21 Haziran 2025
Deniz Akgün
Orkestranın en kaba enstrümanlarından biri olan ama sesiyle duygulara dokunan bir saz kontrbas. Yaklaşık bir metre 85 santimetre boyundaki bu devasa enstrümanı bütün zorluklarına rağmen yol arkadaşı seçen Deniz Akgün, müzikle ilk defa sekiz yıl boyunca çalacağı gitar ile tanıştı ve piyano ile serüvenine devam etti.
Piyano hocasının kendisini yönlendirmesiyle kariyerinde bir kırılma yaşayan ve kontrbasla tanışan genç müzisyen, uluslararası arenada dikkatleri üzerine çekiyor. Avrupa’da ve Türkiye’de birçok başarıya imza atan ve Türkiye Eğitim Vakfı’nın (TEV) Üstün Başarı Sanat Bursu'na layık görülen Akgün, son olarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Yarının Kadın Yıldızları projesine seçildi.
21 Haziran’da Süreyya Operası’nda kendisi gibi parlak 13 arkadaşıyla müzikseverlerin karşısına çıkacak olan Akgün; müzikle kurduğu bağı, kendinden uzun olan enstrümanı kontrbas ile tanışmasını, uluslararası başarılarını, sahne pratiğini ve geleceğe dair hayallerini T24'e anlattı.
- Kontrbasa olan ilgin nasıl başladı? Yani bu enstrümanı seçmen de seni en çok etkileyen şey neydi?
Açıkçası bireysel bir karar değildi. Biraz başlamam sürpriz oldu denilebilir. Ben piyano dersleri almaya başlamıştım bir akademide. Sonra baktılar ki fiziksel olarak, özellikle ellerim çok kontrbasa yatkın deneme dersi yaptık. İlk başta açıkçası çok hayran olmamıştım. Fakat zamanla sesi beni oldukça etkiledi ve onun hakkında biraz araştırma yaptıktan sonra özellikle eserleri dinledikten sonra inanılmaz bir merak içerisinde çalışmaya başladım.
- Kontrbas bir orkestradaki en büyük yaylı enstrüman. Aslında piyanodan geçiyorsun yani ikisi de çok büyük enstrümanlar. Taşıması zor olmuyor mu? Biraz önce selamlaşamadık bile girerken.
Maalesef, biraz taşıması zor. Özellikle yurt dışına belli yarışmalara gittiğim zaman daha da zorlaşıyor benim için.
Uçakla gidip götürmek, hardcasele bunu sürekli taşımak çok zor tabii ki ama değiyor diyebilirim. Katlanılmayacak bir zorluk değil benim için.
- Hardcase ile taşıdığında ortalama kaç kilo oluyor?
Hardcasein kendisi yaklaşık 40 kiloya sahip, kontrbasla beraber 50 kiloya yakın bir ağırlığı oluyor.
- Tabii boyutundan dolayı kabine alamıyorsun, bagaja vermek zorundasın.
Tabii yani çello gibi bir koltuk almaya çok razıyım aslında keşke yapabilsem fakat maalesef bagajla göndermem gerekiyor. Onun için de hakkım olmadığı için bir bagaj ücreti de ödemem lazım çünkü 50 kilo geliyor.
- İlk kontrbas çalacağım dediğinde ailenin yaklaşımı nasıl oldu?
Benim annem kimya mühendisi, babam öğretmen. O yüzden klasik müzikle ilgili hatırladıkları birkaç anı dışında başka bir bilgileri yoktu. Müziği seçmiş olmam onlar için biraz sürpriz oldu açıkçası. Benim için de sürpriz oldu.
Ben aslında piyanodan önce sekiz yıl gibi bir gitar dersi aldım. Tabii ki profesyonel olmadığı için çok ilerledim sayılmaz fakat gitarla oldukça haşır neşirdim.
Daha sonrasında test çözen, normal okuluna giden ve hedefleri olan bir öğrenciydim. Fakat fark ettim ki gerçekten yapmak istediğim şey bu değil ve araştırmalara giriştik. Onun sonucu olarak piyanoya başladım ve kontrbasa geçişim şaşırtıcı oldu hepimiz açısından. Benim moralim bozuldu bile diyebilirim çünkü piyanoya odaklaydım, belli eserler çalışıyordum ve bunun sonucunda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı’nın sınavına girmeyi planlıyordum. Fakat bir anda her şey değişti. Ama fark ettim ki gerçekten benim için doğru olan enstrüman olmuş. O yüzden piyano hocama çok teşekkür ediyorum.
