02 Nisan 2025

Sarı öküzden sürüyü verdiğimiz günlere

Bir ülke, bir gecede gençlere uydu; her şeyin gerçekten güzel olacağına dair umut yeniden doğdu. Adettir bayramda büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülür. Biz bu kez, gençlerin ellerinden öpelim. Fazlasıyla hak ettiler

Bir dizi ya da filmde görsek, “Bu kadar da olmaz canım!” deyip yarıda bırakacağımız günler yaşıyoruz. “Bu kadar da olmaz” dediğimiz her şey oluyor. Çünkü olabiliyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok; son beş yıla baktığımızda sürekli daha da kötülerini yaşadık. Her seferinde biraz daha karanlığa sürüklendik, bir adım daha geriye gittik. Sandık ki, daha kötüsü olmaz. Ya da daha kötüsü bizi bulmaz. Lakin böyle bir şey yok. Çünkü iyi günler de kötü günler de sanıldığının aksine, bireysel çabalarla yaşanabilecek şeyler değildir. İyi şeyler de kötü şeyler de kitlesel çabalar sonunda olur.

Kendi kabuğumuza çekilip, kendimizi kurtarmaya çalıştığımız için geldi bu kötü günler. Çünkü her koyun kendi bacağından asılmaya kalktığında kurtulmaz; aksine yalnız koyunu kurt kapar. Kaptı da. Mesela bundan dokuz yıl evvel Sur’a kayyım atandığında bizimle ilgisi yokmuş gibi davrandık. Kendi bacağımıza odaklandık. 2021’de HDP’li üç büyükşehir, beş il, 33 ilçe ve yedi belde belediyesi olmak üzere toplam 48 belediyede kayyım yönetimi vardı. Bütün bunların bizimle ilgisi olmadığını düşündük. Çünkü Batı yakasında bir sorun yoktu. Kötü günler bizden uzaktaydı. “Susma sustukça sıra sana gelecek” romantik bir slogandı. Doğu’da yaşananlar bizim kapsama alanımız dışındaydı. Lakin hukuksuzluğun kapsama alanı gün geçtikçe genişledi.

Her gün yürüdüğümüz sokakları, meydanları tehlikeli görüp “Aman çıkmayın” dedikçe geldi o kötü günler. En meşru talepler konusunda geri adım attıkça… Aman çıkılmasın denilen sokaklar herkes için vardı oysa. Tıpkı adaletin herkesin için olması gerektiği gibi.

Tek adamlık, iktidardakilerin yarattığı bir süreç olabilir ama muhalefetin her kesimi de bunu kendi içinde benimsedi, yeşertti ve yaşattı, kabul edelim. “Şimdi sırası değil” denip kulak ardı edilen yüzlerce eleştiriyi hatırlayalım. Mesela biz, iktidar partisine geçeceğinden emin olduğumuz vekilleri niye kendi listelerimize aldık ve onları seçtirdik abiler? Vasat, koltuktan, kendi ikbalinden başka bir şey düşünmeyen insanlar neden vekil, belediye başkanı adayı diye önümüze koyuldu? Kadın kotalarına neden uyulmadı? Tüketimden gelen gücümüzden çok, üretimden gelen gücümüzü göstereceğimiz sendikalardaki koltuklarda aynı insanlar neden yıllardır oturuyor?

Şimdi boykot ediyoruz ama işin gerçeği, bizim tüketimden gelen bir gücümüz de yok kardeşlerim. Çünkü yeterince tüketebileceğimiz paramız yok. Market market dolaşıp, etiket karşılaştırmasıyla alışverişini yapan insanlara “Tüketimden gelen güç” ajitasyonu yapmak, bana biraz romantik geliyor. Hatırlatmakta utanıyorum ama, bu ülkenin neredeyse yarısı asgari ücretle geçiniyor. Bizim tüketimden değil, üretimden gelen gücümüz vardı o da sendikalar sayesinde bitti. Çünkü o sendikalar, işçinin taleplerini görmezden gelip, işçiye rağmen toplu sözleşme masalarında imzalar attı. İnsanların açlık sınırında yaşamasına vesile olan sendikalar sayesinde bu günlere geldik.

