09 Nisan 2024

31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!

Bu başarıyı bir adım daha ileriye götürmek şart. Bunun da yolu, "demokrasi için bir büyük uzlaşma"yı gerçekleştirmekten, yepyeni bir anayasal çatı kurmaktan geçiyor

31 Mart akşamı CHP önünde seçim sonuçlarını bekleyen vatandaşlar

Bu topraklarda kökleri çok eskilere giden
"kültür savaşları"na son vermek...
Ve Türkiye'ye nefes aldıracak
bir büyük "uzlaşma projesi"ni
siyasal alanda gerçekleştirmek...
Bunlar son yazımın konusuydu.
Kısaca dedim ki: 

Yüzyıl önce Cumhuriyet'i kurduk,
ama "demokrasi"yi kuramadık.
1946'da çok partili demokrasiye adım attık
ama sonrasını getiremedik.
78 yıl boyunca
eskinin "kültür savaşları"na
son veremedik.
Siyasette demokrasiyi temel alan
bir uzlaşma, bir işbirliği projesi
gerçekleştiremedik.
Farklılıklarımız kavga dövüş 
nedeni olmaya devam etti.
Uzlaşma geleneğinden
nasibini almamış
siyasi liderler yüzünden
siyasetimize kibir dolu 
ben benci tavırlar damgasını vurdu gitti. 

Kısacası:
Demokrasi için, demokratik bir anayasa
için partiler arası siyasal bir işbirliği,
bir "büyük uzlaşma"
78 yıldır hayata geçirilemedi.
İnönü'sü Bayar'ı,
Demirel'i Ecevit'i,
ÖzalDemirel'i
bunca yıl el sıkışıp Türkiye'nin
tüm farklılıklarıyla
barış içinde yaşayabileceği
bir çatıyı kuramadılar,
demokratik bir anayasa yapamadılar.
Oysa, bu liderin hepsi
"demokrasi"den yanaydı.
Ama zaman içinde öyle  anlaşıldı ki,
hepsi de demokrasiyi
sadece "kendileri için" istemişlerdi.
Böylece siyaset ülkemizde
kan davaları, düşmanlık çizgisinden
bir türlü kurtulamadı gitti.
Biliyorum, demokrasi
hiçbir yerde kolay kurulmadı.
Oluk oluk kan ve gözyaşı
aktığı zamanlar da yaşandı.
Bunun için özellikle "yaşlı kıta"ya,
Avrupa'ya bakın. Birinci Dünya Savaşı,
İkinci Dünya Savaşı...
İç savaşlar, soykırımlar, ihtilaller...
Yaşanan korkunç acıların sonunda,
Avrupa siyasetinin akil insanları,
büyük devlet adamları
ortak bir demokrasi çatısı altında buluştular.
Tarihin belki de en büyük barış projesi
Avrupa Birliği böyle doğdu.
Böylece, yüzyıllar boyu
birbirleriyle savaşan,
birbirlerini helak eden,
başta Fransa ile Almanya
olmak üzere Avrupa devletleri,
büyük devlet adamları
sayesinde uzlaşmayı başardılar,
demokrasi ve refah yolculuğuna koyuldular.
Savaş sonrasında Fransa'sı, Almanya'sı
büyük koalisyonlar sayesinde
düze çıktılar, istikrara kavuştular.
Şimdi soruyorum:
Biz neden yapamayalım ki?..
Bu kadar yıl biz de acı çektik,
gözyaşı döktük.
Biz de yeterli dersi almış olmalıyız.
Şimdi 31 Mart'la önümüzde
yeni bir dönem açılmış durumda.
Bu bakımdan, iki açıklama
bende iyimserlik ışığı yaktı.
Biri, Dilek İmamoğlu'nun
T24'te Cansu Çamlıbel'e
söylediği şu söz: 

Emine Hanım'la birlikte
projeler yapalım isterim;
bizim birlikteliğimiz
Türkiye'ye iyi gelir,
bunu başarabiliriz.

