07 Nisan 2024

Arjantin mutfağı: Et, empanada, dulce de leche!

"Ne yeniyor?" diye çok soran oluyor. Malum, Arjantin çok dikkat çekiyor, çok gezginin rüyalarını söylüyor. Konuya açıklık getirmek için buradayım! "Ne yenir?" sorusunu aslında tek kelime ile özetlemek gerekirse, "et" demem yeterli olacaktır. Hadi iki kelime isterseniz; et ve hamur işi. Üçüncü kelimeyi de zorla araya sıkıştırabilirsem: Et, hamur, dulce de leche!

İncecik, sportmen Arjantinliler kadar, Amerika'dakiler gibi aşırı kilolular da var. Kimi parkta, bahçede koşuyor, mekik çekiyor, toplu dans derslerinde terliyor; kimi de empanadalar'a vermiş kendini, yiyor da yiyor!

A şıkkı mı, B şıkkı mı?

Karar veremedim.

Bir elimde dondurma, bir elimde alfajores; kalakaldım…

"Asado" yoksa, yemek yok sayılır

Hayır, haftalardır buradayım ama benim hâlâ anlayamadığım çok önemli bir konu var: İklim çok güzel, coğrafya bu kadar uygun; neden tarım yeterince yapılmıyor? Tüm araziler hayvancılık ve üzüm bağları için ayrılmış herhalde. Koskoca, 16 milyon nüfuslu Buenos Aires'te, iki tane vejetaryen lokanta gördüm sadece. Diğer tüm lokantalarda da, sebze kategorisinden sayılabilecek ürünleri her defasında ısrarla aradım.

Patates kızartması vardı yalnızca; mecburen yedim…

1 – Asado, buraların kralı

"Asado", ızgara demek. Barbekü yapmak, mangal başında et pişirmek anlamında kullanılan bir kelime. Her tür etin mangalda pişirilme hâli. Dünyanın en çok et tüketilen ülkelerinden birisi burası. Her öğünde et var. Etler acayip lezzetli ve kasaplarda bizim Türkiye'de ödediğimiz fiyatın yarısından daha az ödüyorlar. Biftek, pirzola, tavuk, kuzu; her tür etin en güzeli burada.

İyice akılda kalsın diye bir daha yazıyorum: Arjantin, et severler için bir cennet.

Et yemeği pişirmek, yemek, et yemek için toplanmak anlamında da değişik tabirler, terimler kullanıyorlar. Örneğin "parilla", açık hava mangalı; ama aynı zamanda da bizdeki "kebapçı" karşılığı, et lokantası, mangal lokantası anlamına geliyor. Her sokakta bir "Parilla" var. Bir de "hadi bi mangal yapalım" anlamında da "Parilla" diyorlar, anlaşıyorlar, buluşuyorlar.

Lüks semtler dışında fiyatlar bize göre yerlerde. Kişi başı 300-400 TL'ye, tıka basa et ve yanında iki bardak şarapla saatlerce oturuluyor.

Bu arada sadece et ile yetinmemek lazım. Her çeşit et ve işlenmiş et ürünleri. Örneğin sosis çeşitleri de çok çok lezzetli. Dana ve domuz diye ayrılmış ürünler, gönül rahatlığıyla yenebiliyor yani.

2 – Milanesa

Veya bizdeki söylendiği şekliyle: Şnitzel!

Arjantin şnitzeli, bir milli yiyecek haline dönüşmüş. İncecik kesilmiş, ekmek kırıntılarına ve yumurtaya bulanmış etler, kızgın ve derin yağda bir güzel kızartılıyor. Öyle yağsız tava veya yeni nesil sağlıklı pişirme tenceresi falan değil yani. Anam babam usulü kızgın yağ dolu tencerede!

Lokantalarda patates püresi ile servis ediliyor. Sokaklardaki büfelerde, yumuşacık ekmeğin içinde sandviç olarak satılıyor. Biraz da mayonez sürüp iki yaprak marul koyuyorlar. Mutlaka bir ince dilim de mozarella peyniri. Hani ara öğün havasında, o eşsiz lezzet mideye iniyor.

Kimse kalori saymıyor. E haliyle insan kötüye, yanlışa çabuk alışıyor. Bir iki boş verdikten sonra, yedikçe daha bir "ye" geliyor!

Offf, çok fena durumlar. Neyse, malum yemeğin bir de "Milanesa a caballo" diye bir türü var; lokantalarda tabakla geliyor masaya. "Ata binen Milanesa" demekmiş. Şnitzel, peynir, üstüne bir de yumurta kırılıp kızartılmış. Yanında da kızarmış patates tabii. Bir de daha da tatlandırmak için mayonez!

Hiç yemedim, ama yiyenleri gördüm.

Kolestrol, trigliserit, şeker, tansiyon falan; off…

Hadi etin yanına biraz da hamur ekleyelim

3 – Empanadas

Bilirsiniz mutlaka, İspanya'da da çok vardır. Bizdeki küçük, kızarmış börekler gibi. Ama burada daha çok fırında veya daha seyrek olarak kızartarak yapılıyor. Onlarca çeşidi var. Her yerde empanada dükkanları; üç alana bir de içecek bedava gibi kampanyalar; onlu veya yirmili paketler…

Durmadan empanada yeniyor. Sabah, öğlen, öğün arası, beslenme çantasında, araba kullanırken…

Etlisi ve sebzelisi çok güzel. Sebzeyi bu ülkede sadece empanada içinde gördüm desem, yalan söylemiş olmam herhalde.

Hakikaten, bu adamlar nasıl böyle fit, incecik duruyorlar; ben şok, avokado şok!

4 – Gelatooooo

Dondurmam gaymak!

