18 Ağustos 2021

Soru ve cevaplarla Afganistan'ı anlamak

ABD’nin yıllık 80 milyar dolarlık istihbarat ve 700 milyar dolarlık askeri makinasının tüm bu yaşananları öngöremediği çok açık. Peki neden ABD güvenlik ve istihbarat bürokrasisi yaşananları öngöremedi? Ankara-Taliban ilişkilerindeki uzun ve dikenli yol ile Afganistan'ın geleceğinde neler gözleniyor?

Afganistan artık bir sıvıya dönüştü. Şimdi her yere akacak. Gelişmeler hızlı, anlık yaşanırken olanları ve Türkiye’ye olası etkilerini anlamaya çalışıyoruz. Aşağıda size bir yaşananları anlama kılavuzu bırakıyorum.

ABD Afganistan’da yenildi mi?

ABD’nin Afganistan’daki ani ve hazırlıksız çekilmesini (veya sıvışmasını) illa bir zafer/mağlubiyet ikilemine sokmaya gerek yok. Ama hem sahada hem da diplomatik olarak ABD (özellikle de Biden yönetimi) büyük çuvalladı. Özellikle Biden yönetiminin karizması hem ABD iç kamuoyunda hem de küresel anlamda büyük çizildi. Medyamızdaki meseleleri ideolojik gözlüklerden okuyan ve küreseli okumada renk körü bir kısım zevatın Afganistan yorumlarına bakıyorum da. Hâlâ olayda bir 'Üst Akıl', 'ABD dizaynı' bulma çabası. Şu net: ABD büyük çuvalladı. Biden yönetimi bile beklemiyordu böylesine hızlı bir çöküşü.

ABD’nin yıllık 80 milyar dolarlık istihbarat ve 700 milyar dolarlık askeri makinasının  tüm bu yaşananları öngöremediği çok açık. Peki neden ABD güvenlik ve istihbarat bürokrasisi yaşananları öngöremedi? ABD’de bazıları Afgan devletine ve ordusuna yönelik ciddi zafiyete ve yaklaşan çöküşe dair gerçekçi raporların bürokrasi içinde hasır altı edildiğini, bazıları Biden yönetiminin kendilerine ulaşan karamsar raporları görmezden geldiğini, bazıları ise Afgan hükümet ve ordu yetkililerinin ABD’lileri kandırdığını ifade ediyor. Ama görünen gerçek şu: Afgan hükümeti ABD istihbaratının öngörüsü aksine aylarca dayanamadı, Afgan ordusu ise bir ayda buharlaşıverdi. Sonuçta, Biden hem Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu Senato, hem de iç kamuoyu ve en önemlisi küresel ortamda büyük darbe aldı. Bakalım Biden hem içeride hem de dışarıda çizilen karizmasını toparlayabilecek mi?

Afgan ordusu nasıl oldu da bu bozguna uğradı ve bir ayda buharlaşıverdi?

Bu sorunun cevabı aslında ‘nedensel bir mekanizma’. Aşağıda bileşenlerine yer verdiğim nedensel mekanizma ya da faktörler paketi büyük bozguna yol açtı.

İlk boyut sosyo-politik gerçeklik; 15 yılda 80 milyar dolardan fazla para harcanan Afgan ordusu aslında hiç bir zaman ülkedeki milli kimliğin temsilcisi, devletin ve toplumun ‘yılmaz bekçisi’, devlet ve toplum için ölmeye hazır bir savaş makinasına dönüşemedi. Afgan ordusu mezhepsel, etnik ve siyasi çekişmelerden bir türlü sıyrılamadı ve kurumsallaşamadı. Yolsuzluklar, başıbozukluk ve disiplinsizlik aldı başını gitti. Pek çok uzmana göre Afgan ordusu zaten aylar önce çökmüş ve kâğıttan bir kaplana dönüşmüştü.

Bu boyutta Türkiye’nin de alması gereken bir ders var: Siyasi, dini, mezhepsel ve etnik tartışmalar asla TSK içine girmemeli çünkü bu tartışmalar bir kurdun koca bir çınarı içeriden çürüttüğü gibi çürütüyor ve devasa organizasyonlar olan ordular heybetli ama içi boş kağıttan kaplanlara dönüşüyor.

