07 Ocak 2024

İrlandalıları niçin severim?

Bu yazımda size inanılmaz derecede keyif aldığım İrlanda müziğinden bazı örnekler sunmak istiyorum. Bence İrlandalı müzisyenlerin çoğu Amerikalı siyahilerin "soul", Austin Powers'in "mojo" dediği özelliğe sahipler...

"Blues de canımı al, ağabey"- İstanbullu taksi şoförü

Bu çok çekmiş, aç bırakılmış, duygulu, gururlu, güzel, asil, yaratıcı, neşeli, arkadaş canlısı, başına gelen tüm felaketlere karşın şanslı olduğuna inanan, içmeyi seven, saf ve biraz palavracı milleti sevmemin çeşitli nedenleri var. Bugün İrlandalıları sevmemin müzik ağırlıklı dört nedenini sizlerle paylaşmak istiyorum.

1. Lozan'daki Mustafa Kemal hayranı İrlandalı subay

Lozan barış görüşmeleri sırasında İsmet Paşa ve Türk delegasyonu peşlerine İrlanda asıllı bir Britanya delegesi subayın takıldığını, devamlı onlarla konuşmaya çalıştığını fark ettiler. Önce İngiliz casusu sandıkları genç adamın sonradan Mustafa Kemal'in Anadolu'da başlattığı Milli Mücadele'nin bir hayranı olduğunu öğrendiler. Osmanlı Devleti’nin 19. Yüzyıldaki büyük kıtlık sırasında İngilizlerin engellemesine rağmen İrlanda'ya yardım ettiğini ve bu yüzden çok müteşekkir olduğunu söyleyen İrlandalının amacının tıpkı Türklerin yaptığı gibi örgütlenerek İngiliz işgaline karşı başkaldırmak olduğu sonradan ortaya çıktı.

İrlanda'nın bağımsızlığını savunan etkili Catholic Bulletin gazetesi 1923'te Mustafa Kemal'i "yılın adamı" seçti. Mustafa Kemal’in başarıları Britanya tarafından kendilerine dayatılan kısıtlamaları kabul etmeyen İrlanda’daki Cumhuriyetçilere ilham kaynağı oldu. Cumhuriyetçiler ilerleyen yıllarda güç kazandı ve Britanya’nın Atatürk’le karşı karşıya geldikten sonra artık eskisi kadar güçlü olmadığı bir dünyada ona meydan okumaya ve altını oymaya başladılar ve sonunda bağımsızlıklarını kazandılar.

2. Yüzüstü yere düşen sevgili eşim Fatoş için çırpınan İrlandalı gençler

Üç yıl önce Fatoş'la beraber uzun zamandır gitmek istediğim İrlanda'nın başkenti mutlu ve güzel insanlarla dolu Dublin'de bir müzikale yetişmek için hızlı hızlı yürürken eşim birdenbire yüzüstü yere düştü ve burnunu kırdı. O sırada yanımızda yürüyen üç 20-25 yaşlarındaki genç bize yardımcı olmak için ellerinden gelen her şeyi yaptı. O gece tesadüfen şehirde çok kaza olduğu için ambülanslar karaborsadaydı. Gençler tüm hastaneleri aradılar ve ısrarla bağırarak ambülans çağırdılar, bilincini bir miktar kaybetmiş eşimle konuştular, biri ceketini üstüne örttü ve koşarak su getirdi. İki saat kadar pizza yemeyi erteleyen bu pırıl pırıl gençlerle beraber ambülans bekledik ve lafladık. Tanımadıkları yabancılara yardım etmek için bu kadar çırpınan Dublinli gençlere sonsuz sevgim ve saygım var.

3.  Edebiyat dünyasının ağır topları

Dorian Gray'in Portresi'nin yazarı gay aktivist Oscar Wilde, hem Nobel hem de Oscar ödüllerini kazanan George Bernard Shaw, Godot'yu Beklerken'in yazarı Samuel Beckett, Ulysses'in yazarı James Joyce, Guliver'in Seyahatleri ile bilinen Jonathan Swift, Dracula'nın yazarı Bram Stoker hep İrlandalı.

Ölmeden önce yapılacak işlerimi yazdığım Bucket List'teki 784 sayfalık Ulysses dışında tüm eserleri okuduğumu, Godot'yu Beklerken'in tiyatrosuna gittiğimi ve hepsinden son derece etkilendiğimi sizinle paylaşmak isterim. Sizi bilmem ama ben hala Godot'yu bekliyorum.

