Hatırlarsınız, Mayıs’ın 21’inde ABD’nin eski büyükelçisi Robert Ford’un Youtube’da yaptığı uzun bir konuşmayı özetlemiştim.
İsrail Şam’ı vurunca aklıma ilk olarak Ford’un çok ama çok kritik bulduğum Suriye ve El Şara değerlendirmeleri geldi.
Emekli büyükelçiye bayıldığımdan değil elbette.
Amerika’nın Suriye’ye dair perspektifini anlamak açısından, Trump yönetimiyle de içli dışlı olan Ford’un değerlendirmelerine geri dönüp bakmakta ve bugünkü gelişmeleri o çerçevede yorumlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
- Bizim basında devam eden onlarca analizin büyük kısmında aynı eksiklik var. El Şara ve ordusu arasındaki büyük açıyı hesaba katmıyoruz. Ford, 2023 yılında İngiliz bir STK’nın talebiyle El Şara’nın yanına gittiğini ve kendisinden Şara’yı uluslararası bir politikacı ve diplomata dönüştürmesinin istendiğini yazmıştı.
- Yani Şara, o veya bu nedenle, muhtemelen içinde Türkiye’nin de olduğu bir grup ülke tarafından El Kaide ve IŞİD eskilerinden oluşan bu savaşçı grubunun arasından muhatap olarak seçilmişti.
- Ford, El Şara’nın bu savaşçılar üzerindeki otoritesini tarif ederken tam olarak şu ifadeyi kullanmıştı: “(Suriye’deki) Asıl tehlike şu anda El Şara’nın üzerlerinde çok az miktarda otorite sahibi olduğu kontrolsüz savaşçı milisler.”
- Nitekim Suriye’deki iki kritik bölgede (kuzeyde Lazkiye ve civarındaki Alevi bölgesi ve güneyde Dürzi nüfusun yoğun olduğu alanlarda) ordu güçlerinin katliam görüntüleri fitili ateşledi. Şara’nın elinde kendilerinden olmayan herkesi yakıp yıkmak isteyen bir savaşçı grubu var ve bunlara rağmen ülkeyi bir arada tutmayı başarıp başaramayacağı büyük bir soru işareti. Üstelik Ford’un dediğine göre bu grubun üzerinde pek de otoritesi yok.
- Peki ne olacak? Şara, Ford’a savaşçıların bu gözü dönmüş hallerini ancak güçlü bir ekonomiyle bertaraf edebileceklerini söylemiş. “Güçlü bir ekonomimiz olursa savaşçılara birer iş vererek onları sivil hayata geçirebiliriz” demiş. ABD’nin sadece iki hafta önce yaptırımları kaldırmasının ardından hemen Dürzilerle çatışma çıkması böyle bakınca pek de tesadüf gibi durmuyor. Sanki birileri Suriye’nin ekonomik açıdan toparlanmadan mutlaka iç savaşa sürüklenmesi gerektiğini düşünüyor.
- Bu birileri kim olabilir? Cevap yine emekli büyükelçinin sözlerinde gizli: “Bana kalırsa İsrail bölünmüş bir Suriye istiyor. Böyle bir durum IŞİD’in yeniden güçlenmesine, başka terör gruplarının ortaya çıkmasına, mülteci akınlarına ve yeniden istikrarsızlığa neden olabilir ama yine de bunu istiyorlar.”
- Peki, Şam’ı vuran İsrail burayı işgal etmek ve topraklarına katmak ister mi? Ford’a göre hayır. “Gidip Şam’ı alacaklarını düşünmüyorum. Şam’ı aldıktan sonra ne yapacaksın?” diyor emekli büyükelçi. Konunun vaktiyle ABD’nin de gündemine geldiğini fakat bunu yapmak istemediklerine karar verdiklerini aktarıyor.
- Buradan şunu anlamış oluyoruz. Suriye ordusu üç kritik bölgede hakimiyet sağlama amacıyla hamle yaptıkça İsrail bundan sonrasında da gerekli gördüğü noktaları vurmaktan çekinmeyecek. Bu üç bölgenin sınırları Ford’un şu sözlerinde kendini belli ediyor: “İsrail doğuda Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmesine yardımcı olabilir. Aynı şekilde Dürzilerin güneyde ve Alevilerin kuzeybatıda bağımsızlık ilan etmesini isteyebilir. Ve böylece ülke bölünmüş olur. Bir tür Libya modeli yani.”
- Bir de şu detayı yazayım. Dün Şam’da Genelkurmay ve El Şara’nın ofisini vuran İsrail’in saldırıdan önce Türkiye’deki muhataplarına bilgi verdiği, Türkiye’nin de El Şara’yı uyararak güvenli bir bölgeye geçmesini sağladığı yazıldı. Yani İsrail, Şara’nın ölmesini istememişti. Şimdilik! Niye şimdilik diyorum? Ford, El Şara’yı bekleyen en büyük tehlikenin suikast olduğunu söylemişti. Böyle bir suikastın doğal sonucunun da Suriye’nin Lübnan’a dönmesi olacağını belirterek…
Tüm bu bilgiler ışığında gelin dünkü saldırıları tekrar düşünelim:
İsrail’in hedefi Şara değil de Şara’nın üzerinde pek az otoritesinin olduğu söylenen savaşçı milisler olabilir mi?
Kontrolsüz bu güçleri, tuğgeneral rütbesinde bir komutanlarını da öldürmek suretiyle, sindirme ve El Şara’nın otoritesini kabullenmeye zorluyor olabilirler mi?
Böyle bakınca, Türkiye’nin saldırıya beklenenden daha alt perdeden tepkisi biraz anlam kazanmıyor mu?
Yine buradan okuduğumuzda, Hediye Levent’in İsrail’in Dürzilere yönelik operasyondan önceden haberdar olduğu ama Suriye ordusu belirlenen sınırların ötesine geçince müdahale ettiğine dair dünkü haberi daha bir yerli yerine oturmuş olmuyor mu?
Ve son olarak, T24’te yer alan bir başka haberde Türkiye ve İsrail’den güvenlik yetkililerinin Azerbaycan’da yemek yediklerine dair Ragıp Soylu haberi de yine bu çerçeveden okunamaz mı?
Evet, İsrail eninde sonunda Suriye’de bir iç savaşı arzuluyor olabilir. Lakin burası orası değil sanki…
Ne dersiniz?
Sadece soruyorum.