06 Temmuz 2025
Bazı kaynaklara göre üniforma olarak nitelendirilebilecek bir giysi ilk kez MÖ 3200'lü yıllarda Mezopotamya'da, Dicle ile Fırat nehirleri arasında görülmüş. Savaşçılar tarafından sadece savaş alanında giyilmek üzere tasarlanan ve “kaunake” adıyla anılan bu kostüm özellikle dostu-düşmanı ayırt edebilmek için düşünülmüş. Başlarda kendi tarafında savaşanları ayırma görevi gören kaunakeler kısa süre içinde komuta edenleri belli edecek şekilde tasarlanmış.
Birkaç yüzyıl sonra, yani MÖ 3000’lü yıllarda eski Mısır'da askeri üniforma fikri genel olarak vücudun hassas bölgelerini koruma amaçlı olarak tasarlanan zırhlara dönüşmüş. Yıllar geçtikçe tek tip olarak giyilen pelerin, kalkan, başlık ve kılıç gibi aksesuarlar da orduların kendilerini farklılaştırmasını sağlamış.
Aynı yıllarda Eski Mısır’da din adamları da tapınma ritüellerinde saflığı ve kutsallığı simgeleyen beyaz keten giysiler giymeye başlamış; farklı törenlerin belirli başlıkları ve tek tip değişik giysileri olmuş.
Savaş alanlarında görülen üniformalar kısa süre içinde farklı kültürlerin dini yapıları içinde de kullanılmış, üniformalar inanç ya da sosyal bir grubun üyelerini ayırt edici şekilde ayırırken hiyerarşi ve yönetimsel işlevleri belli eden işaretler, aksesuar, alametler ve renkler kuruma ait özelliklerle statüyü belirgin şekilde göstermeye başlamış.
Denilebilir ki günümüzde orduların, kurumların, şirketlerin, kulüplerin, okulların ve farklı oluşumların ayrılmaz bir parçası olan “üniforma” erken yıllarda genellikle bir mesleği, aidiyeti veya bir hanenin mülkiyetini ayırt etmek için kullanılmış.
Antik çağlara gelindiğinde Eski Yunan ordusu savaş alanında da hazırlık aşamasında da ayırt edici geleneksel figürlerle birleşmiş kıyafetler kullanıyor, Hannibal'ın İspanyol piyadeleri ile Spartalılar savaş meydanlarına beyaz ve kırmızı kumaşlara bürünerek çıkıyormuş.
Pratik şekilde hazırlanmış, sembolik tarzda oluşturulmuş erken yıllardaki üniformalar, kumaşın, örgünün ve boyamanın ciddi maliyet oluşturduğu için özellikle deri ve yünden dokunmuş kumaşlarla tasarlanmış; doğada bol bulunan kök boyalarla renklendirilmiş.
M.Ö. 13. yüzyıl civarında, Yahudilerin yaşadığı topraklarda ruhban sınıfı farklı bir şekilde giyinmiş; Tevrat'ın “Levililer” bölümünde başrahibin ve diğer din adamlarının nasıl giyinmesinin detaylı belirtildiği şekilde kıyafetlerde altın taç, “efod” isimli bir tür yelek, göğüs zırhı, keten içlik kullanılmış.
MÖ 5. yüzyılda Buda'nın yaşadığı düşünülen dönemde din adamlarının ömür boyunca üstlerinde taşıdığı “kāṣāya” isimli elbiseler saflığı ve özellikle dünyevi hazlardan uzak durmayı simgelemiş; günümüze kadar geldiği şekliyle genellikle safran sarısı renkte giysiler giyilmiş.
Askerliğin meslek olarak görüldüğü Eski Roma’da üniforma
Modern askeri bürokrasinin temelinin atıldığı, askerlerin geçimini bu yolla sürdüren savaş profesyonelleri olduğu Roma İmparatorluğunda savaşçılar toplumda yeni bir sosyal sınıfı oluşturmuş.
