemen çıkarıp tutuşturulacak gömlek cebi şarkıları kazandırdı. Yüksek karakterli, esere her anında egemen olan hükümran sesinin güçlü oktav değeri kadar emeğiyle, yüreğiyle, hissedişiyle kurulmuş, şahsiyetli bir yorum onunki. Peki Kâmuran Akkor, popta kalıp arabesk müziğe hiç yönelmeseydi ne olurdu? Gömleklerimizin cebi hep biraz eksik kalırdı. Ya da değişen hiçbir şey olmazdı; bu harbi ses ve yorumla Türk popunun sağlam ve güçlü örülmüş nice anıt eserlerine sahip olabilirdik.

Tüm benliğiyle sarıp sarmalayarak icra ettiği şarkılarında dinleyicisini kederse kedere, isyansa isyana, aşksa aşka ortak eder; yorumuyla estirdiği o güçlü rüzgârla, bir duygu türbülansının içine çekip alıverir insanı. Hayata hepimizin adına bir meydan okuyuş gibi söyler seslendirdiği eseri, belki de bu yüzden çok seviyoruz onun yorumunu, şarkılarını. Sanatının icrasına bizi de katıyor, senin, benim adıma da yeri geldiğinde koyuyor postasını, basıyor itirazını. Severken, özlerken, öfkelenirken, kırılırken, bir yandan da hesap sorar gibi yiğit, cesur ve gözü pek bir yorumla hep yanımızda yer alıyor. Hayatta yalnız olmadığımız duygusuna kapılıyoruz onun sağlam ve anaç sesiyle. Bir zamanlar mutlu muyduk, hâlâ unutamadığımız sevgilimiz mi var, o eski günleri özlüyor muyuz, o zaman acilen "Beni Kaybettin Artık"ı dinlememiz gerekir. Ya da "İsterse Kovsun" parçasının girişinde "Gurur bitirmiyor aşk acısını" dizesini öyle bir vurguyla söyler ki, mesaj tam yerine gider. İçimizdeki temas noktasını bulur. Şarkılarını adrese teslim okur Kamuran Akkor. Onu her dinlediğimizde hayatımızın geride kalan günlerine doğru bir koşu başlar içimizde. Ama aynı zamanda o günlere gidip de hiçbir şeyi değiştirmeden, yeniden aynı hayatı yaşaya yaşaya bugüne geri dönme gücüyle dolarız. Okuduğu eserle meydan okur gibidir zamana…

Batı Müziği, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ya da Arabesk formlarına hiç de yabancılık çekmeden oturan güçlü ve kapsayıcı sesi, bugüne dek onu hep zirvede ya da ulaşılması daha güç bir yer olarak kalplerde tuttu. Bunda Münir Nurettin Selçuk başta olmak üzere büyük hocaların talim ve terbiyesinden geçmesinin de etkisi büyük kuşkusuz. Ama onu gönüllere yerleştiren başka bir şey var: Her şarkısında bize verdiği ve her seferinde de gerçekleştirdiği vaadi. İçimize doğru güçlü yürüyüşü. Duygularımızı harekete geçirip, yaşadıklarımızı bize tane tane anlatışı. Ona bir 'la' sesi verin, sonra şarkısının içinde seyredin kendinizi…

Gazinolar tekrar açılsın, Kâmuran Akkor yeniden çıksın sahneye, kalplerimizin yıllardır dokunulmamış kuytu köşelerinde sesi canlı canlı yankılansın…

Ömer Sercan kimdir?

Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı.

Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı.

Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

"Niyazi Köfteler", birleşsin köfteciler…

Karaca, "Niyazi Köfteler"i yazdığından bu yana 32 sene geçti. Hükümet ne kelime, rejim bile değişti. Ama köfte, Türkiye kültürü, müziği ve siyasi hayatındaki belirleyici rolünü hâlâ sürdürüyor

Yolumuza çıkardı bir zamanlar şarkılar…

Benim için iyi şarkıların en büyük ölçütlerinden biri, otomobillerin açık camlarından etrafa saçılıp saçılmıyor oluşları. Hele araç uzaklaştıkça şarkının o giderek düşen volümüyle elinden kaçmakta olanı yakalama, tutmaya çalışma hissi. Mert Demir'in "Ateşe Düştüm"üyle de sokakta karşılaştım

İnsanı işinden gücünden alıkoyan bir "cover"

Bir pencere aniden açılır da içeriye birden soğuk hava dolar ya, öylesine keskin, çarpıcı, ürpertici bir etki. Nereden geldiğini, nasıl olduğunu anlamaya çalıştığınız bir dış müdahale. İlk duyulduğunda dinleyicide "nedir bu" sersemliği yaşatan, çok güçlü bir çarpılma hâli. Bir yeniden yorum, ancak bu kadar kişilikli, iddialı ve sarsıcı olabilir…