12 Temmuz 2025

RTÜK Başkanı’na arz... Grok…

Eğer Sözcü’nün patronunu cezalandırmak istiyorsanız; ona para cezası kesin, tutuklayın, beni cezalandırmayın... Ben okuyucu vatandaşım...

Bu hafta İstanbul Başsavcısı Bey’e, İBB ile ilgili bir ihbarda bulunacaktım. İkincisi, geçen yazımda bir ithal otomobil marka yöneticilerinin -bilerek ya da bilmeyerek- müşterilerini dolandırma teşebbüsünden bahsetmiştim... Yanılıyor da olabilirdim. Daha “karar vericileri” ile görüşemedim. Bu konu da önümüzdeki haftaya kaldı...   

Epeyce zamandır Manisa, Gediz Deltası mümbit topraklarının bir Çin otomobil fabrikasına dönüştürülmemesi gayretlerimiz ile ilgili gelişmeleri de yazacaktım. Hâlâ iktidar ilgilileri ile tam görüşemedim.

Ayrıca, biraz da didaktik bir yazı ile Bolu otel yangınını sizlere yorumlayacaktım ki birdenbire SÖZCÜ TV’nin ekran karartma haberi geldi. Ben mahkemenin toplum lehine bir karar vereceğini ümit ediyordum. Olmadı.

Bence, başta ben, SÖZCÜ TV seyreden vatandaşlar cezalandırıldı.

Niye böyle düşündüğümü, bir başvuru mektubu yazarak Sn. RTÜK Başkanı’na e-posta ile yolladım.

Her ne kadar e-posta adresini almak için konuştuğum kibar bir zat; “Biz e-posta ile iş yapmıyoruz, amirlerimizin talimatıdır” dediyse de, ben de AKP yönetiminin uzun yıllar evvel yaptığı “Bürokrasiyi kaldıracağız!” vaadine güvenerek, telefondaki nazik zata “O amirlerin benim amirim olmadığını, dünyada yıllardır kullanılan en kolay ve zahmetsiz haberleşme yolunun e-posta olduğunu belirterek; internette bulunan RTÜK e-posta adresine yollamayı tercih ettiğimi” vergi veren bir vatandaş olarak ısrar ile söyledim. Kibar zat, “buyurun, yollayın” dedi.

Başvuru da ayrıca Sayın Başkan’dan, yazdıklarıma bir cevap yazarak (Yazdırarak) beni aydınlatmasını arz ettim...

Hiçbir şey çıkmama ihtimaline karşı siz okuyucularıma başvuru mektubunun bir kopyasının buradan yolluyorum...

Haftaya netice yazacağım…  

RTÜK (Radyo-Tv Üst Kurulu) Başkanı Sn. Ebubekir Şahin'in dikkatine

11.07.2025

Sayın Başkan;

Ben yaklaşık 50 yıldır ülkemizdeki çeşitli yayın organlarında özellikle ülkemizin endüstrileşmesi konusunda makale yazarım, TV programlarına çıkarım.

En son 12 yıl RADİKAL gazetesinde “köşe” yazdım. Bu yayın organı kapanınca, T24’te yazmaya başladım. Ancak “işim” bu değildir. Endüstriyel şirket üst yöneticisi ve yatırımcılığı yaparım.

Yazılarımı; “belki bu dalda Ülkeme faydalı olabilirim- okuyanlar benim 60 yıla yaklaşan ‘dünya da endüstri ve otomotiv’ konularında yazdıklarımdan, tecrübelerimden faydalanabilir!!” diye yazarım. 

Bir yayın organı çalışanı olmadığım için, yazılarıma temel olacak güncel olay ve haberleri “kamu haberleşmesi” yapan, gazete ve TV istasyonlarından öğrenirim.

Ülkemizde, cumhuriyetin kurulduğundan bu yana yayın organları “iktidar” ve “muhalefet” yandaşları olarak ayrılmış idi. Demokrat Parti’nin kurulduğu yıllarda (1946) Amerikan usulü siyasi tanıtım ve algı yaratımı için yegane yayın organı olan gazeteler (o devirlerde TV, hatta doğru dürüst radyo bile yoktu) yaratılmıştı.

BAŞKENT gazetesiyle başlayan bu serüvende Cumhuriyet Halk Partisi’nin yayın organı olan ULUS gazetesi örnek alınmıştı.

BAŞKENT gazetesi, (1946 Ekim-Aralık) çok kısa yaşamış, onu KUVVET ve KUDRET (1946-1952) takip etmiş ve nihai olarak  ZAFER gazetesi nisan 1949’da kurulmuş, 1960 İhtilali ile DP gibi tarihe karışmıştı.

Bu gazetelerden önce (1924) de kurulan CUMHURİYET gazetesi ise siyasi iktidar veya muhalefet taraflarını tutmamış, daha çok “genel manada eleştirel yapısı” dolayısı ile “iktidar karşıtı” görünmüştü. Bugün de aynı geleneği sürdürmektedir.

Bu gazeteleri takiben siyaset yerine “haber ve magazin” yapan başta MİLLİYET ve HÜRRİYET olmak üzere “tarafsız haber” yapan gazeteler çıkmış ve bunlar toplum tarafından “parti gazetelerinden” çok daha fazla itibar görüşmüş, şaşırtıcı tirajlara çıkabilmiştir.