Askerlere giydirilen tek tip giysiler Eski Roma’da disiplin ve askeri birliğin bir işareti olarak görülmüş; imparatorluğun renklerinde zırh veya tunik giymek, devletin gücüne hizmet etmek anlamına gelmiş. Günümüzdeki üniforma ile ilişkilendirilen kavramlar bu yıllarda tartışılırken dönemin teknolojisine uygun şekilde üretilmiş zırhlarla donatılmış antik Roma askerleri kurumsal üniformaların tarihsel evriminde geniş çaplı değişiklikleri yansıtıyormuş.
Roma İmparatorluğu'nun asker üniformaları, her askerin kıdemine, rütbesine ve rolüne göre değişirken savaş alanında farklı görevler üstlenen askeri birimlerin kolayca ayırt edilebilmesini de sağlamış; ordu içindeki uyumu ve birlik ruhunu güçlendirmiş. Ön safta olanların zırhları diğerlerinden daha farklı tasarlanırken komuta edenlerin giysileri farklı nişanlarla belirgin hale getirilmiş.
Bu yıllarda barış zamanında da varlığını devam ettiren, vergilerle beslenen orduların üniformaları dini kurumlara da örnek olmuş; tek tip özgün ve belirginlik taşıyan yapısal kostümler eş zamanlı olarak dini amaçlar için de geliştirilmiş.
Artık üniforma sadece savaş meydanlarında değil, sosyal statünün bir sembolü olarak da ibadethanelerde de görünüyormuş.
Orta Çağ'da, Roma İmparatorluğu'nun çöküşü sonrasında, güçlü ulusal monarşiler ortaya çıkana kadar feodal beylikler kıyafetlerde ayırt edici semboller kullanmış. Feodal lordların boğaz tokluğuna yanında tuttuğu, Haçlı seferlerinde savaşa sürüklediği adamlarına komuta etmeleri için pelerin üzerine işlenen semboller çok önemli olmuş, kimin hangi bölgenin lordu-prensi adına kutsal savaşa katıldığını genelde kıyafet üstüne sarılan çaputtaki simgeler belirlemiş. Denilebilir ki bir yanıyla günümüzdeki “logo” kavramı simgesel olarak haçlı seferleri sırasında belirginleşmiş.
Orta Çağ’ın ilk döneminde üniformalar ruhban sınıfı ile ordu mensupları üzerinde görülmeye devam etmiş; mezheplerin belirgin cemaatlere dönüşmesiyle rahiplerin giysileri tarikatlarını tanımlayan belirgin izler taşımaya başlamış. Ruhban sınıfının itaat ve sessizlik yeminlerinde giysilerinin rengi, giyiniş şekli, saç kesimi ve alametleri görüş farklılıkları belli eder olmuş.
Adını Latince “feodum” yani “taşınabilir, tımar edilen değerli mal” anlamından alan ve uzunca bir süre Avrupa'da hâkim örgütlenme biçimi olan feodalizmin etkin olduğu yıllarda, boğaz tokluğuna çalıştırılan selflerin hangi aileye – prense, feodal beye ait olduğunun ayırt edilmesi için tek tip üniforma kullanılmış.
Hizmetçiler, köylüler, serfler, çobanlar hizmet ettikleri soylu sınıfın kendine has üniformaları ile yaşamını sürdürmüş; görevlerine göre farklı rozetler taşımış. Zamanla bu rozetler daha da gelişerek ait oldukları evin renklerinde ve amblemlerinde tasarlanan modeller haline gelmiş.
Kraliyet ailesine, lorda soylulara evde yakın planda hizmet edenler genellikle özel olarak işlenmiş rozetleri, iyi kumaşlardan yapılmış üniformaları giyerken tarlada, imalathanelerde, diğer hizmetlerde çalışanlar düşük maliyetli üniformalar giymiş; ölenlerin giysileri tekrar kullanılmış.
Latince serbest bırakma anlamına gelen “liberare” sözcüğünden türeyen “livrer” sözcüğü teslim etmek – sunmak anlamlarına gelmesi yanında soyluların hizmetkarlarına, arabacılarına verdiği kıyafet anlamında da kullanılmış.