- Hâlâ gitar ve piyano çalıyor musun?
Gitarım var hâlâ. Bazen ailecek çaldığımız söylediğimiz oluyor. Piyanoyu da çalıyorum aslında. Hiçbirini tam olarak bırakmış sayılmam ama tabii ki kontrbasta olduğum gibi profesyonel değilim.
- Bize kontrbası anlatır mısın? Kontrbas nedir? Bir orkestra için öneminden bahseder misin?
Kontrbas aslında 16. yüzyılda viola da gamba ailesinden türeyen bir enstrüman. Hatta benim kontrbasım da gamba modelinde, omuzları biraz düşük. Fakat bazı kontrbaslar daha keman şekline benzer. Mesela köşeleri daha çıkık olabiliyor. Şekiller, birbirinden çok farklı fakat şu anki halini 17. yüzyılda aldı.
- Tutuş şekillerinden bahsedebilir misin? Herkesin tutuşu farklı mı?
Aslında çok farklılık göstermiyor. Fakat ben kontrbası ayakta çalmayı tercih eden bir kontrbasçıyım. Oturarak da çalınabiliyor. Bu biraz kişisel bir özellik diyebilirim.
- Kimisi kontrbası arşeyle çalarken, kimisi parmaklarıyla da çalabiliyor. Onları ne zaman tercih ediyorsunuz?
Eserden esere değişiyor. Eser ne gerektiriyorsa biz ona göre çalıyoruz. Pizzicato tekniği dediğimiz, telleri parmaklarımızla çalmak. Klasik dönemden bu yana oldukça sık kullanılan bir teknik.
- Arşeyi tam olarak nerede konumlandırmak gerekiyor? Arşenin en doğru konumu neresi?
Arşenin doğru konumu, tuşemizin bittiği yerden köprümüzün başladığı yere kadar olan kısım. Doğru konumlandırdığımızda biz rengi yakalama şansı buluyoruz.
- Enstrümanda perde de yok. Doğru sesi nasıl buluyorsun, zor olmuyor mu?
Zor olmuyor. Çünkü tabii ki biz perdeli bir enstrüman çalmıyoruz. Hiçbir yaylı ailesindeki enstrüman perdeli değil. Fakat bazı kontrbasçıların tuşeye sedef şeklinde bir nokta yaptıklarını görürsünüz. O da pozisyonu bulmayı kolaylaştıran bir şey. Fakat onun dışında perde kullanılan enstrüman değil ve aslında bizim için oldukça kolay.
- İlk öğrenirken zor olmuyor mu? İyi bir kulağınız olması lazım ki doğru sesi bastım diyor alabilmeniz lazım.
Özellikle küçük yaşta başlanıldığında pozisyonları elde etmek biraz zor oluyor. Enstrüman oldukça büyük, telleri de kalın. Bazen basarken acıyor ya da alışmak çok uzun sürüyor, zamanla nasır oluşuyor ellerimizde...
Bunun belli metotları var, o yüzden bir perdeye ya da başka bir şey ihtiyaç duymuyoruz.
- Kontrbastan çıkan sesi nereden duyuyoruz?
F deliği dediğimiz yerden duyuyorsunuz, tek işlevi denilebilir. Özellikle çalarken, sesleri elde ettiğimizde izleyiciyle buluşması için f deliklerinin seyirciye dönük olması lazım. O yüzden f deliklerinin sahnede nasıl konumlandığı çok önemli.
- Kontrbasın gövdesinin içinde hiçbir şey yok mu?
Hayır hiçbir şey yok. Can direği ve bas barı dediğimiz bir şey var onun dışında boş.
- Can direği baya tatlı bir şey galiba…
Türkçesi çok güzel çok güzel bir kelime. Köprünün ayağının altında ön ve arka tablayı birleştiriyor, rezonansını sağlıyor.
- Enstrümanın hangi ağaçtan yapılmış?
