20 Temmuz 2025
Bugün yine dünya işlerini dünyalılara ve umurunda olanlara bırakıp en sevdiğim şeyle, yani müzikle uğraşmaya karar verdim. Üstelik çok zor bir işi üstlendim. O da 65 üstü gençlere metal müziği sevdirmek. Benimle yaşıt arkadaşlarımın çoğu artık müzik dinlemeyi bıraktı. Kötü içerikli TV izleyip uyukluyorlar.
Ancak hala geç değil. Amacım sizin ömrünüzü uzatmak. Endişelenmeyin, yumuşak geçiş yapacağız. Parçaların çoğu zaten geçen yüzyıldan kalma. İki de Türkçe parça var, biri parodi.
Pür metalcilerden listemdeki bazı parçaların gerçek metal olmadığını duyar gibiyim. Led Zeppelin olmasaydı metal de olmazdı. Ayrıca papaz her zaman pilav yemez ve Metallica her zaman metal çalıp söylemez.
Metal müzik genelde gençlere hitap eden bir tür olarak görülse de aslında her yaştan dinleyiciye hitap edebilecek derinliğe sahiptir. Özellikle 65 yaş üstü bireyler için metal müziğe başlamak sadece yeni bir müzik türü keşfetmek değil, aynı zamanda zihinsel, duygusal ve hatta fiziksel sağlığa katkı sağlayan bir deneyimdir.
Metal müzik yüksek tempolu ritimleri ve güçlü melodileriyle dinleyene enerji verir. Özellikle sabahları klasik metal parçaları dinlemek güne dinamik başlamanın harika bir yoludur. Hareket kabiliyetini artırmak, egzersiz yaparken motivasyon sağlamak veya günlük işlere daha istekli yaklaşmak için birebirdir.
Kulağınıza bir şans verin, belki de yıllardır aradığınız ses tam da budur.
Güldüğünüzde, koştuğunuzda, dans ettiğinde ya da sevdiğiniz bir müziği dinlediğinizde içiniz bir anda aydınlanır mu? İşte o duygu beyninizin endorfin salgılayarak teşekkür ederim demesidir. Birçok kişi dopamini, serotonini duymuştur. Ama endorfin biraz daha sahne arkasındadır, sessiz ama etkili çalışır. Aslında o vücudunun kendi eczanesinden çıkan en güçlü doğal ağrı kesici ve moral yükseltici hormondur.
Endorfin kelimesi endogenous morphine (iç kaynaklı morfin) ifadesinden türemiştir. Yani vücut tarafından üretilen doğal bir morfin gibi çalışır. Stresi azaltır, ağrıyı hafifletir, ruh hâlini iyileştirir ve bağışıklık sistemini destekler. Kısacası hem bedene hem de ruha iyi gelen bir içsel dopingdir.
Endorfin gülmek ve egzersiz dışında müzik dinleyerek artırılır. Müzik hem dinleyeni hem söyleyeni mutlu eder. Özellikle sevdiğiniz bir şarkı çaldığında beyninizin ödül sistemi harekete geçer.
Duşta şarkı söylemek ya da bir şarkı listesi hazırlamak endorfini harekete geçirir. Müzik hareketle birleşince etkisi ikiye katlanır.
Onun için müziği açın ve kafanızı sallayarak odada zıplayın. İsterse deli desinler. Zaten diyorlar. Tek endişem düşüp bir yerinizi kırmanız.
Kültürlerarası İletişim dersimde öğrencilere her zaman ortak paydadan başlayın derim. Sizler için seçtiğim ilk yumuşak geçiş parçası Türkçe metali ve Anadolu rock'u birleştiriyor.
Türk metal müziğinin öncülerinden Pentagram ya da Mezarkabul 2002 tarihli Bir albümünün aynı adlı parçasıyla müzikal bir zirveye ulaştı. Parça hem birliğe hem de bireyin evren içindeki yerine dair metafizik ya da doğa ötesi bir sorgulama sunar.
