09 Temmuz 2025

Tan Sağtürk: Haydarpaşa Garı'nda Atatürk Kültür Merkezi-2 yapılacak

"İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde Fındıkkıran sezon eserimizden bir tanesini sadece çocuklara tahsis ettik, yani aileleri girmedi içeriye. Özellikle hayatında hiç bale seyretmemiş çocukları seçtik ve onlardan özel yorumlar istedik. Çünkü yorumları çok pür olacaktı, belki bize de bir öğreti olacaktı. Çok etkilendiklerini gördük. Hiç deniz görmemiş bir çocuğun ilk kez deniz görmesi gibi bir duygu oluştu orada"

Tan Sağtürk Haftalık

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk

Devlet Opera ve Balesi (DOB), son dönemde seyirci sayısını üçe katlayarak yüzde 90'ı aşan doluluk oranlarıyla yakaladığı başarıyı, sanatı Anadolu'nun daha önce ulaşılmamış noktalarına taşıyacak projelerle taçlandırıyor.

İstanbul, Efes, Bodrum ve Aspendos başta olmak üzere birçok şehirde düzenlenen opera ve bale festivalleri ise geniş bir repertuar ve uluslararası katılımlarla sanatseverlerle buluşmaya devam ediyor.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Tan Sağtürk, İstanbul'un simge yapılarından Haydarpaşa Garı'nda 'Atatürk Kültür Merkezi-2' adıyla yeni bir sahne kurulacağını, 2. Anadolu Opera ve Bale Festivali'nin ilk duraklarının Bayburt ve Çemişgezek olduğunu, Boris Eifman gibi dünya yıldızlarını Türkiye’ye getirme planlarını hem Bodrum hem de Aspendos gibi köklü festivallerin programlarını T24’e anlattı.

Söyleşiyi okumak yerine izlemek isteyenler, aşağıdaki videoya göz atabilir

"Cemal Reşit Rey'nin 'Çelebi Operası' ilk kez seyirciyle buluştu"

- Haziran ayında İstanbul Opera ve Bale Festivali vardı ve ilginç şeyler izlettiniz bize. Boris Eifman, Sofya Opera, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin ve diğer müdürlüklerin eserleri  vardı. Nasıl geçti festival?

Tabii yerleşik temsillerimizde olduğu gibi festivallerimiz de son derece kıymetli ve önemli. Çünkü, festival denilen o şenlikli ortamda; çok farklı grupların, companylerin, sanat kurumlarının ardı ardına akması ve seyirciler tarafından izlenmesi söz konusu. Bir mukayese oluyor, bu mukayese ortamıyla da aslında sanat gıdalanması bir nebze daha fazla sağlanmış olabiliyor diyebiliriz. Özellikle İstanbul Opera ve Balesi ile birlikte yerleşik temsillerimizi tamamladıktan sonra İstanbul Opera ve Bale Festivali’ni başlattık.

Burada tabii çok kritik ve özel birtakım çalışmalara da imza atmaya çalıştık. Kritik diyorum, çünkü bizim bazı kutsal kaselerimiz var. Dolayısıyla onlara dokunmak hassasiyet ister. Özellikle Ankara Devlet Opera ve Balesi'yle başlattığımız; Cemal Reşit Rey'nin Çelebi Operası ilk kez seyirciyle buluşmuş oldu. Ahmet Adnan Saygun'nın Gilgameş Destanı; yine Cemal Reşit Rey'nin Deli Dolu Opereti gibi bazı eserlerimizi, Devlet Opera ve Balesi'nin güçlü sanat ekibiyle birlikte inceleyerek, adeta beyaz eldivenler dikerek, onlar tarafından el yazması notalar işlenerek ortaya çıkarılmış eserler olarak doğdu.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Deli Dolu opereti

Tabii her eser gerekli merakı da peşi sıra getiriyor. Örneğin nasıl bir çalışma olacak? Adnan Saygun bugün hayatta olmuş olsaydı Gilgameş’i seyrettiği zaman acaba nasıl bir tepkiyle karşılık verecekti? Hem onun gibi düşünerek hem de tabii yazılanların içlerinde çok fazla gereksiz müdahalelerden uzak durarak, çünkü sanata müdahale bazen aslını başka bir modele sürükler ki bunu hiçbir sanatçı da tercih etmez. Onu hissederek, içselleştirerek günümüze uyarlayarak ancak seyirciyle buluşturmak mümkün olabilirdi.

