17 Mayıs 2025
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçenlerde bütün camilerde okuttuğu Cuma hutbesi, “Nefsi ve nesli ifsat eden büyük günah: Zina” başlığını taşıyordu.
Bunun nesli nasıl bozduğunu tam anlamadım aslında.
Sonuç olarak bu eylemler bir çocuğun doğması ile sonuçlanıyorsa, anası belli, babası belli; nesil bundan niye zarar görsün?
Kim bilir, belki de Diyanet’te bu işlere bakan hocalar Müge Anlı’ya fazla takılıyorlardır. Evet, orada bir sorun var. Ne diyeyim, bilmiyorum. “Anadolu irfanı” deyip geçemeyeceğim tabii.
Hutbede zinanın, “gençlerin umutlarını karartan, hayallerini yıkan apaçık bir hayasızlık” olduğu da söyleniyor ki burada da gençlerin umutlarının niye karardığını anlayamadım.
İstatistiklere bakıyorum; gençlerin umutlarını karartan o kadar çok şey var ki birilerinin zina yapması onlara vız gelir, tırıs gider.
Geçtiğimiz ayın sonunda açıklanan istatistiklere göre 15-24 yaş aralığındaki gençlerdeki işsizlik oranı yüzde 14,5.
Bu rakama bakıp “yine de iyiymiş” diye düşünmeyiniz.
Bu “çalışabilir durumda olan gençler” arasındaki işsizlik oranı.
Askerliğini yapmakta olanlar, hâlâ okumakta olanlar, bir iş bulmaktan ümidini kestiği için iş aramayanlar, eğitime gönderilmeyen kızlar, erkenden evlendirilen kızlar işsiz sayılmıyor.
Yani aslında bu boşta gezer genç nüfus için cinsellik, gelecekleri konusunda son derece karamsar olan bu çocuklar için “eğlenceli bir uğraş” bile sayılabilir.
Hutbeden anlıyoruz ki Diyanet, flörte de karşı: “Kadın-erkek arkadaşlığı kişileri zina batağına çekmektedir” diye dertleniyor.
Bunu okuyunca “Diyanet’e Freudçu bir bakış mı hâkim olmuş” diye aklımdan geçirmedim de değil.
Freud’un “Mutlu Olma İhtimalimiz” isimli aforizmalar kitabından bir söz aktarayım: “Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez.”
Freud bunu hangi bağlamda söylüyor, az çok tahmin edebiliriz.
Freud’a göre haz veren, doyum sağlayan her nesnenin ve her durumun cinsel bir niteliği var.
Yakın arkadaşlık da böyle bir duygu olduğuna göre Freud’un bu arkadaşlığın ardında cinsel bir dürtü olduğunu söylemesi normal.
Cinselliği, haz veren herhangi bir nesneye ya da uyarıcıya yöneliş olarak tanımladığına göre bu sözü söylemiş olabilir.
Ben de zaman zaman bu konuda endişe yaşıyorum.
Herhangi cinsel bir çekim duymadığım kadın arkadaşlarım var. Acaba anormal miyim diye dertleniyorum ama çevreme bakıyorum benim gibi insanların sayısı, her “merhaba” diyen kadına sarkanlardan katbekat fazla.
Demek ki Şeytan, beni ve kadın-erkek milyonlarca Türk’ü bozamayacağını biliyor, onun için bizlere musallat olmuyor diye düşündüm, Diyanet’in hutbesini okurken.
Öte yandan şurası da var ki günümüzde gençler bu öğütleri dinlerler mi, bir kulaklarından giren bu öğütler hiç soluklanmadan öbüründen çıkar mı?
Genellemelerden hiç hazzetmem ama nispeten muhafazakâr insanların daha çok ziyaret ettiği Haliç kıyılarındaki parklarda bu pazar günü küçük bir tur atarsanız, ikinci olasılık daha güçlü görünüyor.
Flört dediğimiz şey elbette sadece gençler arasında cereyan etmiyor, onun için bu öğütleri biz büyükler de üzerimize alabiliriz tabii.
Flört, insanlık tarihi kadar eski bir öykü ve muhafazakâr görüşler ne kadar aksini öğütlerse öğütlesin, insanlık tarihinin de ayrılmaz bir parçası.
Fransız tarihçi Jean Claude Bologne’ün yazdığı “Gönül Çelmenin Tarihi” isimli kitaptan daha önce de söz etmiştim.
Bologne, flörtün de bir tarihinin olduğunu, kadın-erkek ilişkilerinde zaman içinde görülen değişimlerin bu tarihi belirlediğini anlatıyor.
