13 Kasım 2019

Ahmet Altan'ı bir hafta arayla hapisten çıkaran, tekrar hapse atan güç nedir?

Devlet düzeninde bir kavga, ülkede kanlı bir kaosun kapısını açabilecek bir iç kavga mı yaşanmakta?..

Polisleri bekliyoruz.
Ahmet Altan'ı alıp götürecekler.
Akşama doğru yakalama kararı çıktı.
Evde sessizlik var.
Ahmet etrafı neşelendirmek için ara sıra hapishane hayatıyla ilgili espriler yapıyor.
Gülüyoruz ama...
Hepimizin halinden belli, bir sıkıntı yumağı içimizde büyüdükçe büyüyor.
Bir hafta önce ne kadar sevinmiştik.
Şimdi ise içimize hüzün çöktü.
Üst üste iki tweet atıyorum:

Bir hukuk cinayeti daha...
Adalet, hukuk, vicdan bunun neresinde?.. 

Ahmet arada bir pencereden bakıyor, polisler geldi mi diye...
Tuhaf bakışlı adamla yüz yüze geliyoruz.
Hukuk ve adaletin ırzına geçen mahkumiyet kararını, son günlerdeki 'linç kampanyası'nı bir kez daha düşünüyorum.
Demek Ahmet darbeci...
Demek Ahmet terör iş birlikçisi... Demek Ahmet FETÖ'cü...
Hayır, bin kere hayır.
Ahmet her zaman demokrasi dedi.
Hukuk dedi.
Adalet dedi.
Özgürlük dedi.
Ve her zaman darbelere karşı çıktı.
Asker-sivil darbecilerin karşısına dikildi.
Darbeci, cuntacı geleneğin temsilcileriyle sürekli mücadele etti.
Yazın bir kenara:
Ahmet Altan darbeci olduğu için hapse atılmadı.
Tam tersine...
Darbecilerle mücadele ettiği için, bu ülkede yazılarıyla, romanlarıyla darbeci zihniyetin ipliğini pazara çıkardığı için hapse atıldı.
Tekrarlıyorum:
​Ahmet Altan'ı hapse asker-sivil darbeci zihniyet attı.
Düşünüyorum.
Bir hafta önce Ahmet'i hapisten çıkaran güç neydi, bir hafta sonra Ahmet'i tekrar hapse atan güç nedir?..
Bir soru aklıma takılıyor:
Yoksa devlet düzeninde bir kavga, ülkede kanlı bir kaosun kapısını açabilecek bir iç kavga mı yaşanmakta?..
Bilemiyorum ama bu düşünceler hiç hayra alamet değil.
Apartmanın önünde gazeteciler...
Polislerin az sonra kapıya dayanacaklarının işareti...
Sessizleşiyoruz.
Ahmet'le dayanışma fotoğrafları...

2018'in Şubat ayında Ahmet'ler ilk defa mahkum olduklarında Varşova'dan yazdığım yazı aklıma geliyor.

Heyy sen!
Kulağını iyi aç, dinle.
Bak Ahmet Altan savunmasında ne diyor:
Her zorba, her zalim, her diktatör hukuku öldürmek ister ama hiçbirinin gücü buna yetmez.
Duydun mu?
Bak, ne diyor savunmasında:
Hukuk ölümsüzdür.
İnsanlardan uzakta, kendisine ihtiyaç duyanların gelip kendisine sığınması için sabırla bekler.
Hukuku, bulunduğu yüce zirvelerden alıp topluma taşıyacak olan yargıdır.
Her zorbanın, her diktatörün ilk hedefi yargı olur.
Kulağını iyi aç, bak Ahmet Altan ne diyor:
Artık generaller değil, yazarlar darbeci.
Niye böyle? Çünkü artık siyasi iktidar generallerden korkmuyor, askerî vesayet döneminin generallerinin bütün özlemlerini yerine getiren politikalarıyla generallerden korkacakları bir şey yok.
Ama yazarlardan korkuyorlar. Silahlar değil kalemler korkutuyor onları. Çünkü kalem, silahın ulaşamayacağı bir yere, toplumun vicdanına ulaşıyor.

Kapının zili derin derin çalıyor.
Polisler...
Bir kez daha sarılıyoruz Ahmet'e...
Polislerin arasında asansöre biniyor, birbirimize son kez el sallıyoruz.
Bir hafta önceki sevinç...
Bir hafta sonraki hüzün...
Çok yazık.
Toplumda öylesine derin yaralar açıyorsunuz ki, memlekette kutuplaşmaları öylesine keskinleştiriyorsunuz ki, ülke olarak inşallah bir cehennem çukuruna yuvarlanmayız.
Sevgili Ahmet kardeşim;
Sen de biliyorsun.
Hiç kimse eleştiri hakkımızı elimizden alamaz.
Farklı düşünme hakkımızı yok edemez.
Özgürlük, en başta ifade özgürlüğü bizim alın yazımızdır.
Bak, Edward Said ne demiş 'Entelektüel' adını taşıyan kitabında:

Entelektüelin tek dayanağı, tavizsiz düşünce ve ifade özgürlüğüdür.
Bu özgürlüğün savunma hattını gevşetmek veya dayandığı temellerden herhangi birinin kurcalanmasına göz yummak, entelektüelin işine ihanet etmesi demektir.

Bizim ihanetle işimiz yok.
Adalet, hukuk, özgürlük kavgamız devam edecek sevgili Ahmet, yine kucaklaşacağımız, hasret gidereceğimiz günler uzak değil.
Kendine iyi bak kardeşim.

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!