Kendi yerli koreograflarımızla ve rejisörlerimizle hareket ederek ortaya çıkan bir çalışma oldu. Bir inanç oluşturmaya çalıştık biz genel müdürlük olarak ve bu eserler İstanbul Opera ve Bale Festivali'nin bir akşamında seyirciyle buluşmuş oldu. Tabii sonundaki alkışı duyunca, adeta sanatçılarımız makyajlarını silerken alkışın devam etmesi gibi fenomen olaylarla karşılaşınca ve özellikle Ahmet Adnan Saygun Hocamızı yakından tanıyan diğer üstatlarımızın da övgü dolu sözleriyle pekişince, bizim bu işi doğru başlattığımıza, doğru ilerlettiğimize, bize kanıtlamış oldu.

Onun dışında, tabii kendi yerleşik eserlerimizin dışında, yurt dışından gelecek uluslararası niteliğe haiz bazı topluluklar da vardı. Bunlardan bir tanesi Sofya Opera ve Balesi geldi ve Elektra adlı eseri sahneledi. Özellikle şancı, operacı arkadaşlarımın söylemlerine göre çok iyi seslerdi ve kalburüstü seslerin Atatürk Kültür Merkezi gibi bir sahnede olmuş olmaları, sürekli festivali takip eden seyirciler açısından da çok kıymetli oldu.

Sofya Opera ve Balesi'nin Elektra operası

Boris Eifman, bugün çağımızın en efsane koreograflarındandır. Kendi okulunu kurmuştur St. Petersburg’da. Devlet desteklidir tamamen, kendi companysini de ortaya çıkarmıştır. Orada yapılan işler, adeta bütün dünya festivalleri tarafından, tabiri caizse, kapış kapış kendi festivallerine alınmak için uğraşılır. Yakın iletişimler kurduk. Atatürk Kültür Merkezi ve İstanbul gibi bir şehrimizin cazibesiyle birlikte, onları da kullanarak, onların bu festivalde yer almalarını sağladık.

İki eserle katıldılar. Bunlardan bir tanesi Anna Karenina, diğeri ise Rus Hamlet. Uzun boylu dansçıların, adeta çok iyi çalıştırılmaları ile kompakt hâle getirilerek bir bütünlük sağladığı ve Boris Eifman tarzı koreografilerin içeriğe aplike edildiği, uygulandığı bir çalışma sergilediler. Aynı zamanda da İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne bir workshop ortamı sağlamaya çalıştık onlarla birlikte.

Bunun, tabii, eski Atatürk Kültür Merkezi yıkılıp yenisi yapıldıktan sonra gelen en iyi eserlerden bir tanesi olduğunu söylemek mümkün. Aldığımız tepkilerin de çoğu böyle oldu. Buradan, sizin nezdinizde de seyircimize bir defa daha teşekkür etmek isterim. Muazzam bir teveccühle karşı karşıyayız. Yaklaşık seyirci sayımızı iki, üç misline çıkarmış pozisyondayız. Gerçekten şu anda sahnelerimiz yüzde 90 küsürlük doluluk oranıyla yetmez hâle geldiği için yeni sahne arayışlarımız var.

St. Petersburg Eifman Balesi'nin Anna Karenina temsili

İstanbul'da yakın bir zaman sonra -sürprizini şimdiden verebiliriz- Haydarpaşa Garı'nda Atatürk Kültür Merkezi-2 yapılacak. Orada yeni bir sahneye kavuşma imkanımız olacak, bakanlığımızın bize ön gördüğü ve bizim ısrarlarımız üzerinde oluşan bir yapılanma oluşacak.

Ankara'da da Çankaya Belediyesi ile bir çalışma yürütüyoruz. Umarım oradan da belirli tahsis pozisyonları yaratarak, kendi koltuk sayımızı arttırarak, temsillerimizi daha çok seyirciyle buluşturma alanına geçeceğiz. O yüzden festivallerimizin sayılarının daha da fazlalaşması mümkün olacak.

- Bu sahneler kısa vadede faaliyete geçecek mi yoksa biraz vakit alacak gibi mi?