Diğer boyut ise ordu içinde moral faktörler ve motivasyon. Afgan ordusunu ABD ve koalisyon güçleri en modern silah, teçhizat ve harp gereçleri ile teçhiz ettiler ama günün sonunda ‘harp sahasında/er meydanında’ en etkili silah ‘savaşma azim ve kararlılığı ile motivasyonu yüksek, inandıkları için ölmeden önce öldürmeye hazır iyi eğitilmiş asker.’ Afgan ordusunda önce toplu firarların, sonra kitlesel saf değiştirmelerin, teslim olmaların, silahları ile birlikte İran’a, Özbekistan’a kaçışların yaşanması ve tüm bunların toplamı tam bir bozguna dönüşmesine neden oldu.

Üçüncü boyut ise Taliban’ın propaganda gücü. Dikkat ettiniz mi? Taliban ele geçirdiği yerlerde interneti kapatmadı, sosyal medyayı yasaklamadı. Acaba neden? Sebebi Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözünde gizli; ‘Muharebe meydanında cesaret ve korku iki bulaşıcı hastalıktır.’ Afgan ordusu saflarına korkunun bulaşması için Taliban sosyal medyayı çok iyi kullandı, yenilmez olduğuna yönelik algıyı tahkim etti.

Dördüncü boyut ise Afgan ordusunun etkin bir hava gücünün olmaması idi. ABD liderliğindeki koalisyon güçleri Afgan ordusuna deli para harcamalarına rağmen Pakistan’ı, Orta Asya cumhuriyetlerini, Rusya’yı ve Çin’i rahatsız etmemek için Afgan Hava Kuvvetleri’ne ve Afgan Kara Havacılık birliklerine olması gereken kadar para harcamadı. Eğer Afgan Hava Kuvvetleri ve kara havacılık (taarruz helikopter ve yakın hava desteği filoları) güçlü olsa idi Taliban birlikleri önce kritik şehirlere giden yolları bu kadar rahat kesemez ve şehirlere kolayca giremezdi.

Diğer bir boyut ise Taliban’ın sahada, yani yerel düzeyde Afgan ordusundan birlik komutanları, şehirleri kontrol eden savaş lordları ile teması ve onları bir şekilde (ya tehdit ederek ya da para ve makam teklif ederek) taraf değiştirmeye ikna etmesi. Bu konuda yerel liderlerin burnu büyük, halktan kopuk ve yolsuzluğa batmış Eşref Gani hükümeti yerine halka yakın bir taban hareketi olan ve kararlı ilerleyen Taliban’dan yana tercih kullanmaları bizleri şaşırtmamalı.

Aslında pek de konuşulmayan son boyut ise Taliban’ın arkasındaki Pakistan desteği ve Pakistanlı emekli/görevdeki generallerin kurmay zekâsı ve Pakistan istihbaratının desteği. Taliban’ın bu hızlı ilerlemesinde verdiği kararlara ve hâl tarzlarına bakınca kararların rasyonel ve kurmay zekâsı kararları olduğunu görmek gerekiyor.

ABD niçin şimdi Afganistan’dan çıkmak istedi?

Bu sorunun cevabı hem ABD’nin küresel tehdit algılamaları hem de iç siyaseti ile ilgili.

Öncelikle ABD artık 2000’lerin başında 11 Eylül saldırıları ile başlayan ‘Küresel Terörle Mücadele’ dönemini kapatmak istiyor. ABD’ye küresel jandarma rolü, iddialı ulus/devlet inşası projeleri, küçük savaşlar maliyetli gelmeye başladı. Biden da bunu itiraf ettiğin 16 Ağustos’ta attığı tweetinde şunu dedi: 'Artık 20 yıllık Küresel Terörle Mücadele, küçük savaşlar, devlet/ulus inşa etme dönemi kapandı.'

ABD'nin artık gelecek 30 yılda yönelişi büyük güç mücadelesi ve temel hedefi konvansiyonel güçler, yerel ittifaklarla Çin, Rusya gibi küresel rakipleri çevrelemek...

Peki Afganistan gibi yerlerde ABD ne yapacak? ABD strateji dokümanlarında bunun cevabı var. Küresel terörle mücadele ve küçük savaşlar için bir yandan ‘yerel partnerler’ ile bölgesel taşeronlardan destek alacak, diğer yandan işi kinetik (askeri) operasyonlardan ziyade finansal denetim, diplomasi, ekonomik yaptırımlar gibi non-kinetik alanlara taşıyacak. İşte Erdoğan iktidarı tam da burada kendisine bir ‘fırsat penceresi’ açıldığını düşünüyor olmalı ki Afganistan’a cumburlop atlamak istiyor. İktidar mealen ‘Biden, ben sana Afganistan’da yardımcı olurum. Yaparız bir şeyler’ dedi, Biden da 14 Haziran’da ‘Buyur dostum. Dükkân senin’ dedi.

