10 Mayıs 2025

Bekaa’dan gelen şarap

Bir zamanlar PKK kamplarının bulunduğu, kurşunların havada vızıldadığı Lübnan’ın tekinsiz Bekaa vadisi, dünyanın en değerli şaraplarının da birinin vatanı. Vadinin şarapları ve üreticisi İstanbul’daydı…

1990’lı yıllardı. Bugünlerde silah bırakmayı planlayan PKK’nın eylemleri doruğundaydı ve zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş kükremişti:

“Terör örgütünün Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki kamplarını yerlebir edeceğiz… Hava harekâtı an meselesi!”

O yıllarda içki yazarlığına yeni adım atmış genç bir gazeteci olarak Esquire dergisinde hafif mizahi bir yazı yazdım. Château Musar’ı anlattığım yazının başlığı, “PKK’nın şarapçı komşusu”ydu ve “Aman paşam, pilotlarınıza koordinatlar hassas verilsin, vadideki ünlü Musar bağlarına zarar gelmesin. Château Musar Avrupa sosyetesinin sofralarında baş şaraplarındandır, maazallah bir-iki bomba bağlara düşerse Avrupa’nın bütün kalantorlarını Türkiye’ye düşman ederiz…” cümleleriyle sona ediyordu.

Château Musar'ın sahibi Gaston Hochar, Türkiye’ye gelen şarapların büyük bir gala yemeğiyle tanıttı

Gerçekten de yüksek rakımlı, gündüzlerin bütün kavurucu sıcağına rağmen geceleri de sepserin olan vadi dünyanın en değerli şaraplarından birine evsahipliği yapıyordu. Gerçi bağların tek belâsı etrafındaki PKK kampları değildi, Lübnan iç savaşının hararetli günlerinde bazı yıllar asmaların üzerinde kurşunlar vızıldadığından hasat bile yapılamamış, bazı yıllar da şaraplar üzüm kasalarından şarapnel parçaları ayıklanarak üretilebilmişti. Lübnan Hıristiyanlarından Bordo eğitimli önolog Serge Hochar bu zorlu şartlarda üstelik de nefis bir şaraba imza attığı için şarap dergilerinde “Ylıın Adamı” seçilmiş, her vesileyle de onurlandırılmıştı.

Yıllanmış Musar’lar Türkiye’de

Beşiktaş’taki Shangri-La otelinin balo salonunda, yanımdaki sandalyede oturan orta yaşlı adam işte bu kahramanın, 2014’te ölen Serge Hochar’ın firmanın başına geçen oğluydu. Gaston Hochar, mikrofonu eline aldı ve Türkiye’nin şarap dünyasından yüzü aşkın konuğa şunları anlattı:

“3000 metre yüksekliğindeki dağların eteklerinde, bin metre rakımdayız. Vadinin iklimi, bağcılık için ideal. Üzümlerimizin bazıları da 4000 yıldan bu yana bölgede yetişen üzümler, taa Babil Krallığı’ndan kalma… Felsefemiz de günümüzün pek çok üreticisinden farklı. Şarapları üzüm kabuklarındaki doğal mayalarla mayalıyor, mümkün olduğunca müdahalesiz yapıyor, ancak uzun seneler mahzenlerimizde yıllandırdıktan sonra piyasaya veriyoruz. Bir Château Musar’ı mahzende 7 sene şişeli olarak eskitir, öyle çıkarırız. Yıllanmış şaraplarımız çok ilgi görür, nitekim 1956 rekoltesi kırmızılarımız bile şu an mahzenimizden alınabilir…”

Konuşmanın ardından ilk şaraplar, karideslerle doldurulmuş çanak enginarlar ve keçi peynirli kiş eşliğinde sunuluyor. Beyaz ve roze “Korai”ler, Musar ürün paletinin gençleri. Şişe ve etiketleri çok modern ama içlerindeki şaraplar hayli klasik ve ambalajlarından daha “ciddi”. İkisi de 2021 rekoltesi şaraplar; tüm beyaz ve rozelerin mutlaka taze içilmesi gerekmediğinin de kanıtları.

Lübnan'ın ünlü şarabı Château Musar’ın en büyük farkı, 7 sene dinlenmeden piyasaya verilmemesi

Fuarda keşfedilen şarap

Derken sıra gecenin “ağır ağabey”lerine, üreticinin en iddialı şarapları Château Musar’lara geliyor. Cabernet Sauvignon, Cinsault ve Carignan üzümlerinden yapılan 2018 kırmızı, kuru meyve ve tatlı baharat notalarına sahip, deri ve tütün gibi nüanslar da hissedilen kompleks bir şarap. Ardından yudumlanan 1997’de de kızılcık, kuşburnu, kuru erik ve kuru kayısı gibi bukeler belirgin, tanenleri yumuşamış ve ipeksi bir içime kavuşmuş.