Bir Pentagram’ın karakteristik heavy metal ve Anadolu rock füzyonunu yansıtan bir şarkıdır. Progresif metal unsurlarıyla süslenmiş, melodik ve ağır tonlar arasında gidip gelen bir yapı barındırır. Gitar riff’leri güçlü ama aynı zamanda kontrollüdür. Klavye ve gitarın armonileri iç içe geçmiştir.
Parçanın sözleri insanın kendini sorgulamasına ve benliğin evrendeki yerine dair bir farkındalık geliştirmesine yönelik bir çağrıdır.
Beni benden alırsan, ben ne kalırım geriye?
Bir ben vardır, benden içeri...
Bir düşün sen, bir hayatın var,
Bir bakışın, bir oluşun var...
Bir yaşamın, bir ölümün var,
Bir gidişin, bir oluşun var...
Bu dizeler hem tasavvufi hem de varoluşçu bir damara sahiptir. Mevlânâ’dan Yunus Emre’ye, Nietzsche’den Kierkegaard’a kadar birçok düşünürün ortak sorunsalı olan benlik meselesi Pentagram’ın modern metal diliyle ifade bulur.
Bir sözcüğü şarkıda hem birey olmayı hem de kolektif birliğe ulaşma arzusunu simgeler. Parçanın bütününde bireysel farkındalık ve toplumsal dayanışma arasında bir köprü kurulur.
Bir hem kendini bulma hem de birlikte var olma çağrısıdır.
Sizin için seçtiğim ikinci yumuşak geçiş parçasını metal müziğin babaları olarak kabul edilen Black Sabbath tam 55 yıl önce çalıyor ve söylüyor.
Yumuşak dediysem geçişi kastettim, parçayı değil. Paranoid'i dinlerken kafanızı sallamazsanız ruhunuzu bir yerlerde unutmuşsunuz demektir.
1970 yılında Black Sabbath tarafından kaydedilen Paranoid metal tarihinin en ikonik ve etkileyici şarkılarından biridir. Şarkı sadece iki buçuk dakikaya sığdırdığı enerji, karanlık atmosfer ve unutulmaz riffleriyle bir kültür manifestosudur.
Tony Iommi’nin o ünlü dört notalık riffi heavy metalin DNA’sına işlemiş bir müzikal devrimdir. Basit görünmesine rağmen dinleyiciyi ilk saniyeden itibaren içine çeken hipnotik bir güce sahiptir. Geezer Butler’ın karanlık ve derin bas tonlarıyla birleşen bu gitar teması şarkıya eşsiz bir ağırlık katar. Bill Ward’ın dinamik davul vuruşları ise şarkının motorudur ve tempoyu sürekli canlı tutar.
Ozzy Osbourne’un endişe ve kaygı dolu vokali şarkının sözleriyle uyum halindedir. Bazı sözler akıl sağlığı, yalnızlık ve paranoyanın derinliklerine iner. Şarkı dönemin karamsarlığını ve bireyin iç çatışmalarını yansıtır.
Ozzy 60’ların ve 70'lerin gençliğinin ruh halini özetler ve soğuk savaşın gölgesinde, işçi sınıfı mahallelerinde umutsuzlukla debelenen bir kuşağın sesi olur.
Bugün metal müzik hangi biçime bürünmüş olursa olsun, köklerinde Paranoid’in attığı nabız vardır. Onu eşsiz yapan şey teknik karmaşıklık değil, yalınlığı ve dürüstlüğüdür.
Paranoid bir zaman kapsülüne koyulması gereken heavy metalin kutsal metinlerinden biridir.
Metallica ile tanışmam yıllar önce sevgili yeğenlerim Alp ve Eren vasıtasıyla oldu. O zamana kadar bir klasik rock'çı olarak metalcileri cahil, mıknatıs düşmanı ve nefret dolu kırolar olarak görürdüm. Ancak Metallica fikrimi değiştirdi.
Nothing Else Matters grubun 1991 tarihli efsanevi Metallica (diğer adıyla Siyah Albüm) albümünün en dokunaklı ve evrensel temalara sahip parçalarından biridir. James Hetfield'ın içten sözleri, Kirk Hammett'in unutulmaz gitar melodileri ve şarkının duygusal derinliği onu insanın içini ezen bir balat şaheseri haline getirmiştir.
