17 Mart 2024

Hekimliğe övgü

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep

Antik dünyanın en ünlü tıp merkezi Epidaurus'tan. Sağlık tanrısı Asclepion gözetiminde hekimler hastalarıyla ilgilenirken. Duvarda ise şifa bulmuş hastaların şifa buldukları organları ile ilgili duvara astıkları adaklar.

Bu yüzyıl, zamanı ortasından yırtan bu pandemik afette, hiç kimsenin bilmediği herkesin dehşet içinde felç olduğu o zamanlarda, ışığın süzülmediği o pandemik dehlize gönüllü giren bu yüzyılın gerçek kahramanları olan ve yaşamı kutsamak isterken kendi yaşamlarını kaybeden sağlıkçılara minnetle...

Sağlıkta şiddete kurban verilen meslektaşlarıma...

14 Mart 2024

Bu yüzyılın tek ve gerçek kahramanları hekimler.

Gazze'de o trajedinin ortasında, mesleklerine ve hastalarına büyük bir sadakatle ve cesaretle sarılıp hiç bırakmayan hekimler de bu iddalı cümlemin altını çiziyor.

Üzerlerinde enkaz tozu, deprem afetinden kurtarabildikleri yakınlarını bir yerlere emanet bırakmış ya da yasını tutamadıkları sevdiklerinin hüznü ile sararmış benizleriyle afetzedelere canhıraş şifa olmaya çalışan hekimlerimiz de öyle.

Yazılı tarihte bilinen ilk tıp doktoru Hipokrat olarak kabul edilse de hekimler yazılı ya da yazılı olmayan tarihler boyunca tüm insanlık tarihine eşlik etmiştir.

Ölüm bilinci olan tek canlı türüyüz.

Bu bizi huysuzlaştırıp, bencilleştirirken, bir yandan süreklilik ve ebedilik arzusunun fitilini ateşliyor.

Ölümlülüğü kavramak kolayca kaldıramayacağımız kadar derin ve karmaşık bir mesele bu yüzden.

Ölümlülüğümüzle aramızdaki mesafede, yaşamla ölüm arasındaki köprülerde, dost düşman ayırmayan, kimlik, millet gözetmeyen, bence yerküredeki en kutsal, yaşamsal olan o yemini etmiş hekimler var hep.

Ne için söz veriyor ve yemin ediyor hekim bakalım:

"Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak;
Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma,
Hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,
Hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime,
İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,
Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet,
politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin
girmesine izin vermeyeceğime…"

İyi hekimlik için ise yalnızca insan bedenini anlamak ve bilmek yeterli değil.

Sağaltabilmek ve hastalıklardan koruyabilmek için insanı, tüm varoluş hikâyesinde ve tüm bu eşsiz çeşitlilikte bir perspektife oturtmak gerekiyor.

İnsanlık serüveninin bugün başlamadığını ve biz ölünce bitmeyeceğini sanatla kavramış, kendi yaralarını tanımış olmak gerekiyor.

Kırılganlıkları korumak değil yaşamın çeşitliliği içinde kutsamış olmak gerekiyor.

Zor zanaat vesselam.

Kendisi de hekim bir yazar olan Ercan Kesal; "Beni Çehov okumamış hekimlere emanet etmeyiniz" demişti.

Çehov kendisi de bir hekim. Ve hekim olmak, koşulsuz, önyargısız insan, zaman, mekan temaslarınız nedeniyle yaşamınızı zenginleştirir. Yaşamın o eşsiz macerasını iyiden iyiye duyumsatır.

Benim hekimlere naçizane tavsiyem de sanatla hemhal olmalarıdır.

Yakın zamanda salgının hemen başındaki bir fotoğrafım önüme düştü .

"Girilmez" yazılı bir camın ardındaki koridorda elimde kağıt bir bardak içinde kahve, birazdan neredeyse kafama çivileyeceğim siperlik, yüzümde üst üste maskeler, korku içindeki hastaların olduğu koridorlara dalacakken, dip boyası gelmiş saçlarımı toplamış, parlak bir ruj sürmüş ve gülümseyerek poz vermişim.

Grotesk bir karakter gibi tuhaf olan bu durum şimdi beni şaşırtıyor.

O zamanlarda hekimlik hiç olmadığı bir şeye benziyordu.

O fotoğrafı benim için korku duyan yakınlarıma da yollamıştım.

Bir yandan onlara moral veriyordum ama ölümlülük üzerime yağarken yapabileceğim tek şeyin yaşamı kutsamak olduğunu da biliyordum.

Pandemi yalnızca biyolojik kırılganlıklarımızı sınamadı.

Tüm felaketler gibi vahşi bir güç arzusunun da ateşini fitilledi.

Şimdi, savaşları dahi tarif almaz bir alçaklıkla savaşan, adeta şeytan ile anlaşma imzalamış insanların güç savaşlarının gölgesinde yine hekimlik hiç olmadığı ya da hep olduğu bir şeye benziyor.

Ağızlarından alev çıkan ejderhaların gölgesinde ölümlülükten saklanılacağını zanneden insanlara kendisinden başkasının hayatını ya da toprağını yakarak yaşam olmayacağını söyleyivermek istiyor, susuyorum.

En iyisi yazmak diyorum. Kayıtlamak. Kimsenin bulamayacağı mesajlar yazıp şişeyle okyanusa bırakan o kadın gibi, bir zaman kapsülüne belki de hiç bulunmayacak notlar bırakmak.

Çin, İtalya'ya gönderdiği maske kasalarının üzerine kadim felsefeden şu notu koymuştu:

"Hepimiz aynı denizin dalgalarıyız, aynı ağacın yapraklarıyız, aynı bahçenin çiçekleriyiz."

Ama bu da asılsız çıkan bir başka umut oldu.

Biz hekimler tarih boyunca olduğu gibi Hipokrat andına bağlıyız çünkü yaşamı kutsayanlarız

"Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma,

Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime,

Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağıma,

Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine,

Ant içerim."

Esin Şenol kimdir?

Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. 

Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 

1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir.

Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir.

Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup,

Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 

2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. 

Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007).

Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve 

Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir.

TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir.

ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022).

ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır.

Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.

Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir.

Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır.

33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır.

İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sakuralara yürüyorum

Sakuralara yürüdüğüm sabahlar, zihnimden bilincime paragrafını arayan sözcükler, yaşanmışlıkları yoklayan anılar da yürüyor

Hekimlerin odası, sekterlik ve ideolojik körlük

Adanmak üzere yola çıktığınız hastalarınızın sağlığı ile aranıza girmekle kalmayıp sizi yıldıran, dövdüren, sürükleyen bu sisteme karşı direnişimizi, inadımızı sürdürebilmek öyle önemli ki...

Üç kadın

Ninem kadar açık sözlü, annem kadar dirençli ve inatçıyım. Tam bir asır boyunca zamanı aralarında yuvarlayan üç kadın