Hem akçaağaç var hem de gül ağacı var. Akçaağacın kullanılma nedeni biraz daha sert bir yapısı olması, daha kuvvetli bir ağaç olması. Aslında oldukça fazla ağaç kullanılıyor enstrüman yapımında. Gül kullanılabiliyor tuşede, bazen tablolarda akçaağaç kullanılabiliyor vesaire…
Bu tamamen nasıl bir enstrüman olduğuna bağlı.
- Farklı ağaçların kullanılması sese etki ediyor mu?
Ağaçların sese büyük bir etkisi var. Fakat nasıl yapıldığı lütiyenin nasıl yaptığı daha büyük bir etken, o ağacı nasıl kullanmak istediği daha belirli bir özellik.
- Enstrümanın senden daha uzun. Siz kendinize enstrüman seçerken size özel bir ayar mı yapıyorlar?
1.85’e yakın bir boyu var. Enstrümanı kendimize göre seçerken; boyu, özellikle kasnakların genişliği çok önemli oluyor. Çünkü çalarken bazı insanlar rahat edebiliyor, bazıları rahat edemiyor.
Fakat boyu pikinden dolayı her zaman değişiklik gösterebiliyor. Ben biraz daha uzun bir insan olsaydı ya da kısa bir insan olsaydım, kendi boyuma göre pikinden bunu ayarlayıp çalabilirim.
- Kontrbas sadece klasik müzikte değil, caz yaparken de kullanılıyor…
Evet, kontrbasın cazda inanılmaz bir yeri var. Aslında çok da eski bir yeri var. Orada daha çok pizzicato tekniği kullanılıyor ve haliyle arşe kullanmadan yapılan bir müzik.
- Klasik müzik çalmayı mı, caz çalmayı mı daha çok seviyorsun?
Bizim okulumuz klasik batı müziği eğitimi veren bir okul. Fakat ben her zaman caz dinlemeyi, bazen de notalarına göz gezdirmeyi çok severim. Eğitim olarak almıyorum, şu an klasik müzik üzerine bir eğitim alıyorum.
- Ben enstrümanın büyüklüğüne biraz takıldım. Hiç yanlış enstrüman seçtiğini düşündün mü?
Açıkçası biraz zorlanıyorum. Özellikle yurt dışına gittiğim zaman, hatta şehir içerisinde bile taşıyorken bazen zorlanıyorum. Fakat bu, enstrümanı çalmak için gerçekten bir engelli değil. Ama tabii ki flüt gibi çantama atıp getirmek harika olurdu.
- Enstrümanın bakımı çok maliyetli mi?
Çok maliyetli denilemez aslında.
Biz performanslarımız sonrasında, çalışmalarımız sonrasında sürekli bakımını yapıyoruz. Köprüsünde ve arşede kalan reçineleri temizliyoruz. Fakat dönem dönem daha ince temizlikler gerekebiliyor. Bunun için de sevdiğimiz lütiyelere gidip enstrümanımızı temizletiyoruz.
- Bir kontrbasın ömrü kaç yıl?
Gerçekten yüzyıllar boyunca yaşayabilir.
- Biraz da arşeden bahsedelim. Arşe nedir, neden yapılır, nasıl kullanılır?
Bizim kabaca kullandığımız iki tane arşe var diyebiliriz. Benim kullandığım arşe, Alman ekolü. Bunun nedeni de topuğunun biraz daha büyük olması. Bir de Fransız ekolü var. Fransız ekolünde ise topuk biraz daha küçük oluyor.Birbirinden oldukça farklı iki tutuşu var denilebilir. Tabii ki bunların isimlerini Fransız, Alman diye nitelendiriyoruz fakat tartışmaya da açık.
Onun dışında tabii ki at kılı kullanıyoruz. Bazen siyah at kılı da kullanabiliyoruz. Bunun nedeni; yapısının biraz daha sert ve kırçıllı olması. Daha fazla ses çıkarmak istediğimizde kullanıyoruz hatta ikisini de karıştırabiliyoruz. Çalan kişiye bağlı denilebilir.
Peki, bunların bakımları nasıl oluyor?