Ankara için konuşacak olursak; eğer anlaşmalar tamamlanır da tam olarak bir programlama içine geçersek, sanırım önümüzdeki sezonun kasım ayında, yani 32. Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali’nden hemen sonra, Ankaramız sadece Ulus Opera Binası değil, aynı zamanda o sahneyi de kullanabilecek.

"Haydarpaşa'da büyük ihtimalle Orient Express, onun müzesi, aynı zamanda çevresinde bir bienal alanı olacak."

- İstanbul için herhalde biraz daha vakit var gibi…

Tabii, çünkü biliyorsunuz, Haydarpaşa Garı tarihi bir alan ve bu tarihi alanda birçok çalışma yapılandırılamıyor. Ancak restorasyon çalışmalarıyla mümkün olabiliyor. Restorasyon çalışmaları da normal yapımlara göre çok daha zahmetli. Oradaki tren raylarının belirli bir kısmının dışarıya alınması söz konusu olacak. Mutlaka bir tren rayı güvenlik açısından orada tutulmak zorunda.

Büyük ihtimalle Orient Express, onun müzesi, aynı zamanda çevresinde bir bienal alanı oluşturmayı planlayan bir bakanlığımız var. Biz de bundan ötürü çok heyecanlı ve mutluyuz. Oradan gelecek her haberi de heyecanla bekliyor pozisyondayız.

"Boris Eifman'ın evinde kalacağım, birlikte neler yapabileceğimizi konuşacağız..."

-  İstanbul'da Boris Eifman'ın da katılımıyla, onun bir belgeselini izlettiniz. Gösterim sonrası ikinizin arasındaki bir konuşmaya şahit oldum ben. Boris Eifman’ı Türkiye'ye davet edip bir sezon da olsa bizimle çalışmasını söylediniz. Bu bir proje miydi, bir temenni miydi, görüşmeler devam ediyor mu? Şimdiden söyleyebileceğiniz bir şey mi?

Şimdi özellikle benim Uluslararası Bale Yarışmaları Federasyonu Başkan Yardımcılığı’na getirilmem ve katıldığımız her ülkede -yeni Seul’den indim karşınızdayım. Dünyanın en büyük bale yarışmalarından bir tanesinde başkanlık yürüttüm- orada kurduğumuz ilişkilerle birlikte, artık Devlet Opera ve Balesi’nin içinde neler yapılabildiğini, kabiliyet gücünü, kas gücünü uluslararası arenada daha da fazla anlar hâle geldiklerini düşünüyorum. Kaldı ki sosyal medya üzerinden de yakın takipteler ve uluslararası basının da bizimle ilgileniyor olması çok kıymetli. Orada da çıkan bir takım haberler vasıtasıyla da dünya, Devlet Opera ve Balesi’nin ilerlediği yolu takip edebilir pozisyonda.

Boris Eifman

Boris Eifman, biraz önce de bahsettiğim gibi çok kıymetli. Dışarıya da çok fazla eser vermemiş, hep kendi companysinde ve kurumunda yapmış. Devlet Opera ve Balesi’ndeki standardlarımız Boris Eifman'ın companysine uygun. Altı ilimiz var, aynı eserleri döndürseler de her ilimiz birbirinden farklı niteliklere de sahiptir. Dolayısıyla, buradaki bu geniş yelpazenin avantajlarını da kullanarak Boris Eifman gibi efsane bir isminin işbirliği, elbette bize çok katkı sağlayacaktır. Sanatçılarımız adına da bir farklı bir çalışma, bir workshop alanı, bir eğitim alanı ortaya koyacaktır. Kendisi bu yakın kurduğumuz ilişkilerden, belirli bir süredir yakaladığımız başarıdan son derece mutlu olduğunu ifade etti. “Neler yapabiliriz? Bunları gel burada konuşalım istersen” dedi. St. Petersbur’da yeni bir sahneleri olacak. O sahnenin açılışına bizleri de davet etti, hatta evimde kalırsın dedi. İşte gideceğiz kalacağız evinde ve biraz iş konuşacağız.

İşimiz ne? Sanat. Neler yapılabileceği ile ilgili elbette ki konuşmalar içinde olacağız. Ama son derece mutluluk duyuyorum ki şu andaki festivallerimizde sadece Boris Eifman değil, Boris Eifman gibi çok çok kıymetli sanatçılar da, dünyadaki en önemli sanatçılar da bizzat geliyorlar. Son derece mutluyuz aramızda olduklarına.

