10 Temmuz 2025
Dr. Gültekin Yılmaz
2000’lerin başından itibaren Konya Kapalı Havzası’nda toplam ekili alanlar %27 oranında azaldı. Ancak bu daralmaya rağmen tarımsal üretim ikiye, sulama ihtiyacı ise üç katına çıktı. Bugün, havzanın yıllık su tüketimi, doğal su potansiyelini aşıyor. Bu ihtiyacın %60’ı - önemli kısmı lisanssız kuyular aracılığıyla olmak üzere - yeraltı sularından karşılanıyor. Devlet Su İşleri (DSİ) verileri, havza genelinde yeraltı su seviyesinin en az bir metre düştüğünü gösteriyor.
Yeraltı sularındaki azalma ve akarsuların tarımsal sulama amacıyla barajlanması, göllerin zaman zaman ya da kalıcı olarak kurumasına neden oluyor. İklim değişikliği, bu tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Örneğin, yağışlardaki %5-10’luk bir azalma, su kaynaklarında %36’ya varan bir kayba neden olabilir. Bu kayıplar, göllerde tuzluluk oranını daha da artırarak ekosistemi tehdit edebilir. Nitekim bölgedeki kuş türü çeşitliliği şimdiden %22 azaldı; endemik balık türlerinin %61’i ise tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Şeker pancarı, mısır ve yonca gibi su tüketimi yüksek ürünlerin yaygınlaşması, bu krizin temel nedenlerinden biri. Bu ürünlerin sulamasında hâlâ açık kanal gibi verimsiz yöntemlerin kullanılması da su kaybını artırıyor. Komşu havzalardan su transferi gibi pahalı çözümler ise ekolojik tahribatı komşu havzalara taşıma riski barındırıyor, ayrıca etkili olabilmesi için havza çapında sulama veriminin artırılması gerekiyor
Konya Havzası’nın su kaynaklarını ve biyoçeşitliliğini korumak, ancak su talebini kontrol altına alarak mümkün olabilir. Yeraltı suyu kullanımının sıkı denetimi ve iklim koşullarına uygun tarımsal planlama, bu krizin derinleşmesini önleyebilecek temel adımlar olarak öne çıkıyor.
2000’li yıllara kadar r, Konya Kapalı Havzası’ndaki tarımsal üretim, temelde kış yağışlarıyla sulanan ve yaz kuraklığına uygun olan buğday gibi tahıllarla sınırlıydı. Yoğun sulama gerektiren şeker pancarı, bölgede yüz yılı aşkın bir süredir üretilse de, yalnızca sulu tarım yapılan alanlarda ekilebiliyordu. Ancak, son yirmi yılda sulama imkanlarının gelişmesi ile birlikte, yoğun su tüketen ürünlerin üretimi de yaygınlaştı ve sulama ihtiyacı katlanarak arttı.
TÜİK verileri, 2000'lerin başından 2019’a kadar geçen sürede, Konya ve Karaman illerindeki toplam ekili alanların %27 azaldığını gösteriyor. Ancak aynı zaman zarfında, yıllık 100 milyon ton seviyesinde olan tarımsal üretim ikiye katlandı. Bölgedeki sulama ihtiyacı ise neredeyse üç kat artarak 1,2 milyar metreküpten 3,3 milyar metreküpe çıktı.
Şeker pancarı, mısır ve yonca gibi yoğun sulama gerektiren ürünler, yüksek ekonomik getirileri nedeniyle, bölgede en çok üretilen ürünler haline geldiler (sırasıyla %28, %18 ve %9). 2001 yılında yürürlüğe giren Şeker Yasası, şeker pancarı ve mısır üretimini teşvik ederek ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesine imkan vererek, bu dönüşümü destekledi. Nihayetinde bölgedeki aşırı su kullanımı giderek arttı.
Yarısından fazlası (%56) tarıma ayrılmış olan Konya Kapalı Havzası’nın yıllık su potansiyeli, yaklaşık 4,7 milyar metreküp seviyesinde. Toplam su ihtiyacı ise 5 milyar metreküpü geçiyor. Bölgede 22 sulama barajı bulunsa da, sulama suyunun %60’ı yeraltı kaynaklarından elde ediliyor. Kullanılan 90 binin üzerindeki su kuyusunun %41’i lisanssız işletiliyor. DSİ verilerine göre, aşırı kullanım nedeniyle havza genelindeki yeraltı suyu seviyesi, yılda bir metreden fazla azalıyor. Bazı kuyulardaki yıllık düşüşün ise iki-üç metreyi bulduğunu belirtiliyor.