Bunun bakımı aslında çok basit. Biz reçineyi kıllara sürdüğümüz zaman ağaç kısmına bulaşabiliyor. Günden güne temiz bir bezle silmek de yetiyor aslında.
Çok uzun süre giden şeyler at kılları, kullanıma göre değişiyor tabii ki ama altı ayda bir değişebiliyor.
- Pahalı bir şey mi?
Maalesef baya pahalı bir şey.
- Öğrenci olarak bunların maliyetlerini nasıl karşılıyorsunuz?
Dönem dönem zorlanıyorum. Fakat ailemin desteği, benim de bazı konserlerde çalıyor olmamın yardımı dokunuyor. Fakat bir enstrüman almak, arşe almak, sahip olmak çok zor bir şey. Çünkü bir enstrüman dediğiniz zaman en az 10-15 yıl giden, belki bir kere aldıktan sonra hayatınız boyunca bizimle beraber olacak bir enstrüman oluyor. O yüzden oldukça pahalı.
- İlk sahne deneyiminde ne hissetmiştim. Artık bir tecrübeli sanatçı olarak şimdi nasıl hissediyorsun?
Tabii ki arada inanılmaz fark var. Ben ilk performansım olarak ilk resitalimi hatırlamak istiyorum. O da iki yaz önceydi. Bir yarışma hazırlanırken verdiğim bir resitaldi ve açıkçası şimdiye baktığımda gerçekten çok uzun zaman geçmiş gibi hissediyorum, inanılmaz fark var.
Sahneye kesinlikle daha çok ait hissediyorum, ânın tadını çıkarmak çok hoşuma gidiyor. İzleyiciyle beraber bir iletişim kuruyoruz gibi hissediyorum.
O yüzden ne kadar performans verirsek aslında o kadar iyileşiyoruz.
- Sahneye çıkmadan önce zihinsel ya da fiziksel bir hazırlık sürecin oluyor mu?
Tabii oluyor. Biz ne kadar enstrümana çalışarak hazırlanıyor olsak da bunun mental bir kısmı var. Enstrümanla çalışmadığımız zaman genelde önümüzde bir nota oluyor ve mental olarak notayı çalışıyoruz, yani bu bir mental hazırlık aynı zamanda. Kendimizi sahnede hayal ediyoruz, aynı şekilde çalarken hayal ediyoruz. İzleyicinin tepkisine kadar hayal edebiliyoruz. Bu özellikle performans öncesi ister bir yarışma olsun ister bir resital olsun, konser olsun çok yardımı dokunan bir şey. Tabii ki nefes egzersizleri, yoga bunlar çok yardım ediyor.
Fakat gerçekten resitalim ya da önemli bir performansım olacaksa, belki 1-2 hafta öncesinden o mental hazırlığa başlıyorum. Yani en önce mental olarak hazırlanıyorum sonra kontrbas geliyor diyebilirim.
- Orkestra da her müzisyenin önünde nota var ama siz çalacağınız eseri zaten ezbere biliyorsunuz. Gerçekten o notalara bakıyor musunuz ve şefin hareketleri sizin hareketlerinizi etkiliyor mu?
Tabii ki etkiliyor. Şef gerçekten çok büyük bir etken aslında.
Müziği daha önce belki çalmış ya da dinlemiş oluyoruz. Uzun bir müzik olduğu zaman özellikle eşlik ettiğimiz müzikler olsun ya da senfoniler olsun, bazen gerçekten çok uzun müzikler çalabiliyoruz nota ihtiyacımız oluyor.
Ne kadar müziği tanıyıp bilsek de şefin de inanılmaz bir rolü var aslında orkestra da. Çünkü hep şöyle düşünüyorum aynı orkestrayı artarda birkaç şef yönetse bambaşka bir yorum çıkar. O yüzden her şefin bir yorumu diye bakıyorum ben orkestraya.
- Biz birçok keman virtüözü, piyano sanatçısı tanıyoruz ama kontrbas sanatçısı çok bilmiyoruz. Senin sürekli dinlediğin isimler var mı?
Kontrbasa ilk başlarken benim motivasyonum olan kişi aslında Gary Karr diye bir kontrbasçı. Kendisi zamanında inanılmaz işlere imza atmış. Sanırım ilk onun kaydını görmüştüm ve gerçekten çok etkilenmiştim.
