24 Haziran 2025

Anket bağımlılarına bir sorum var; Erdoğan ve Bahçeli’nin seçim kazanmasının tek yolu ‘muhalifleri sindirmek mi?’

Ekonomiden hukuka yaşanan büyük krizler toplumu iktidardan uzaklaştırdı. Ancak zor zamanlarda toplumun nasıl hareket edeceği öngörülemez

Gazetecisinden siyasetçisine, iktidara muhalif olanlara, eleştirenlere, sorgulayanlara karşı Türkiye tarihinin en ağır baskı süreçlerinden biri yaşatılıyor. Yargı merkezli bu baskıyı çoğu kesim 19 mart sonrası daha yaygın hissetmeye başladı. Oysa 2016 yılındaki darbe girişiminden bu yana adım adım yükselen bir trend vardı. Başta Kürt siyasetçiler yıllarca hapiste kaldı, kalmaya devam ediyor. Ya da iktidarın ‘ibret olsun diye’ tutukladığı, tuttuğu simge isimler, davalar bir çırpıda aklımıza geliyor.

19 Mart ile beraber ana muhalefeti ve onun popüler ismini, Cumhurbaşkanı adayını, etrafındaki çalışma arkadaşlarını, partili belediye başkanlarını, bürokratları, hatta kimilerinin ailelerini soruşturma, gözaltı, tutuklama, yaşadıkları şehir dışındaki hapishanelere yollama gibi uygulamaları görmeye başladık. Bu yaratılan ortamda ‘muhaliflerin baskı altına alınması, sindirilmesi’ ile iktidarın sandıkla kazanamayacağını anladığı için bu düzeni kalıcılaştırmaya çalışacağı, sürdüreceği düşünüldü. Ben hala ‘yeni dalgaların’ gelebileceğini düşünüyorum.  

Bu dönemde iktidarın beklediğini düşünmediğim iki gelişme yaşandı. Birincisi toplumsal muhalefetin rüzgarını, gücünü arkasına alan CHP’nin Özgür Özel’in yarattığı direnç. İkincisi Kürt sorununun çözümü noktasında mesafe alınmaya başlamışken, Kürt siyasi hareketinin çoğunlukla CHP’yi hedef alan operasyonlar konusunda sessiz kalmaması. CHP’nin üzerindeki baskıya rağmen ‘Kürt sorununun çözümü noktasında’ desteğini esirgememesi. Koşullar sebebiyle başlangıçta ağırlığı iktidar ile devam eden sürece rağmen, CHP ile DEM Parti arasında bir kopuş yaratılamadı.

Tüm bu yaşananlar içinde yapılan anketlere göre CHP 2024’te birinci çıktığı seçimlerin üzerinden geçen 15 ayda da birinci parti. Anayasaya göre bir daha aday olamayacak Tayyip Erdoğan’ın ‘bir şekilde ama mutlaka aday olacağını' hesaplayan anket şirketlerinin sonuçlarına göre de Ekrem İmamoğlu ya da yerine yarışacak simgesel aday rakibine yüzde 8-10 fark atıyor. Tüm bu sonuçlara bakılarak ‘seçim olduğunda’ muhalefetin kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Ağırlaşan baskının ‘seçimler yapılsa da simgesel hale getirileceği’ bir konjonktüre işaret edeceğinden bahsediliyor. Elbette bu riskin büyüklüğü ortada. Ancak ben başlıkta sorduğum sorunun yanıtını aramaya dönmek istiyorum. Erdoğan ile Bahçeli’nin seçimi kazanmak için muhalifleri sindirmekten başka çaresi kalmadı mı? İşte ben bunun üzerine düşünülmesi gerektiği fikrindeyim. Buna kolayca ‘evet’ demenin mümkün olmadığını düşünüyorum.

Çeşitli gerekçeleri var bu düşüncemin. Bunlardan en önemlisi Türkiye’nin yakın çevresinin geldiği istikrarsız- riskli savaş durumu. Böyle zamanlarda toplumların ‘güvenlik arayışı sebebiyle’ mevcuda (lider-koalisyon-parti) yönelmeleri beklenebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan dünya düzeninin, kurumlarının dağıldığı henüz yeniden yapılanamadığı süreçte belirsizliklerden, korkudan en çok ‘beka ve güvenlik söylemlerini üreten sağ popülistler’ yararlanmadı mı, yararlanmıyor mu?    