4. İnanılmaz keyifli müzik

Bu yazımda size inanılmaz derecede keyif aldığım İrlanda müziğinden bazı örnekler sunmak istiyorum. Bence İrlandalı müzisyenlerin çoğu Amerikalı siyahilerin "soul", Austin Powers'in "mojo" dediği özelliğe sahipler. Bu yaratıcı kültürün her tür müzikten başarılı yapıtları var, ama ben burada rock, blues, folk ve geleneksel türlerden örnekler seçtim. Sıra bilinenlerden bilinmeyenlere doğru. Lütfen oynak İrlanda geleneksel müziğine de bir şans verin.

U2: I Still Haven't Found What I'm Looking For

Bu zamana meydan okuyan parçayı ilk kez bir yemek dönüşü dört akademisyen hanım arkadaşla arabamı park ederken duyduğumu ve parça bitene kadar arabadan çıkmayı ertelediğimizi hatırlıyorum. O laf ebesi cadılar ve ben konuşmadan huşu içinde Bono ve arkadaşlarını aradıklarını bulamadıklarından şikayet ederken dinlemiştik. Birdenbire hepimiz tekrar birer yeni yetme olmuştuk. Biraz kendime geldikten sonra materyalizmin galebe çalıp, "Bono kardeşim, tamam, aradığını bulamadın. Ancak siz hepiniz birer milyonersiniz, biz neyi bulduk ki?" diye düşündüğümü hatırlıyorum.

En yüksek dağlara tırmandım
Tarlalarda koştum
Sadece seninle olmak için
Sadece seninle olmak için
Koştum
Süründüm
Bu surlara tırmandım
Sadece seninle olmak için

Ama hala aradığımı bulamadım
Bal dudaklarını öptüm
Parmak uçlarını hissettim
Ateş gibi yanıyordu
Bu yakıcı arzu

Meleklerin diliyle konuştum
Bir şeytanın elini tuttum
Gece sıcaktı ama ben üşüyordum
Ama hala aradığımı bulamadım

Rolling Stone dergisi U2'nun Joshua Tree albümünde yer alan bu popüler parçasını tüm zamanların en iyi 500 şarkısı içinde 93 numaraya yerleştirmiş.

Parça geçenlerde 17 yaşındaki kör Endonezyalı şarkıcı Putri Ariani tarafından America's Got Talent programında seslendirildi ve inanılmaz derecede sükse yaptı. Ama ben yine derim ki "gerçeği varken taklitlerinden sakınınız".

Mary J. Blige, U2: One  

"One" İrlandalı ünlü rock grubu U2'nun yedinci albümü Achtung Baby'de yer alıyor. Sözleri yazan solist Bono amacının sorunlar yaşayan grubun dağılmaması ve iki Almanya'nın birleşmesi olduğunu söyledi. Oysa ben herhalde fazla ince sanattan anlamadığım için öyle şeyler göremedim. Tabii sanat kutsal kitaplar gibidir. Neye inanırsan onu görürsün.

Biz biriz ama aynı değiliz
Aşk bir tapınaktır, aşk daha yüksek bir yasadır
Benden girmemi istiyorsun, sonra beni süründürüyorsun
Bir hayat, ama biz aynı değiliz
Birbirimizi taşıyoruz, birbirimizi taşıyoruz
Geldiğimi duyuyor musun Tanrım?
Aradığımı duyabiliyor musun?
Kapını çaldığımı duyuyor musun?
Seslendiğimi duyabiliyor musun?
Tırmalamayı hissediyor musun?
Ooh beni süründürüyorsun

Teşekkürler

İlişikteki klipte bence Mary J. Blige U2'nun bu güzel şarkısını bambaşka bir düzeye taşıyor. Üstelik Bono da onun yanı başında. Tıpkı ilk müzik yazımdaki Etta James'in "Rock'n Roll Music"i söylerken yanındaki şarkının yazarı Chuck Berry'den daha iyi bir iş çıkarması gibi.