Son gelen şarap ise tek kelimeyle “atipik”, 2013 yılının beyaz Musar’ı... Kökleri çok eski çağlara dayanan Obeydi ve Merve üzümlerinin dönümde 100 ila 200 litre gibi inanılmaz düşük bir verim alınan bağlarının ürünü, tam 10 ay meşe fıçılarda tortularıyla birlikte mayalandıktan sonra yine mahzenlerde uzun süre yıllandırılmış. Gaston Hochar 15 derece gibi alışılmadık bir sıcaklıkta sunulan şaraptaki hafif oksidatif tonların ardından damakta öne çıkan tuzlu tadların salonda yarattığı şaşkınlığı gülümseyerek izliyor ve tekrar mikrofonu alıyor:

“Bildiğiniz gibi günümüzün modern beyazları daha çok genç içilmek üzere üretiliyor, taze aromalar öne çıkarılıyor ve bunun için de üzümleri kırmızılardan önce hasat ediliyor. Biz ise bu üzümleri kırmızılardan bir-iki ay sonra kesiyoruz. Çok daha farklı, kendine özgü, yıllanma potansiyeli olan bir beyaz yapıyoruz…” Beyaz Musar bal ve fındık kokularıyla gerçekten pek çok beyazdan ayrılıyor, bazı beyaz şarapların da çok iyi yıllanabileceklerini gösteriyor.

Son kadehimi uzun yıllar kendi yağıyla kavrulan bu üreticiyi 1979’da Bristol’deki bir şarap fuarında keşfeden Christie’s şarap bölümü başkanı Michael Broadbent’ın anısına kaldırdıktan sonra, üreticinin tam 8 farklı rekolte yıllanmış şarabını Türkiye’ye getiren JBI Trading’in kurucusu Burcu Akgül’ü tebrik ediyor, izin istiyorum. Zira hafta yoğun, sırada bir Ankara ziyareti var.

Kavaklıdere'nin sahipleri Ali, Cevza ve Aslı Başman 70 yıllık mirası koruyup yaşatıyorlar

Anılar dolu bir Ankara köşkü

İlk bağları 1930’da dikilen ve serüveni bir asıra yaklaşan Musar’ın Türkiye’ye ithali onuruna düzenlenen gecenin ardından, yine bir asıra merdiven dayayan bir başka üreticinin, bu kez ülkemizden Kavaklıdere’nin bir davetindeyim. 1929’da kurulan dev üreticimizin yönetim kurulu başkanı Ali Başman ve kızları Cevza ile Aslı Başman’la Ankara’da And Evi’nde buluşuyor, bizde de şarapçılığın dikkate değer bir mirası olduğunu görüyorum. Ankaralı olduğum halde ilk kez kapısından içeri girdiğim “And Evi”, çocukluğumun en sevdiğim yerlerinden Kuğulupark’ın bitişiğinde, adeta gizli bir malikâne. 1500 metrekarelik bir bahçenin içinde, Anıtkabir’e de imza atan ünlü mimarımızı Emin Onat’ın imzasını taşıyan iki katlı bir köşk. 70 yıllık köşkten içeri girer girmez tarihin kokusu adeta burnunuza geliyor, masif ahşap kirişleri, döküm demir trabzanları, çinili şöminesi ve duvarlarını süsleyen Nuri İyem’den Fikret Mualla’ya, Avni Arbaş’tan Yalçın Gökçebağ’a zengin resim koleksiyonuyla insanı hemen etkisi altına alıyor. Kuyruklu piyanonun üzerindeki siyah beyaz fotoğrafta zarifçe tuttuğu sigarillosu ile poz vermiş beyefendinin kim olduğunu sorunca, Ali Başman “Bedri Tahir Şaman” cevabını veriyor. Büyük şair Yahya Kemal’in “Bedri’ye Mısralar” şiirini adadığı diplomat dostunun fotoğrafını ilk kez görmenin keyfiyle dizelerini hatırlamaya çalışıyorum.

gelmek’çün ikinci bir hayâta,
bir gün dönüş olsa âhiretten;
her rûh açılıp da kâinâta,
keyfince semâda bulsa mesken;
tâlih bana dönse, nâzikâne;
bir yıldızı verse mâlikâne;
bîgâne kalır o iltifâta,
istanbul’a dönmek isterim ben.

bin bir tepe yükselen boğaz’dan
baktıkça vatan görünsün engin;
her yıl, bin ömür boyunca, yazdan,
yelkenler açılsa ufka gergin.
lâkin bu ikinci varlığımda,
son devrede, ihtiyarlığımda,
artık çekilince söz ve sazdan,
ömrüm iç erenköyü’nde geçsin

dizelerini cep telefonumun ekranına indirip mırıldanıyor, kadehimi bu iki zarif insanın anısına kaldırıyorum.