Çünkü, onların varlıklarıyla birlikte, bizim motivasyon kaynağımız elbette ki çok daha yükseliyor ve umutlarımız geleceğe dair artıyor. Biliyorsunuz, sanat işi umut işidir. Geleceğe dair o umutları içimizde barındırmamız lazım ki o eserler, o umutlarla ortaya koyulabilsin. Seyirciye daha büyük enerji olarak dönüşebilsin. Dolayısıyla bu uluslararası bağlantıların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Boris Eifman ve Tan Sağtürk

- Umarım Rusya'dan güzel haberlerle dönerseniz. Çok uzun yıllar sahnede yer almış, dans etmiş bir sanatçı olarak antik bir tiyatroda ya da tarihi bir yerde dans etmenin bir sanatçı için verdiği duygu nasıl bir şey?

Biliyorsunuz, özellikle sahne sanatlarında çalışan sanatçılarımız çok ufak yaşlardan itibaren bu mesleğe baş koyarlar. Çünkü ancak fizik o zaman eğilip bükülür, ses o zaman oturur vesaire. O yüzden, çok ufak yaşlardan itibaren konservatuar eğitimleri ile birlikte, 10’lu yaşlardan itibaren hayatınızı adadığınız bir meslek hâline dönüşür. Disipliniyle, yeme içmenizle, alışkanlıklarınızla sizi farklı bir forma evirir. Entelektüel kimliğinizle, bilgi birikiminizle…

Bunları yaparken elbette ki büyük tiyatrolar son derece kıymetlidir. Ancak, bütün yıl boyunca yapılmış olan o harala gürele, seyirciyle buluşma hâli, provalar, kostüm yapım aşamaları, dekorların yapılması bütün bu çaba, bütün bu emeğin sonucunda elbette ki hayat her zaman sanatta 7/24 devam etmek zorundadır. Neredeyse tatilsiz devam etmek zorundadır. Çünkü insanların tatile çıktıkları zaman sizler, seyircileri, bu tip antik tiyatrolarla birleştirirsiniz.

Sanatçı için de bu böyledir. Sanatçı sadece seyredilen değildir. Aynı zamanda sahnedeki sanatçı, seyirciyi de seyreder. Kendi aramızda konuştuğumuz çok olmuştur. Mesela perşembe günleri seyirciler genellikle gri giyinirler. Gri tonları vardır üstlerinde. Biz onları seyrederiz dans ederken ya da sahne üzerinde. Cumartesi günleri renklenmeye başlar seyirci. Alkışlar, tempolar, tepkiler daha erken gelmeye başlar. Bizler seyirciyi seyreden sanatçılar olarak bu sefer, özellikle antik tiyatrolarda adeta bir duvar yüksekliğinde, binlerce seyircimizin önünde dans etmek, duygusuyla çıktığımız zaman işte o belki de içimizde artık rutine dönmüş olan seyirciyle buluşma duygusu, tekrar canlanır, pekişir ve tekrar tazelenir ki bizim için bu tiyatrolar son derece önemli ve kıymetlidir.

Ben; birçok sanatçı arkadaşım gibi Türkiye'de dans ettiğim gibi uluslararası arenalarda, Roma'da, İtalya'da arenalarda da dans ettim. Aynı duygu tabii ki Türkiye'de olduğu gibi oralarda da var.

Tan Sağtürk, Mehmet Balkan'ın Dostum Akdeniz eserinde dans ederken

"22. Bodrum Uluslararası Bale Festivali, 1-2 Ağustos’ta 'Kuğu Gölü' ile başlayacak."

- 1-25 Ağustos arasında Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği'nde bu sene yirmi ikincisi düzenlenen Bodrum Uluslararası Bale Festivali’ni düzenleyeceksiniz. Bodrum'da ne izleyeceğiz?

Bodrum'da da özenli işler yapmaya çalıştık. Bodrum Bale Festivali’nin birincisinde Mehmet Balkan'ın Dostum Akdeniz eseriyle ilk defa dans eden bir sanatçı olarak da konuşuyorum aynı zamanda. O yüzden Bodrum benim için de çok kıymetli, çok değerli. 22. Bodrum Uluslararası Bale Festivali, 1-2 Ağustos’ta Kuğu Gölü ile başlayacak.

