Cinayeti hepiniz gördünüz.
Kimsenin kimseye ait olmadığı, kadının da erkeğin de sadece birey olarak varolduğu ve çıkan anlaşmazlıkların öfke fırtınasıyla değil sadece hüzünlü kalp kırıklıklarıyla son bulduğu ilişkileri hayal bile edemeyen bir toplumun kanıksadığı seri cinnet fırtınasında bir kadın daha öldürüldü tam sokak ortasında.
Bir erkeğin elindeki tabancadan atılan o kurşunların yere düşmüş bir kadın bedenine nasıl bir nefretle yağdırıldığını ve eskiden evli olduğu kadına kinlenen bir erkeğin hıncını onu defalarca kurşunlayarak nasıl çıkarttığını gözlerinizle gördünüz.
Ve düşündünüz.
Bir kadın cinayetine daha tanık olduğunuzu düşündünüz.
Bunun son kadın cinayeti olmayacağını düşündünüz.
Katilin bir cani olduğunu düşündünüz.
Maktulün bir mağdur olduğunu düşündünüz.
Yasaların yetersizliğini düşündünüz.
Devlet politikalarının korkunçluğunu düşündünüz.
Kadınları erkeklerden korumak gerektiğini düşündünüz.
Ama en önemli şeyi, bir erkeği bir kadını öldürme hakkı olduğuna ikna eden değerleri düşünmediniz. Çünkü bunu düşünmeye başlarsanız inandığınız, güvendiğiniz, savunduğunuz birçok kavrama kuşkuyla bakmamız gerekecek.
Öncelikle bir anneyle babanın kızı, bir erkeğin sevgilisi ya da karısı ve bir çocuğun anası olarak kutsadığınız kadınlık halini çöpe atmak zorunda kalacaksınız. Kadının öncelikli kimliğinin hep başkasının bir şeyi olması ve asla tek başına kendisi olamaması üzerine düşünmekte zorlanacaksınız. Annenizi ya da kızınızı hatta kadın olan bir komşunuzu bile her türlü toplumsal cinsiyet tanımlarından öte bağımsız özgür bir insan olarak tahayyül etmeye başladığınızda ona karşı hissedeceğiniz ve sizden eksilecek duygularla ortaya çıkacak tabloya hazır değilsiniz.
Ne kendi bedeni üzerinde hiçbir tasarruf hakkı tanımadığımız kadını tam anlamıyla özgür bırakma düşüncesini aklınız alıyor…
Ne de kadın bedeni üzerindeki her türlü tasarruf hakkını sınırsız verdiğiniz erkeği bu haktan menetmeye eliniz varıyor.
Kıskançlık üzerine inşa edilmiş bir romantizm masalını olduğu gibi çöpe atasınız yok.
Aşkın, sevginin ve birlikte bir şeyler paylaşmanın aslında ne anlama geldiğini en baştan ve bambaşka bir yerden düşünmekten korkuyorsunuz.
Erkekleri kadınların sadece kendilerine ait olacağı teminatıyla büyütmekten yılmıyorsunuz.
İşin kötüsü kadınları kötülüklerden, eril ahlakın tüm tuzaklarına tek tek düşüp, o ahlakı cansiparane savunarak koruyabileceğinizi zannediyorsunuz.
Aksini yaparsanız yıkılacak olan o koca dağın altında kalacak her şeyden, boş inançlardan, kadim geleneklerden, aileye düzülen methiyelerden, dokunulmazlıkla kutsanmış annelik efsanelerinden, kadın bedeni üzerine inşa edilen namus safsatalarından vazgeçmeniz gerekecek…
Buna da asla yanaşmıyorsunuz.
Erkeklerin değişmesi için önce sizin değişmeniz gerekiyor.
Erkekler tarafından öldürülen kadınların sayısı gerçekten azalsın istiyorsanız, öncelikle aşk ile mülkiyet arasındaki bağı dürüstçe kurmak, sadakatle ilgili tüm romantik fikirlerinizi çöpe atmak ve kıskançlıkla ilgili tüm psikolojik ve sosyolojik gerçeklikleri masaya yatırmak zorundasınız.
Bir de tüm boş inançları ve gelenekleri külliyen hor görmeniz, kadının erkeğin kaburgasından yaratıldığına dair tüm söylencelere gülüp geçmeniz elzem.
Bunları yapmadığınız sürece erkekler tarafından öldürülen kadınları saymaya devam edeceksiniz. Ve hepsini kendi ellerinizle kazdığınız o daracık mezarlara üst üste gömeceksiniz.
Evet cinayeti gördünüz.
Ama gerçeklere körsünüz.
Mine Söğüt kimdir?
Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.
Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.
Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.
Yayımlanmış yapıtları
- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000) - Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003) - Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003) - Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004) - Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006) - Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007) - Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009) - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010) - Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011) - Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011) - Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019) - Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020) - Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)
|