Yeraltı ve yüzey sularının aşırı kullanımına rağmen karşılanamayan sulama ihtiyacının kalanı, Gembos ve Mavi Tünel projeleriyle komşu havzalardan getiriliyor. Göksü ve Ermenek nehirlerinin kollarından tüneller yoluyla Konya Kapalı Havzası’na taşınıyor. Büyük altyapı yatırımları ile gerçekleştirilen bu dev projeler, sulamanın toplam maliyetini ciddi ölçüde artırırken, soruna ancak kısıtlı bir çözüm sunabiliyor. Bu uygulamalar aynı zamanda, su çekilen havzanın su dengesini olumsuz şekilde etkiliyor ve ekolojik tahribatı bu bölgelere de yayma riski taşıyor.
Beyşehir Gölü 2030lardan itibaren kuru dönemler geçirmeye başlayabilirİklim değişikliğinin etkisinin net olarak hesaplandığı yerlerden biri, bölgenin güneyinde yer alan ve Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü. İklim değişikliği konusunda dünyanın en kapsamlı bilimsel raporlarını hazırlayan, Birleşmiş Milletler’e bağlı uluslararası uzman kurulu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) farklı bölgesel iklim senaryoları bulunuyor. Bu senaryoları esas alarak hazırlanan havza modelleri, gölden sulama amacıyla çekilen suyun %20-60 oranında azaltılmadığı takdirde, gölün 2030lardan itibaren sık sık kuru dönemler geçirme riski bulunduğunu gösteriyor. |
Havza’nın su kaynaklarını tehdit eden bu aşırı kullanımın yanı sıra iklim değişikliğinin de bölgedeki su kıtlığını artırması bekleniyor. Son 40 yıllık ortalamaya bakıldığında, bölgedeki yağış miktarında artış veya azalma yaşanmazken, hava sıcaklığı ortalama 1,8°C arttı. Yüzyılın sonuna doğru, bütün Akdeniz çevresiyle birlikte Konya Kapalı Havzası’nda da sıcaklığın daha da artması ve ortalama yağışların azalması bekleniyor.
Bu tablo, hem sulama ihtiyacının hem de yüzey buharlaşması yoluyla su kaybının katlanarak artması anlamına geliyor. Yağışlarda %5-10 seviyesinde gerçekleşecek bir azalmanın, yüzey su kaynaklarını %36 azaltacağı hesaplanıyor. Dolayısıyla havzanın şimdiden açık veren su bütçesinin daha da bozulacağı öngörülüyor.
Aşırı kullanım ve su kaybı, göllerin küçülmesine sebep olurken, mevsimsel ve çokyıllık tuzluluklarını da artırır. Su stresi kaynaklı habitat tahribatının yanı sıra yaşanan tuzluluk artışı, ekosistem yapısını ve işleyişini doğrudan etkiler. Tuzlulukta belli eşik değerlerin aşılması, ekosistem yapısında doğrusal olmayan değişimlere yol açabilir. Örneğin tuzluluk toleransı düşük bir canlı türünün adapte olamayıp ekosistemden kaybolması, gölün bütün ekosistem yapısını değiştirebilir. Besin zinciri kısalmalarına ve hatta toplu tür yok oluşlarına sebep olabilir. Bu nedenle balıklar ve su kuşları, ekosistem yapısındaki değişimlerin habercisidir.
Bu zengin canlı çeşitliliğine ev sahipliği yapan su kaynakları, yalnızca tarımsal üretim açısından değil, sundukları ekosistem hizmetleri nedeniyle de hayati öneme sahipler.
Genellikle göz ardı edilse de göller ve sulak alanlar, hem birer tatlı su kaynağıdır hem de doğal bir su arıtma sistemi işlevi görür. Nitrojen döngüsünde kilit rol oynayan bu alanlar, genelde tarım kaynaklı olan sudaki fazla nitrojeni biyolojik süreçlerle temizler. Bu sayede zararlı alg patlamalarını engellemeye yardımcı olur ve su kalitesini korur.