Hemen ardından 5-6 Ağustos’ta Uyuyan Güzel ile konuk topluluğumuz olacak. Burada Moskova Klasik Bale Tiyatrosu geliyor. 9-10 Ağustos’ta Romeo ve Juliet ile devam edecek.

13-14 Ağustos’ta Ludwig Minkus’un çok önemli eserlerinden Don Kişot sahnede olmuş olacak. 17-18 Ağustos’ta Astor Piazzola'nın Ankara Devlet Opera ve Balesi ile birlikte organize ettiğimiz, çok kıymetli sanatçılarımızda burada yerleşik temsilde seyircimizle buluşturduğumuz Tango Tutkusu olacak. Samsun Devlet Opera ve Balemiz, 20-21 Ağustos’ta Tulio Gagliardo’nun Kanlı Düğün'ü ile sahnede olacak ve en son 25 Ağustos’ta Modern Dans Topluluğumuzun Elektronika’sı ile bitirmiş olacağız.

Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin Tango Tutkusu temsili

Dikkat ederseniz hep ikişerli gün veriyorum. Bu, genel müdürlüğe geldiğimden bu zamana aldığımız bir karardı. Lojistiği ve birtakım masrafları da göz önüne alarak aslında sanatçıların hemen oraya git, eseri koy ve geri dön yapısından öte, gittiği zaman aynı anda iki prodüksiyonla sahne alsın isteği oluştu. Programımızı ve takvimimiz ona göre ayarlamaya çalıştık. Ancak buradaki en önemli nokta, programın çok önceden planlanmış olması ve satışa çok erken çıkılmış olması. Adeta mart ayında bütün festivallerimizi satışa çıkmıştık ki işte bu tarihi rekor başarısı da, doğru bir planlama ve erken satış pazarlama tekniğiyle geldi.

"'Bayburt, Bayburt olalı böyle güzellik görmedi' dedirtebilir miyiz..."

- Her şehirde yapılan festivalin ortak bir sanatsal vizyonu mu var yoksa hepsinin ayrı ayrı bir ruhu mu var?

Türkiye haritasını açtığımız zaman kabaca ayırabiliyorsunuz. Burası Batı, burası Doğu, burası Kuzey, burası Güney. Ancak çok gezen çok bilir, bütün gezenler de hep aynı şeyi söyler; Yan yana duran iki şehir arasında da farklılıklar olabilir. Yani bir Gaziantep’le Kilis’in, Trabzon’la Rize’nin arasındaki farklılık gibi… Doku, yapı, sosyal psikoloji…

Oralara biz özellikle 1. Anadolu Opera ve Bale Festivali ile Şırnak'tan başlayan bir proje başlattık. Bu proje sadece her gittiğim ilde dört, beş temsil vermiyor. Aynı zamanda da güzel sanatlara giderek yetenek taramaları yapıyor. Oralarda konulmuş her eser, aslında birbirinden önem arz ediyor ve dokuya göre organize etmek her zaman faydalı oluyor.

Şunu söylemiyorum; hep aynı eserler gitmemeli elbette ki ama eserler belirli bir sıralamada, o yapıya belirli bir uygunlukta gittiğinde, seyircilerin oraya gelip bunu kabul etmesi, bu eseri daha çok içselleştirmesi ve benimsemesi daha kolay olabiliyor. O yüzden belki ikincisinde ve üçüncüsünde o farklılıkları sağlayarak, ileride büyük eserler dediğimiz Richard Wagner, Sergey Prokofyev’un Romeo ve Juliet’i gibi eserlerle de gitmek mümkün olabilir.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Romeo ve Juliet balesi

Şunu da demek istemiyorum; gidildiği zaman hiç kimse bir şey anlamaz, bunu beğenmez. Ancak daha fazla içselleştirebileceği eserlerle varlık göstermemiz bizim onlarla olan pozisyonumuzu, köprümüzü daha da geliştiriyor. Bir örnek vermek gerekirse; “Bayburt, Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” diye bir laf çıkmıştı. Yani şimdi “Bayburt, Bayburt olalı böyle güzellik görmedi” dedirtebilir miyiz diye 2. Anadolu Opera ve Bale Festivalimizin ilk ayağını özellikle Bayburt'a, ikinci ayağını da Çemişgezek’e aldık. Yani haritada baktığımız zaman hemen hemen kolayca bulunamayacak, turistik olmayan illere de önemser hale geldik.

