05 Haziran 2025
Güney Kore’de 3 Haziran’da gerçekleşen erken seçimi liberal çizgideki (sosyal demokrat) Demokratik Parti’nin (DP) adayı Lee Jae-myung açık ara kazandı. Güney Kore’de cumhurbaşkanları beş yıllık tek bir dönem için tek turlu seçimle iş başına geliyorlar. Lee, iktidar partisi sayılan, ancak parlamentoda uzun süredir azınlıkta olan muhafazakâr sağ çizgideki Halk Gücü Partisi’nin (PPP-People Power Party) adayını neredeyse yüzde 8,5 farkla geride bıraktı. Bu, Güney Kore’de son zamanlarda elde edilen en büyük seçim zaferi.
Lee, Cumhurbaşkanlığı makamının boş olması nedeniyle gayriresmî sonuçların açıklanmasından hemen sonra makamına oturdu ve hızla görevine başladı. Başbakan'ı ve bazı bakanları ilk gün atadı bile. Güney Kore demokrasisi, eski Cumhurbaşkanı Yoon’un 3 Aralık’ta sıkıyönetim ilan ederek parlamentoyu kapatmaya teşebbüs etmesiyle tökezlemesinden sonra kaldığı yerden yoluna devam edecek. Görevden alınan Yoon ise, "devlete karşı isyan çıkartmak" ve "görevini kötüye kullanmak" suçlarından yargılanmaya devam edecek. Küçük bir ayrıntı; bunca ağır suçlamalara rağmen Yoon tutuklu değil. Duruşmalara evinden gidip geliyor.
Cumhurbaşkanlığına yeni seçilen 61 yaşındaki Lee toplumun alt tabakalarından gelen, mücadeleci bir siyasetçi. Anne ve babası yoksul tarım işçileri. Aile daha sonra topraktan ayrılıp sanayi işçiliği yapmak üzere büyük kente göçüyor. Lee 1970’lerde henüz 13 yaşındayken beyzbol eldiveni üreten bir fabrikada işçiliğe başlıyor. Bu hikaye bizdeki köyden kente göç hikayelerine çok benziyor. Benzerlik burada bitmiyor. 16 yaşındayken kolunu makineye kaptırıyor, sol bileğinden ağır şekilde yaralanıyor. O yüzden sol bileği hâlâ sakat. Ama bir yandan da okula devam ediyor. Hukuk diploması alıyor. 1980’ler Güney Kore’de askerî diktatörlüğe karşı üniversite ve işçi gençliğinin, aydınlar, kadınlar ve emekçi kitlelerle beraber ağır bedeller ödeyerek demokrasi ve insan hakları mücadelesi verdiği yıllar. Cumhurbaşkanı Lee söz konusu mücadelede bir insan hakları avukatı olarak ezilenlerin yanında yer alıyor. Haksızlığa uğrayanları savunuyor, yolsuzluklarla mücadele ediyor. Daha sonra yerel yönetici ve milletvekili olarak parti içinde sivriliyor.
2022’de yapılan bir önceki seçimlerde sağcı Yoon Suk-yeol’a karşı yalnızca yüzde 0,78 oy farkıyla yeniliyor. Geçen yıl parlamento seçim kampanyasında boğazından aldığı bir bıçak darbesiyle ağır yaralanıyor. Bizde Lee gibi hukuk alananında hak mücadelesi veren toplum önderleri, uğradığı saldırı hariç tulacak olursa, onun kadar şanslı değiller. Selçuk Kozağaçlı yıllardır hapiste. Yine hapiste olan Can Atalay'ın ise parlamenterliği hukuk ayaklar altına alınarak engellendi.
Lee hakkında son bir bilgi; hem onun hem de eşinin hakkında yolsuzluk suçlamaları nedeniyle devam eden davalar var. Ancak bu davalar Lee’nin seçilmesinin önünde engel teşkil etmedi. Esas olan suçlama değil, kesinleşmiş yargı kararlarıdır. Biz bu noktadan çok uzaktayız.