Sulak alanlar, aynı zamanda önemli birer karbon yutağıdır ve iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunur. Balıkçılık, turizm gibi aktiviteleri, ekonomik ve kültürel değerleri mümkün kılarlar. Dolayısıyla Havza’nın ekonomik ve ekolojik sürdürülebilirliğini sağlamak, doğrudan ya da dolaylı olarak herkesi ilgilendiren bir sorun.
Konya Kapalı Havzası’nın balıkları ve su kuşları, bize ne anlatıyor?Kuş türü zenginliği %22 azaldı Bölgedeki akarsuların regülasyonu, Eşmekaya, Ereğli ve Hotamış sazlıkları gibi büyük sulak alanların neredeyse tamamen yok olmasına neden oldu. Bunun sonucunda bölgenin kuş tür zenginliği 62’den 48’e düştü. Artık Konya Kapalı Havzası’nda üremeyen 12 su kuşu türü var. Bunların dokuzu, küresel olarak nesli tehdit altındaki türler. Bundan yalnızca 30 yıl önce sayıları yüz binleri bulan su kuşu nüfusu, bölgedeki sulak alanların 1980’lerden itibaren kurutulması ve su kaynaklarının barajlarla kesilmesi nedeniyle tükenme noktasına geldi. Endemik balıkların %61’i tükenme tehdidi altındaKonya Kapalı Havzası’nda bulunan 38 balık türünün %74’ü endemik, yani bölgeye has türler. Ancak bu endemik türlerin %61’i tükenme tehdidi altında. Yerel balık türlerinin üzerindeki en temel baskı, bölgeye balıkçılık amacıyla getirilen yabancı balık türleri. Beyşehir Gölü’nde ve onu besleyen göllerde yaşayan Beyşehir inci balığının (Alburnus akili) soyu tükendi. Ereğli sulak alanlarına özgü en az beş balık türü de aynı kaderi paylaşıyor. Alan daralması ve balık nüfuslarının küçük alanlara sıkışması, balık zenginliğini tehdit ediyor. |
Bu zengin canlı çeşitliliğine ev sahipliği yapan su kaynakları, yalnızca tarımsal üretim açısından değil, sundukları ekosistem hizmetleri nedeniyle de hayati öneme sahipler.
Genellikle göz ardı edilse de göller ve sulak alanlar, hem birer tatlı su kaynağıdır hem de doğal bir su arıtma sistemi işlevi görür. Nitrojen döngüsünde kilit rol oynayan bu alanlar, genelde tarım kaynaklı olan sudaki fazla nitrojeni biyolojik süreçlerle temizler. Bu sayede zararlı alg patlamalarını engellemeye yardımcı olur ve su kalitesini korur.
Sulak alanlar, aynı zamanda önemli birer karbon yutağıdır ve iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunur. Balıkçılık, turizm gibi aktiviteleri, ekonomik ve kültürel değerleri mümkün kılarlar. Dolayısıyla Havza’nın ekonomik ve ekolojik sürdürülebilirliğini sağlamak, doğrudan ya da dolaylı olarak herkesi ilgilendiren bir sorun.
Özetle Konya Kapalı Havzası’nın geleceği, su talebinin kontrol altına alınmasından geçiyor. Ne var ki büyük su israfına sebep olan açık sulama yöntemleri, hâlâ yaygın olarak kullanılıyor. Bu, bölgeye yüksek bir maliyetle taşınan suyun, sulamada israf edildiği anlamına geliyor. Güncel tahminler, açık sulama yöntemlerinden kaynaklanan su kaybının, Mavi Tünel projesi ile bölgeye getirilen suya denk miktarda olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bölgedeki suyun azami verimle kullanılması, atılması gereken en acil adım olarak öne çıkıyor.
Lisanssız kuyuların denetim altına alınması, sulama verimini artıracak modern sulama yöntemlerine bölge çapında geçilmesi ve hassas sayaç kullanımı, bu doğrultuda atılması gereken öncelikli adımlar. Daha uzun vadede ise, bölgenin su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanılmasını esas alan bir tarım ve ekonomi politikasına ihtiyaç var. Aşırı su tüketen, bölgenin iklim özelliklerine uygun olmayan tarım ürünlerinin üretimi kontrol altına alınmadığı sürece, havzanın geleceğini tehdit eden su krizinin çözülmesi zor görünüyor.