Diğeri Özgür Özel'in Sabah'ta,
Erdoğan'la ilişkiler konusunda
Yavuz Donat'a yaptığı açıklamalar: 

Bayram günü Sayın Cumhurbaşkanı'nı
arayacağım.
Bayramını tebrik edeceğim.
Sonrasında kendilerine
bazı şeyler söyleyeceğim.
Diyalog kanallarının
açık tutulması gerektiğini...
Kendilerinin iktidar ile
görevlendirildiğini...
Bizim de 31 Mart seçimlerinde
Türkiye nüfusunun yüzde 65'i,
milli gelirin de yüzde 85'ine
hakim bir coğrafyada
yerel iktidar olduğumuzu...
Birlikte çalışmak zorunda
olduğumuzu
söyleyeceğim. 

Bunlar yeni bir dönemin
belirtileri...
Evet, sayın Özgür Özel,  
31 Mart CHP adına
büyük bir seçim başarısıdır.
Ama yetmez!
Bu başarıyı bir adım daha
ileriye götürmek lazım.
Bunun da yolu, bu ülkede
bugüne kadar yapılamayanı yapmaktan
ve partiler arasında,
"demokrasi için
büyük uzlaşma"yı
gerçekleştirmekten,
Türkiye'nin tüm renkleriyle
barış içinde yaşayabileceği
yepyeni bir anayasal çatı
kurmaktan geçiyor.
Bunu başarabilirseniz
hem partiniz, hem Türkiye büyür.
Hayırlı  bayramlar diliyorum.

Sevgili Hasan,

Son iki yazın gerçekten çok önemli ve çok güzel.
Ancak çok takdir ettiğim ve CHP’ye seçimi kazandırdığını
düşündüğüm Türkiye İttifakı'nın yaratıcısı
Özgür Özel'in önerdiği Türkiye İttifakı'nı
yaratmak için en temel malzeme olan
gri kültürü için çok çalışmamız lazım.
Toplumumuzda çok eskilerden beri kökleşmiş
ve hayatı çok basitleşen siyah-beyaz kültürün yerine
siyahla beyazın arasındaki ince farklar,
yani nüansları anlayıp buna göre hareket etmeyi
sağlayacak gri kültürünü yerleştirmemiz lazım.

Çok haklı olarak işaret ettiğin Özal’la Demirel,
İsmet Paşa’yla Menderes bu kültürü özümsemedikleri için;
aralarındaki farkları nasıl çözeriz üzerine düşünmek yerine
karşısındakini ortadan kaldırmaya
yoğunlaştıklarından bugün bu haldeyiz.

En basiti kendi aramızda bile tartışırken
“Senin fikirlerinin çoğuna katılıyorum ama”
dediğinde karşındaki sana “Ben ama mama bilmem.
ya benim yanımdasın ya karşımdasın” diye kestirip atılıyor.

Hoşgörüyü geliştirerek aramızdaki farkların
çözülmesini ya da bu farklara rağmen
birlikte yaşayabilmeyi sağlayabilmek için 
evden başlayarak okula, üniversiteye, iş hayatına,
siyasete yayılacak bir gri kültürü kampanyasına ihtiyacımız var.

Bakalım, umarım bir gün o da olur.

Nuri Çolakoğlu

 

Hasan Cemal kimdir?

Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 

1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 

28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. 

Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. 

Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: 

Tank Sesiyle Uyanmak (1986)

Demokrasi Korkusu (1986)

Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) 

Özal Hikâyesi (1989)

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999)

Kürtler (2003)

Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005)

Türkiye'nin Asker Sorunu (2010)

Barışa Emanet Olun (2011)

1915: Ermeni Soykırımı (2012)

Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014)

Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014)

- Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018)

- Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var

Yazarın Diğer Yazıları

Özgür Özel'in Erdoğan'la diyalog talebini neden önemsiyorum?

31 Mart penceresini açan CHP, hem kendisini hem Türkiye'yi bundan sonra büyütmek istiyorsa, bunun için siyaset meydanına bir büyük uzlaşma projesi, dört dörtlük bir demokratik anayasa önerisi sunmalıdır

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."