Arjantin, dünyanın en çok göç alan ülkelerinden biri. Nüfusun büyük çoğunluğu, İtalya ve İspanya'dan gelmiş. 18. ve 19. yüzyıllarda, Amerika kadar göçmen kabul etmiş.

Tabii göçmen demek, değişik yaşam şekillerinin, değişik kültürlerin, alışkanlıkların, hatta dillerin, inançların, bir potada erimesi demek.

Ülkenin kültürü, bir karışım aslında. Herkes bir şey katmış, en çok beğenilenler de genele yayılmış. Ülkeye mâl olmuş, marka olmuş, yapışmış kalmış.

Dondurmacılar ve kahveciler de Arjantin'in simgesi bence. Kahveden çok bahsetmeyeyim; çünkü bir çok ülkede kahve kültürü çok yerleşik durumda artık. Dondurma da dünyada çok sevilen, hatta belki en çok sevilen tatlı. Ancak Arjantin'deki dondurmacı sayısı, saymadım ama, dünya ortalamasının hayli üstünde sanki.

Her gün dondurma yeniyor. Hiç yemem, kendimi tutarım falan demeyin sakın. Acayip lezzetli. Dulce de leche'li olanlar yıkılıyor. Meyveli olanlar, tam sorbe şeklinde yapılıyor. Porsiyonlar çok kallavi. İki top istendiği zaman, kocaman bir külah ele tutuşturuluyor. Yine fiyat bilgisi de vereyim: Kocaman bir dondurma, 70 – 100 TL arasında. İyice arka mahallelerde, varoşlarda, eminim fiyat çok daha aşağılara iniyordur. Lezzetin aynı kaldığını düşünüyorum. Çünkü burada yediğim her şey; nerede olursa olsun, çok lezzetliydi.

Süt kreması ve süt reçeli: Dulce de leche

Geldik Arjantin mutfağının prensesine. En nazlı, en tatlı, en nev-i şahsına mahsur güzeline…

5 – Dulce de leche

Yok böyle bir şey…

Bir ara bizde, marketlerde "süt reçeli" diye bir şey görmüştüm. Birkaç sene evveldi herhalde. Aldım, ama bu dulce de leche lezzetinde değildi maalesef. Hatta yakınından bile geçemiyordu.

Nasıl yapılıyor, bilemiyorum. Süt ve şekerin uzun uzun kaynatılmasıyla elde edildiğinden eminim. Ayrıca dulce de leche dükkanları açılacak kadar Arjantin lezzeti. Katıldığı her tatlıyı uçuruyor. Değişik türleri de yapılıyor: Çikolatalası, fındıklısı, krokanlısı, ıvırı, zıvırı mevcut.

Hepsini tattım; klasik olanı, en güzeli.

Dulce de leche ile yapılan "Alfajores" de, buranın en güzel tatlısı. İki kurabiye arası dulce de leche sürüp çikolata ile kaplanmış. Kalori arası kalori, şeker üstü şeker. Ekmek arası patates kızartması, pötibör arası lokum, kek üstüne reçel gibi.

Dulce de leche, insanı mutlu eden, çocuksu ve muzip bir tat. Böyle "nanik" yapar gibi, biraz da anneyi hatırlatır gibi. O uzun çocukluk yaz öğleden sonralarının huzurunu bir anlık bugüne getirmiş gibi.

Öyle bir şey işte…

Amaaaan, takmayayım canım. Üç günlük dünya. Gelmişim dünyanın bir ucuna. Beş kilo fazla dönecekmişim, ne olmuş yani.

Yollar, ormanlar, spor salonları beni beklesin İstanbul'da. Ben bir alfajores, yanında dondurmamla bugünümü taçlandırayım.

Yiyeyim, güzelleşeyim!

Fatih Türkmenoğlu kimdir?

Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi.
University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.

Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı.

Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.

Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı.

"Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.

Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor.

ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Anlar, anılar ve hisler: Ressam Ayşe Kazancıgil Döler'in dünyasında bir yolculuk

Adı: Ayşe Kazancıgil Döler. Yaptığı işleri uzun zamandır takip ettiğim bir ressam. İnsanın içini açan, şaşırtan eserleri var. Biraz muzip, bazen geleneksel motiflerle bezeli, bazen şen şakrak şarkılar söylermiş gibi resimler yapıyor. Yaptıkları hiçbir kalıba sığmıyor, ölçeklere nanik yapar bir halde, durmadan çalışıyor…

Arjantin'de iki mücevher: La Recoleta ve Teatro Colon

Ana yazı içinde geçirsem, yazık olacaktı, güme gidecekti. İki çok özel yer; birisi bir mezarlık, diğeri de opera binası. İkisini de görmeden, gezmeden, hatta özel tur almadan Arjantin'den dönülmez. İkisi de birçok sanat eserini barındıran, kendileri de kocaman birer sanat eseri olan şaheserler…

Latin Amerika'nın Paris'i: Buenos Aires

Gezginlere hep "En beğendiğiniz şehirler hangileridir" diye sorarlar. Veya "Nerede yaşamak istersiniz?" Cevaplarım yıllardır hiç değişmez: İstanbul'dan asla vazgeçmem, ama zamanda geri gitmek mümkün olsa 50'lerin 60'ların İstanbul'unda yaşamak isterdim; bu bir. Floransa, Avrupa'da en sevdiğim şehirdir. Yeterli maddi imkanım olursa, oradan bir ev alıp yılın yarısını Floransa'da geçirmek isterim; bu iki. Buenos Aires, uzaklarda beni en çok cezbeden şehirdir. Büyüleyici bir karışımdır, şahane bir mimarisi vardır. Ayrıca insanlarını çok severim. Ömrümün bir kısmını da orada geçirmek isterdim; bu da üç