8. yüzyılda üniformalar, askeriyede ve kamu hizmetinde çalışanları ayırıyor, işlerini ve pozisyonlarını belli ederken kurumsal aidiyetin bir sembolü olarak görülüyormuş.
13. yüzyıl İngiltere’si ilk kez bir eğitim kurumunda üniforma kullanılmasına sahne olmuş; "cape clausa" olarak adlandırılan pelerinlere bürünen öğrenciler okullarını belirgin kılmış. Zamanla, bu pelerinler öğrenciler için basitleştirilmiş, okul içinde giyilen üniformalar dışarıya da taşınmış. Bugün dünyanın çok yerindeki eğitim kurumlarında görülen okul üniformalarının erken örnekleri bu yıllarda ortaya çıkmış.
Çok kısa bir zaman içinde hukuk, teoloji ve beşerî bilimler dalında eğitim veren farklı okullarda eğitim gören öğrencilerin tek tip giyinmesine öğretmenler de katılmış; eğitim veren entelektüel elitler statülerini ve öğretmenlik deneyimlerini üniformalarına dikilen sembollerle göstermişler. Üniformalar yaklaşan Rönesans'ın ayak izleri eşliğinde birlik, uyum ve paylaşılan bir kimlik duygusu oluşturmada örnek oluşturmaya başlamış.
Rönesans'ın gelişiyle birlikte askeri üniformalarda değişim yaşanmış. Oluşmaya başlayan düzenli modern ordular, özellikle Avrupa'da, birliklerini daha verimli bir şekilde yapılandırmak ve organize etmek için standart üniformalar benimsemiş.
Bir meslek için zorunlu üniformaların ilk geniş çaplı kullanımı, 1785 yılında Almanya Kralı II. Frederick’in emriyle olmuş; tüm posta personeline görevlerini belli edecek şekilde apolet, rozet ve aksesuarlar içeren turuncu yakalı- manşetli mavi ceket dağıtılmış.
Fransızlar, XIV. Louis döneminde silahlı kuvvetlerinde üniformayı sistemleştirerek oluşmaya başlayan ulus devletlerin ordularına model oluşturmuş.
Fransız ordusunda başlayan kıyafet devrimi 1804 yılında başa geçen Napolyon döneminde zirveye ulaşmış; subaylar, abartılı yaldızlı, gümüş örgülü, çok sayıda altın düğmeli ve cilalı deriden yapılmış zarif, iyi dikilmiş kıyafetler giyerken, erler sade kostümlerle donatılmış.
İlginçtir, bu yıllarda asker üniformalarını sivil kıyafetlerden ayıran tek şey neredeyse kullanılan renkler olmuş. Fransa’da koyu mavi ve mor tonlarının birleşiminden oluşan “indigo” ceketlerin altına giyilen pantolonlarda genelde beyaz ve gri renkler kullanılırken, İngiltere kırmızı, Amerika Birleşik Devletleri de açık mavi renk ile ilişkilendirilmiş.
Asker üniformaları savaş zamanlarında askerleri sivillerden ayırma görevi görürken yasadışı silah sahiplerini tespit etmeye yarıyor, aynı zamanda genç sivilleri özendirerek onları orduya katılmaya teşvik etme amacı güdüyormuş.
Erlerin sade giyimi yanında üstlerde kumaş seçimi, rütbeleri belirten nişanların tasarımı, düğme sayısı ve bütünü ayrıştıran aksesuarlarda çeşitlilik görülürken pirinç- deri düğmeler, kullanışlı cepler ve üst rütbeleri belirten altın süslemeler ön plana çıkmış.
Farklı ülkelerin Osmanlı Ordusu yanında yer alarak dünyanın ilk askeri paktını oluşturduğu Kırım Savaşı sırasında kamuflajın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmış; çok uzaklardan ve karanlıkta kendini belli eden canlı renklerde tasarlanmış üniformaların ve göğsü süsleyen madalyaların savaş alanında ne kadar yanlış olduğu anlaşılmış.