Nothing Else Matters ile Metallica'nın agresif ve hızlı tempolu tarzından sıyrılır ve yumuşak, akustik gitar ağırlıklı bir sound'la dinleyiciye ulaşır. Şarkı Hetfield'ın sevdiği birini anlatırken aynı zamanda "kendin olmak" ve "dış dünyanın yargılarına aldırmamak" gibi evrensel mesajlar verir.
Şarkı akustik gitarın tellerinden süzülen unutulmaz notalarla başlar ve dinleyiciyi bir yolculuğa çıkarır. Kirk Hammett'in gitar solosu teknik ustalığın ötesinde, içten gelen bir ağıt gibidir ve her notası kalbe dokunur.
Nothing Else Matters sadece Metallica’nın değil, metal müziğin de dönüm noktalarından biridir. Bu şarkıyla grup “metal serttir, duygusuzdur” klişesini yerle bir eder.
Göçmen Şarkısı adlı bu insanı kapıp götüren parçayı ilk duyduğumda kendim de bir göçmen olarak "bizlerden bahsediyor" diye düşünmüştüm. Oysa biraz daha dikkatli bir dinleyiş bana kar ve buz diyarından gelen Vikinglerin yüzyıllar öncesindeki kutsal fetih kılıflı savaşını ve yağmasını anlattı.
1970’te Led Zeppelin Immigrant Song ile ardında sanki Viking tanrılarının gökten indirdiği bir yıldırım bırakır. Bu şarkı metal ritimli rock müziğin ne kadar destansı ve ne kadar büyüleyici olabileceğini kanıtlayan bir başyapıttır. İki buçuk dakikaya sığdırılmış dev bir mitolojidir.
Şarkı dinleyenleri daha ilk saniyesinden itibaren yakalar ve onları adeta bir zaman makinesiyle Viking gemilerine bindirir. Robert Plant’in o ikonik çığlığı Aaa-ahhh-ah! bir savaş narasıdır. Ardından gelen Jimmy Page’in hipnotik, basit ama ölümcül gitar riff’i ise soğuk kuzey rüzgarları gibi eser. Şarkının ritmi Viking gemilerinin dalgaları yararak ilerleyişi gibidir. Süreklidir, kararlıdır ve durdurulamazdır.
Sözler İskandinav mitolojisinin, fetih tutkusunun ve tanrılarla insanların iç içe geçtiği bir evrenin kapısını aralar. Sanki bir Norveç fiyordunda ayakta durup Valhalla'nın kapılarını izler gibiyizdir.
Jimmy Page’in yarattığı üç nota üzerine kurulu basit ama unutulmaz riff hard rock ve heavy metal’in geleceğine ilham verir. John Bonham’ın davulu askeri bir marş çalar gibi güçlü ve kesindir. John Paul Jones’un bas çizgisi ise bu kaotik büyünün zeminidir, her şeyin altında akan buz gibi bir nehirdir.
Gerçek müzikseverler asla ölmez. Valhalla’ya kadar gider.
Jack Black School of Rock / Rock Okulu filminde şarkıyı kullanmak için Led Zeppelin'e yalvar yakar olmuş, neredeyse kapılarında yatmış. Aşağıdaki klipte sahte öğretmen zengin çocuklarını gizlice bir konsere götürüyor. Film kesin tavsiyemdir.
Led Zeppelin IV albümünün açılış şarkısı Black Dog rock dünyasının en unutulmaz ve teknik açıdan çarpıcı parçalarından biridir. Jimmy Page’in ustalıkla ördüğü karmaşık riff’ler, John Bonham’ın vurucu ve değişken ritimleri Robert Plant’in güçlü ve cazibeli vokaliyle birleşir.
John Paul Jones’un bas hattı ise şarkıya mükemmel bir denge sağlar, adeta diğer enstrümanlarla bir dansa girer. Black Dog aynı zamanda Led Zeppelin’in blues kökenlerini hard rock’la nasıl süper bir şekilde harmanladığının da kanıtıdır.