1980’lerin sonuna gelindiğinde, ülkeyi yönetemez hale gelen askerî diktatörlük demokratik bir anayasa kabul ederek yönetimi sivillere bırakmak zorunda kaldı. 1970’ler, 1980’ler Güney Kore’de ağır sanayi devrimlerinin yapıldığı yıllardı. Ancak, o yıllarda Güney Kore henüz uçuşa geçmemişti. Ulusal geliri hâlâ Türkiye’ye yakındı. Güney Kore’de ulusal refahın batı standartlarına ulaştığı, ülkenin dünya çapında bir sanayi ve teknoloji devi haline geldiği dönem, ülkede demokrasinin hayata geçirildiği 1990’larla başlar. Güney Kore’ye dışarıdan bakanlar çoğu zaman bu gerçeği fark etmezler. Ülkenin gelişmiş sanayi ve teknoloji yüzünü görürler ama demokratik yüzüne dikkat etmezler. Oysa Güney Kore’nin başarısında esas pay sahibi olan, uğrunda ağır bedeller ödenen demokrasidir.
Geçmiş tecrübeler nedeniyle Güney Kore demokrasisinde güçler ayrılığına kuyumcu titizliğiyle özen gösterilmiştir. Gücün tek elde temerküz etmesi olabildiğince engellenmiştir. Bu nedenle Cumhurbaşkanları tek bir dönem için seçilmektedir. Güney Kore anayasası kimseye ikinci bir dönem iktidar şansı tanımaz. Diğer yandan parlamento (yasama gücü) parti içi demokrasinin ülkede kökleşmesi nedeniyle yürütmeden bağımsız davranabilmektedir. Milletvekili adayları ön seçimle belirlendikleri için kendilerini partiden çok, seçmene karşı sorumlu hissetmektedirler. Yine ön seçimle belirlenen Cumhurbaşkan adayları o sırada parti başkanı iseler, aday gösterildikleri andan itibaren görevlerini bırakmak zorundadırlar.
Ülkede güçler ayrılığı işliyor. Hem Yoon hem de 2017 yılında yolsuzluk suçlamasıyla görevden alınan Cumhurbaşkanı Park Guen-hye örneklerinde bu durum çok açık şekilde kendini gösterdi. Seçmen baskısına direnemeyen veya vicdanlarının sesini dinleme onura sahip bazı iktidar partisi milletvekillerinin kendi partilerinden seçilen adı geçen eski Cumhurbaşkanlarına karşı oy kullanmalarıyla parlamentoda üçte iki çoğunluk sağlanarak her ikisi de görevden alındı.
Ve elbette ülkede yargı bağımsızlığı var. Berlin’de yargıçlar olduğu gibi Seul’de de yargıçlar var. Bunlar kendilerini kimin atadığına bakmaksızın önlerine gelen dosyayı tarafsız bir şeklide inceleyerek vicdanları doğrultusunda karar verebiliyorlar. O günler umarım bir gün bizim necip milletimize de nasip olur.
Ve yine elbette ülkede demokratik kurumlar ve kurallar sonuna kadar işliyor. Son krizde insanlar gösteri ve toplanma hürriyetlerini en geniş şekilde kullanabildiler. Darbeci Cumhurbaşkanı Yoon’un karşıtları sıkıyönetimin ilan edildiği geceden itibaren kitlesel şekilde protesto haklarını kullanırken, Yoon yandaşları da tutuklanma ve yargı sürecinde desteklerini yine kitlesel gösterilerle ortaya koyabildiler. Bu gösterilerde kimsenin burnu kanamadı. Göstericilere ne gaz ne dayak atıldı ne de şafak tutuklamaları yapıldı. Yol ve meydanlar ise ardına kadar açık tutuldu.