Van Morrison: Moondance

Umarım Van Morrison'u bilirsiniz. Eğer tanımıyorsanız lütfen bir an önce bu soul dolu ve yetenekli eski toprak İrlandalı müzisyenle tanışın. Morrison şarkılarını tıpkı Joe Cocker gibi çok içten söylüyor ve kendisini paralıyor. Ancak Joe Cocker kabız olmuş gibi ıstırap çekerken Morrison kendini hiç zorlamıyor ve sesler ağzından son derece akıcı ve doğal çıkıyor. Sanatçı aynı zamanda çok iyi bir besteci ve saksafoncu.

Ben Van Morrison'u ilk kez UC Santa Barbara'da öğrenciyken tanıdım. Yerel radyo KTYD'de Morrison'un okuldaki konserinin reklamı ilişikteki Moondance parçasıyla yapılıyordu. Şarkının her çalışında etraftaki tüm kızların hayranlıkla çığlık atması bana benim de mutlaka bu konsere gitmem gerektiği mesajını verdi. 1970'li yıllarda her şey güzeldi ve Van Morrison'un konserdeki performansı beni hiç pişman etmedi. Sanatçı zamanın ve kadınların ruhunu çok iyi yakalamıştı ve niyeti besbelliydi.

Ay dansı için harika bir gece
Yıldızlar gözlerinin üzerindeyken
Aşk yapmak için harika bir gece
Seninle bir ay dansı daha yapabilir miyim

Van Morrison: Tupelo Honey

Tupelo balı belki de dünyanın en değerli ballarından biridir. Kendine özgü tarçınımsı bir aroması, açık kehribar rengi ve yumuşak tereyağına benzer bir yoğunluğu vardır. Bahar aylarında az bir miktarda Florida'daki tupelo ağaçlarının beyaz polenlerinden elde edilir.

Tupelo Honey'i Van Morrison 1971'de sevgili birinci eşi Janet için yazmış ve aynı adlı albümde yer almış. Dikkatli müzikseverler parçanın sanatçının Moondance albümündeki "Crazy Love" ile melodik açıdan çok benzeştiğini fark ettiler. Onun sonradan çıkan Hymns to the Silence albümündeki "Why Must I Always Explain?" parçasında da bu güzel melodi kullanılmış.

Aşık Veysel'e "senin bütün türkülerin birbirine benziyor" demişler. Üstat da "onlar arıyor, ben yakaladım" demiş.

Bob Dylan, Van Morrison'un bu ünlü şarkısı için "Tupelo balı her zaman vardı, Van Morrison sadece bunu bize sunan dünyevi bir araçtı" demiş. Parça kimilerine göre dünyanın en romantik şarkısıdır.

The Waterboys: Fisherman's Blues

The Waterboys benim en beğendiğim İrlandalı gruplardan biridir. Solist Mike Scott'un liderliğindeki grup İrlanda folk ezgilerini rock müziğiyle çok başarılı bir şekilde harmanlamayı becermiş. Bence ilişikteki "Fisherman's Blues" the Waterboys'un en önemli yapıtlarından biridir.

Keşke bir balıkçı olsaydım
Denizlerde sallansaydım
Karadan ve onun acı hatıralarından uzakta
Halatlarımı atsaydım teslimiyet ve sevgiyle
Tepemde yukarıdaki yıldızlı gökyüzünden başka hiçbir tavan olmasa
Kafamda ışık kollarımda sen olsan
Biliyorum ki gevşeyeceğim,
Beni sımsıkı tutan bağlardan ve etrafımdaki zincirlerden

Mike Scott parçayı 1986'da yazmış. İlişikteki video da o yıldan. Bence tüm grup üyeleri çok iyi iş çıkarıyorlar, en fazla da kemancı eğleniyor. Melodi, nakaratlar ve Scott'un sesi sürükleyici ve uyumlu. Benim de bazen "keşke bir balıkçı olsaydım" dediğim zamanlar olmuştur. Ya sizin?

Sinead O'Connor: Molly Malone

Molly Malone Dublin'de gündüzleri el arabasına yüklediği istiridyeleri ve midyeleri sokaklarda dolaşarak satan, akşamları da part-time seks işçiliği yapıp namusuyla ekmek parasını kazanan çok güzel bir kadınmış. Genç yaşında ateşli bir hastalık geçirerek hayatını kaybetmiş. Şehirde ve ülkede bir halk kahramanı haline gelen kadının ve el arabasının bronz bir heykelini yapmışlar. Molly Malone'un göğüslerini ellemenin şans getirdiğine inanan geri zekalı turistler yüzünden heykelin o kısımları pırıl pırıl parlıyor.