Black Dog müziğiyle dinleyiciyi ilk saniyeden itibaren kavrayan bir enerjiye sahiptir. Page’in gitarda yarattığı çağrı-cevap tarzındaki riff’ler Bonham’ın akıl almaz zamanlamalarla ördüğü davul düzenekleriyle buluşur. Şarkının akılda kalıcı nakaratı Plant’in blues’tan beslenen vokal performansıyla birleşir.
Black Dog bir şarkı değil, bir savaş narasıdır ve Led Zeppelin bu savaşın galibidir.
İsveçli grup Sabaton’un The Last Stand parçası tarihî bir direnişin, inancın ve kahramanlığın güçlü bir anlatısıdır. Parça Papa’nın İsviçreli Muhafızlarının 1527’de Roma’nın yağması sırasında gösterdiği destansı direnişi konu alır.
Papa VII. Clement'i korumakla görevli 189 İsviçreli seçkin muhafız Vatikan'da Kutsal Roma İmparatoru Şarlken'in binlerce istilacı askerine karşı son nefeslerine kadar savaşır. Sayıca üstün düşman karşısında tamamı ölür, ancak Papa'nın kaçışına zaman kazandırırlar.
Joakim Brodén’in güçlü vokali adeta bir savaş narası gibidir. Parçanın açılışındaki senfonik dokunuşlar ve ardından gelen hızlı tempolu riff’ler dinleyeni anında bir çatışmanın ortasına çeker. Sözler kutsal bir görev, sadakat ve ölümüne bağlılığın ağırlığını taşır.
Tanrımızın lütfu için, kudreti için
Kutsalın yolu için,
İnanç için, kılıcın yolu için,
Hayatlarını o kadar kahramanca verdiler ki...
Sabaton The Last Stand ile tarihin tozlu sayfalarındaki bir anı alıp ona yeniden hayat verir. Şarkı cesaret, inanç ve sonuna kadar direnişin evrensel hikayesidir.
Meat Loaf'ın seslendirdiği ve Jim Steinman'ın bestelediği Bat Out of Hell rock müziğin en görkemli, tutkulu ve teatral eserlerinden biridir. Albümün açılış şarkısı dinleyiciyi katmanlı bir şekilde yükseklere çıkaran tek başına bir müzikaldir.
Bat Out of Hell Steinman'ın geniş hayal gücünün ve Meat Loaf'ın güçlü vokalinin birleşimiyle doğmuştur. Şarkı romantik bir kaçış hikayesini anlatır. Bir genç sevdiği kız için kendini feda eder ve motosikletiyle ölüme sürüklenir. Bu trajik ve tutkulu öykü Steinman'ın aşırılıkları ve Meat Loaf'ın dramatik yorumuyla bir rock destanına dönüşür.
Şarkı 10 dakikaya yakın süresiyle progresif rock, senfonik rock, hard rock ve metalin sınırlarını zorlar. Parça piyano riffleri, gitar soloları ve arka plan vokalleriyle bir müzikal şölen sunar. Meat Loaf'ın gür sesi dinleyiciyi sarsar.
Şarkı adeta bir müzikli tiyatro sahnesi gibidir. Girişteki o melodramik piyano tınıları ve ardından gelen gitar patlaması dinleyiciyi âdeta kıyametin eşiğine getirir. Parça sıradan bir aşk şarkısı olmaktan çok uzaktır. İçinde motosiklet kazaları, ölümsüz aşk, isyan, gençliğin vahşi arzuları ve kaçış istemi vardır.
Bir yorumcu Bruce Springsteen’in dramatik anlatımının Queen’in teatral görkemiyle birleştiğini, üstüne bir doz da Wagner eklendiğini yazıyor.
Meat Loaf'un vokali tek başına bir tiyatro perdesi açar gibidir. Canlıdır, bağırır, yalvarır, öfkelenir. Şarkının sözleri neredeyse Shakespeare düzeyinde bir görkem taşır. Tutkuların, kayıpların ve kurtuluşun mitolojik anlatımıdır.