Çünkü oralar; turizm sirkülasyonu açısından eksik kalmış, yeterli kalmamış gibi değerlendirilebilir. O yüzden bizler Devlet Opera ve Balesi olarak görevimiz, konuyu halkın beğeneceği, beğenisine sunacağı bir yapıya evirmektir. Çünkü Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluş amaçlarından bir tanesi operayı, baleyi ve çok sesli müziği halka ulaştırabilmek ve bu hizmeti onların ayağına götürüp; o beğeniyi, takdiri ve tanıtımı sağlayabilmektir. Kuruluş maddelerimizin en önemlilerinden bir tanesi de budur.

"Aspendos'ta 'Zorba da olacak ve büyük ihtimalle en az yedi-sekiz defa bis alacak." 

- Bodrum’un ardından Aspendos’a gidiyorsunuz, sonrasında da yeni sezon var tabii. Aspendos'ta neler olacak?

Bizim gelecek yılki programlamamızda hemen hemen hazır, onu da söyleyeyim. Çünkü iki yıllık program yapılmazsa, dünya takviminin arkasında kalınmış oluyor. Bu sefer uluslararası iletişim hattında zafiyetler doğabiliyor.

Aspendos bizim en köklü festivalimiz, 32’incisi düzenlenecek bu sene. Orada da tabii Eylül ayında, Mart ayından itibaren satışa çıkardığımız bir temsil silsilemiz olacak. 14 Eylül'de başlıyor, 1 Ekim’de nihayete eriyor.

14 Eylül'de Turandot ile başlıyoruz. Yani büyük bir eserle başlıyoruz ki Aspendos'a yakışır bir eser, geçen yıl da Aida’yı götürmüştük. Biraz önce bahsettiğimiz Zorba da orada olacak, büyük ihtimalle en az yedi-sekiz defa bis alacak ve kesinlikle sanatçıların içeri girip makyajlarını silmesine izin vermeyen bir seyirci kitlesiyle karşı karşıya kalacağız.

İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin Kuğu Gölü balesi

20 Eylül'de Kuğu Gölü olacak. Ben Kuğu Gölü’nün full çekeceğini ve yüzde 100 doluluk oranı ile oynayacağından hiçbir şüphem yok ki şu andaki bilet satışlarımız da onu gösteriyor.

24 Eylül'de Minkus’un Don Kişot Balesi geliyor. 27 Eylül'de Giacomo Puccini’nin çok önemli eserlerinden olan, çok değişik versiyonlarıyla, çeşitli imkanlarla, çeşitli illerimizde hep sahnelediğimiz ve repertuarımızda her an hazır bulundurduğumuz Tosca olacak.

Finalde 1 Ekim’de ise Özbekistan’dan La Traviata’yla konuk topluluğumuz, Alişir Nevai Devlet Akademik Bolşoy Opera ve Bale Tiyatrosu gelecek. Onlar da çok kalburüstü işler çıkarmışlar. Özellikle Türk Devletleri Opera ve Bale Birliği'nin tekrar aktive ederek, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan'la özel anlaşmalar yaparak, hem onların festivallerimize davetini mümkün kılıyoruz hem de kendi rejisörlerimizin ve koreograflarımızın oralarda eserlerinin repertuarlara alınmalarını ve o bölgenin seyircisiyle buluşmasını da sağlamaya çalışıyoruz.

"Hiç bale seyretmemiş çocuklara Fındıkkıran'ı izlettik ve onlardan özel yorumlar istedik."

- Avrupa'da yapılan araştırmalara göre klasik müzik ve opera bale dinleyicisinin yaşlandığı söyleniyor. Türkiye'de bunun böyle olmadığını ben gözlemliyorum. Siz festivalin genç izleyicilere ulaşması için özel bir strateji güdüyor musunuz? Örneğin konservatuvar öğrencileri için ya da gençler için daha indirimli biletler ya da konservatuvarda bale, opera bölümünde okuyanlar için ücretsiz koltuk gibi.

Bu bahsettiğiniz konuda gençler ve çocuklar üzerinde biz özel bir case oluşturduk. Çok dosya dosya yükü fakat özetlemem gerekirse ve festivallerimiz özelinde konuşacak olursak; bazı festivallerimizde özellikle çocuk eserleri, mesele Şekeronya var. İstanbul Opera ve Bale Festivalimizde, bale masalları, balenin tanıtımı var. Yani mutlaka gençlerimizi ve çocuklarımızı ağırladığımız eserleri içine mutlaka tanımlamaya çalışıyoruz.