Sevgili Mülkiyeli ve Boğaziçili kardeşim Dr. Mehmet Gök bana bu şarkıyı İstanbul'daki İngiliz Lisesinde öğrendiğini söylemişti. Bu ünlü geleneksel parçayı bu kez yine geçenlerde kaybettiğimiz Sinead O'Connor'dan seçtim. Sanatçı parçayı yavaş söyleyerek ürkütücü bir karakter veriyor ve "canlı bunlar, istiridyeler midyeler!" diye bağırarak mallarını satıyor.

Imelda May: Johnny Got a Boom Boom

Imelda May benim en beğendiğim İrlandalı şarkıcılardan biridir. Dublin'li usta sanatçı rockabilly stilinde uzmanlaşmış ve pek çok enstrümanı çalabilmesiyle biliniyor. İlişikteki Johnny Got a Boom Boom rockabilly stilinin güzel ve oynak bir örneği ve Imelda May'in 2009'daki ilk plağı.

Imelda'nın çok yetenekli profesyonel grup üyeleri var. Bence bu parça özellikle basçı için yazılmış. Ne demiş Andy Warhol? Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır. Bence o gün yaptığı işin hakkını ziyadesiyle veren ve parlayan basçının günüymüş. Kendini paralayan "Animal" lakaplı davulcuya da dikkatinizi çekmek isterim. Kravatıyla aynen Tekel'de müdür rahmetli sevgili Nedim dayım.

Biliyorum ki genellikle dikkatlerimiz solistlerin üzerindedir, ancak müzik bir takım işidir, bireyler birlikte daha iyi, tek başlarına daha zayıf iş çıkarırlar. Grup içindeki ego mücadeleleri de müzik dünyasının tuzu biberidir.

Bir gün bir partide Mick Jagger arkadaşlarına rahmetli Charlie Watts'ı kastederek "benim davulcum nerede?" diye sormuş. Sabaha karşı Charlie Mick'in kapısını yumruklamış, sonra yakasına yapışmış. "Ben senin davulcun değilim, sen benim şarkıcımsın" demiş.

Steve Earle & Sharon Shannon: Galway Girl

Steve Earle'i o zamanlar ABD'de yaşamama rağmen ilk kez internet üzerinden Mülkiyeli kardeşim Ömer Madra'nın Açık Radyosundan tanımıştım. Süper Jerusalem albümünün tümünü çalmışlardı. Teksaslı Steve Earle ilişikteki İrlanda'nın en bilinen geleneksel şarkılarından biri olan Galway Girl'i 2000 yılında yazmış. Yani Galway Girl ne geleneksel ne de yazarı İrlandalı, ama yine de İrlanda geleneksel müziğinin harika bir temsilcisi.

Earle şarkıda, "dostum sorarım, bir adam ne yapmalıydı? Galway'li kızın saçları siyah, gözleri maviydi" diyor. "Tüm dünyayı dolaştım, onun gibisini bulamadım" diye ekliyor. Aynı özellikleri taşıyan dişçimi "Galway Girl" diye çağırdığımı ve kadının olaya hemen uyandığını hatırlıyorum. İletişim ancak ortak izafet çerçevesinde gerçekleşir.

The Dubliners & the Pogues: Irish Rover

Geleneksel İrlanda folk şarkısı Irish Rover bence İrlandalı palavracılığının güzel bir örneğidir. Bana bizim "Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış, gördün mü?" türküsündeki abartmayı, palavrayı, mizahı ve kendisiyle dalga geçmeyi hatırlatıyor. Hiç 27 direkli bir gemi olabilir mi? Ya sekiz milyon çuval yaşlı keçi kuyruğu? Tabii başka tanık hayatta kalmadığı için kahramanımıza inanmak zorundayız.