Ronnie James Dio 1979'da Black Sabbath Ozzy Osbourne'u kovduktan sonra onun yerine geçti ve onu aratmadı. 1983’te kendi adını taşıyan grupla ilk albümünü çıkardığında heavy metal dünyasında bir yıldız daha doğdu. O albümün açılış parçası Holy Diver metal tarihinin de mihenk taşlarından biri hâline geldi.
Parça ilk notadan itibaren mistik bir atmosfer yaratır. Açılıştaki klavye ve efektlerle örülmüş karanlık hava ardından gelen tok ve ikonik gitar riff’iyle bir fırtınaya dönüşür ve bir mitolojik savaş alanı yaratır.
Şarkının sözleri bir kutsal dalgıç figürü üzerinden iyilik ve kötülük, kurtarıcı ve aldatıcı arasındaki mücadeleyi işler. Dinleyici bilinmez diyarlarda geçen bir kahramanlık hikâyesinin içine çekilir. Bu yolculuk sembollerle dolu bir bilinçaltı keşfine dönüşür.
Dio’nun olağanüstü vokal gücü hem teatral hem de içtendir. Sesinde hem bir büyücünün hikâye anlatıcılığı hem de bir savaşçının haykırışı vardır.
Şarkının sözleri Dio’nun sıklıkla işlediği fantastik ve sembolik temaları barındırır. Dio şarkıyı açıklarken bunun bir tür ruhsal yolculuk metaforu olduğunu belirtmiş, ancak kesin bir yorum yapmayarak dinleyicinin hayal gücüne bırakmıştır.
1983 yılında Ronnie James Dio’nun güçlü vokalleriyle hayat bulan Rainbow in the Dark heavy metalin en ikonik şarkılarından biridir. Dio’nun aynı adı taşıyan ilk solo albümü Holy Diver'ın dikkat çeken parçalarından olan bu şarkı yalnızlık, umut ve içsel mücadele gibi temaları güçlü bir şekilde işler.
Hem melodik yapısıyla hem de sözlerindeki içsel isyanla, yalnızlık ve dışlanmışlık hissini gökyüzündeki bir gökkuşağı gibi parlak ve görkemli şekilde yansıtır.
Şarkı akılda kalıcı gitar riffleri, canlı klavye melodileri ve Dio’nun duygu yüklü vokalleriyle dinleyiciyi saran bir enerjiye sahiptir.
Liriklerdeki karanlıkta bir gökkuşağı metaforu zorluklar içinde bile bir umut ışığı arayışını simgeler.
Şarkı adeta bir isyan manifestosudur. Gitar riff'leri keskin, klavye melodisi dramatiktir. Ancak öne çıkan Dio’nun öfkeli, umutlu, yalnız ve meydan okuyan sesidir. Sözler yalnız bırakılmış bir ruhun yine de ışık saçma mücadelesini anlatır.
1987 yılında yayınlanan Appetite for Destruction (İmha İştahı) albümünün açılış parçası olan Welcome to the Jungle 80’lerin sonundaki Los Angeles’ın çürümüş cazibesine ve Amerikan rüyasının karanlık yüzüne yazılmış bir manifestodur. Guns N’ Roses bizi cezbeden şehrin girdabına davet eder.
Şarkı ilk bakışta bir çekicilik çağrısı gibi görünür. Ama birkaç saniye sonra bu eğlencenin ve oyunların karanlık, yıkıcı ve bağımlılık yaratan bir bataklığa dönüştüğü anlaşılır. Şarkı şehir yaşamının çekiciliğini ve yozlaştırıcı doğasını gözler önüne serer.
Jungle (orman) metaforu şehrin kural tanımaz doğasını, vahşiliğini ve hayatta kalma mücadelesini simgeler. Burada doğa değil, çürümüş bir medeniyet hüküm sürer.