O güne kadar masa başında ve davetlerde lütufla rütbe alan, aileden gelme soyluluk sayesinde süslü üniformalarla savaş meydanında askerleri sevk ve idare eden, savaşı yöneten generallerin, subayların kalabalık orduları kırıma uğrattığına şahit olunmuş; eğitimsiz subayların ve yanlış üniformaların savaş alanında felakete yol açacağı net olarak görülmüş. O güne kadar tekdüze dikilen er üniformalarının eğitimde, törende, resmi etkinliklerde, dövüşlerde, siperde ve olumsuz hava koşullarında doğa şartlarına uygun olarak tasarlanması gerektiği anlaşılmış.
1860’lı yıllardan başlayan bir süreç içinde asker üniformaları cephe ve gerisindeki sınıflar arasında farklılık içeriyor, pratik, rahat, kullanışlı, sağlıklı, kamuflajlı ve dayanıklı giysi şeklinde tasarlanıyormuş.
Sanayi Devrimi köylüleri büyük şehirlerdeki üretim bantlarına, şehir dışlarında oluşan sağlıksız banliyöler içinde yaşamaya taşırken fabrika işçilerinden devlet memurlarına, trenlerde çalışan görevlilerden çöpçülere, itfaiyecilerden postacılara, madencilerden sağlık emekçilerine hatta mahkemelere kadar geniş bir alanda üniformaların kullanımını yaygınlaştırmış. İş kıyafetleri genelde basit ve işlevsel olarak seçilmiş; dokuma tezgâhlarının icadı sayesinde zorlu çalışma ortamında dayanıklı olacak şekilde çoğunlukla pamuktan ve yünden yapılan tasarımlar kullanılmış.
Artık zengin hanelerde çalışan hizmetlilerin, çiftliklerdeki işçilerin üniformaları işverenlerinin sosyal statüsünü ve zenginliğini yansıtıyormuş.
Üniforma” kelimesi Latince bir ve tek anlamına gelen “ūnus” ile biçim -şekil yerine kullanılan “forma” sözcüklerinden türeyerek “uniformis” şeklinde Fransızca üzerinden Batı dillerine geçmiş.
18 yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı ordusunda “seragam” ile “elbise-i mahsusa” gibi terimler kullanılsa da Osmanlı’nın son dönemlerinde Batılılaşma hareketleriyle Türkçeye Fransızcadan geçen ve “tek tip kıyafet” anlamında kullanılan “üniforma” kelimesi önceleri kurumsal veya askeri birlik içinde herkesin aynı giydiği kıyafet için kullanılmış.
Zevklerin, yaşam biçimlerinin ve kişisel yeteneklerin toplumsal hayata içerik kattığı, farklı fikirlerin renk cümbüşü içinde zenginlik getirdiği günler yakında olsun.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
https://totalimagegroup.com.au/the-history-of-uniforms/
https://www.racked.com/2017/1/4/13982918/uniforms-cultural-history
https://mustang-workwear.com/a-brief-history-of-workwear-and-uniforms/
https://www.wmsugden.co.uk/a-history-of-uniforms/
https://zhuanlan.zhihu.com/p/157621185
https://www.theresia.es/historia-de-los-uniformes-escolares/
https://bordajal.com.mx/blog/breve-historia-de-los-uniformes-industriales/
https://quevuelenaltolosdados.com/2018/11/27/breve-historia-del-uniforme-militar/
https://www.raff.com.tr/blog-es/los-primeros-uniformes-militares/
https://paoloverzini.com.mx/2021/03/24/una-breve-historia-del-uniforme/
https://latfem.org/de-uniformes-militares-a-los-laborales-las-costureras-que-habilitan-el-trabajo/
Çerez, on binlerce yıl boyunca doymaktan ziyade lezzetin ve hazzın adı olmuş
Bugün anladığımız anlamda sınav yapmanın temel fikrini akademik hayata ilk sokan kişi Henry Fischel olmuş. Fischel, sınavların kurucusu olarak kabul edilmiş
Tarih öncesinde yaşayanlar içtikleri dışında suyla temas etmekten kaçınmışlar, temizlenmekten ziyade sosyal-dini ve ritüelik amaçlarla su dökünmüşler
© Tüm hakları saklıdır.