Dün katıldığım bir toplantıda gördüğüm sonuçlardan biri de beni düşündürdü. Rawest Araştırma’nın İstanpol için yaptığı ‘Kürt Meselesinde Yeni Dönem: Türkiye Toplumunun Algı, Kanaat ve Tutumları’ adlı çalışma bu. Katılımcıların yüzde 70’inin kendini Türk, yüzde 21’inin Kürt, yüzde 3’ünün Arap olarak tarif ettiği, eşit sayıda kadın ve erkekten oluşan, dört biri genç olan bir kitle bu. Önce şunu söyleyeyim, Türkiye’de yaşayan Türkler ve Kürtler ‘birbirlerinin sorunlarını ve kaygılarını anlama’ noktasında ilerleme kaydetmiş durumda. Katılımcıların yüzde 41’i Kürt sorunu/Kürtlerin sorunu var diyor. Bu oran Kürtlerde yüzde 60 Türklerde yüzde 36 düzeyinde. Araştırmayı yapan ekibin daha önceki araştırmalara da bakarak yaptığı tespit şöyle:

"Kürtler ve Türkler büyük ölçüde birbirini anlama hali içinde. Kürt toplumu müzakereyi zorlaştıracak taleplerden makule doğru çekilmiş görünüyor. Ve Türk toplumu da bu müzakereye katılma konusunda esneklik gösteriyor."
 
 
Peki sürece destek ne düzeyde? Yüzde 64,5 gibi bir oranla karşı karşıyayız. 2013-2015 arası yüzde 80’lere çıkan rakamlar hatırlandığında az, ekimden bu yana yaşanan ‘bilgisi az, sonuçları belirsiz’ döneme göre azımsanmayacak bir oran. Ancak bu orana rağmen süreci başarılı bulanlar yaklaşık yüzde 42.
 
‘Terörsüz Türkiye’ diye anılan süreçte Kürt sorununun silahsızlanma ve çatışmanın bitişi şeklinde çerçevelenmesi, demokratik adımların yokluğu belki de ‘başarı’ kavramının düşüklüğünü açıklayabilir. Bu arada Öcalan’ın çağrısı ve örgütün fesih kararına rağmen toplumun yarısı silahların bırakılacağına inanmıyor.
 
 
 
Gelelim başlıktaki sorunun bu konuyla ilgili beni düşündüren kısmına. Soru şu: Kürt sorununu hangi lider-ler çözebilir? Yanıtlar şöyle: Erdoğan-Bahçeli yüzde 39.9. İmamoğlu-Özel yüzde 16.5. Selahattin Demirtaş yüzde 12.3. Mansur Yavaş 9.1. Hiçbiri/Yanıt Yok yüzde 22.2. Erdoğan-Bahçeli yanıtı verenlerin oranı isim verilenlerin tamamından fazla bir yüzdeye sahip. Bunu sadece ‘iktidarın yapabilirlik gücü olarak mı’ okumalıyız? Bence hayır.
 
Elbette önemli faktör ancak muhalefetin ‘üstüne gelen atakları savuşturmadaki başarısını’ kritik konularda çözüm-umut odağı haline gelmekte zorlanması olarak da okumak mümkün mü? 19 Mart’tan itibaren ana muhalefeti etkisiz hale getirmek için vites yükselten iktidarın, CHP’yi ülkeyi yönetebilme kapasitesi konusunda halkta soru işaretleri yaratmaya başlaması olarak okunabilir mi? Ya da Kürt sorunu konusunda durduğu yeri ‘karşı çıkmama’ olarak tahkim eden CHP’nin, kendi duruşunu daha netleştiren kapsamlı bir çalışmayı kamuoyu ile paylaşmaması? Ki araştırmada bununla ilgili de bulgular var.
 