Dört Temmuz 1806'da
Cork'un güzel koyundan yelken açtık
New York'taki Büyük Belediye binası için

Bir tuğla yüküyle yola çıktık
Harika bir tekneydi
Her tarafı tam donatılmıştı
Ah, vahşi rüzgar onu nasıl sürükledi
Birçok fırtınaya dayandı
Yirmi yedi direği vardı
Ve ona İrlandalı Gezgin adını verdiler

Bir milyon çuval en iyi Sligo kumaşımız vardı
İki milyon varil taşımız vardı
Üç milyon yaşlı kör at postu vardı
Dört milyon varil kemiğimiz vardı

Beş milyon domuzumuz vardı
Altı milyon köpek
Yedi milyon varil hamal
Sekiz milyon çuval yaşlı keçi kuyruğumuz vardı
İrlandalı Rover'ın ambarında

Kahraman denizcilerimizin limandaki bir gecede ne kadar genç ve güzel seks işçisiyle beraber oldukları palavralarını izninizle atlıyorum. Şarkı sanki bir Shakespeare trajedisi gibi şöyle bitiyor:

Kızamık patlak verdiğinde
Yedi yıldır yoldaydık

Gemi sisin içinde yolunu kaybetti
Ve koca mürettebat ikiye indi
Sadece ben ve kaptanın yaşlı köpeği

Sonra gemi bir kayaya çarptı
Aman Tanrım, ne büyük felaket
Gemi sağa devrildi
Dokuz kez kendi etrafında döndü
Ve zavallı yaşlı köpek boğuldu
Ve bu İrlandalı Rover'ın sonuydu

Parçayı İrlanda geleneksel müziğinin en önde gelen iki topluluğu beraber söylüyor: The Dubliners ve the Pogues. Geçenlerde hayatını kaybeden the Pogues'un renkli solisti Shane MacGowan alkol ve uyuşturucu bağımlılığı yüzünden gruptan atılmış, sonra tövbe edince geri alınmış. The Pogues geleneksel İrlanda müziğine bir punk yorumu getirdiği için gençlerin sevgilisi olmuş. 2008'de aramızdan ayrılan The Dubliners'in solisti Ronnie Drew'u da yabana atmayın, onun ve grubunun İrlanda'daki tüm pub'larda çalmışlığı ve içmişliği var.

The Pogues: Fairytale of New York

The Pogues 1982'de Shane MacGowan ve arkadaşları tarafından Londra'da kurulmuş. İsimlerini İrlancada "kıçımı öp" anlamına gelen bir deyimden almışlar. Önceleri geleneksel İrlanda müziği çevreleri grubun punk yaklaşımını hiç beğenmemişler. Tommy Maken the Pogues için "İrlanda müziğinin başına gelen en büyük felaket" demiş. Ancak sonraları geleneksel müzik sevdalısı binlerce yeni fan yaratması tüm müzisyenler için hayırlı olmuş. Grup daha sonra caz, flamenko ve Ortadoğu müziklerinden esinlenmiş.

Müzikseverler Fairytale of New York'u en güzel Noel şarkısı olarak nitelendirirler. Kahramanımızın macerası Noel gecesi polisin sarhoşları attığı 'sarhoş teknesinde' başlar.


Noel arifesiydi bebeğim
Sarhoş tankında
Yaşlı bir adam bana, başka bir Noel göremeyeceğim dedi
Ve sonra bir şarkı söyledi
The Rare Old Mountain Dew
Başımı çevirdim
Ve seni hayal ettim

İçimde bir his var
Bu yıl benim ve senin için iyi olacak
Çok mutlu Noeller
Seni seviyorum bebeğim
Daha iyi bir zaman görebiliyorum
Tüm hayallerimiz gerçekleştiğinde

Elimi ilk tuttuğunda
Soğuk bir Noel arifesinde
Bana söz verdin
Broadway beni bekliyordu

Yakışıklıydın
Çok güzeldin
New York'un Kraliçesi
Grup çalmayı bitirdiğinde
Daha fazlası için bağırdılar
Sinatra sallanıyordu
Bütün sarhoşlar şarkı söylüyorlardı
Bir köşede öpüştük
Sonra gece boyunca dans etti NYPD korosunun çocukları
Galway Körfezi'ni söylüyorlardı
Ve çanlar çalıyordu
Noel günü için
Sen bir serserisin

Sen bir keşsin
Sen çöplükte yaşlı bir sürtüksün
Orada, o yatakta ölü gibi yatan
Seni pislik, seni solucan
Seni ucuz berbat çapulcu

Mutlu Noeller kıçına
Tanrı'ya dua ediyorum ki bu bizim son Noelimiz olsun

Ben bu şarkıyı Shane MacGowan'dan daha iyi söyleyebilecek birini tanımıyorum. Onun parçanın gerektirdiği şekilde bir sarhoş taklidi yapmasına gerek yoktu, çünkü şarkıyı söylerken gerçekten sarhoştu. Geçenlerde öldüğü zaman kendisi için inanılmaz büyüklükte bir cenaze töreni ve konser düzenlenen MacGowan'ı herkes çok severdi, ona "delidir, ne yapsa yeridir" hoşgörüsüyle bakılırdı.