Bu tek başına yeterli olmaz. Çünkü belirli bir kitle gelecektir, üç, dört bin kişi seyredecektir ama Türkiye çok geniş bir ülke, çok büyük bir ülke. O yüzden altı ilimizde opera turları düzenliyoruz. Özellikle devlet okullarındaki çocuklarımıza, sanatçılarımız ve teknik ekibimizin hazırlıklarını gösterdiğimiz bir projelendirme yapıyoruz. Yaklaşık 40, 50 kadar çocuğu aynı anda alıp, beyaz kasklar takıp operalarımızda gezdirerek, aynı zamanda verilen emeği ve ortaya çıkan sonucu da göstermeye çalışıyoruz.

İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin çocuk oyunu Şekeronya

İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde Fındıkkıran sezon eserimizden bir tanesini sadece çocuklara tahsis ettik, yani aileleri girmedi içeriye. Özellikle hayatında hiç bale seyretmemiş çocukları seçtik ve onlardan özel yorumlar istedik. Çünkü yorumları çok pür olacaktı, belki bize de bir öğreti olacaktı. Çok etkilendiklerini gördük.

Hiç deniz görmemiş bir çocuğun ilk kez deniz görmesi gibi bir duygu oluştu orada. Operamızda aynı zamanda genç koreograflar gecesi düzenler hâle geldik. Genç koreografların dışında beste yarışması düzenler hâle geldik. Şimdi önümüzdeki yılda belki bir reji yarışması organize ederek İzmir, Antalya ve Ankara il müdürlüklerimiz arasında bir üçgen kurduk. İzmir Opera ve Balemizi bir kuluçka merkezi haline dönüşerek, bütün yaratıcılıkları oradan çıkararak, Antalya ve Ankara'ya aktararak bu üçgeni tamamlıyoruz. Dolayısıyla, genç koreograflarımızın, genç rejisör adaylarımızın kapısını bir nevi aralamaya çalışıyoruz.

Genel müdürlük olarak bizim görevimiz, bütün sanatçılarımızın önündeki engellerin bir bir kaldırılma çabasıdır. Gençlerimiz için de bu böyle, istekli yaratıcı tarafa kendisini aktaracak bir arkadaşımızın önünü mutlaka idari taraf mümkün olduğu kadar açmak durumundadır ve nitekim bunu yapmak için de bu tip projeleri örgütlemeye çalışıyoruz.

Şekeronya, 8. Uluslararası Efes Opera ve Bale Festivali'nde de sahnelendi

Benim bireysel ilişkilerim de çok kuvvetlidir çocuklarla ve gençlerle. Dolayısıyla onunla da bir bağlantı kurulduğu için özellikle son dönemlerde, sahnelerimizle seyircilerimizin arasında ciddi anlamda genç sayısının çok arttığını fark ediyorum. Tabii bu da bize çok mutluluk veriyor. Çünkü, dünyada belirli bir seviyede konuştuğum meslektaşlarıma göre, bilet satışlarında zorluk çekerken, bizde neredeyse üç misline dönüşür hâle geldi. Dünyada bunu becerebilen, bu kas kuvvetine sahip olan tek ülke olmaktan da son derece mutluluk duyuyorum. Elimize stratejik bilgiler geliyor, o bilgiler doğrultusunda da ben sizlerle bunu paylaşmak isterim.

- Biraz önce operadan, baleden bahsettik ama bir de Devlet Opera ve Balesi’ne bağlı Modern Dans Topluluğu (MDT) var. Klasik ve modern eserler arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?

Ankara ve İstanbul MDT, çok özellikli işlere imza attılar bugüne kadar. İşte Beyan Murphy ile yapılan Afife, Güldestan gibi eserler hâlâ ilgisi olan ve takip eden seyirciler tarafından hep hafızalarda olsa gerek.