İşte ben o devrin “haber gazeteleri” gibi yansız gazetelerden bilgi almaya gayret ederek yazı yazarım…

TV’nin çıkması ile “köşe yazısı için haber alma” fonksiyonu çok daha sağlıklı hale gelmiş. Gazetedeki “insanın köpeği ısırması haberi” bir kişinin gözlemi ile yazılmamış, bizzat seyredilir hale gelmişti. Seyreden, doğrudan haberi izlemek ve yorumunu kendisi yapma hürriyetine kavuşmuştu.

Ancak, bu defa teknoloji işin içine girmiş; “çakma görüntü” (hatta siyasette dahi) kullanılır hale gelmiştir. Kılıçdaroğlu-PKK görüntüleri iyi bir misaldir.

Sn. Başkan,

Bu anlattığım sebeplerden ötürü benim gibi tarafsızlığını korumaya çalışan “konuya ilintili köşe yazan” kimseler (gazeteci değil, coloumnist/köşe yazarları) en tarafsız ve doğru bilgi veren TV kanalını seçmek durumundadır. Son yıllarda eskiden tarafsız olan (en azından öyle görünen) bazı TV yüzleri ve gazeteciler AKP döneminde artık algı üzerine çalışmaya başladı.

Basit bir misal vereyim; bir TV programında (CHP tabiri ile) bir “yandaş” gazeteci CHP’li belediye başkanlarına yapılan tutuklamalar hakkında sık sık “Bunların hepsi şimdilik iddialar!” dedikten sonra laf arasında “vatandaşın devlet gördüğü belediye kooperatif kurup paraları toplayıp çökmüş” veya “İBB’de naylon faturacılar” diyebiliyor..

Bu durumda, benim gibi insanların yaptığı araştırma sonunda bu dönemde en doğru, sıcak ve güncel haber veren yayın organları arasında SZC TV ve Sözcü gazetesi başlarda görülmektedir. 

Nitekim, okunma ve takip edilme oranları da bunu göstermekte.

Geçtiğimiz hafta SÖZCÜ TV’yi 10 günlüğüne kapattınız.

Sebep olarak "Nokta Atışı" programında kısaca “halkı birbirine düşman etme gayreti” gösterildi. 

Bahsi geçen Nokta programını dikkat ile izledim. Kimsenin kimseye kin ve nefret aşılamaya çalıştığın görmedim. Bir haber ve yorum programı idi. Ancak, ifadeye göre kararı mahkeme vermiş. Ben hukukçu değilim, okusam da anlamam. 

Ben meseleye başka bir açıdan bakıyorum.

TV kanalları ve TV programları eski tabir ile müşahhas bir “şeyler” değil. Yani ortada “suçlanacak” bir “şahıs, cisim” vs. yok. 

Öte yandan Roma Hukuku’ndan bu yana, temel bir “Ceza Hukuku” kuralı var;

Anayasa m. 38/7:” Ceza sorumluluğu şahsîdir.” TCK m. 20/1: “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” TCK'nın anılan hükmünün ilk fıkrasından ve Anayasa m. 38/7' den açıkça anlaşılabileceği üzere, bir fiil sebebiyle yalnızca o fiili işleyen/ gerçekleştiren kimse sorumlu olacaktır.

Yani, Nokta Atışı programını kim ya da kimler yaptı ise, “Hangi ŞAHIS?” ise ona ceza verin.

Kanalı kapatınca ne oluyor? Kanal ve program bir varlık değil…

Yarın başka bir programı bahane edip yine kapatabilme hakkını Demokles’in kılıcı gibi kanalların üzerinde tutarsanız, ben yine yanlış ya da yanlı haber dinlemek zorunda kalabilirim...

Netice de ben ve benim gibi yüzbinlerce kişinin haber almasına mani oluyorsunuz... Bence böyle bir “men hakkı” hiçbir hukuk anlayışında yok.

Bu olay geçenlerde Ankara Savcılığı’nın, Sanal Medya Platformu Grok için soruşturma başlatmasına benziyor. Grok sorulara hakaret dolu cevaplar veriyormuş. Kimisine göre bu bir yazılım hatası. Yani Grok’u kim yarattı ise ona ceza verilecek... Herhalde Bir robota ceza vermeyi düşünemezsiniz...

TV programının da hiç farkı yok...

Eğer Sözcü’nün patronunu cezalandırmak istiyorsanız; ona para cezası kesin, tutuklayın, beni cezalandırmayın... Ben okuyucu vatandaşım...

Gereğini arz ederim Sayın Başkan…

İskender Aruoba   

Köşe yazarı, T24 gazetesi

Yazarın Diğer Yazıları

Manisa, bir otomobil markası ve başkanın akıl sağlığı...

Amerika'da en çok sevdiğim şey, kendi kendilerini çok sert kritik edebilmeleri... Aynı şeyleri siyasetçileri için söyleyemeyeceğim… Siyasetçi her yerde aynı…

Mourinho ne yapmak istiyor?

Basına yönelik yasakların sınırları gitgide genişliyor. Daha geçtiğimiz günlerde meclisten geçen RTÜK’e interneti de denetleme hakkı veren yasa tasarısından sonra, sadece yazarlar gazeteciler değil, sosyal medya hesabı olan sıradan vatandaşlar da pek “yazma hürriyeti” kullanamayacaklar gibi gözüküyor...

Uzun isimli komisyon…

Size garanti veririm, seçimden sonra aldığınız kararlardan geri dönülecek

"
"