Parçadaki diğer yetenekli şarkıcı Kirsty MacColl 'in başına büyük bir felaket gelmiş. Sanatçı Meksika'da dalış yaparken oğlunu hızla gelen motorlu bir tekneden kurtarmaya çalışırken hayatını kaybetmiş.

Rory Gallagher: Bad Penny

Yine genç yaşta ölen İrlandalı gitarist ve besteci Rory Gallagher'i 1970'li yıllarda UC Santa Barbara'da bir sürü uzun saçlı uçuk kardeşle beraber konserde izlemiştim. Yerim çok önde olduğu için bu genç adamın kendi bestesi blues rock'ları gitarında nasıl çaldığını, vücut dilini ve yüz ifadesini çok iyi izleyebildim. Rory bir gitar virtiözüydü. Melody Maker dergisi 1972'de Rory Gallagher'i en iyi gitarist seçmiş.

Bad penny sahte para demek. Zamanla istenmeyen, istenmedik zamanlarda ortaya çıkan ve beş para etmeyen kişiler hakkında söylenen bir söz haline gelmiş. 1995'te yalnızca 47 yaşında kaybettiğimiz bu yetenekli sanatçı ilişikteki kendi bestesi Bad Penny'nin hakkını ziyadesiyle veriyor.

Bana sorarsanız bu parça bu yazıdaki 11 parça içinde en güzeli. Tabii onu sevmeniz için blues müziğini sevmeniz gerek. Blues-severlerin sayısı fazla değildir ama onlar başka bir dünyada yaşarlar. İstanbul'da bindiğim yüzlerce takside devamlı blues çalan ve bu müziği iyi bilen bir tek şoföre rastladım. Ayrılırken bana "blues de canımı al, ağabey" demişti. Rory Gallagher "Bad Penny"yi senin için çalıyor İstanbullu şoför kardeşim.

İzzet Öz'ün radyosu RadyoZetZet

Başka İrlandalı ve her milletin kaliteli müziği için sevgili kuzenim İzzet Öz'ün radyosu RadyoZetZet'i dinlemenizi özellikle tavsiye ederim (radyozetzet.com). Üstelik sizler de binlerce seçeneği kullanarak kendi radyonuzu yaratabilirsiniz.

Hangi ülkede bira daha ucuz?

Yazıyı bir İrlanda fıkrasıyla sonlandırmak istiyorum. Saflıklarının, kendileriyle dalga geçmelerinin ve geniş mezheplerinin tipik bir örneği. Aksanları sizin hayal etmeniz gerek.

Bir İngiliz, bir İskoç ve bir İrlandalı hangisinin ülkesinde biranın daha ucuz olduğunu tartışıyorlarmış. İngiliz, "bizim Londra'da Chelsea'de bir bar var, pazartesi akşamları biralar sadece 6 pence'dir" demiş. İskoç, "o da bir şey mi?" demiş, "tüm Glasgow’da biralar salı günleri yalnızca 1 penny'dir". İrlandalı gülmüş, "bizim Dublin'de bir barda istediğin kadar bira içmek bedava, üstelik üst kata çıktın mı istediğin kadar seks de bedava" demiş. İngiliz ve İskoç hiç inanmamışlar. "Peki sen oraya gittin mi?" diye sormuşlar. İrlandalı da "hayır ben gitmedim, ama kız kardeşim gitmiş" diye cevap vermiş.

Yazarın Diğer Yazıları

"Yunanlılar kendilerini İtalyan zanneden Türklerdir"

Tavernada tesadüfen orada yemek yiyen bir düzine kravatlı ve janti giyinimli Türkle tanıştık

Amerikan başkanları hangi masrafları kendi cebinden karşılar?

Her ay başkanın önüne ailesinin yediklerini, içtiklerini, kuaför ve kuru temizleme dahil her türlü harcamalarını içeren bir fatura konur

Bob Dylan Cover'ları (2): Onun şarkılarını ondan daha iyi söyleyen sanatçılar

Kağızmanlı Bob eskiden umursardı ama işler değişti