Bizler librettosu olan birtakım eserlerin tekrar aktive edilmesi konusunda özellikle bir alan tanımlamaya çalışıyoruz bu topluluklarımıza. Çünkü onlar genç seyircilere klasik eserlerle mukayese edildiği zaman daha kolay ulaşılabiliyor. MDT İstanbul'la Macaristan'a bir turneye gitmiştik. Orada öylesine bir komün çalışma ve yaşam alanı oluşturmuş ki sanatçı arkadaşlarım, Macar televizyonuna seslenişlerinde o entelektüel birikimleri ve donanımlarıyla birlikte aktardıkları her cümleyi dinlemekten, şahit olmaktan son derece mutluluk duyduğumu söyleyebilirim.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Güldestan temsili

Biraz MDT kendi içinde kendi yolunu da aslında kendisi çizmesi gereken, daha özgür ruhla bakılacak olan bir sanat topluluğu olduğunu düşünüyorum. O yüzden onlardan gelecek olan hikâyeleri, alternatifleriyle rica ediyoruz ve bu alternatifler arasından ilerlemeyi tercih ediyoruz. Hem İstanbul için hem Ankara için diyebilirim.

Seyircilerimizi de mutlaka operalarımıza bekliyorum. Mutlaka bir tanesinden bir tanesinde benimle de karşılaşmış olabilirler. Yorumlarını her zaman merak edeceğim. Çok teşekkür ediyorum.

“Çorum'un bir köyünden 13 balet çıktı, ben de onlardan biriyim” | MDOB sanatçıları anlatıyor


OKUMAK İÇİN TIKLAYIN | “Çorum'un bir köyünden 13 balet çıktı, ben de onlardan biriyim” | MDOB sanatçıları anlatıyor

“Bir balet olarak tek başıma uçaksavar kurabiliyorum” | İZDOB baş dansçıları mesleklerini anlattı


OKUMAK İÇİN TIKLAYIN | “Askerde ‘bale sanatçısıyım’ dedim, beni topçu yaptılar; şu an tek başıma uçaksavar kurabiliyorum” | İZDOB baş dansçıları mesleklerini anlattı


Tan Sağtürk: Bale seyretmemiş çocuklara Fındıkkıran izlettik; birinin ilk kez deniz görmesi gibiydi


OKUMAK İÇİN TIKLAYIN | Tan Sağtürk: Haydarpaşa Garı'nda Atatürk Kültür Merkezi-2 yapılacak


Bugünden parlayan 'Yarının Kadın Yıldızı' Deniz Akgün, kontrbası anlatıyor

60 bin yıllık Neanderthal flütünden yan flüte; Beste Yalı anlatıyor

Hip hop kültürü olimpiyatlardan sonra şimdi de klasik müzik sahnesinde; İMF direktörü Çakırkaya anlatıyor

Leyla Gencer’in izinde La Scala’daki soprano Nazlıcan Karakaş: Türkiye’deki eğitimle alakası yok

YouTube kayıtlarını dinleyerek konservatuara ikincilikle girdi, kazandığı yarışmayla La Scala’ya gitti

“Tayt üreticilerine sesleniyorum; lütfen bizimle iletişime geçin!” | iDOB başdansçıları anlatıyor

Baletler neden paytak yürür ve neden pointe çıkmaz?

Anadolu insanının Osmanlı İmparatorluğu zamanında tanıştığı bale nedir?

Şarkı söyleyen herkes opera sanatçısı olabilir mi?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın dünü, bugünü, yarını: “Geliyoruz” dediğimizde dünyaca başarılı orkestralar arasında yer alıyoruz

“İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, İstanbul için bir marka. Gerçekten yurt dışında, ‘İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'ndan geliyorum, konserimiz var’ dediğimiz zaman, uluslararası platformda, özellikle dünyaca çok başarılı olan orkestraların arasında yer alıyoruz”

Görülmeyeni gösteren, unutulanı hatırlatan toplumsal hafıza perdesi: FilmAmed’den Türkiye’ye bakmak

Türkçeye “topluca yapılan şenlik ve kutlama” diye tercüme edilebilecek “festival” kelimesi o anda vücut buluyordu ve ben bunu diğer kültür-sanat editörü arkadaşlarıma anlık video ve fotoğraflarla aktarıp “böylesini görmediniz” diyordum

Tülay Güngen: Kitap satışları insanların alım gücü düştüğü için azaldı, büyük ihtimalle domates satışlarında da azalma olmuştur

"Afife Tiyatro Ödülleri'nden başka, Türkiye'de tiyatro hayatını bu kadar iyi muhafaza eden ve gerektiğinde bir belgeye dönüştürülebilecek nitelikte, veri tabanı olarak başka bir kaynak mevcut değil"