Anıtkabir'in mimarı Emin Onat tarafından 1955'te yapılan And Evi, Kavaklıdere Şarapları'nın da köklü tarihini yansıtıyor

Taze çilekler eşliğinde Kapadokya’daki Côtes d’Avanos bağlarının “şampenuaz”ından birer kadeh yudumladıktan sonra diğer gazeteci arkadaşlarımla birlikte yemek odasına geçiyor ve Başman ailesinin geleneksel Pazar yemeklerinin menüsünü tadıyoruz. Erik soslu kuzu inciğin yanında yudumladığımız Côtes d’Avanos’un amforalarda dinlenmiş ilk Kalecik Karası, boğazımızdan bir kadife yumuşaklığıyla akıyor. Bu arada da evin ilk sahipleri olan firmanın kurucusu Cenap And ile biri erken vefat eden iki eşinin, Sevda ile Cevza Hanım’ların bir romana konu olabilecek hayat öykülerini dinliyoruz. Cevza Hanım’ın vefatından sonra evin yeni sakini olan kardeşi Mehmet Başman’ı da anıyor, “İyi ki çocukları olmayan bu ailenin hem şarap, hem de kültür mirasına sahip çıkmış” diyoruz.

Akşam da And çiftinin klasik müziği desteklemek için kurdukları Sevda-Cenap And Vakfı’nın düzenlediği Ankara Müzik Festivali kapsamındaki dans gösterisindeyiz. Hemen önümüzde oturan Özden Toker’le selâmlaşıp saygılarımızı sunuyor, Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızının alçakgönüllüğü karşısında koruma orduları ve çakarlı araç konvoyları olmadan adım bile atmayan günümüz “devletli”lerinin kulaklarını çınlatmadan edemiyoruz.

Kültür etkinliklerine evsahipliği yapan And Evi, adeta bir yaşayan müze

Biri ülkemizden, biri de yakın coğrafyamızdaki Lübnan’dan iki şarap üreticisiyle geçirdiğimiz birer akşamdan izlenimler, işte böyle… Bunları özetlerken, iki de dilekte bulunuyorum. Biri, Château Musar gibi artık benzerlerine pek rastlanmayan “son mohikan”ların günümüzün popüler şarap akımlarına kapılmadan çizgilerini koruması… Diğeri de Kavaklıdere’nin biraz fazla bulduğum alçakgönüllülüğünden uzaklaşarak sahibi olduğu zengin mirası daha fazla parlatması, Türk şarapçılığının gurur duyacağı geçmişini biraz daha öne çıkarması…

Mehmet Yalçın kimdir?

Türkiye'nin ilk "içki yazarı" Mehmet Yalçın, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1984'ten itibaren haber ajansı ve dergilerde muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine uzanan görevlerde bulundu.

1997'de modern yaşam tarzı dergisi Gurme'yi, 2001'de de Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi Gusto'yu çıkardı. Sabah ve Milliyet gazetesinin Pazar eklerinde 17 yıl gastronomi alanında köşe yazarlığı yaptı.

"A'dan Z'ye Viski", "A'dan Z'ye Şarap" ve "A'dan Z'ye Bira" kitaplarını yazdı.

Dünyanın dört yanında sayısız şarap ve sert içki tadım ve eğitimine katılan Yalçın, danışmanlık ve eğitmenliklerini sürdürüyor, her hafta Türkiye'nin en çok okunan bağımsız internet gazetesi T24'te yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Pera’da bir âheste akşam

Bordo’nun iki doruk şatosunu birden yöneten ünlü önolog Pierre Lurton’la, Beyoğlu’nun tarihî bir binasında unutulmaz bir tadım yemeği…

Cin dünyasında Türk rüzgârları

Dünya cin piyasalarında şu sıralar Türk rüzgârı esiyor. Türk girişimcilerin ürettiği butik cinler ABD ve Avrupa raflarını fethediyor…

Çamlık’ta bir öğle sonrası

Lüleburgaz’ın bir et lokantasında Château Petrus’leri, Haut-Brion’ları, Figeac’ları Kırklareli şaraplarıyla karşılaştırarak tatmak ve sürprizler yaşamak…

"
"