Ve medya boyutu; ülke medyası olayları mesleğin etik değerlerine yakışır şekilde özgürce, herhangi bir engelle karşılaşmadan halka duyurdu. Kore halkı demokratik bilgi edinme hürriyetinden en geniş şekilde yararlandı. Yukarıdaki temennimizi burada da tekrarlayalım; umalım yargı bağımsızlığı, gösteri ve ifade özgürlükleri necip ülkemizde de bir gün engelsiz bir şekilde hayata geçer.
Güney Kore demokrasisinin bir de yerel boyutu var. Güney Kore’de 1990’ların başında demokrasiye geçilirken yerel yönetim reformu da yapıldı. Böylece ilk kez valiler, belediye başkanları halk tarafından seçilmeye başlandı. Bizde yerel demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri kayyım atamalarıysa, diğeri de içişleri taşra teşkilatının halk tarafından seçilen yerel yöneticilerin üstünde bir otoriteye sahip olmasıdır. Güney Kore’de 1991’den bu yana merkezden atan vali ve kaymakam yok. Hiçbir demokraside böyle iki başlılık olmaz zaten. Ne İngiltere’de ne Almanya’da ne de komşumuz Yunanistan’da merkezden atanan, yerel yöneticilerden üstün bürokratlar var. Yerelde yetki ve sorumluluk, merkezde olduğu gibi seçilmişlerde olmalı. Ama gel gör ki Sayın Cumhurbaşkanı mevcut garabet yetmezmiş gibi bir de yerel yöneticilerin var olan yetkilerinin kısıtlamasından bahsediyor. Sayın Bahçeli de bir ara yerel yöneticilerin merkezden atanmasını istemişti. Bunlar Türkiye’deki demokratik kazanımların tersine giden düşünceler. Oysa artık içişleri taşra teşkilatını kaldırmayı düşünmek artık şart oldu. Zira elbise artık vücuda uymuyor. Yerel hakları kısıtlamak yerine, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın gereğini yerine getirmeli.
Güney Kore’den bir örnek daha; Güney Kore’de vilayetlerin eğitim direktörleri (education superintendant) valilerden ayrı olarak seçilirler. Bu sayede seçmen beldenin kalkınmasını daha iyi gerçekleştireceğini düşündüğü “a” partisinin adayına oy verirken, okulları ve eğitimi daha iyi yöneteceğini düşündüğü “b” partisinin adayına oy verme imkanına sahip olur. Buna benzer örnekler başka ülkelerde de var. Demokrasi yerel yetkileri kısıtlayarak değil, genişletilerek gelir. Bundan korkmamalı. Yeni bir açılım sürecinde ihtiyacımız olan tam da bu.
Lee’nin işi zor. Son aylarda halk arasında derin duygu kopmaları yaşandı; ikiye bölünen halkı yeniden birleştirmesi gerekiyor. Bu kolay olmayacak.
Güney Kore’nin çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı ülkede yaşanan sıkıyönetim krizi gibi durumlara bir daha izin vermeyeceğini, demokrasiyi ve ekonomiyi güçlendireceğini söyleyerek koltuğuna oturdu. Verilen bu sözlerin tutulmasını umalım. Lee muhtemelen Cumhurbaşkanı'nın elinde olan sıkıyönetim ilan yetkisini parlamentoya bırakacak; kamu yetkililerinin kanunsuz talimatları yerine getirmemeleri için ek yasal önlemler/yaptırımlar alacaktır. Ama kötü niyetlilerin eline geçtikten sonra hiçbir tedbirin tam güvencesi yok. Bunu her gün yaşıyoruz.
Lee’nin işi ekonomik alanda çok daha zor. Trump’ın yüzde 25+10 tarife artış tehdidi ihracata dayalı Güney Kore ekonomisini zorluyor. Acilen ABD ile bu konunun müzakereler yoluyla bir çözüme bağlanması gerekecek. Diğer yandan, Güney Kore ekonomisinin, yaşanan dijital, elektronik dönüşüme en iyi ayak uyduran ekonomilerden biri olmasına rağmen Çin’den gelen rekabetle başa çıkmak için cesur kararlar alması lazım. Ülke son yaşanan siyasî krizde önemli bir zaman kaybına uğradı. Burada çözüm bir yandan çalışanları hak kaybına uğratmadan sanayi sektörünün taleplerini karşılamak, diğer yandan eski iktidarın fazla Amerikancı politikaları nedeniyle bozulan Çin’le ilişkileri, Batı ittifakını da rahatsız etmeyecek şekilde düzeltmek.