Ankara-Taliban ilişkileri: Uzun ve dikenli yol

Kişisel hikâyemin bir parçası olan Afganistan'da Türkiye'nin de bir parçası olduğu modern dünyanın tüm ilerici çabaları koyu bir karanlığa teslim oldu. Bana göre Türkiye Afganistan'ın bu karanlıktan çıkmasına yardımcı olmalı, karanlığın daha da artmasına değil. Ama Ankara artık dış meselelere Türkiye’nin âli çıkarları, temel insan hakları ve insanlığın ortak kazanımları perspektifinden değil de ‘tek kişinin siyasi bekası’ perspektifinden baktığı için benim bu yorumuma katılmaz. Görünen, iktidar, tek kişinin siyasi bekası için yürütülen dış ilişkiler kapsamında daha iki ay öncesine kadar gündemimizde yer bile işgal etmeyen Afganistan’ı, Taliban’la müzakereleri kullanmak ve Taliban’la küresel aktörler arasında ‘arabuluculuğa’ soyunarak kendisine uluslararası itibar ve meşruiyet devşirmek niyetinde. Ama hep denir: ‘Taliban’la müzakere yapmak yılanla aynı çuvala girmek gibidir.

Ankara Taliban’la diyalog ve müzakereye girmeli mi? Bence evet. Bu müzakereler ve Taliban’la masaya oturmak, Taliban’ı de facto (fiilen) tanımamıza neden olacak olsa da Türkiye’nin Afganistan’a tarihi borcu, iki ülke arasındaki çıkarları aşan dostane ilişkiler nedeniyle Afganistan’ın ve dini, etnik, mezhepsel ve siyasi görüşlerine bakmadan tüm Afganlıların yanında olma zamanı.

Ancak de jure tanıma, yani Taliban hükûmetine ‘güven mektubu’ sunma işi ayrı bir konu.

Görünen, tüm dünya ülkeleri Taliban’ı tanıyanlar ve tanımayanlar olarak ikiye ayrılacak. Ankara’nın bu gruplardan hangisinde yer alacağı basit bir dış politika tercihi olmaktan öte anlamlar içerecek. Bu nedenle tanıma konusunda hızlı hareket edilmemesinden yanayım.

Diğer yandan Taliban’a ikili ilişkilerde ne kadar güvenilir? Bunu test etmenin en güzel yolu ise, Türkiye’deki düzensiz sığınmacılar için yeni kurulacak hükûmetle bir ‘Geri Kabul Anlaşması’ imzalamak olabilir. Bu sığınmacıların ülkelerine dönüşü için ekonomik teşvikler, sosyo-ekonomik projeler geliştirilebilir. Yeni hükûmetin de bu konudaki işbirliğinde göstereceği samimiyet üzerinden Taliban bir güven testine tabi tutulabilir.

Afganistan nereye?

Ben önümüzdeki 1-2 yılda Afgan hükûmetinin ve ordusunun tamamen çökmesi, büyük çaplı taraf değiştirmelerin yaşanması ve uluslararası destek eksikliği gibi faktörlerin ışığında Taliban karşıtı unsurların birleşerek Taliban’a direnişe geçebileceğine, sonra ülkenin çatışmalarla bir iç savaşa sürüklenebileceğine ihtimal vermiyorum.

Ne mi olacak? Taliban iktidara gelecek, sonra da ülkeyi yönetme, siyasi, kadın hakları, ekonomik sistem, yargı sistemi vb. pek çok sorun alanlarında Taliban içinde ılımlılarla radikaller birbirlerine girecek. Bu siyasi görüş ayrılıkları zamanla çatışmaya dönüşecek ve en sonunda Taliban içinde bir ılımlı ve radikal çatışması başlayacak. Afganistan’ı yakından tanıyanlar bu mücadeleden de radikallerin büyük ihtimalle üstün çıkacağını bilir. Ardından Taliban yönetimi daha da sertleşecek ve sonra da iki opsiyon var:

  • Ya Taliban’ın radikal unsurlarına karşı bir ayaklanma.
  • Ya da Afganistan’a uluslararası askeri müdahale.