Dr. Gültekin Yılmaz kimdir?Dr. Gültekin Yılmaz, lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Kimya Bölümü'nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü'nde tamamlamıştır. Doktora tezi "Tuzlu Sığ Göllerde Sera Gazı Dinamikleri: Çevresel Değişimin Etkileri Üzerine Bir Araştırma" ile iç Anadolu ve Akdeniz kıyı göllerinde tuzlanma ve iklim değişiminin etkileri üzerine çalışmalar yürütmüştür. 2025 yılından itibaren Nebraska Üniversitesi, Lincoln, Doğal Kaynaklar Okulu'nda doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Uzmanlık alanı göl ve kıyı ekolojisidir. Araştırmaları, iklim değişikliği ve arazi kullanımının göl ve kıyı ekosistemlerin yapısı, işleyişi, sera gazı salımları ve karbon çevrimi üzerindeki etkilerini inceler. Ayrıca göl ve sulak alanlarda tuzlanmanın etkileri ve karbon tutulumunu arttırmaya yönelik restorasyon yöntemleri üzerine araştırmalar yürütmektedir. Uzmanlık alanları: Ekoloji, iklim değişikliği, göller, kıyı ekosistemleri |
İklim Masası Hakkında İklim Masası, basına bilimsel temelli iklim haberleri servis etmek amacıyla kurulmuştur. İklim değişikliğini, ekonomiden tarıma, biyoçeşitliliğe etkilerinden toplumsal sonuçlarına, tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen bir haber ajansıdır. Bilim insanları tarafından İklim Masası için kaleme alınan haber metinleri, gazetecilere ve basın kuruluşlarına ücretsiz servis edilir. Gazeteciler, haberi hazırlayan bilim insanını ve İklim Masası'nı referans göstermek kaydıyla, metinlerin tamamını veya bir kısmını kullanmak ve metinlerden alıntı yapmak konusunda özgürdür. İklim Masası, iklim değişikliğiyle ilgili basında yer alan haberlerin nicelik, nitelik ve konu çeşitliliği bakımından gelişmesini hedeflemektedir. İklim değişikliği konusundaki çalışmaları daha görünür kılmayı, yeni araştırmalara ilham vermeyi ve iklim değişikliği konusunda üretilen akademik bilgiyi bir araya getirerek gazeteciler için güvenilir bir bilgi kaynağı oluşturmayı amaçlar. |
* T24, İklim Masası köşesini herhangi bir kurumdan karşılık almadan yayımlamaktadır.
WWA, fosil yakıtlardan vazgeçilmediği takdirde yüzyıl sonunda bu koşulların bugünkünden dokuz kat daha olası ve yüzde 25 daha şiddetli hale geleceği uyarısında bulunuyor
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nden Doç. Dr. Doğukan Doğu Yavaşlı’nın yeni araştırmasına göre, 1950’den bu yana hem kavurucu sıcak günlerin hem de bunaltıcı gecelerin sayısı ve şiddeti belirgin şekilde yükseldi. Türkiye’nin de içinde olduğu Doğu Akdeniz’de yazlar artık daha ‘‘nemli ve bunaltıcı’’ geçiyor. Gece boyunca süren yüksek sıcaklıklar, özellikle yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalar için ciddi sağlık riski yaratıyor
Cenevre’de yapılan son görüşmelerde de Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması üzerinde uzlaşma sağlanamadı. Petrol ihracatçısı ülkelerin ve endüstri lobilerinin direnci, yeni plastik üretiminin sınırlandırılması ve tehlikeli kimyasalların yasaklanması gibi önlemlerin alınmasını engelledi. Anlaşmanın tüm ülkelerin onayını gerektirmesi, birkaç ülkenin süreci kilitleyebilmesine neden oldu. Üç yılda 40 milyon dolara mal olan müzakerelerde lobilerin orantısız etkisi ve BM’nin güvenilirliği sorgulanıyor. Bilim insanları ise plastik kirliliğinin ekosistem ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin hızla arttığını, çözüm için zamanın daraldığını vurguluyor
© Tüm hakları saklıdır.