Lee ülkenin ABD ile Çin ve Rusya ilişkilerinde daha dengeli bir siyaset izlemek istiyor. Rusya konusu daha kolay gibi gözüküyor. Bu nedenle Ukrayna’ya silah tedarikinde frene basması sürpriz olmamalı. Ama Çin konusu çok çetin. Lee, Çin’le ilişkiler konusunda başta Rubio olmak üzere ABD yönetiminden hayli baskı görecek. Lee haziranda G7, temmuzda ise NATO zirvelerinde görücüye çıkacak. Bakalım bu sınavlarda nasıl bir performans gösterecek.
Lee’nin en önemli sınavı Kuzey Kore ile ilişkilerde yaşanacak. Bir önceki iktidar döneminde Kuzey Kore ile ilişkiler baş aşağı gitmişti. Kuzey Kore, Ukrayna Savaşı’nda Rusya’nın en büyük destekçilerinden biri olarak içine girdiği izolasyondan kurtulmanın verdiği özgüvenle Güney Kore, Japonya ve ABD’ye karşı çok sert bir tavır takınmış; Güney Kore’yi ilk defa “baş düşman” ilan etmişti. Kuzey Kore böylesine düşmanca tavır takınmışken, Lee’nin seçimlerde söz verdiği gibi Kuzey Kore ile ilişkileri diyalog yoluyla normalleştirmesi hayli zor olabilir. Ancak Lee’nin temsil ettiği siyasî çizgi, Kuzey Kore ile öteden beri ısrarla yumuşama arayışını sürdüren bir geleneğe sahip. Pek olası gözükmüyor ama bakalım Lee’nin hızla kutuplaşan bir dünyada Kuzey Kore’yle arzuladığı hedeflere ulaşması mümkün olacak mı?
Lee’ye karşılaştığı her zorlukta en büyük yardımcısı, seçimlerde aldığı, son zamanların en büyük seçim başarısı ve partisinin parlamentoda sahip olduğu ezici üstünlük olacak. Her hâl ve kârda, şu anda sahip gözüktüğü toplumsal desteği kaybetmemesi lazım.
Arslan Hakan Okçal kimdir? Emekli Büyükelçi. 1954 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı. 1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu. Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı. Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi. 2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi. Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir. 2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor. |
Evde yapılan hesap bugünkü tek adam rejimini baki kılmak, hatta daha da tahkim etmekten ibaret. Hesabın ilk aşaması TBMM’de DEM’in desteğini alarak anayasada üçüncü dönemi mümkün kılacak, daha düşük bir oy oranı ile seçilmenin önünü açacak değişiklikleri geçirmek. Sonra da göstermelik bir seçimde, DEM kitlesinin desteğini alarak veya onu en azında pasif hale getirerek muzaffer çıkmak
İstanbul’daki LeMan saldırısının arkasında Humeyni’nin uzun gölgesi bulunuyor. Zira bu şiddet yolunu Humeyni açtı. Saldırının yarattığı histeri ve toz duman ortamında LeMan çizer ve yöneticileri kendilerini savunma olanağı bulamadan devlet tarafından suçlu ilan edildiler bile. Bu koroya her görüşten “saldıyı kınıyorum ama…” koalisyonu da katıldı
Trump’la beraber artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Değişim olumlu sonuçlar da verebilir, eskiyi mumla aratacak sonuçlar da. Dünya bir aşağı, bir yukarı inip çıkan heyecan dolu bir lunapark trenine binmiş gidiyor. Umalım sonu hayırlı olur
© Tüm hakları saklıdır.