 
CHP’nin süreçteki varlığının önemli-hayati olduğunu vurgulanıyor. Bu arada CHP tabanı da yüzde 58’nin üzerinde sürecin desteklenmesi gerektiğine dair fikir beyan ediyor. Katılımcıların yüzde 44’ü CHP’nin alternatif bir Kürt politikası olmadığını düşünüyor.
 
Bitirirken…
 
Yazıyı tamamlamaya çalıştığım saatlerde İran’ın Katar’daki ABD üssüne saldırı haberini geçiyordu uluslararası ajanslar. Türkiye’nin, yakın çevresinin ve elbette dünyanın çok zor zamanlardan geçeceğinin sinyalleri çoğalıyor. İktidar bir yandan Kürt sorununu ile ilgili adımını ‘bölgesel karışıklıkların büyüyeceğini öngörerek başlatılmış bir vizyon’ olarak da anlatıyor. Bunun sahada da sürecin zihni alt yapısını kuvvetlendirdiği düşünülebilir. ‘Ortadoğu’daki, bölgedeki savaş ortamında sizi kim yönetsin istersiniz, kime güvenirsiniz’ sorusu işlenecektir. Elbette ekonomiden hukuka yaşanan büyük krizler toplumu iktidardan uzaklaştırdı. Ancak zor zamanlarda toplumun nasıl hareket edeceği öngörülemez.
 
Araştırmada 19 Mart’ta yaşananları ‘İmamoğlu seçimleri kazanacak diye tutuklandı’ şeklinde okuyanların oranının yüzde 46.3 olduğu görülüyor. İmamoğlu’nun diplomasının iptalini ve tutuklanmasını doğru bulanların oranı üçte bire ulaşmıyor. Toplum bir yandan haksızlık olarak görüyor, rahatsız. Ama anlaşılan ‘yönetebilme potansiyeli’ konusunda CHP’den daha çok performans bekliyor. Kürt sorunundan güvenlik ve dış politikaya hukuktan ekonomiye ‘Özel-İmamoğlu sorunları çözer’ algısının daha da kuvvetlenmesi gerekiyor.

Not: Uzun süredir Kürt sorunu konusunda okumaya, yazmaya, dinlemeye çalışıyorum. Bu yazıyı kaleme alırken kendi gözlemlerim-mesleki birikimim dışında araştırmayı yapan, sunan ve katılarak soru soran, yorum yapan isimlerden fikri olarak etkilendim, yararlandım, kimi cümlelerimde onların payı var. Genelde de takip ettiğim bu isimleri kayda geçirmek istiyorum: Reha Ruhavioğlu, Roj Girasun, Edgar Şar, Seren Selvin Korkmaz, Vahap Coşkun, Evren Balta, Mesut Yeğen…

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Günler ‘yüz’ler, ‘bin’ler geçerken sadece İmamoğlu değil, kurumsal olarak CHP de hedefte: Amaç sokaksız, ılımlı muhalefet

Özel iktidara karşı duruşunu bir kez daha ortaya koydu: “Sen gideceksin İmamoğlu Cumhurbaşkanı olacak.” Aslında Özel’e İmamoğlu ile yan yana durmaması yanında, ‘sokak işini bırakması’ ve ılımlı muhalefet de öneriliyor. Özel’in buna niyeti olmadığı çok açık

'Bir bölen’ olarak Kılıçdaroğlu… Ve bir soru: Sadece koltuk hırsı olarak okunabilir mi yaşananlar?

Gördüğüm; yeniden partinin başına gelsin ya da gelmesin Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi de Türkiye’deki muhalif rüzgarı da bu tartışmalarla kesemese de olumsuz etkileyebilecek bir hava yarattığı

Dünya potansiyel felaket senaryolarını konuşurken memlekette baskıyı artırmak

Dünyanın, yakın coğrafyanın bu kadar kritik bir dönemden geçtiği anlarda, içeride demokrasiyi, hukuku hakim kılmak son derece önemlidir. Hiçbir gözaltı, tutuklama, haksızlık normalleştirilmemeli, muhalefetsiz iktidarlar hem kendine hem memlekete kaybettirir

"
"