Emekliler ekmek kuyruklarında beklerken, pazarlarda akşamı beklerken, her geçen gün yaşam koşulları zorlaşırken sosyal medyada paylaşımlar yapmakla yetinen, sadece kendi reklamını yapmayı maharet sayan politikacılar sayesinde bugünlere geldik biz.

“Sarı öküzü vermeyecektik” sözünün artık bir anlamı yok. Biz sarı öküzden çok daha fazlasını, hatta sürüyü verdik. Sıra çobana geldi.

‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ sloganını geç hatırladığımız için, “susma sustukça sıra sana gelecek” sözüne çok da inanmadığımız için…

Özetle, bu günlere muhalefetinden iktidarına herkesin maharetiyle geldik. Kendimizden gayrı herkeste bir suç ve kusur aradığımız için… En masum olanınız ilk taşı atsın dense kimse taş atamaz. Gençler hariç… Evet, sade ve sadece onlar masumdu…

“Soğuk olur” deyip hem kendimizi hem de birbirimizi susturduğumuz Silivri’de 301 genç kalıyor şu anda. 18 yaşında bir genç “Korkmayın” diyor mesela. Bizim çoğunlukla beğenmediğimiz, küçümsediğimiz apolitik olduğunu düşündüğümüz gençler meğer apolitik değilmiş. Bardaklarını kaldırmayacak kadar tembel bulduğumuz gençler meğer tembel değilmiş. Odasına kapanıp gelen misafire ‘hoş geldin’ demekten imtina eden o çocuklar meğer suskun değilmiş. Hiçbir şeye ses çıkarmadıklarını, korktuklarını düşündüğümüz gençler meğer korkak hiç değilmiş. Bir gecede evlerden kahramanlar çıktı.

Cesaretle ama büyük bir tevazuyla itiraz etti gençler. Haklı olduklarından o kadar eminlerdi ki, onları hiçbir şey durduramadı. Hayatlarında ilk defa “Aman çıkmayın” denilen sokaklara çıktılar ve mücadelenin, hak arayışının ancak ve ancak ses çıkararak ve sokaklardan yapılabileceğini herkese hatırlattılar. Birlikte olmanın, birlikte durmanın ne muazzam bir güç olduğunu gösterdiler. Kimseyi geride bırakmadan, yan yana durmanın ne kadar şahane bir şey olduğunu… Adaletin sadece kendimizin için istenemeyeceğini.

“O kadar da değil” diyeceksiniz belki ama bence tam da o kadar; gençler bir günde ülkenin kara suskunluğunu süpürüp attı.

Hem cesaret verdiler, hem de bedel ödediler. Bir ülke, bir gecede gençlere uydu; her şeyin gerçekten güzel olacağına dair umut yeniden doğdu. Adettir bayramda büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülür. Biz bu kez, gençlerin ellerinden öpelim. Fazlasıyla hak ettiler.

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek değil, kadın

Kadın sorunu, erkekler bir gün kadınları çiçek, mukaddes ya da eşit gördüğünde sona ermeyecek. Kadınlar, haklarını tartışmak zorunda kalmadığında, özgürce ve eşit koşullarda yaşadığında bu sorun son bulacak. O güne kadar, kadınların mücadelesi son bulmayacak

Belki de aşk lazım değildir

On yıl sonra aşkı nasıl konuşacağız, bilmiyorum. Belki de konuşmaya değer bir şey bulamayacağız. Belki de çoktan başka şeylere razı olacağız. Şarkılardaki, şiirlerdeki, romanlardaki gibi bir aşk sanırım artık mümkün değil; şarkıda söylendiği gibi belki de lazım da değil…

Galiba yeterince ölmedik

Sadece öfkeli olduğumuz için değil aynı zamanda haklı olduğumuz için, haklı olmaktan yorulduğumuz için… Yıllardır haykırıyoruz: Şiddeti doğuran şey eşitsizlik ve cezasızlıktır!

"
"