Bu kehaneti not edin. “Metin Gürcan demişti” dersiniz.

Taliban içindeki bu radikal-ılımlı çatışmasının yaratacağı ‘ideolojik hararet’in de en çok hissedildiği ülkelerden biri Türkiye olacak. Bazılarının “Taliban içindeki bir radikal ve ılımlı çatışmasından bize ne” diye sorduğunu duyar gibiyim.

Ben de onlara bir soru ile cevap vereyim: Acaba şu anda Taliban’ın Afganistan hapishanelerinden serbest bıraktığı yaklaşık 4 bin ‘Selefi cihadçı’dan kaçı Türkiye vatandaşı veya bir şekilde Türkiye ile bağlantılı?

Hadi bir soru daha sorayım ve yazıyı noktalayayım: Bu hapishanelerden salıverilen Türkiye vatandaşı veya Türkiye ile bağlantılı aşırıcı Selefi cihadçıdan acaba kaçı Türkiye’ye dönme niyet ve kararlılığında? Umarım bu soruların cevaplarına Ankara’da birileri kafa yoruyordur. _______________________________________________________

Metin Gürcan, 1976 yılında Bilecik Bozüyük’te doğdu, 1998-2014 yılları arası Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) değişik birimlerinde çalıştı. Akademik çalışmalarına devam edebilmek amacıyla zorunlu hizmetini bitirmesini müteakip 2015 yılı Ocak ayında kendi isteği ile TSK’dan emekli oldu. Meslek hayatının yaklaşık sekiz yıllık bölümü Güneydoğu Anadolu bölgesi, Irak, Afganistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da çeşitli operasyonel faaliyetler, irtibat ve eğitim görevlerinde geçti.

TSK’da Özel Kuvvetler bünyesinde yetişen Gürcan, 2008-2010 yılları arasında ABD Deniz Kuvvetleri Enstitüsü’nde ‘Bölgesel Kürt Yönetimi ile Bağdat merkezi yönetimi arasındaki çevre-merkez ilişkisi’ adlı teziyle Güvenlik Çalışmaları alanında master derecesi aldı.

Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi  Bölümü’nde TSK’nın kurumsal dönüşüm kapasite ve isteği konusunda yazdığı doktora tezini Nisan 2016’da savunarak doktorasını tamamladı. Bu çalışmasını 2018 yılında ‘Opening the Blackbox: Turkish Military Before and After July 15’ adıyla kitap olarak yayımladı.

İngilizce (çok iyi) ve Rusça (orta) bilen Gürcan, 2009 yılında Solomon Asch Conflict Center/ Bryn Mawr College’de ve 2014 ile 2015 yıllarında Oxford Üniversitesi Savaşın Değişen Karakteri (Changing Character of War-CCW) programında misafir araştırmacı olarak çalıştı. Oxford Üniversitesi’nden Prof. Robert Johnson ile beraber editörlüğünü üstlendiği The Gallipoli Campaign: The Turkish Perspective (Çanakkale Savaşı: Türk Perspektifi) adlı İngilizce kitabı Nisan 2016’da basıldı. Yine ‘What went wrong in Afghanistan?: Understanding Counterinsurgency in Tribalized, Rural, Muslim Environments’ (Afganistan’da Ne yanlış Gitti? Aşiret Yapılı Kırsal Müslüman Bölgelerde Ayaklanmaya Karşı Koymayı Anlamak) adlı İngilizce kitabı da Mayıs 2016’da yayımlandı. Mart 2020'de kurucuları arasına katıldığı DEVA Partisi'nde görev aldı.

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye politikasızlığımızın artan maliyeti: Peki çözüm ne?

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcut askeri yığınaklanması ve operasyonel gücü sayesinde Rusya hava sahasını da açarsa Tel Rıfat’ı almasına alır da bu bölgenin alınması Türkiye’nin Suriye politikasının siyasi hedefine hizmet eder mi?

Fırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var?

Soçi’deki zirvede ne tür bir alışveriş oldu bilemiyoruz ama mevcut durumda Putin bir şey almadan Tel Rifat’ı bize vermez. Bölgede, yani Fırat batısında ABD’nin ne hava sahasında ne de karada etkisi var; muhatabımız Moskova

Suriye, İdlib, TSK'dan istifalar ve tarihe bir not

İki jeopolitik gerçeklik ve iki operasyonel gerçeklik ışığında İdlib’de sahadaki durum değişti. Peki ne yapmalı?