Welcome to the Jungle rock müziğin baştan çıkarıcılığıyla öfkesini birleştiren çarpıcı örneklerinden biridir. Axl’ın vokali bir vaizin öfkesiyle bir delinin çığlığı arasında gidip gelir. Sadece isyan değil, aynı zamanda bir kurtuluş çağrısı gibidir. Kendi yerini bulamayan, dışlanmış, bastırılmış gençler için bu şarkı bir nevi aidiyet sunar: Sen de bu ormanın bir parçasısın.
Şarkının esin kaynağı Axl Rose’un Indiana’dan Los Angeles’a ilk geldiğinde yaşadığı şoktur. Bu yüzden şarkı hem otobiyografik hem de evrenseldir. Şehir dışarıdan bakıldığında parlak ama içeri girdiğinde yıpratıcıdır. Tıpkı Hollywood’un yüzeydeki cazibesi gibidir. Altta yalnızlık, şiddet, uyuşturucu ve manipülasyon vardır. Parça Los Angeles'in çürümüş parıltısını betimler.
Yazımın sonunda hem rock'çılarla hem de kırolarla zekice dalga geçen sevgili Fikret Kızılok'u anmadan geçemeyeceğim. O da sevgili Barış Manço ve benim gibi Moda'lıydı ve harika duygu yüklü müzik yapardı.
Sevgili kuzenim İzzet Öz sunuyor ve rahmetli Fikret Kızılok New York Carnegie Hall'da herkesi hizaya sokuyor: Why High One Why!
Aşağıdaki linkten bu yazıdaki tüm parçaları dinleyebilirsiniz.
Onların palavralarını dinleyeceğinize bunları dinleyin.
65 üstü gençler için metal müzik I
Mehmet Ali Çiçekdağ kimdir?Prof. Dr. Mehmet Ali Çiçekdağ İstanbul'da doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesini ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. İki yıl Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesinde asistanlık yaptıktan sonra burslu olarak ABD'ye gitti. California Üniversitesi'nin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. 40 yıldan fazla ABD'de kalan Çiçekdağ çeşitli üniversitelerde Amerikan politikası, uluslararası ilişkiler ve mukayeseli devletler dersleri verdi. Çiçekdağ'ın ikinci uzmanlık alanı Yabancı Dil Eğitimi ve Dilbilimidir. Monterey Institute of International Studies'ten eğitim dalında ikinci bir M.A. aldı. Defense Language Institute'te Akademik Eğitim ve Geliştirme bölümünün başkanlığını ve Türkçe Bölümünün başkanlığını yaptı. 1980'lerde Boğaziçi Üniversitesinde Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde tam zamanlı öğretim üyeliği yapmış olan Çiçekdağ, bugünlerde aynı bölümde yarı zamanlı olarak Amerikan Politikası dersleri veriyor. T24'te siyaset ve müzik yazıları yazmayı seviyor. |
Bu gerçek hayat mı, yoksa bir fantezi mi? Santana Woodstock'ta beni benden alıyor. Kıroluk alameti beyaz çoraplar Michael Jackson'da havalı duruyor. Fergie efsane Mick Jagger'den sahne çalıyor. Arjantin'de 70 bin kişiyi yıldırım çarpıyor. Paramı peşin ver. Yunan tavernasında Türk blues'u 'Ada sahillerinde bekliyorum'...
Gestapo bile maske takmazdı. Partizan güvenlik aygıtı. Kaçak göçmenlerin ve demokrasinin kabusu. Cumhuriyetçi Partinin paradoksu: Federal devlet büyüyor, eyalet hakları çiğneniyor. Demokrat eyaletler işgal altında. Korku iklimi yaratan polis devleti. Trump demokrasiyi sınır dışı ediyor. Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır. Hitler insanlardan sabun üreten temerküz kamplarıyla başlamamıştı...
Gençlerin elinden sosyal medyayı almak en büyük hatadır. Yolsuzluk kültüründe komünistler de hırsızdır. Tüm hayvanlar aynı yöne doğru koşuyorsa orman yanıyordur. Siyasi ikbalin fıtratında helikopterin halatına tutunarak kaçmak vardır. Sosyal medya düdüklü tencerenin düdüğüdür. Onsuz tencerenin patlayacağını Nepalli gençler göstermiştir
© Tüm hakları saklıdır.