Vurgu yaptığı en önemli husus, kadının özgürleşmesinin, bu tarihin ana omurgasını oluşturduğu.
Kadının özgürleşmesiyle birlikte gönül çelme yöntemlerinin ve flörtün de çehre değiştirdiğini anlatıyor.
“Tavlama cinsiyetler arasında bir karşılaşma biçimidir ve sosyolojinin incelediği tüm biçimler gibi tarihsel değişimlere maruz kalır” diye yazmış sosyolog Kintzele de.
Özgür olmayan kadınların, geçmişte neler yaşadığını biliyoruz. Kaçırma, tecavüz, kadının rızasının alınmadığı görücü usulü evlilikler gibi!
Günümüzde de bu kalıpların varlığını sürdürebiliyor olması, en azından bazı kişiler ve çevreler için “normal” algılanması, topluma egemen olan erkek ideolojisinin varlığını koruyabilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Geleneksel kültürler, flörtü ahlaki bir çerçevede mahkûm etmeye çalışmış olsalar da günümüzde görücü usulü birleşmelerde bile artık kızların en azından “rızası” alınıyor.
Artık ana-babasının değil, kızın gönlü kazanılmalı ki bir ilişki doğup sürebilsin.
Çiftlerin birbirlerini gerdek gecesi gördükleri zamanlar geride kaldı.
Elbette Diyanet İşleri Başkanlığı’nın nasıl bir işle iştigal ettiğini biliyorum.
Sonuç olarak adı üzerinde: Diyanet İşleri Başkanlığı.
Cuma hutbesinde “Gençler sokağa çıkın, sevişin, flört edin, hayat kısa, genç ve güzelken hayatın tadını çıkarın” demesini beklemiyorum.
Ama bu kadar “sekter” olmaları da gerekmiyor sanırım.
Diyanet İşleri Başkanı’na önerim, kendisine bir Instagram veTikTok hesabı açması.
Bu mecralarda kendince dini öğütler veren, Kuran’ın mesajından söz eden, hadisleri yorumlayan sakallı, cüppeli, takkeli tipleri takibe alsın.
Sosyal medyada gördüğüm bu tiplerin ciddi cinsel sorunları olduğunu düşünüyorum.
Hatta diyebilirim ki sadece bu tipleri takip eden birisi aklını cinsellikle bozar, insan içine çıkamaz hale gelir.
Kanaatimce Türkiye’de ve başka memleketlerde de “İslam’a ve inanca zarar veren şeyler nelerdir?” diye araştırılsa, birinciliği bu tiplere vermek gerekir.
Böyle bir sıralamada flört eden, birbirini tanımaya çalışan, kendisine anlaşabileceği bir hayat arkadaşı arayan ya da sadece o an için birlikte olmaktan mutluluk duyan gençlerin yeri olmaz.
Bunlardan, flörtçülere sıra gelmez.
Kaçının “tahsisli aracı” var ve ışıklarını yaka yaka kendilerine yol açıyorlar bilmiyorum.
Ancak bakıyorum bu hurafecilere yönelik herhangi bir hutbe olmadığı gibi Diyanet’in bunlarla mücadele ile ilgili bir programı bile yok.
Sonuç olarak şunu söylemeliyim ki flört iyidir hocam, insanın duyumunu artırır, yaşadığını hissettirir. Rahat olun, gençleri bunaltmayın. Herkes kendi hesabını verecek, siz kendinize bakın.
Oksijen'den alınmıştır.
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı. Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu. 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |
Marmaris’teki barlarda üstleri çıplak genç adamların yaptığı acayip dansları “hayasız hareket” sınıfına sokup cezalandırmaya kalkmak hayli abartılı bir “vesayetçi” zihniyet. Bu çocukları Türkiye’nin dört bir yanından Marmaris’e sürükleyen şey alemlere akma hevesi değil. Zaten gelecekten hiçbir beklentileri yok, sadece bir kaçış anı yaşıyorlar...
Otoyollara adım başı dizilen hız tespit cihazları, bayramın en çok konuşulan konularındandı. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre “aşırı hız”, ölümlü ve yaralamalı trafik kazalarının sebepleri arasında 12’nci sırada yer alıyor...
Ellerinde silahlarla kötüleri cehenneme yollayan ve başlarına hiçbir iş gelmeyen film kahramanlarına özenebilirsiniz, ayıp değil. Bu özentinin en önde gelen belirtisi ise bazı filmlerdeki replikleri tekrarlamaktır. Benim favorim Russell Crowe’un başlıktaki cümlesi...
© Tüm hakları saklıdır.