O yüzden Gary Karr diyebilirim.
- Genç yaşta birçok uluslararası yarışmada dereceler elde ettin. Bu başarılar senin için bir motivasyon mu yoksa üzerindeki baskıyı mı arttırıyor?
Açıkçası benim için yarışmaların önemi sadece derece almak değil. Bunun yanında onlarca insanla, müzisyenle tanışıyor olmak ve onları dinleyebilme şansını yakalamak. Benim için her zaman daha öncelikte olmuştur.
Kontrbasa ilk 14 yaşında başladığım için bir nebze geç bir yaş sayılabilir, 16 yaşında katıldığım Joseph Sammut Malta Uluslararası Kontrbas Yarışması ve Primuz Uluslararası Yaylı Çalgılar Yarışması benim için çok değerliydi. Burada ilk kez performans sergileme ve bir repertuar oluşturma tecrübesi yaşadım.
Daha sonra 2024 yılının aralık ayında katıldığım Berlin’deki Grunewald Uluslararası Müzik Yarışması da çok değerliydi benim için. Özellikle tanıştığım insanlar, jüri üyeleri gerçekten inanılmaz bir fırsattı benim açımdan.
Lisans eğitimimin ikinci yılında TEV Üstün Başarı Sanat Bursu almaya başladım. Bu yıl da seçmelerine katıldığım İKSV Yarının Kadın Yıldızları projesinin bir parçası oldum.
Kazanmış olduğum bu bursları aslında enstrüman almak için kullanmayı çok istiyorum. Bu yaz özellikle kontrbas deneme fırsatım olacak. O yüzden bu bursları aslında hem enstrüman almak hem de master classlar, yarışmalar için kullanmayı düşünüyorum.
- Kendinize uygun enstrüman diye bir şey mi var?
Kesinlikle öyle. Bir gün okulumuza gelip görürseniz herkesin enstrümanı birbirinden inanılmaz farklı. Çünkü herkesin ihtiyacı olan enstrüman da farklı, arşe de farklı. O yüzden bir enstrüman denemeden almak çok tavsiye edilen bir şey değil, gidip denemek her zaman daha iyi.
- Türkiye'de konservatuvar eğitim hakkında ne düşünüyorsun?
Aslında Türkiye'de konservatuvar eğitimi çok erken yaşta başlıyor. Bence bu özellikle Avrupa'ya göre çok büyük bir fırsat bizler için. Ben ne kadar geç bir yaşta başlamış olsam da ortaokulda, lisede bunun eğitimini alıyor olmak çok büyük bir avantaj aslında.
Çok değerli hocam, Onur Özkaya’yla yedi yıldır çalışıyorum ve kendisinin bana kattıkları sayesinde aslında şu an buradayım denilebilir ve onca yarışmayı, onca konseri aslında onun sayesinde yapıyorum şu anda.
"Sahnede çok odaklandığımız bir an oluyor ve genelde seyircinin gözünün içine değil de karanlığa doğru baktığımız noktalar oluyor. Tam o noktaya odaklanmışken patlayan bir flaş, tehlikeli olabilecek şekilde etkileyebiliyor"
"İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde Fındıkkıran sezon eserimizden bir tanesini sadece çocuklara tahsis ettik, yani aileleri girmedi içeriye. Özellikle hayatında hiç bale seyretmemiş çocukları seçtik ve onlardan özel yorumlar istedik. Çünkü yorumları çok pür olacaktı, belki bize de bir öğreti olacaktı. Çok etkilendiklerini gördük. Hiç deniz görmemiş bir çocuğun ilk kez deniz görmesi gibi bir duygu oluştu orada"
"Zor bir meslek. Yalnızca enstrümanı almakla bitmiyor ve genelde enstrümanın büyük bir kısmını kendimiz karşılamamız gerekiyor satın alırken. Aldıktan sonra da bakıma ihtiyaç duyuyorlar. Özellikle yaylı çalgılarda belli bir zamanda bir tellerinin değişmesi gerekiyor, arşelerinin kıllarının değişmesi gerekiyor. Biz de ise millerin değişmesi ya da petlerin değişmesi gerekiyor. Bunlar da tabii ücret"
© Tüm hakları saklıdır.